Çalmak nedir, Çalmak ne demek

"Çalmak" ile ilgili cümleler

  • "Tozu çalmak."
  • "Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu." - R. E. Ünaydın
  • "Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir." - R. N. Güntekin
  • "İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." - F. R. Atay
  • "Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi." - S. F. Abasıyanık
  • "Fevkalade zekidir, iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır." - R. H. Karay
  • "Ekmeğin üzerine yağ çaldı."

Yerel Türkçe anlamı:

Aşırmak, çalmak

Çalmak, müzik âleti çalmak, hırsızlık etmek

Benzemek, andırmak // çalip soylamak: çalgı eşliğinde türkü söylemek

Silâhı ateşlemek.

Çalmak, teganni etmek.

Çalmak; karıştırmak; benzemek; vurmak || yeşile çalmak: yeşilimsi görünüşte olmak || yoğurt çalmak: yoğurt mayalamak. || para çalmak: para çalmak || duwara çalmak: dıvara vurmak/yapıştırmak || çala çağıra getirmek: vurup döverek getirmek || çala matara allah gultara: şiddetli kavga ve gürültü hakkında || çalan ay: gelecek ay || çalıp çığırmak: çalgı çalıp türkü söylemek

 

Badana yapmak.

Vurmak, sallamak

Andırmak, benzemek.

Yoğurt yapmak için sütü mayalamak.

(yoğurt, peynir vs. için) Mayalamak.

Biçmek.

Karıştırmak, katmak.

Temizlemek, süpürmek: Altını çalıydıh

Hava çarpmak, hava etkisiyle hasta olmak.

Diş kamaşmak.

Katmak

Bir şeyin üzerine bir şeyi sürmek, bulaştırmak.

Müzik aleti çalmak

Yoğurt mayalamak, dövmek, vurmak, vurarak yapıştırmak

Çalkalayıp karıştırmak: Çorbaya un çalmak.

Saldırıp ısırmak, sokmak, yaralamak.

Sarmak, dolamak

Çalmak, karıştırmak, benzemek, vurmak; yeşile çalmak, yoğurt çalmak, para çalmak, duvara çalmak, çala çağıra getirmek, çalan ay

(ninni için) Söylemek

Diğer sözlük anlamları:

Katmak, karıştırmak.

Vurmak, çarpmak, atmak.

Sürmek, sürüştürmek, tılâ etmek.

Sürmek, sığamak

Bağlamak, takmak, sarmak

Kesmek üzere sürmek, kesmek.

Çelmek.

Çizmek, iptal etmek

Osmanlıca Çalmak ne demek? Çalmak Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

sirkat etmek

Çalmak tanımı, anlamı:

Çalıp çırpmak : Hırsızlık yapmak.

Çalmadan oynamak : Bir işe çok hevesli görünmek. çok keyifli ve sevinçli durumda bulunmak.

Diskçalar : Özel yöntemlerle yoğun disk üzerine kaydedilen müzikleri dinlemeye yarayan araç.

Kasetçalar : Kaset çalan araç.

Uzunçalar : Üzerine seslerin düşük devirle kaydedildiği büyük boyutlu plak. Bir sanatçının eserlerinin bir bölümünün yer aldığı kaset, albüm.

 

Yürürçalar : Pille çalışan kulaklık aracılığıyla müzik dinlemeye yarayan, insanın üzerinde taşıyabileceği teyp.

Ağız tamburası çalmak : Sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak. soğuktan dişleri birbirine çarpmak, çenesi titremek.

Ağzına bir parmak bal çalmak : Birini tatlı sözlerle veya çeşitli hediyelerle bir süre için kandırmak, oyalamak.

Aklını çalmak : İlgisini aşırı derecede çekmek.

Arkasından teneke çalmak : Tenekeye sopa vb. ile vurarak giden bir kişiye hakaret etmek.

Ayıya kaval çalmak : Anlayışsız bir kimseye bir şey anlatmaya çalışmak.

Aynı telden çalmak : Aynı şeyi söylemek.

Bakır çalmak : Bakır kapta oluşan bakır tuzları nedeniyle yemek zehirli duruma gelmek.

Boru çalmak : Borazan öttürmek.

Borusunu çalmak : Çıkar sağladığı kimsenin davasını gütmek.

Bozuk çalmak : Canı sıkılmış, yüzü asılmış olmak.

Çalgı çalmak : Bir müzik aletini kullanmak.

Çene çalmak : Gevezelik etmek.

Davul çalmak : Davula vurarak ses çıkarmak. bir şeyi herkesin haber alabileceği biçimde ortalığa yaymak.

Etekleri zil çalmak : Alınan sevinçli bir haber üzerine telaşa ve heyecana kapılmak. çok sevinmek.

Felekten bir gün çalmak : Güzel bir gün veya gece geçirmek.

Galebe çalmak : Üstün gelmek, baskın çıkmak. yenmek.

Gönlünü çalmak : Kalbini çalmak.

Gözden sürmeyi çalmak : Hırsızlıkta çok becerikli, çok usta olmak.

Hava çalmak : Her biri, birbiriyle çelişen, birbirine uymayan davranış ve düşüncede bulunmak.

Her telden çalmak : Birçok konuda bilgisi olmak. her çeşit işi yapabilir durumda olmak.

İftira çalmak : İftira etmek.

Islık çalmak : "ıslık" sesi çıkarmak.

Kalbini çalmak : Sevgisini kazanmak, kendine âşık etmek.

Kamçı çalmak : Kamçılamak.

Kampana çalmak : Gemi, istasyon vb. yerlerde belirli vakitlerde çan çalmak.

Kapısını çalmak : Birine başvurmak.

Kara çalmak : Birine iftira etmek, kara sürmek.

Karnı zil çalmak : Çok acıkmış olmak.

Kılıç çalmak : Kılıçla savaşmak, kılıç ile öldürmek.

Kırağı çalmak : Kırağı, dondurup bozmak.

Kırkından sonra saz çalmak : Yaşlandıktan sonra uzun ve güç bir işe girişmek.

Klakson çalmak : Korna çalmak.

Maya çalmak : Mayalanmayı sağlamak.

Nöbet çalmak : Belli zamanlarda mızıka çalmak.

Pala çalmak : Uğraşmak, didinmek, çabalamak.

Paydos borusu çalmak : İşi bırakma zamanının geldiğini boru sesi ile bildirmek.

Rol çalmak : Oyun sırasında söz başka bir oyuncuda iken seyircinin ilgisini kendi üzerine çekmek. birinin söyleyeceği sözü ondan önce söylemek.

Saat on bir buçuğu çalmak : Yaşı çok ilerlemiş olmak.

Saati çalmak : Bir şeyin vakti gelmek.

Sepet havası çalmak : İşinden çıkarmak, sepetlemek. yanından uzaklaştırmak, gitmesini sağlamak, sepetlemek.

Soğuk çalmak : Soğuk, bitkiye zarar vermek.

Tefe koyup çalmak : Tefe koymak.

Tehlike çanları çalmak : Kötü bir durumun ortaya çıkacağı belli olmaya başlamak.

Topuk çalmak : Yürürken ayakların iç kemikleri birbirine çarpmak.

Trampet çalmak : Trampete değnekle vurarak ses çıkartmak.

Yanlış kapı çalmak : İsteğinin yapılmayacağı, yersiz sayılacağı bir yere başvurmak.

Yerden yere çalmak : Çok hırpalamak.

Yere çalmak : Yere atmak, yere fırlatmak.

Yoğurt çalmak : Yoğurt yapmak için süte yoğurt mayası koymak.

Yuf borusu çalmak : Kınama, üzüntü ve nefretini bildirmek.

Başkası : Diğer bir kişi, herhangi bir kimse, diğeri, ötekisi.

Hırsızlık : Çalma, arakçılık.

Aşırmak : Tehlike içinde bulunan bir şeyi acele kaçırmak. Başkasının eserinden parçalar alıp kendisininmiş gibi göstermek. Çalmak, çalıp götürmek, araklamak. Yüksek veya geçilmesi güç bir yerin üstünden diğer yanına geçirmek.

Çıkartmak : Çıkartma işini yapmak.

Dinleme : Dinlemek işi.

Alet : Maşa. Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne. Bir sanatı yapmaya, uygulamaya yarayan özel araç. Bir makineyi oluşturan ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri.

Çalıştırmak : Çalışmasını sağlamak. Çalışma işini yaptırmak.

Veya : Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut. Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok olduğunda kullanılan bir söz.

Ses : Herhangi bir davranış, tutum karşısında uyanan ruhsal tepki. Duygu ve düşünce. Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün. Aralarında uyum bulunan titreşimler. Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda oluşturduğu titreşim.

Çıkarmak : Bir müzik parçasını notalarıyla çalmak. Sağlamak, elde etmek. Yayımlamak. Bulmak, ortaya koymak. Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek. Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak. Göstermek. Yollamak, göndermek. Sindirim yolundan dışarı atmak, kusmak. Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek. Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek. Resim yapmak. Söylemek. İlgisini keserek uzaklaştırmak. Fotoğraf çektirmek. Gibi göstermek, bir davranış yüklemek. Sonunu getirmek. Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak. Hatırlamak. Boşaltmak. Gidermek. Sunmak. Yapmak, üretmek.

Vermek : Dayamak. Tespit etmek. Bitki ve ağaç, ürün üretmek. Herhangi bir duruma yol açmak. Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek. Bırakmak veya bağışlamak. Hepsini herhangi bir duruma sokmak. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak. Doğurmak. Sahip olmasını sağlamak. Satmak. Ondan bilmek, atfetmek. Cinsel yönden kendisini kullandırmak. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek. Ayırmak, harcamak. Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek. Ödemek. Kızı, kadını biriyle evlendirmek. Kazandırmak, katmak. Yaymak.

Atmak : Örtmek. Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak. Bilmeden, kestirerek söylemek. Sille, tokat vurmak. Yırtılmak. Söylemek. Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek. Rastgele bir kenara koymak. Terk etmek. Koymak. Uzatmak. Bir şeyi yere doğru bırakmak. Bir yerden başka bir yere taşımak. Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak. Kurşun, gülle, ok vb. şeyleri hedefe fırlatmak. Top, tüfek vb. silahları patlatmak. Yapışık olduğu yerden ayrılmak. Götürmek. Geri bırakmak, ertelemek. Yalan veya abartmalı söz söylemek. Patlayıcı maddelerle havaya uçurup yıkmak. Değerini eksiltmek. Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak. Bir kimsenin ilişiğini kesmek. Göndermek, yollamak. Sıkıntı dolayısıyla giyilen bir şeyi çıkarmak. Yapılmış kötü bir işi birine yüklemek. Çıkarmak, dışarıya vermek. Kalp, nabız vurmak, çarpmak. Yazılı veya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak. İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak. İçki içmek. Çatlamak.

Çarpmak : Kurnazlıkla ele geçirmek. Etkisiyle birdenbire hasta etmek. Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak. Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak. Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, darp etmek. El çabukluğu ile çalmak, dolandırarak elde etmek. Hızla değmek, vurmak. Kalp, hızlı hızlı vurmak.

Vurmak : Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak. Olduğundan başka biçimde görünmek. Silahla yaralamak, öldürmek. Hızla değmek, çarpmak. Olumsuz yönde etkilemek. Takmak, koymak, bağlamak. Ses çıkarmak, ses vermek, çalmak. Hızla çarpmak. Bağlama, ilişkilendirmek. Uygulamak, basmak, koymak. Çıkmak. Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak. Desteklemek, dayamak. Sırtına, omzuna yerleştirmek. Soğuk, dolu vb. ürünlere zarar vermek. Piyango vb. çıkmak, isabet etmek. Dokunmak, hasta etmek. Sürmek. İçki içmek. Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak. Manevi olarak yaralamak. Üzerinde görünmek, üzerine düşmek, yansımak, aksetmek. Tavla oyununda pulu kırmak. Amaçladığı şeye rast getirmek. Batıcı veya kesici cisimleri saplamak, kakmak. Kadeh tokuşturmak. Duyulmak, hissedilmek. Bir şeyi başka bir şey üzerine koymak. Çarpma işlemini yapmak. Etkisi bir yere kadar uzanmak. Kalp, vuru durumunda olmak, çarpmak.

Üzerine : Üstüne. -den daha üstün. -den dolayı. -den sonra. Hakkında.

Sürmek : Olmaya devam etmek. Zaman geçmek. Önüne katıp götürmek. Dokundurmak, değdirmek. Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek. Pulluk veya sabanla toprağı işlemek. Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak. Zaman almak. Devam etmek. Uzatmak, ileri doğru itmek. Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek, nefyetmek. Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek. Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak. Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak. Yönetip yürütmek, sevk etmek. Herhangi bir durum içinde bulunmak.

Bozmak : Büyük parayı küçük birimlere ayırmak. Bir kimseyi beklemediği bir davranış karşısında bırakarak veya sözünü yalana çıkararak küçük düşürmek. Bozguna uğratmak, yenmek, mağlup etmek. Kızlığına zarar vermek. Biçimini ve kullanılışını değiştirmek. Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek. Bırakmak, dağıtmak. Dokunmak, zarar vermek. Aklını yitirecek derecede bir şeye düşkün olmak. Yabancı ülke parasını Türk parasına çevirmek. Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak. Kötü duruma getirmek. Bağ veya bostanın son ürününü toplamak. Altını paraya çevirmek, bozdurmak. Geçersiz bir duruma getirmek.

Zarar : Bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç, dokunca, ziyan, mazarrat.

Bir : Sadece. Bu sayı kadar olan. Eş, aynı, bir boyda. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Tek. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Aynı, benzer. Sayıların ilki. Bir kez. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Beraber. Ancak, yalnız.

Kesmek : Geçişi önlemek. Bir şeyden yoksun bırakmak, vermemek. Dibinden ayırmak. Ucunu almak. Bıçak, makas vb. bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak, parçalamak, doğramak. Birini yermek, kötülemek. Hasta organı ameliyatla almak. İskambil kâğıtlarında destenin üzerinden bir bölümünü kaldırıp öte yana koymak. Belirtmek, kararlaştırmak. Karşı cinsten birisini sürekli olarak süzmek, dikkatli bir biçimde bakmak. Rüzgâr, soğuk vb. çok etkili olmak. Kesici bir araçla yaralamak. Verilecek şeyin bir bölümünü alıkoyup vermemek. Uydurmak, yalan söylemek. Son vermek, gidermek. Para basmak. Vahşice öldürmek. Düzgün parçalara ayırmak. Bölmek, ayırmak. Akımı durdurmak. Susmak. Ara vermek. Hayvanın başını gövdesinden ayırmak, boğazlamak. Oyuncuyu takım kadrosuna almamak. Azaltmak, güçleştirmek. Yazıyı, filmi kısaltmak.

Oymak : Aşiret. Hemen hemen benzer veya aynı tür yıldızlardan oluşmuş, Samanyolu'nun seyrek yapılı genç kümelerinden her biri. İzcilikte küçük birlik. Kazıklamak. Bıçaklayarak yaralamak. Kumaş vb.ni girintili bir biçimde kesmek. Keskin, sivri uçlu bir cisimle bir şeyi yontarak veya delerek çukur oluşturmak.

İşlemek : İse tutup karartmak.

Benzemek : Sanısını uyandırmak, gibi görünmek. İki kişi veya nesne arasında birbirini andıracak kadar ortak nitelikler bulunmak, andırmak.

Andırmak : Benzer yanları bulunmak, çağrıştırmak.

Süpürmek : Bir şeyin, bir yerin üstündeki çer çöp, toz toprak vb. şeyleri süpürge, fırça veya başka bir araçla toplamak, temizlemek. Çıkarıp atmak, kovmak. Tüketmek, bitirmek.

Temizlemek : Arıtmak. Kumar oyunlarında öbür oyuncuların bütün paralarını almak. Sakıncalı, pürüzlü bir işi olumlu sonuçlandırmak. Bir yaranın, bir dokunun sağlam olmayan bölümlerini neşter veya bıçakla kesmek. Öldürmek, yok etmek. Bitirmek, tüketmek.

Çalmak ile ilgili Cümleler

  • Çalmaktansa açlıktan ölmeyi tercih ederim.
  • Ali beni dedesinin antika saatini çalmakla suçladı.
  • Noh çalmakla ilgilenen bir Amerikalı ile tanıştım.
  • Çalmaktansa açlıktan ölürüm.
  • Çalmak kötüdür.
  • Buraya iş konuşmak için geldim, çene çalmak için değil.
  • Çalmak yanlıştır.
  • Ali Mary'nin kasasını çalmak için bir plan hazırladı.
  • Ali sadece kendi müziğini çalmak istiyor.
  • Çalmaktansa açlıktan ölmeyi yeğlerim.
  • Onlar arabayı çalmak istedi.
  • Tom'un arabasını kimin çalmak isteyeceği konusunda herhangi bir fikrin var mı?

Diğer dillerde Çalmak anlamı nedir?

İngilizce'de Çalmak ne demek? : v. steal, blow, lift, walk away with, bag, thieve, knock off, knock, abstract, adopt, cop, crib, defalcate, filch, grind, grind out, heist, hijack, hoist, hook, hoot, incline, jangle, jingle, knelt, mooch, nick, nobble, make off with, pilfer, pinch

Almanca'da Çalmak : v. abstauben, entwenden, klauen, klemmen, klingen, läuten, mopsen, nehmen, pochen, pumpern, rauben, schellen, schlagen, spielen, stehlen, stibitzen, verwechseln

Rusça'da Çalmak : v. стучать, отбивать, стучаться, звонить, наяривать, играть, проигрывать, заправлять, чеканить, отливать, выметать, красть, воровать, похищать, растаскивать, утаскивать, спиздить {неценз.}, скоммуниздить {сл.}, впадать, отбить, заиграть, проиграть, заправить, вычеканить, отлить, вымести