Çekmek nedir, Çekmek ne demek

  • Bir şeyi tutup kendine ya da başka bir yöne doğru yürütmek.
  • Atmak, vurmak.
  • Taşıma gücü olmak.
  • Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak.
  • Kaçan ilmeği örmek.
  • Asmak.
  • Herhangi bir engel kurmak.
  • Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak.
  • Güç durumlara dayanmak, katlanmak.
  • Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerine kaydetmek.
  • Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak.
  • Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek.
  • İmbik yardımı ile elde etmek.
  • Hoşa gitmek, sarmak.
  • Tartıda ağırlığı olmak.
  • Masrafını karşılamak, ikramda bulunmak.
  • Yollamak.
  • İçine almak, emmek.
  • Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek.
  • Daralıp kısalmak.
  • Vericiden gelen dalgaları algılayarak televizyon, radyo, telefon vb. aygıtlarla bağlantı kurmak.
  • Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek.
  • Germek.
  • Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak.
  • Bir duyguyu içinde yaşatmak.
  • Aynısını yazmak yazmak veya [#çizmek]
  • Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak.
  • Öğütmek.
  • Çizgi durumunda uzatmak.
  • Boya, badana vb. sürmek.
  • Döşemek.
  • Yürütmek, sürmek.
  • Yol, ay sürmek.
  • Bir yerden başka bir yere taşımak.
  • Örtmek, giymek.
  • Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak.
  • Bir amaçla ortadan kaldırmak.
  • Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisine yaklaşmaya zorlamak, itmek karşıtı.
  • Herhangi bir anlama almak.
  • Taşıtı bir yere bırakmak, koymak.
  • Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak.
  • İçki içmek.
  • Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak.
 

"Çekmek" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı. Sekiz yaşından beri çekiyordum." - P. Safa
  • "Sorguya çekmek."
  • "Ekini tarladan çekmek."
  • "Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur." - B. Felek
  • "Piyasadaki parayı çekmek."
  • "Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş." - R. H. Karay
  • "Tulumba, suyu iyi çekiyor. Baca iyi çekiyor."
  • "Çorap çekmek."
  • "Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz." - R. H. Karay
  • "Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim diye bekleşiyorlar." - S. F. Abasıyanık
  • "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." - T. Buğra
  • "Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi?" - A. İlhan
  • "Beni Konya Lezzet Lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti." - H. E. Adıvar
  • "İpi çekmek."
  • "Bak, sözümü nereye çekti!"
  • "Kahve çekmek."
  • "Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum." - R. H. Karay
  • "Dayak çekmek. Şut çekmek."
  • "Fotoğraf çekmek. Film çekmek."
  • "Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi." - P. Safa
  • "Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." - R. N. Güntekin
  • "Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi." - T. Buğra
  • "Açıkta durduk. Demir attık. Kayığa tehlike bayrakları çektik." - Halikarnas Balıkçısı
  • "Çok kimse rakısını bağında çekiyordu." - F. R. Atay
  • "İspirto çekmek. Gül yağı çekmek."
  • "Yazıyı temize çekmek. Kopya çekmek."
  • "Kumaşı yıkayınca çekti."
  • "Bu araba 500 kilodan çok yük çekmez."
  • "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın." - Y. K. Beyatlı
  • "Kablo çekmek."
  • "Bardak çekmek."
 

Çekmek tanımı, anlamı:

Çek : Bir kimsenin, satın aldığı hizmet veya ürün karşılığında para yerine verdiği ve karşılığı banka hesabından ödenen yazılı belge. Slavların batı kolundan olan bir ulus veya bu ulusun soyundan gelen kimse.

Çekeceği olmak : Başına sıkıntılı çok iş gelecek olmak.

Çekip almak : Uzaklaştırmak, uğraşısına son vermek, koparmak.

Çekip çevirmek : Hâle yola koymak, yönetmek.

Çekip gitmek : Bırakıp gitmek, ayrılmak, savuşmak.

Çekip vurmak : Bir anda karar verip silahla öldürmek.

Çekiver kuyruğunu : "artık ondan hayır bekleme" anlamında kullanılan bir söz.

Çekçek : Kişileri taşımak için kullanılan, insan gücüyle işleyen iki tekerlekli araç.

Çek valf : Depodaki suyun geri kaçmasını önlemek için kullanılan araç, çek vana. İçinden gaz, buhar ve yakıt akışının geçmesine bir yönde izin veren, ters yönde akışını otomatik olarak kapayan ve durduran vana, çek vana.

Çekyat : Gerektiğinde açılıp yatak durumuna getirilebilen koltuk, kanepe.

Tutçek : Doğacak çocuğu ana rahminden çekmeye yarayan alet, lavta, forseps.

Dörtçeker : Çekiş gücünü ön ile arka tekerlekler arasında belli oranda eşit olarak dağıtan sistem.

Nemçeker : Havadaki nemin niceliğini ölçüp gösteren alet, higroskop. Havadaki nemi emme özelliği olan, higroskopik.

Topçeker : Top çeken (hayvan veya araç). Ağır top taşıyan küçük savaş gemisi, gambot.

Yükçeker : Yükleri bir noktadan başka bir noktaya götürmekte kullanılan araç.

Çekme : Vücut bölümlerinin bükücü kas gücü ile bir direnci kendisine yaklaştırması. Parmak veya mızrapla çalınan çalgı. Çekilerek giyilen veya kullanılan. Yüksekteki ince dalları çekip kesmeye yarar, ay biçiminde, uzun saplı, ağzı tırtıklı bıçak. Ağacın yapısındaki nem oranının azalması sonucu boyutlarının küçülmesi. Çekmek işi. Düzgün biçimli. İş yaparken giyilen bir şalvar türü. Çekmece.

Acemilik çekmek : Alışamadığı bir işte zorluk çekmek.

Acı çekmek : Üzülmek, üzüntü içinde kalmak. ağrı, sızı duymak.

Acısını çekmek : Yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntü içinde bulunmak.

Açlık çekmek : Yoksulluk içinde bulunmak.

Ad çekmek : İki veya daha çok aday arasında bir sıralama, bir ayırma yapılacağı zaman her birinde bir tek ad yazılı kâğıtları bir araya getirip karıştırdıktan sonra birini çekerek veya özel bir bilgisayar yazılımıyla adları belirlemek.

Afyon çekmek : Keyif için afyon yutmak.

Ağ çekmek : Yakalanan balıkları toplamak için ağı sudan çıkarmak.

Ağır çekmek : Tartıda ağır gelmek.

Ağzının kokusunu çekmek : Birinin her türlü isteğine, kaprisine boyun eğmek. bir kimsenin çekilmez davranışlarına katlanmak.

Ah çekmek : Derin bir keder veya özlemle içten gelerek ah demek.

Ahıra çekmek : Bir sürüyü ahıra kapamak, bir hayvanı ahıra bağlamak.

Akıntıya kürek çekmek : Olmayacak bir iş uğrunda boşuna çabalamak.

Alaka çekmek : İlgi çekmek.

Angarya çekmek : Bir işi isteksizce, hatır için yapmak zorunluluğunda olmak.

Arık çekmek : Tıkanan, bozulan arkları temizleyip açmak.

Aşağı çekmek : Değerini düşürmek.

Avans çekmek : Öndelik çekmek.

Ayağını çekmek : Sık sık gittiği bir yere artık uğramaz olmak, ilgiyi kesmek.

Ayak çekmek : Kandırmaya çalışmak, avutmak.

Ayaza çekmek : Kışın kuru soğuk artmak.

Ayrı baş çekmek : Topluluktan ayrılıp kendi başına iş yapmak.

Azap çekmek : Ceza görmek. eziyet çekmek, üzüntü içinde olmak.

Bankadan çekmek : Bankadaki hesabından para almak.

Bayrak çekmek : Bayrağı bir direğe veya ipe takmak.

Besiye çekmek : Hayvanı semirtmek için beslemek.

Besmele çekmek : Bir işe başlarken "bismillahirrahmanirrahim" sözünü söylemek.

Beyaza çekmek : Yazıyı temize çekmek.

Bıçak çekmek : Üzerindeki bıçağı birden eline alarak birine saplamaya hazırlanmak.

Boğaya çekmek : İneği boğa ile cinsel ilişkide bulundurmak.

Boya çekmek : Boyca uzamak.

Boynuz çekmek : Boynuz kullanarak kan çekmek, hacamat etmek.

Burnunu çekmek : Sümüğünü çekmek. umduğunu bulamamak, amacına ulaşamamak.

Canı çekmek : Bir şeyi istemek, istek duymak, arzulamak.

Cartayı çekmek : Ölmek.

Cavlağı çekmek : Ölmek.

Cefa çekmek : Zulüm görmek.

Çeper çekmek : Çitten duvar çevirmek.

Ceremesini çekmek : Başkasının yol açtığı zararı ödemek.

Çetele çekmek : Hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çizmek.

Ceza çekmek : Manevi bakımdan işlenen suçun ağırlığını çekip sıkıntı ve üzüntü içinde kalmak. hapiste yatmak.

Cezasını çekmek : Yaptığı bir kusur veya tedbirsizliğin zararına uğramak. hükmedilen cezayı bitirmek.

Cila çekmek : İçilen içkinin etkisini azaltmak veya artırmak amacıyla bir şey içmek.

Çile çekmek : Büyük sıkıntı ve üzüntü içinde yaşamak.

Çıngırağı çekmek : Ölmek.

Çizgi çekmek : Bitirmek, sona erdirmek. bir noktayı hat biçiminde çeşitli yönde uzatmak.

Cızlamı çekmek : Kaçmak, savuşup gitmek. ölmek.

Çizmeleri çekmek : Bir işe girişmek.

Cumburlopu çekmek : Pat diye düşmek.

Daktiloya çekmek : Yazı makinesiyle yazmak.

Damarına çekmek : Soyunun özelliklerini taşımak.

Darağacına çekmek : İdam cezası alan bir kimseyi asmak.

Dem çekmek : Kuşlar uzun ve güzel ezgiler çıkarmak. içki içmek.

Derdini çekmek : Üzüntüsüne katlanmak.

Dikkat çekmek : İlgi toplamak. göze batmak, fark edilmek.

Dikkatini çekmek : Fark etmek. uyarmak.

Dilinin cezasını çekmek : Ölçüsüz, düşüncesiz konuşma yüzünden zarar görmek.

Dizginini çekmek : Birinin aşırı davranışlarına engel olmak.

Doksan kapının ipini çekmek : İçinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak, birçok yere uğramak.

Domuzdan kıl çekmek : Sevilmeyen veya eli sıkı olan birinden bir şey alabilmek.

Don çekmek : Donmak.

Dona çekmek : Hava, suları donduracak derecede soğumak.

Dünyadan el etek çekmek : Bir kenara çekilip çevresiyle ilgisini kesmek, toplumun yaşayışına karışmamak, dünya işleriyle ilgilenmez olmak.

Duvar çekmek : Duvar örmek. aradaki ilişkiye son vermek, görüşmemek.

Eflake ser çekmek : Çok yüksek olmak.

El ayak çekmek : Uzaklaşmak, kaybolmak.

El çekmek : Vazgeçmek.

El frenini çekmek : Çalışması durdurulmuş bir motorlu aracın hareketini önlemek için el frenini uygun konuma getirmek.

Elaman çekmek : Bezginlik gösterip yakınmak.

Elense çekmek : Yenmek, mağlup etmek. güreşte, kolunu hasmın boynuna getirip başparmağı gırtlağa, dört parmağı da enseye geçirerek hasmı yıkmak amacıyla çekmek.

Emek çekmek : Bir işte çok çalışarak yorulmak.

Enfiye çekmek : Keyiflenmek amacıyla çürütülmüş tütünden yapılmış olan tozu burna nefes yoluyla almak.

Esrar çekmek : Esrar içmek.

Eteğinden el çekmek : Birini tacizden vazgeçmek. etliye sütlüye karışmamak.

Eteğini çekmek : Günah sayılan işlerden uzak durmak.

Evrat çekmek : Okunması âdet olan duaları ve Kur'an ayetlerini sürekli tekrarlamak.

Eziyet çekmek : Zahmet ve sıkıntıya uğramak.

Falakaya çekmek : Falakaya bağlayarak dövmek.

Fenaya çekmek : Söylenen bir sözü kötü tarafından anlamak.

Fener çekmek : Bir kalabalığa önderlik etmek. elinde fenerle önden gitmek.

Fertik çekmek : Kaçmak.

Film çekmek : Bir sinema kamerasıyla görüntüleri tespit etmek veya bir hareket ve görünüşün sıralı resmini çekmek. vücudun röntgenini almak.

Fırça çekmek : Paylamak.

Fişini çekmek : Birini öldürmek. yaşama dönme umudu olmayan hastayı, nefes alması, kalbinin atması gibi faaliyetlerini yerine getiren aletlerden ayırmak. birine zarar vermek.

Fotoğraf çekmek : Fotoğraf makinesiyle görüntü tespit etmek.

Gam çekmek : Tasalanmak, kaygılanmak, üzülmek.

Gönlü çekmek : İmrenip istemek.

Gönül çekmek : Sevdalı olmak.

Gözlerine mil çekmek : Birinin gözlerini kızgın mille kör etmek.

Güçlük çekmek : Maddi açıdan sıkıntı içinde olmak. zorlanmak.

Günahını çekmek : Birinin yaptığı veya birine karşı yapılmış olan kötülüğün cezasını görmek.

Gurbet çekmek : Doğup yaşadığı yerleri özlemek.

Halay çekmek : Halay oyunu oynamak.

Hasret çekmek : Özlem duymak.

Hasretini çekmek : Gereksinim duyduğu şeyi elde edememenin üzüntüsü içinde bulunmak. birini çok özlemek.

Hat çekmek : Telefon, telgraf tellerini döşemek veya direklere germek.

Hatime çekmek : Son vermek.

Haybeye kürek çekmek : Boşu boşuna uğraşmak.

Hesaba çekmek : Bir kişiden, bir kuruldan yaptığı işler için açıklama ve savunma istemek.

Hırkayı başına çekmek : Bir köşeye çekilip çevresiyle ilgisini kesmek.

Hu çekmek : Tekkelerde, dervişler ayin sırasında sürekli olarak hu demek.

İç çekmek : Üzüntüyle derinden soluk almak.

İçi çekmek : İstek duymak.

İçine çekmek : Soluk almak. bilincine varmak, anlamak.

İçini çekmek : İç çekmek.

İflas bayrağını çekmek : Ticarette batmak. her şeyini yitirmek.

Iğrıp çekmek : Balık yakalamak için atılmış ığrıbı yukarı çıkarmak.

İhtarname çekmek : Yasal yollarla yazılı uyarı göndermek.

İlgi çekmek : Çevresinde ilgiyi, dikkati ve merakı üzerine toplamak, alaka çekmek, alaka toplamak veya alaka uyandırmak.

İlgisini çekmek : İlgisini, dikkatini ve merakını üzerinde toplamak, alaka duymak.

İmbikten çekmek : Damıtmak.

İmtihana çekmek : Bilgisini ölçmek. denemek, sınamak.

İpe çekmek : Asarak öldürmek.

İpini çekmek : Birini ölçülü davranmaya zorlamak.

İple çekmek : Sabırsızlıkla beklemek.

İplik çekmek : İplik eğirmek. kumaştan iplik çıkarmak.

İyiye çekmek : Bir düşünce veya olayı olumlu yönüyle değerlendirmek.

Kabir azabı çekmek : Çok sıkılmak, üzülmek. İslam inancına göre öldükten sonra mezarda azap duymak.

Kafa çekmek : İçki içmek.

Kahır çekmek : Uzun süre sıkıntıya katlanmak.

Kalafata çekmek : Azarlamak, paylamak. gemiyi onarmak için karaya çekmek.

Kalem çekmek : Gereksiz olduğunu belirtmek için üstünü çizmek.

Kan çekmek : Yüz ve huy, anne veya baba tarafının yüzüne ve huyuna benzemek. akrabalar, birbirlerine yakınlık duymak.

Kantara çekmek : Birini sınamak. bir şeyi tartmak.

Kasavet çekmek : Üzülmek, tasalanmak.

Kavara çekmek : Yellenmek.

Kaygı çekmek : Üzüntü, tasa duymak.

Kayışa çekmek : Aldatmak, kandırmak.

Keder çekmek : Acı duymak, ızdırap çekmek.

Keleye çekmek : Boğaya çekmek.

Kendini naza çekmek : İstekli olduğu hâlde yapmacıklı hareketlerle isteksiz gibi davranmak.

Kılıç çekmek : Saldırmak veya selamlamak amacıyla kılıcı kınından çıkarmak.

Kırk kapının ipini çekmek : İçinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak, birçok yere uğramak.

Kızağa çekmek : Bir görevliyi etkin bir görevden alıp çalışmayı gerektirmeyen pasif bir işe vermek. gemiyi bakım, onarım için bir süre veya hiç kullanılmamak üzere kızak üzerine almak.

Kolan çekmek : Kayığı karadan halatla çekmek, yedekçilik etmek.

Konferans çekmek : Karşısındakini bıktıracak bir biçimde uzun veya öğüt verircesine konuşmak.

Kopya çekmek : Genellikle yazılı sınavlarda soruları cevaplamak için bir kaynağa gizlice bakmak.

Kötüye çekmek : Yanlış, beğenilmeyen bir anlam vermek.

Koza çekmek : Kozayı temizleyip ayıklamak.

Kulağını çekmek : Uyarmak için hafif bir ceza vermek. ceza olarak kulağını tutup bükerek çekmek.

Kura çekmek : Ad çekmek.

Kürek çekmek : Deniz teknesini yürütmek için küreği kullanmak.

Kuyruk çekmek : Göz ucundan şakağa doğru kalem veya sürme ile çizgi çekmek.

Lahavle çekmek : "lahavle" sözünü söylemek.

Macun çekmek : Çatlak, delik yerleri kapatmak veya camı çerçeveye tutturmak için macun sürmek. boyacılıkta, düzgünlük ve dayanıklılık sağlamak için boyanacak yüzeye macun sürmek.

Makara çekmek : Ötücü kuşlar sürekli ötmek.

Makine çekmek : Dikiş makinesinde dikmek.

Masrafı çekmek : Bir iş için gereken parayı ödemek, gideri karşılamak.

Meşakkat çekmek : Güçlüklerle karşılaşmak.

Meşale çekmek : Önderlik etmek, önayak olmak.

Meydan dayağı çekmek : Herkesin içinde veya çok dövmek.

Mihnet çekmek : Sıkıntılı bir duruma katlanmak, sıkıntı çekmek.

Mortoyu çekmek : Ölmek.

Müşkülat çekmek : Zorluk, güçlük içinde kalmak.

Nazarıdikkatini çekmek : İlgisini çekmek.

Nazını çekmek : Her istediğini yerine getirmek.

Nefes çekmek : Esrar içmek. sigara veya başka bir şeyin dumanını içine çekmek.

Nefes darlığı çekmek : Solumada sıkıntı yaşamak.

Niyet çekmek : Niyetçiden niyet adı verilen fal kâğıdı almak.

Of çekmek : Oflamak.

Oh çekmek : Birinin kötü duruma düşmesine sevinmek.

Okka çekmek : Hacminden umulmayacak kadar okka ağırlığında olmak.

Özlemini çekmek : Arzulamak, çok özlemek, hasretini çekmek.

Pala çekmek : Palayı belinden çıkarıp vurmak.

Para çekmek : Bir yere yatırılmış paradan bir bölümünü geri almak.

Parasını çekmek : Para sızdırmak, birinden birtakım gerekçelerle para almak.

Parasızlık çekmek : Para yönünden sürekli sıkıntı içinde olmak.

Pasta çekmek : Otomobilleri pasta ile parlatmak.

Peklik çekmek : Sürekli olarak güçlükle büyük abdest bozmak.

Perdah çekmek : Sakalı bir daha ve kıl çıkışının ters yönünde olmak üzere tıraş etmek.

Perde çekmek : Gizlemek, örtmek. bir şeyin önüne perde germek.

Perhize çekmek : Perhizi titizlikle uygulamak.

Peşkeş çekmek : Verilmemesi gereken bir şeyi uygunsuz bir amaçla veya yersiz olarak birine vermek. başkasının malını birine bağışlamak.

Pimini çekmek : Başkasına zarar verecek kötü bir olayı başlatmak.

Piyango çekmek : Talih oyunu için hazırlanmış kâğıtlardan birini bulunduğu yerden almak.

Poliçe çekmek : Bir müşteriye ödeme yapması için bildiride bulunmak.

Protesto çekmek : Protesto yollamak.

Rastık çekmek : Rastık sürmek.

Resim çekmek : Fotoğraf makinesiyle bir şeyin biçimini kâğıda geçirmek.

Rest çekmek : Herhangi bir konuda sert ve kesin olarak son sözü söylemek. oyuncu önündeki paranın tümünü ortaya koymak.

Röntgen çekmek : Bir olayın bütün geçmişini ve durumunu belirlemek. herhangi bir organın durumunu tespit etmek için film çekmek.

Sah çekmek : Bir yazının doğru olduğunu bu işaretle belirtmek.

Sap çekmek : Biçilmiş ekini tarladan harmana kaldırmak.

Sefalet çekmek : Yoksul ve perişan yaşamak.

Sehpaya çekmek : Asarak öldürmek, darağacına çekmek, asmak.

Seksen kapının ipini çekmek : İçinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak, birçok yere uğramak.

Set çekmek : Suyun akmasını, toprağın kaymasını önlemek için duvar yapmak. bir işi, bir davranışı, bir isteği önlemek, engellemek.

Sevda çekmek : Birine tutkun olmak, aşk tutkusu içinde olmak.

Sıfır çekmek : Öğrenci, sınavda hiçbir soruya cevap verememek. halter yarışmalarındaki silkme ve koparma dallarında belirlenen ağırlığı kaldıramayıp elenmek.

Sıkıntı çekmek : Zorluk veya yoksulluk içinde yaşamak.

Silah çekmek : Silahla vurmaya davranmak. silahla vurmak.

Şimşekleri üstüne çekmek : Sert eleştirilere hedef olmak.

Sineye çekmek : Kötü bir davranış, söz veya olaya ister istemez katlanmak.

Sınır çekmek : Son vermek. sınırını belirtmek.

Sıra dayağı çekmek : Birden çok kişiyi teker teker ve birbirinin ardı sıra dövmek.

Şişe çekmek : Ağrı dindirmek amacıyla içinde alev yakılarak havası seyreltilen özel bir şişeyi veya bardağı sırta yapıştırmak, vantuz çekmek.

Sıygaya çekmek : Birine sorular sorup cevaplarını istemek.

Şölen çekmek : Şölen düzenlemek, ziyafet vermek. sanat gösterisinde bulunmak.

Sorgu suale çekmek : Sorguya çekmek.

Sorguya çekmek : Bir suçla ilgili olarak soru sorup cevap istemek.

Soya çekmek : Soyunun özelliklerini taşımak.

Su çekmek : İçine su almak. alçak bir yerden tulumba vb. ile su çıkarmak.

Sünger çekmek : Bir şeyi hiç olmamış saymak, silmek, silip atmak, unutmak.

Sürme çekmek : Gözleri sürme ile boyamak.

Sürmeyi gözden çekmek : Gözden sürmeyi çekmek.

Suyunu çekmek : Yemek kaynayıp suyu kalmamak. tükenmek.

Tapan çekmek : Tapanlamak.

Tasa çekmek : Kaygılanmak, üzüntü içinde olmak, üzülmek.

Tel çekmek : Telle çevirmek, tel germek. telgraf çekmek.

Telgraf çekmek : Telgrafla haber göndermek, tellemek.

Temize çekmek : Bir yazının karalamasını temiz olarak yazmak. yaşanılan hoş olmayan olayları unutmak.

Tepki çekmek : Olumsuz, sert bir eleştiriyle karşı karşıya kalmak.

Teslim bayrağı çekmek : Yenilgiyi kabul etmek. çekişme sonunda, karşısındakinin istediğini yapmaya razı olduğunu bildirmek.

Tespih çekmek : Tespih tanelerini çeşitli maddelerden imal etmek veya aynı boyda düzenlemek. Allah'ın adını zikrederek ibadet etmek. tespihin tanelerini birer birer iki parmak arasından geçirmek.

Tetiği çekmek : Tetiğe basmak.

Tırtıl çekmek : Henüz yumuşak olan bir parçayı metal bir tırtılla süslemek.

Tombala çekmek : Tombala oynamak.

Toprak çekmek : Bir yerdeki toprağı başka bir yere taşımak. ölmek.

Tuğra çekmek : Osmanlı Devleti'nde ferman, berat ve resmî belgelere tuğra koymak.

Üstüne çekmek : Kendi üzerine almak, muhatap olmak.

Üstüne perde çekmek : İsteyerek örtmek, gizlemek.

Usturayı kayışa çekmek : Usturanın kılağısını almak için berber kayışına sürtmek.

Uyku çekmek : İyice uyumak.

Üzerine çekmek : Üstüne çekmek.

Vantuz çekmek : Şişe çekmek.

Varlıkta darlık çekmek : Herhangi bir engel yüzünden elindeki imkândan yararlanamamak.

Vicdan azabı çekmek : Yapılan bir işten dolayı üzülmek, pişmanlık duymak.

Vido çekmek : Oyundaki kazanılacak sayıyı veya parayı iki katına çıkarmayı teklif etmek.

Ya sabır çekmek : Bir sıkıntıya ses çıkarmadan veya ona karşı bir şey yapmadan katlanmak.

Yabancılık çekmek : Bir iş veya çevrede yabancı olmaktan doğan güçlüklere uğramak.

Yağ çekmek : Gereksiz biçimde övmek, dalkavukluk etmek.

Yallah çekmek : Kovmak.

Yas çekmek : Yas tutmak.

Yatak çekmek : Çok bitkin ve güçsüz olmak.

Yedek çekmek : Akıntılı suda kayığı karadan iple çekmek.

Yıldırımları üstüne çekmek : Bazı davranışlarıyla birçok kimseyi kızdırarak saldırılarına, eleştirilerine yol açmak.

Yokluk çekmek : Belli bir dönem yoksul durumda olmak. yoksulluk içinde bulunmak.

Yoksulluk çekmek : Sürekli yoksulluk içinde bulunmak.

Yuh çekmek : Beğenilmeyen, tasvip edilmeyen birine veya bir duruma karşı haykırmak.

Yuha çekmek : Yuh çekmek.

Yükünü çekmek : Bütün ağırlığını taşımak, her türlü eziyete katlanmak.

Zahmet çekmek : Güçlükle karşılaşmak, sıkıntıya katlanmak.

Zarar çekmek : Zarara uğramak.

Zartayı çekmek : Ölmek.

Ziyafet çekmek : Konukları yemekli ağırlamak.

Yürütmek : Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak. Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek. Bir yargıyı yerine getirmek, uygulamak. Gerektiği gibi yapmak, uygulamak. Habersiz olarak almak, çalmak. İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak.

Taşıt : Otomobil, tren, gemi, uçak gibi taşıma araçlarının ortak adı, nakil aracı, nakil vasıtası, vasıta.

Bırakmak : Sahiplik hakkını başkasına vermek. Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak. Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek. Sınıf geçirmemek, döndürmek. Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek. Bir işi başka bir zamana ertelemek. Kötü bir durumda terk etmek. Saklamak, artırmak. Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak. Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek. Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak. Sarkıtmak. Yanına almamak, yanında götürmemek. Koymak. Engel olmamak. Unutmak. Bakılmak, korunmak için vermek. Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak. Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak. Ayrılmak, terk etmek. Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek. Boşamak. Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek. Bıyık veya sakal uzatmak.

Koymak : Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak. Bırakmak, terk etmek. Katmak, eklemek. Etkilemek, dokunmak. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak. Bırakmak. Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak. İmza, tarih, adres yazmak.

Germek : Gergin bir şeyle örtmek. Bir şeyin uçlarından veya kenarlarından çekerek gergin duruma getirmek. Gergin duruma getirmek, gerginlik yaratmak, sinirlendirmek. Kol, bacak, uzatmak.

Emmek : Tükürük yardımıyla eriterek içine çekmek. Soğurmak. Dudak, dil ve soluk yardımıyla bir şeyi içine çekmek, somurmak. Uzun süre yararlanmak.

Taşımak : Bir nesnenin ağırlığını yüklenmek. Duymak, hissetmek. Boru, kanal vb. ile sıvı maddeleri bir yerden başka bir yere aktarmak. Üstünde bulundurmak. Bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere götürmek. Sahip olmak, özellik olarak bulundurmak. Giymek. Katlanmak, üstlenmek, yüklenmek, çekmek.

Bir : Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Sayıların ilki. Eş, aynı, bir boyda. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Tek. Bu sayı kadar olan. Ancak, yalnız. Beraber. Bir kez. Aynı, benzer. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Sadece.

Almak : Soldurmak. Kazanç sağlamak. Gidermek, yok etmek. Yol gitmek, mesafe katetmek. Kazanmak, elde etmek. Yolmak, koparmak. Başlamak. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak. Satın almak. Sürükleyip götürmek. Erkek, kadınla evlenmek. Göreve, işe başlatmak. Temizlemek. Yer değiştirmek. Tat veya koku duymak. İçeri sızmak, içine çekmek. Çalmak. Kabul etmek. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak. Yutmak, kullanmak. Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek. Örtmek, koymak. Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak. Görevden, işten çekmek. Ele geçirmek, fethetmek. İçeri girmesini sağlamak. İçecek veya sigara içmek. Kendine ulaştırılmak, iletilmek. İçine sığmak. Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak. Kısaltmak, eksiltmek. Birlikte götürmek. Bürümek, sarmak, kaplamak.

Kaldırmak : Ürün toplamak, taşımak. Uygun gelmek, yakışmak. Çekmek, taşımak. Hastayı hastaneye götürmek. Tayin etmek, atamak. İyi etmek, iyileştirmek. Yok etmek, ortadan silmek. Toplamak. Bulunduğu yerden almak. Piyasadan çekmek. Tören yaparak ölüyü gömmek. Bir şeyden çokça satın almak. Çalmak, aşırmak. Uyandırmak. Elin ulaşamayacağı yere koymak, saklamak. Yükseltmek. Kaçırmak. Bir kuruluşun çalışmasına son vermek, feshetmek, lağvetmek. Alıp başka yere götürmek. Yukarı doğru hareket ettirmek.

Atmak : Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak. Yazılı veya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak. Yırtılmak. Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak. Çıkarmak, dışarıya vermek. Yapılmış kötü bir işi birine yüklemek. Söylemek. Yalan veya abartmalı söz söylemek. Geri bırakmak, ertelemek. Bir şeyi yere doğru bırakmak. Yapışık olduğu yerden ayrılmak. Götürmek. İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak. Koymak. Çatlamak. Patlayıcı maddelerle havaya uçurup yıkmak. Değerini eksiltmek. Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak. Rastgele bir kenara koymak. Örtmek. Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek. Sıkıntı dolayısıyla giyilen bir şeyi çıkarmak. Kalp, nabız vurmak, çarpmak. Bir yerden başka bir yere taşımak. Bilmeden, kestirerek söylemek. Top, tüfek vb. silahları patlatmak. Kurşun, gülle, ok vb. şeyleri hedefe fırlatmak. Uzatmak. Bir kimsenin ilişiğini kesmek. Göndermek, yollamak. Sille, tokat vurmak. Terk etmek. İçki içmek.

Vurmak : Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak. Takmak, koymak, bağlamak. Olumsuz yönde etkilemek. Tavla oyununda pulu kırmak. Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak. Duyulmak, hissedilmek. Üzerinde görünmek, üzerine düşmek, yansımak, aksetmek. Sürmek. Çıkmak. Ses çıkarmak, ses vermek, çalmak. Çarpma işlemini yapmak. Kalp, vuru durumunda olmak, çarpmak. İçki içmek. Soğuk, dolu vb. ürünlere zarar vermek. Hızla çarpmak. Bir şeyi başka bir şey üzerine koymak. Hızla değmek, çarpmak. Sırtına, omzuna yerleştirmek. Olduğundan başka biçimde görünmek. Dokunmak, hasta etmek. Manevi olarak yaralamak. Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak. Batıcı veya kesici cisimleri saplamak, kakmak. Silahla yaralamak, öldürmek. Kadeh tokuşturmak. Etkisi bir yere kadar uzanmak. Amaçladığı şeye rast getirmek. Desteklemek, dayamak. Bağlama, ilişkilendirmek. Piyango vb. çıkmak, isabet etmek. Uygulamak, basmak, koymak.

Güç : Bir ulus, bir ordu vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli. Bir olaya yol açan her türlü hareket, kuvvet, takat. Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet, efor. Yeterliliğini ve güvenilirliğini kanıtlamış kimse. Bir akarsuyun aşındırma ve taşıma yeteneği. Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, kolay karşıtı. Birim zamanda yapılmış olan iş. Zorlukla. Bir toprağın verimlilik yeteneği. Büyük etkinliği ve önemi olan nitelik. Sınırsız, mutlak nitelik. Siyasi, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet, devletler topluluğu. Bir cihazın, bir mekanizmanın iş yapabilme niteliği.

Dayanmak : Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak. Yetişmek, yeter olmak. Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar görmemek. Uzun süre kullanılmaya uygun olmak. Bir iş sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak. Bir yere yaslanmak, kendini dayamak. Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek. Bir şeyin üzerinde kurulmuş olmak. Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek, istinat etmek. Varmak, ulaşmak. Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak, mukavemet etmek.

Katlanmak : Katlama işi yapılmak. Hoş olmayan bir duruma, güç şartlara dayanmak, tahammül etmek.

Olmak : Yetişmek, olgunlaşmak. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Geçmek, tamamlanmak. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Gerçekleşmek veya yapılmak. Bulunmak. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Sarhoş olmak. Yaklaşmak, gelip çatmak. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Uymak, tam gelmek. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Herhangi bir durumda bulunmak. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Sürdürmek, yürütmek. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Yol açmak. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Yitirmek, elinden kaçırmak.

Döşemek : Boru, kablo vb. yerleştirmek, çekmek. Bir tabanı, tahta, karo, mermer vb. yapı gereçleriyle kaplamak. Bir ev veya dairenin oturulabilir duruma gelmesi için gerekli eşyayı oraya yerleştirmek. Kumaş, halı vb.ni bir yeri iyice örtecek biçimde sermek.

Herhangi : Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.

Engel : Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap. Hemzemin geçitlerde kara yolu güvenliğini sağlamak için kullanılan açılır kapanır düzenek, bariyer. Herhangi bir yolu kapamak için konulan nesne, bariyer. Kara yollarının kenarlarına yapılmış olan korkuluk, bariyer. Engelli koşularda, her yarışçının üzerinden atlaması gereken tahta düzenek, bariyer.

Kurmak : Düşünmek. Gereken şartları hazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak. Yapmak, inşa etmek. Zihinde büyütmek. Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek. Aklına koymak. Bir araya getirmek, toplamak. Hazırlamak. Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek. Yapmak, oluşturmak. Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşı öfkelendirmek. Yaylı, zemberekli şeylerde yayı veya zembereği germek. Sağlamak, oluşturmak. Etkisi ve önemi geniş şeyler meydana getirmek, tesis etmek. Ortaklık sağlamak.

İmbik : Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, damıtıcı.

İle : Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, beraberlik, araç, neden veya durum anlatan cümleler yapmaya yarayan bir söz. Bazı soyut adlara getirildiğinde "... olarak, ... bir biçimde" anlamında durum zarfları oluşturan bir söz. Cümle içinde aynı görevde bulunan iki ögeyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz.

Elde : Çarpma ve toplama işlemlerinde bir sonraki sıranın rakamlarına katılacak olan sayı.

Etmek : Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Demek, söylemek. Herhangi bir değerde olmak. Kötülükte bulunmak. Bulmak, erişmek. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Eşit değer kazanmak. Bir işi yapmak. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak.

Çizgi : Çizilerek veya çeşitli yollarla oluşmuş iz, çizi, hat, tahril. Temel. Bir noktanın yürütülmesiyle oluşan biçim. Bir durumdan başka bir duruma atlanan, geçilen yer, sınır. Yüz ve vücut hatlarının her biri.

Uzatmak : Konuşmayı, tartışmayı sürdürmek. Vermek, göndermek. Bir şeyi vermek için birine yöneltmek. Germek. Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak. Süreyi artırmak, temdit etmek. Başı, kolları veya bacakları bir yere yöneltmek.

Yazmak : Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek yaklaşma bildiren birleşik fiiller oluşturur. Sayaç vb. sayılarla niceliği belirtmek. Bir bilim veya edebiyat eseri oluşturmak. Kaydetmek. Yazar olarak görev yapmak. Yazı ile anlatmak, yazıya dökmek. Yazı ile bildirmek, haber vermek. Yaymak, sermek. Gelinin yüzünü süslemek. Söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmak. Açmak. Bir göreve almak. İnsanın geleceğini belirlemek.

Veya : Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut. Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok olduğunda kullanılan bir söz.

Çizmek : Çizgi biçiminde yaralamak. Resmini yapmak, resmetmek. Geçersiz kılmak için üzerine çizgi çekmek. Çizgiler hâlinde belirtmek, desenini yapmak. Kişiyle ilgiyi kesmek, bağı koparmak. Çizgi çekmek.

Taşıma : Taşımak işi.

Gücü : Bez tezgâhında ipliği ayarlayan tezgâh tarağı.

Öğütmek : Ezmek, çiğnemek. Tane durumundaki nesneleri bir araçla ezerek un durumuna getirmek.

Gitmek : Bir şey zarar görmüş olmak. Bir yere doğru yönelmek. Yeter olmak, yetmek, yetişmek. Yakışmak, yaraşmak. Çıkmak, ulaşmak. Yok olmak, elden çıkmak. Yürümek, yol almak. Başvurmak, yapmak. Makine, işlemek, çalışmak. Değerlendirmek, saymak, karşılamak. Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak. Götürülmek, gönderilmek. Ölmek. Tüketilmek, harcanmak. Herhangi bir durumda olmak. Geçmek. Satılmak. Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak. Dayanmak. Bir yerden veya bir işten ayrılmak. Sürmek, devam etmek. Yapmak.

Sarmak : Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek. Sarılıp tırmanmak. Yumak yapmak. Saldırmak, hücum etmek. Kâğıt veya bir bitki yaprağıyla dürmek. Bir görev veya işin yerine getirilmesini başkasına yüklemek. Hoşuna gitmek, zevkini okşamak. Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek. Şerit, ip vb. şeyler dolaşmak. Taşıt tırmanmak, yükseğe doğru çıkmak. Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak. Sözle saldırmak, tedirgin etmek. Bir şeyi başka bir şeyin içine koyup onunla kaplamak. Dolayında yer almak. Kucaklamak. Örtmek.

Örmek : İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak veya geçirerek işlemek veya tezgâhta dokumak. Kumaşlardaki delikleri elde iplikle besleyerek kapatmak. Duvar yapmak veya onarmak. Estetik kaygıyla, duygulu biçimde bir güzelliği ortaya koymak. Saç, yele vb. şeylerin tellerini birkaç bölüme ayırıp birbirine geçirmek yolu ile dağınıklıktan kurtarmak. Müzik, edebiyat vb.nde bir özelliği oluşturmak, ortaya koymak.

Karşılamak : Söylenen, yapılan, bildirilen bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak. Boksta karşı oyuncunun yumruklarını savmak. Önlemek, durdurmak. Masrafı ödemek. Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek. Dışarıdan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek.

Bulunmak : Herhangi bir durumda olmak. Bir yerde olmak. Bulma işine konu olmak.

İçinde : Ortamında. ... ile dolu bir biçimde. Süresince, zarfında.

Yaşatmak : Yaşamasını sağlamak veya yaşamasına imkân vermek. Daha iyi ve zengin bir hayat sürmesini sağlamak. Keyiflendirmek, mutlu etmek. Sürdürmek, devam ettirmek.

Sürmek : Devam etmek. Dokundurmak, değdirmek. Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak. Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek. Yönetip yürütmek, sevk etmek. Zaman geçmek. Herhangi bir durum içinde bulunmak. Uzatmak, ileri doğru itmek. Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak. Önüne katıp götürmek. Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek, nefyetmek. Pulluk veya sabanla toprağı işlemek. Zaman almak. Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek. Olmaya devam etmek. Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak.

Anlama : Anlamak işi, anlamaklık, derk, fehim, intikal, tefehhüm, vukuf. Bir olay veya önermenin daha önce bilinen bir kanunun veya formülün sonucu olduğunu görme.

Örtmek : Kaplamak. Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak. Kapamak. Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak.

Giymek : Örtünüp korunmak için bir şeyi vücuduna geçirmek. Ağır söz veya hakareti, küçültücü davranışı ses çıkarmadan dinlemek.

Yol : İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer. Yolculuk. Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi. Gaye, uğur, maksat. Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik. Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik. Kumaşta bulunan çizgi. Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem. Gidiş çabukluğu, hız. Hile, tuzak. Düğünde, oğlanevinin kızevine verdiği para, mal veya armağan. Kez, defa.

Ay : Dünya'nın uydusu olan gök cismi, kamer, mah, meh. Art arda gelen iki yeni ay arasında geçen süre. Yılın on iki bölümünden her biri. Bir ayın herhangi bir gününden ertesi ayın aynı gününe kadar geçen veya yaklaşık otuz gün olarak kabul edilen süre. Birdenbire duyulan acı, ağrı, şaşırma, ürkme veya sevinç anlatan bir söz.

Kısalmak : Kısa duruma gelmek. Süresi azalmak.

Asmak : Bir kimseyi boğazından ip vb. geçirip sallandırarak öldürmek, idam etmek. Görevi olan bir işi özürsüz yapmamak. Gitmek zorunda olunan bir yere özürsüz gitmemek. Bir şeyi aşağıya sarkacak bir biçimde bir yere iliştirip sarkıtmak. Üzerine takınmak, kuşanmak.

Boya : Resim yapmak için kullanılan kuru, sulu veya yağlı boya. Renk vermek, dış etkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde. Aldatıcı görünüş. Yazmak için kullanılan mürekkep.

Badana : Duvarları boyamak için kullanılan sulandırılmış kireç veya boya.

Yollamak : Göndermek.

Çıkarmak : Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak. Yollamak, göndermek. Yayımlamak. Bulmak, ortaya koymak. Resim yapmak. Boşaltmak. Fotoğraf çektirmek. Gidermek. Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak. Sindirim yolundan dışarı atmak, kusmak. Sonunu getirmek. Yapmak, üretmek. Sağlamak, elde etmek. Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek. Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek. İlgisini keserek uzaklaştırmak. Gibi göstermek, bir davranış yüklemek. Söylemek. Hatırlamak. Sunmak. Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek. Bir müzik parçasını notalarıyla çalmak. Göstermek.

İçki : İçinde alkol bulunan içecek. Bu içeceği içme işi.

İçmek : Bir sıvıyı ağza alıp yutmak. İçki kullanmak. Sigara, nargile vb.nin dumanını içe çekmek. Bir şey, bir sıvıyı içine çekmek, emmek.

Çekmek ile ilgili Cümleler

  • Ali sadece dikkat çekmek istedi.
  • Ali bunun bir fotoğrafını çekmek istiyor.
  • Tom'un yeni evinin resimlerini çekmek için kameranı ödünç almak istedim.
  • Çok fazla selfie çekmek cinsel hayatın durgun olduğunun işaretidir.
  • Sadece fotoğraf çekmek istiyorum.
  • Ali tetiği çekmek istedi ama çekemedi.
  • Acı çekmek istemiyorum.

Diğer dillerde Çekmek anlamı nedir?

İngilizce'de Çekmek ne demek? : v. pull, draw, magnetize, attract; pull over, pull away, suffer, go through, undergo, bear; shrink; tow, tow away; take after, carry, engross, hold, inhale, sip, abide, absorb, bear with, brook, captivate, catch, charm, drag, draw off, draw on

Fransızca'da Çekmek : tirer, endurer, entraîner, être en proie à, ôter, peser, pomper, ramener, solliciter, tenir de, (ac

Almanca'da Çekmek : v. abwandeln, abzapfen, anreizen, anziehen, aufsaugen, ausstehen, bannen, deklinieren, eingehen, einholen, einziehen, erdulden, flektieren, geraten nach, konjugieren, lichten, mahlen, nacharten, nachgeraten, nachschlagen, reizen, schleppen, schöpfen, spannen, strecken, trecken, verlo

Rusça'da Çekmek : v. тянуть, тащить, протягивать, дотягивать, протаскивать, возить, отводить, отодвигать, двигать, отставлять, отвлекать, выхватывать, везти, перетаскивать, передвигать, перетягивать, переставлять, пододвигать, подтягивать, втягивать, курить, черпать, вычерпывать, зачерпывать, натягивать, над