Şal nedir, Şal ne demek

Şal; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de isim olarak kullanılır.

  • Genellikle Hindistan'da dokunan, özel motifleri olan değerli bir yün kumaş
  • Kadınların omuzlarını örtmek için kullandıkları geniş atkı.

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Kuşak.

Yün atkı.

Kadınların başlarına örttükleri örtü.

Dokuma önlük.

Çarşaf.

Çul.

Şal kısaca anlamı, tanımı

Şal örneği : Şallarda görülen motiflerle bezenmiş (kumaş örtü, hırka)

Değerli : Değeri olan veya değeri yüksek olan, kıymetli, kıymettar.

Dokuma : Dokumak işi, tekstil. Tezgâhta dokunarak elde edilen (kumaş). Kumaş olabilen, kumaş yapılabilen. Yapı, oluşum. Minder örtüsü, yatak kılıfı vb. için kullanılan ve boyalı pamuk ipliğinden dokunan bez.

Başlar : Meşru olmayan çocuk, piç. Antalya kenti, İbradı ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi.

Çarşaf : Yatağın üstüne serilen veya yorgan kaplanan bez örtü. Kadınların kullandığı ve baştan örtülen, pelerinli, eteklikli sokak giysisi.

Örtmek : Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak. Kapamak. Kaplamak. Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak.

Kuşak : Bele sarılan uzun ve enli kumaş. Yeryüzünde veya herhangi bir gök cisminde belli şartları sağlayan bölge. Henüz birleştirilmemiş ses ve görüntü taşıyan filmler. Bir küre yüzeyi, paralel iki düzlemle kesildiğinde iki kesitin arasında kalan bölüm. Yaklaşık yirmi beş, otuz yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği, göbek, nesil, batın, jenerasyon. Bir ürünün, bir aygıtın teknolojideki ve bilimdeki gelişmeye göre üretilen yeni biçimleri. Sağlamlığını artırmak için bir şeyin çevresine geçirilen ağaçtan veya metalden bağ. Televizyonda programlar için ayrılmış özel zaman dilimi. Yeryüzünün kutuplar, kutup daireleri ve dönencelerle belirlenen beş bölümünden her biri, küre kuşağı. Yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişilerin topluluğu.

 

Örtme : Örtmek işi. Başörtüsü. Üstü kapalı, önü açık yer.

Motif : Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan ögelerden her biri. Kendi başlarına konuya özellik kazandıran ögelerin her biri. Bestenin bir parçasına çeşitli yönlerden birlik sağlayan belirleyici küçük birim.

Kumaş : Pamuk, yün, ipek vb.nden makinede dokunmuş her türlü dokuma. Varlığı ve kişiliği oluşturan nitelik veya malzeme.

Başla : Yönetmenin oyunculara bir çevirimin başında verdiği komut; oyuna başlama komutu. Yumruklaşma oyununa başlatmak için orta hakemin verdiği komut.

Önlük : Herhangi bir iş genellikle de yemek yaparken giysi kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü. Laboratuvar, tezgâh ve benzerleri yerlerde çalışırken giysinin kirlenmemesi için giyilen, gömlek tarzında olup etek boyu uzun olan, genellikle beyaz renkte giysi. Ortaöğretimin ilk beş yılında öğrencilerin giydiği bir örnek giysi. Küçük çocuklara yemek yedirirken üstlerini korumak için boyunlarına bağlanan örtü. Değirmene öğütülmeye götürülen tahıldan hemen kullanılmak için sırası gelmeden öğütülen azıcık un. Ekmek pişirilen saca desteklik yapan üç ayaklı sacayak. Hayvanların önünde, yem yemeleri için ayrılan yer. Öncü. Kötü kadın. El havlusu. Keçi derisinden yapılan çalışma önlüğü. (Yalvaç Isparta). Yalnız üçetek üzerine giyilen önlük. (Celiptaş Yalvaç Isparta). Siyah ya da kahverenginde yün kadın etekliği. (Gücüllü Yalvaç Isparta). Ahırdaki hayvan yemliği. (Derekuşculu Görele Giresun).

 

Kadın : Erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi, zen. Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri, becerileri olan. Bayan. Hizmetçi bayan.

Geniş : Eni çok olan, enli, vâsi. Çok. Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat. Bol (elbise). Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın, makro. Alanı büyük olan, makro, dar karşıtı.

Genel : Bir şeye veya bir kimseye özgü olmayıp onun bütün benzerlerini içine alan, umumi. Bir genelleme sonucunda elde edilen. Herkesin yararlanabileceği (yer, nesne). Yetkisi ve sorumluluğu çok olan. Ayrıntıları göz önüne alınmayarak bütünü bakımından ele alınan.

Değer : Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet. Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı. Üstün nitelik, meziyet, kıymet. Kişinin isteyen, gereksinim duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey. Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse. Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, bedel, kıymet, paha, valör. Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü.

Hindi : Tavukgillerden, XV. yüzyılda evcilleştirilerek Amerika'dan bütün dünyaya yayılan, boyun ve başı çıplak, parlak, yeşil ve esmer tüylü, kümes hayvanlarının en büyüğü, mısırtavuğu (Meleagris gallopavo). Aptal, şaşkın.

Örtü : Örtmek için kullanılan şey, vualet. Yapılarda çatı, dam.

Özel : Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan, spesiyal. Bir kişiyi ilgilendiren, hususi, zatî. Her zaman görülenden, olağandan farklı. Devlete değil, kişiye ait olan, hususi, resmî karşıtı. Dikkate değer. Ayırt edici bir niteliği olan. Benzerlerinden ayrılmasını sağlayan bir özelliği olan, spesiyal.

Olan : Oğlan. Oğlan, erkek çocuk. Vakia, olan. Oğul, evlat.

Diğer dillerde Şakşakçı takıcı anlamı nedir?

İngilizce'de Şakşakçı takıcı ne demek ? : clapper-loader