Çerçeve nedir, Çerçeve ne demek

Çerçeve; kökeni farsça dilinden gelmektedir.

  • Resim, yazı, ayna vb.ni süslemek veya bir yere asılabilecek duruma getirmek için bunlara geçirilen kenarlık.
  • Beden eğitiminde asılma ve tırmanmalar için kullanılan araç.
  • Bir konunun, bir düşünce alanının sınırları veya bu sınırlar içindeki alan.
  • Kapı, pencere ile bunların cam veya tablalarının yerleştirilmiş olduğu kenarlık

"Çerçeve" ile ilgili cümleler

  • "Boğaziçi'nin böyle bir medeniyet çerçevesi içinde geçen hayatı ne güzel ve mükemmeldir." - A. Ş. Hisar
  • "Pencerenin geniş çerçevesi yıldız salkımlarıyla dolu." - Y. Z. Ortaç
  • "Duvarda bir çerçeve asılıdır ki çarpıktır, düzeltemezsiniz." - R. H. Karay

Gösteri Sanat terimi olarak anlamı:

Çerçeve sahneli tiyatroda sahnenin ağzını çevreleyen çerçeve.

Çeşitli sirk donanımını desteklemede kullanılan ana çadırın çatısına tutturulmuş dikdörtgen demir iskelet.

Güzel Sanatlar alanındaki anlamı:

(Resim) Bir tablo kasnağının çevresine geçirilen kenarlık.

Gitar terimi olarak anlamı:

Gitarı birleştirmek veya süslemek amacıyla klavye, sap veya gövdeyi çevreleyen plastik veya sedeften şerit.

Bazı elektro gitarlarda manyetiklerin etrafına estetik amaçlı olarak monte edilen genellikle plastikten parça.

 

Sinema ve Televizyon dünyasındaki anlamı:

Alıcının penceresinden dolayı, bir filmin üzerinde her bir resmin yüzeyini sınırlayan, dikdörtgen oluşturan doğrular.

Tiyatro'daki terim anlamı:

Döşem sanatında pencere ve kapı çerçevesine verilen ad.

Sahne çerçevesinin üst parçası.

Bilimsel terim anlamı:

Cimnastikte, asılma ve tırmanmalar için kullanılan 50 cm lik, 16 dörtgen gözlü ağaçtan araç.

İngilizce'de Çerçeve ne demek? Çerçeve ingilizcesi nedir?:

frame, outline, proscenium arch, binding, pickup ring, architrave

Almanca'da Çerçeve ne demek?:

gitterleiter

Fransızca'da Çerçeve ne demek?:

châssis, cadre

Osmanlıca Çerçeve ne demek? Çerçeve Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

çerçeve

Çerçeve kısaca anlamı, tanımı:

Çerçeve anlaşma : Hükûmet ile sendika ve işverenler arasında toplu sözleşme öncesinde varılan ön anlaşma.

Çerçeveci : Çerçeve yapan kimse. Resimlere, tablolara çerçeve takma işiyle uğraşan kimse.

Çerçevecilik : Çerçevecinin yaptığı iş.

Çerçeveleme : Filmi çekilecek başlıca cismin gerek büyüklük gerek yer bakımından görüntü çerçevesine göre düzenlenmesi işi. Çerçevelemek işi.

Çerçevelemek : Bir şeye çerçeve geçirmek. Bir şeyi çerçeve içine almak.

Çerçevelenme : Çerçevelenmek işi.

Çerçevelenmek : Çerçeve içine alınmak.

Çerçeveletme : Çerçeveletmek işi.

Çerçeveletmek : Çerçeve geçirtmek.

Çerçeveli : Çerçeve geçirilmiş veya çerçeve içine alınmış olan.

Çerçevesiz : Çerçeve içinde olmayan.

Camı çerçeveyi indirmek : Etrafı kırıp dökmek, her şeyi parçalayıp dağıtmak.

Resim : Bunu yapmak için gerekli yöntemleri öğreten sanat. Bazı eşyadan ve işlerden alınan vergi veya harç. Tören. Fotoğraf. Varlıkların, doğadaki görünüşlerinin kalem, fırça gibi araçlarla kâğıt, bez vb. üzerinde yapılmış olan biçimleri. Açık gösterge, kesin sonuç.

 

Ayna : Atların diz kapağı. Küreğin yassı uç bölümü. Karagöz oyununda perde. Gemilerde işaretçi erlerin kullandığı dürbün. İyi bir durumda, yolunda. Doğramacılık ve yapıcılıkta çerçeve içine geçirilen tahta veya taş levha. Akıntı ve anaforun birleştiği yerde oluşan su burgacı. Işığı yansıtan, varlıkların görüntüsünü veren, cilalı ve sırlı cam, gözgü, mirat. Bir olayı, bir durumu yansıtan, göz önünde canlandıran olay, durum, şey.

Süslemek : Birinin kusurlarını uzun uzun yüzüne vurmak. Söz oyunlarıyla güzelleştirmek. Birtakım katkılarla bir şeyin daha güzel, daha göz alıcı olmasını, daha hoş görünmesini sağlamak, bezemek, bezeklemek, donatmak, tezyin etmek.

Asıl : Bir görevde sürekli bulunan, yedek karşıtı. Gerçek, esas. Kök, köken, kaynak. Soy, nesep. Bir şeyin temelini oluşturan, ana. (a'sıl) Gerçekten, gerçek olarak. Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı. Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan. Gerçeklik.

Durum : Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Duruş biçimi, konum, tavır. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon.

Getirmek : İletmek, bildirmek. Sağlamak. Bir makama atamak veya seçmek. Sebep olmak, ortaya çıkarmak. Erişmek veya eriştiğini sanmak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. İleri sürmek. Gelmesini sağlamak. Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak.

Bunlar : Bu zamirinin çokluk biçimi.

Çerçeve çatkı : Ağaç eşyadaki biçim değişimini azaltmak, bazen de ucuz eşya yapmak için başvurulan yapım yöntemi.

Çerçeve çizgisi : Bir filmin pozitif eşleminde art arda bulunan iki resmi birbirinden ayıran yatay, siyah çizgi.

Çerçeve çizgisi eki : Yapıştırmanın, çerçeve çizgisinde yapılarak, ek yerinin tam çerçeve çizgisi üzerine getirilmesi durumu.

Çerçeve çizgisi yapıştırma aygıtı : Yapıştırmanın tam çerçeve çizgisi üzerinde gerçekleştirilmesini sağlayan yapıştırma aygıtı.

Çerçeve dışı : Bir alıcı merceğinin görüş alanı dışında kalan, dolayısıyla görüntü çerçevesine girmeyen herhangi bir nesne ya da varlığın durumu. Çerçeve içi'nin karşıtı.

Çerçeve dizi ışıkları : Sahne çerçevesinin iç yüzünde, yukarıda, sağ ve sol yanlardaki dizi ışıtaçların tümü.

Çerçeve düzeltme : Filmi gösterici, bakımlık, kurgu aygıtı ya da film yayın aygıtında resmin pencereye tam olarak çakışmasını sağlayacak biçimde geçmek.

Çerçeve içi : Bir alıcı merceğinin görüş alanı içinde kalan, dolayısıyla görüntü çerçevesine giren herhangi bir nesne ya da varlığın durumu. Çerçeve dışı'nın karşıtı.

Çerçeve kanadı : Çerçevenin her iki yanında sahne ağzını daraltıp genişletmeye yarayan levha ya da perde. Çerçeve kanadı aynı zamanda kulisi seyircinin görüşüne kapatır.

Çerçeve kayması mutasyonu : Bir, iki veya üç nükleotidin DNA yapısına girmesi veya çıkması sonucu oluşan mutasyon, çerçeve mutasyonu.

Çerçeve ile ilgili Cümleler

  • Caddede aldığı resmi çerçeveletti.
  • Ali kalın çerçeveli gözlük takar.
  • Senin gözlüğünün çerçevesi hangi malzemeden?
  • Ali fotoğrafı çerçeveledi ve onu yatağın üzerine astı.
  • Çerçeve şimdi duvarda.
  • Ali siyah çerçeveli gözlük takıyor.
  • Ali şömine rafından çerçeveli resmi aldı ve ona daha yakından baktı.
  • Çerçeve kumlanmak ve verniklenmek zorunda.
  • Duvarda çerçeveli birkaç resim vardı.

Diğer dillerde Çerçeve anlamı nedir?

İngilizce'de Çerçeve ne demek? : n. frame, casing, mount, rim, setting, skeleton

Fransızca'da Çerçeve : bâti [le], cadre [le], châssis [le], encadrement [le]

Almanca'da Çerçeve : n. Einfassung, Einrahmung, Rahmen, Zarge

Rusça'da Çerçeve : n. рама (F), рамка (F), обрамление (N), оправа (F)