Açık nedir, Açık ne demek

Açık; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de sıfat olarak kullanılır.

  • Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı.
  • Örtüsüz, çıplak.
  • Bir gereksinimin karşılanamaması durumu.
  • Görevlisi olmayan, boş (iş, görev), münhal.
  • Çalışır durumda olan.
  • Gizliliği olmayan, olduğu gibi görünen.
  • Sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla anlatan (kitap, resim, film vb.).
  • Boş.
  • Belirgin bir biçimde.
  • Rengi koyu olmayan, koyu karşıtı.
  • Belli bir yerin biraz uzağı.
  • Engelsiz, serbest
  • Aralığı çok.
  • Kolay anlaşılır, vazıh.
  • Denizin kıyıdan uzakça olan yeri.
  • Her türlü düşünceyi hoşgörüyle karşılayabilen, etkisinde kalabilen.

"Açık" ile ilgili cümle

  • "Tren yolu nehrin açığından geçer."
  • "Bütçe açığı.""Ülkenin doktor açığı."
  • "Kâğıtta açık yer kalmadı."
  • "Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte." - E. Atasü
  • "Açık, dobra sualleriyle karşısındakinin en azından keyfini kaçırır." - E. Işınsu
  • "Bazı dükkânları açık olan caddeden sola saptılar." - Ö. Seyfettin
  • "Açık adımlarla."
  • "Açık kadro."
  • "Her çeşit kafa ve gönül fırtınalarına açık bir adamdı o." - T. Buğra
  • "Açık yol."
  • "Yolcuların hepsi indikten sonra Mehmet Akif göründü, beni açık başıyla selamladı." - A. Kabaklı
  • "Limanda bilinen gemiler, oysa açıklardadır." - B. Necatigil
  • "Bu adamın her işi açıktır."
  • "Açık sarı saçlı, zayıf bir kadın keman çalıyordu." - Ö. Seyfettin
  • "İnsan, mağlubiyetini bu kadar açık kabul eder mi?" - M. Yesari
 

Yerel Türkçe anlamı:

Uzak, ırak: Bu su evden çok açık.

Kızlığı bozulmuş: Kızcağızı açıktır diye babasına geri göndermişler.

Serbest

Orman içindeki ağaçsız, çıplak yer: Sığırı, büyük gürgendeki açığa al.

Kahve cezvesi.

Bilgisayar Terimi olarak kelime anlamı:

[Bakınız: net]

Gitar terimi olarak anlamı:

Hiçbir perdeye basılmaksızın tellerin açık bırakıldığı veya tüm tellerin herhangi bir perdeden tek parmakla kapatıldığı durumlarda bile sık kullanılan akorların elde edilebildiği akortlama biçimi.

Hukuki terim anlamı:

sarîh, alenî.

İktisat alanındaki kelime anlamı:

[Bakınız: gedik]

Gelirin gideri karşılamaması durumu.

Zanaat Ticaret alanındaki sözlük anlamı:

Ev çatılarındaki delik. (Fındıkoluk -Bilecik)

Diğer sözlük anlamları:

Serbes, laubali.

Bilimsel terim anlamı:

Kasa, ambar, mal değerlerinin sayım sonucu yazılımlara göre eksik çıkması.

Tecim işlerinde ve genel olarak ödenekliklerde o kuruluşun gelirleriyle giderleri arasındaki olumsuz-dengesizlik, giderin gelirden fazla olması.

Kolayca anlaşılan (söz, yazı). Karşıtı bk. kapalı, düğümlü.

İngilizce'de Açık ne demek? Açık ingilizcesi nedir?:

on, open, deficit

Fransızca'da Açık ne demek?:

béant, ouvert, te

Osmanlıca Açık ne demek? Açık Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

vazıh

Açık tanımı, anlamı:

Açık ağız aç kalmaz : "isteklerini uygun bir biçimde söylemesini bilen kimse, onları önünde sonunda elde eder" anlamında kullanılan bir söz.

 

Açık düşmek : Herhangi bir sebeple bir filodan veya istenilen yerden uzakta kalmak. yağlı güreşte yenilgi sebebi olan sırtı veya yanı toprağa değmek. herhangi bir sebeple bir filodan veya istenilen yerden uzakta kalmak.

Açık etmek : Sırrını açığa vurmak, ele vermek.

Açık kapamak : Bütçenin gider fazlasını, para sağlayarak ortadan kaldırmak.

Açık kapı bırakmak : Gereğinde, bir konuya yeniden dönebilme imkânı bırakmak, kesip atmamak.

Açık konuşmak : Gerçeği çekinmeden söylemek.

Açık olmak : Dürüst davranmak.

Açık söylemek : Anlaşılmayan yön bırakmadan anlatmak. çekinmeden söylemek.

Açık tutmak : Bir iş yerinin çalışır durumunu sürdürmek.

Açık vermek : Gizlenmek istenen bir olayı, bir düşünceyi veya durumu elde olmayarak ortaya koymak, açıklamak. geliri, giderini karşılamamak.

Açık yaraya tuz ekilmez : "acısı henüz taze olan bir kimsenin üzüntüsü, birtakım söz ve davranışlarla artırılmamalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Açığa çıkarmak : İşinden çıkarmak.

Açığa çıkmak : Rıhtıma aborda veya kıçtankara olmuş bir gemi bulunduğu yerden kalkarak daha uzaktaki bir yere demirlemek üzere kıyıdan uzaklaşmak. belli olmak, anlaşılmak.

Açığa vurmak : Belli etmek, ortaya çıkarmak.

Açığı çıkmak : Saklamakla görevli bulunduğu paranın veya malın eksik olduğu anlaşılmak.

Açığını aramak : Birinin yaptığı işte hile, yanlış veya usulsüzlük aramak.

Açığını bulmak : Kasıtlı olarak yaptığı yanlışı veya hileyi yakalamak.

Açığını kapamak : Eksiğini tamamlamak. eksiğinin veya küçük düşürücü durumunun anlaşılmamasını sağlamak.

Açıkta bırakmak : Yersiz yurtsuz bırakmak. birkaç kişiye sağlanması gereken olanaktan bir kişiyi yararlandırmamak. iş ve görev vermemek.

Açıkta kalmak : Birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyilikten yararlanamamak. iş ve görev bulamamak. yersiz yurtsuz kalmak.

Açık açık : Bütün ayrıntılarıyla. İçtenlikle. Saklamaksızın.

Açık ağıl : Koyunların ve keçilerin barındırıldıkları üstü açık, etrafı taş duvar veya çitlerle çevrili basit barınak.

Açıkağız : Turpgillerden bir bitki (Hesperis acris).

Açık ağızlı : Aptal, sersem, ahmak.

Açık alan : Şehrin gürültüsünden uzak, insanların dinlenebilecekleri çeşitli bitkilerle kaplı yer. Geniş, kapalı olmayan yer.

Açık ara : Aradaki farkı çok açarak.

Açık artırma : Bir malın satışında alıcılar arasında fiyat artırma yarışına dayanan satış biçimi, artırma, müzayede.

Açık bilet : Tarihi kararlaştırılmamış yolculuklarda kullanılmak üzere belirli bir dönem için geçerli olan bilet.

Açık bono : Para hanesi boş bırakılarak imza edilen bono, açık senet.

Açık bölge : Serbest bölge.

Açık büfe : Yiyecek ve içeceklerin serbestçe seçilip alındığı servis düzeni. Bu düzende yapılan.

Açık celse : Açık duruşma.

Açık ciro : Senet veya çekin arkasının kime ödeneceği belirtilmeden imzalanmasıyla yapılmış olan ciro.

Açık çek : Her konuda verilen destek veya yetki, açık kart. Üzerine para miktarı yazılmamış çek.

Açık deniz : Denizin kıyıdan çok uzaklarda bulunan geniş bölümü, engin. Denizin, kara sularının dışında kalan bölümü.

Açık devre : Bir yalıtkanla üzerinden elektrik akımının sürekli olarak geçmesinin engellendiği devre.

Açık dolaşım sistemi : Genellikle bütün eklem bacaklılarda ve birçok yumuşakçada bulunan atardamar ve kan boşluğundan oluşmuş açık bir dolaşım sistemi.

Açık durum : Güreşte vücudun dizler bükülü, ayaklar açık, dirsekler gövdeye yakın, kollar yarı gergin olarak aldığı durum.

Açık duruşma : Herkesin dinleyebileceği duruşma, açık celse.

Açık eksiltme : Yaptırılacak bir işin, satın alınacak bir malın ucuza sağlanması için işi yapacak veya malı satacak kişiler arasında fiyat düşürme yarışına dayanan işlem.

Açık elli : Cömert.

Açık fikirli : Olayları ve özellikle yenilikleri iyi anlayıp gereği gibi karşılayabilen, düşündüğünü olduğu gibi söyleyebilen (kimse).

Açık giyim : Kadın giyiminin kolları, göğsü veya sırtı açıkta bırakan biçimi, dekolte.

Açık görüş : Cezaevlerinde yatanlarla yakınlarının belirli günlerde, aralarında herhangi bir fiziksel engel olmaksızın yaptıkları görüşme biçimi.

Açıkgöz : Uyanık davranarak çıkar sağlayan, imkânlardan kurnazca yararlanmasını bilen, cingöz, uyanık, kurnaz (kimse).

Açık gri : Grinin bir veya birkaç ton açığı. Bu renkte olan.

Açık hava : Bahçe, park gibi yapı dışı olan yer. Bulutsuz hava.

Açık hece : Ünlü ile biten hece.

Açık hesap : Peşin para veya bono vermeden yapılmış olan alışveriş.

Açık imza : Üzeri boş bırakılan bir kâğıdın altına, dolduracak olana güvenilerek atılan imza.

Açık işletme : Maden yatağını örten verimsiz topraklar kaldırıldıktan sonra açık havada yapılmış olan işletme.

Açık kahverengi : Kahverenginin bir veya birkaç ton açığı, sütlü kahve, kestane rengi, kestane dorusu. Bu renkte olan.

Açık kalp ameliyatı : Kan dolaşımı kalp akciğer pompası denilen bir aygıta devredildikten sonra yapılmış olan kalp ameliyatı.

Açık kalpli : Açık yürekli.

Açık kapı : "Herhangi bir konuda son ve kesin sözü söylemeyerek yeniden ele alınabilmesine veya değişik öneriler sunulmasına olanak tanımak" anlamındaki açık kapı bırakmak deyiminde geçen bir söz.

Açık kestane : Bu renkte olan. Kestane renginin bir veya birkaç ton açığı.

Açık kırmızı : Kırmızının bir veya birkaç ton açığı. Bu renkte olan.

Açık kredi : Bankaların güvendikleri müşterilere rehin, ipotek veya kefil istemeksizin verdikleri borç para.

Açık liman : Gemilerin idari açıdan kolayca girip çıktıkları liman. Hava şartlarından kolayca etkilenen liman.

Açık lise : Liselerde uygulanan açık öğretim biçimi.

Açık maaşı : Görevinden alınan birine yasaca tanınan belirli bir süre içinde ödenen aylık.

Açık mavi : Mavinin bir veya birkaç ton açığı. Bu renkte olan.

Açık mektup : Yazıldığı kimseye gönderilmeyip basın yoluyla açıklanan mektup.

Açık ordugah : Kırda kurulan ordugâh.

Açık oturum : Seçilmiş bir konuşmacı grubu tarafından güncel, siyasal, sosyal ve bilimsel konuların veya sorunların herkesin izleyebileceği bir biçimde açık olarak tartışıldığı toplantı, panel.

Açık oy : Verenin adını gösteren ve konuşulan sorun üzerindeki düşüncesini belli edecek yolda verilen oy.

Açık öğretim : Dersleri radyo, televizyon vb. araçlarla yayımlanan veya posta ile ilgililere ulaştırılan eğitim.

Açık önerme : İçerisinde değişken bulunan ve bu değişkenin alacağı değerle doğruluğu veya yanlışlığı kesinleşen önerme.

Açık pazar : Her devletin malını serbestçe satabileceği, gümrük işlemleri yapılmayan şehir veya ülke.

Açık pembe : Pembenin bir veya birkaç ton açığı. Bu renkte olan.

Açık piyasa : Fiyatların tamamen arz ve talebe göre belirlendiği piyasa.

Açık poliçe : Eksik bilgileri sonradan tamamlanmak üzere düzenlenen poliçe.

Açık raf : Kitaplıklarda ve mağazalarda kitapların ve malların kolaylıkla seçilebilmesini sağlamak üzere yapılmış sergen.

Açık rejim : Parlamenter rejim.

Açık saçık : Yüz kızartıcı, edepsiz, müstehcen, cinsel çağrışım yüklü (söz, anlatım).

Açık saman rengi : Soluk sarı renk. Bu renkte olan.

Açık sarı : Sarının bir veya birkaç ton açığı. Bu renkte olan.

Açık sayım : Bir seçim sonunda verilen oyların açık olarak sayılması, aleni tadat.

Açık seçik : Çok açık, çok belirgin bir biçimde. Çok açık, çok belirgin.

Açık senet : Açık bono.

Açık sözlü : Her şeyi olduğu gibi söyleyen, sözünü esirgemeyen.

Açık şehir : Düşman saldırısına karşı savunma önlemleri alınmamış, içinde herhangi bir askerî hedef bulunmayan ve bu durumu önceden ilan edilmiş olan şehir.

Açık taşıt : Üstü örtülmemiş araba, otomobil vb.

Açık teşekkür : Herhangi birine basın yoluyla edilen teşekkür.

Açık tohumlular : Tohumları kozalak pulları üzerinde açık olarak bulunan çiçekli bitkilerin ayrıldığı iki büyük daldan biri, çıplak tohumlular.

Açık toplum : Dış dünya ile her türlü ilişki içinde olan insan topluluğu.

Açık tribün : Açık havadaki spor karşılaşmalarında seyircilerin oturduğu ve üstü kapalı olmayan bölüm.

Açık yara : Kapanmamış yara.

Açık yeşil : Yeşilin bir veya birkaç ton açığı. Bu renkte olan.

Açık yol : Liman giriş ve çıkışlarında teknelerin kullanabilecekleri, sancak ve iskele şamandıralarıyla işaretlenmiş serbest yol veya kanal.

Açık yürekli : Düşündüğünü olduğu gibi söyleyen, içi temiz, gizli yönü olmayan (kimse), samimi, açık kalpli.

Açık zaman : Tutkalın yüzeye sürülmesi ile malzemelerin sıkıştırılması arasında geçen süre.

Ağzı açık : Hayranlıkla, büyülenmiş olarak. Şaşkın, alık, bön (kimse).

Alnı açık : Hesap verebilecek durumda olan, dürüst.

Bahtı açık : Talihli (kimse).

Başı açık : Başı örtü veya şapka ile örtülmemiş (kimse).

Eli açık : Cömert.

Gözü açık : Uyanık, becerikli (kimse).

Kapısı açık : Her isteyeni konuk eden (kimse).

Sağ açık : Futbolda sağ başta bulunan oyuncu.

Sofrası açık : Konuklarını yemeğe alıkoymayı seven, sofrasında konuk eksik olmayan (kimse).

Sol açık : Futbolda sol başta bulunan oyuncu.

Ucu açık : Sonucu belli olmayan.

Uğuru açık : Talihli, şanslı (kimse).

Yarı açık cezaevi : Cezalarının bir kısmını tamamlamış, iyi hâlleri görülen tutukluların geri kalan sürelerini çiftçilik, el sanatları vb. işlerle geçirebilecekleri, dıştan korunmasız olmasına karşın, kaçmaya karşı engelleri olan cezaevi.

Açığa alınmak : Belirli bir süre işten el çektirilmek.

Açığa almak : Bir görevliyi geçici bir süre işten uzaklaştırmak.

Açıktan açığa : Belirgin olarak, göz göre göre, ulu orta.

Bütçe açığı : Bütçede belirlenen giderlerin gelirlerden çok olması durumu.

Dış ticaret açığı : Yabancı ülkelerden alınan malların satılandan daha fazla olması sonunda ortaya çıkan borç tutarı.

Açık bono vermek : Sınırsız yetki tanımak.

Açık düşme : Açık düşmek işi. Yağlı güreşte pehlivanın göbeğinin gökyüzünü görmesinden dolayı yenik sayılması.

Açık ellilik : Cömertlik.

Açık fikirlilik : Açık fikirli olma durumu.

Açık giyimli : Göreneğe aykırı derecede çıplak, dekolte.

Açık hava müzesi : Açık havadan etkilenmeyecek etnografik eserlerin, evlerin, işlik vb. sivil yapıların sergilendiği bir bölgede kurulan üstü açık müze.

Açık hava sineması : Yazın veya iklimi elverişli yerlerde geceleri çalışan, üstü açık, yanları kapalı sinema.

Açık hava tiyatrosu : Yazın veya iklimi elverişli yerlerde geceleri çalışan, üstü açık, yanları kapalı tiyatro.

Açık kalplilik : Açık yüreklilik.

Açık kapı hırsızı : Her yere girip çıkan, her bulduğunu, gördüğünü alıp giden kimse.

Açık kapı politikası : Yabancı malları bir ülkeye serbestçe sokma politikası, açık kapı siyaseti.

Açık kapı siyaseti : Açık kapı politikası.

Açık saçık konuşmak : Cinsel konularla ilgili sözler söylemek.

Açık saçıklık : Açık saçık olma durumu.

Açık seçiklik : Açık seçik olma durumu.

Açık sözlülük : Açık sözlü olma durumu.

Açık yüreklilik : Açık yürekli olma durumu, samimiyet, açık kalplilik.

Açıkça : Gizli bir yönü kalmaksızın, kolay anlaşılır bir biçimde, alenen, aşikâre.

Açıkçası : Açık söylemek gerekirse, Türkçesi. Düpedüz.

Açıkçasını söylemek : Doğrusunu, açık olanını, anlaşılır biçimini söylemek.

Açıkçı : Borsada fiyat dalgalanmalarından yararlanarak açıktan para kazanan kimse.

Açıkgözlük : Açıkgözlülük.

Açıkgözlülük : Açıkgöz olanın durumu. Açıkgöze yakışacak davranış.

Açıkgözlülük etmek : Kurnazlık ederek amacına ulaşmaya çalışmak.

Açıklama : Açıklamak işi, izah.

Açıklama cümlesi : Ana cümlede anlatılmak istenen duygu ve düşünceyi daha iyi açıklamak ve pekiştirmek için kullanılan cümle.

Açıklama yapmak : Herhangi bir konuyu aydınlığa kavuşturmak amacıyla konuşmak veya yazmak.

Açıklamak : Bir sözün, bir yazının ne anlatmak istediğini belirtmek, yorumlamak. Açıkça söylemek, ifşa etmek. Bir sorunla ilgili aydınlatıcı bilgi vermek, tavzih etmek. Belirtmek, göstermek, açığa vurmak, izhar etmek. Bir konuyla ilgili gerekli bilgileri vermek, izah etmek.

Açıklamalı : Birtakım açıklamalarla anlaşılması, öğrenilmesi kolaylaştırılmış, izahlı.

Açıklanan : Açıklamalar sonunda ortaya çıkması beklenen kavram, açıklayan.

Açıklanma : Açıklanmak işi.

Açıklanmak : Açıklama işi yapılmak, izah edilmek, ifşa edilmek.

Açıklar livası : İşi gücü olmayan, boşta kalan kimse.

Açıklar livası olmak : İşsiz ve kazançsız kalmak.

Açıklaşma : Açıklaşmak durumu.

Açıklaşmak : Rengi açılmak. Açık duruma gelmek.

Açıklaştırma : Açıklaştırmak işi.

Açıklaştırmak : Açık duruma getirmek. Rengini açtırmak.

Açıklatma : Açıklatmak işi.

Açıklatmak : Açıklamasını sağlamak.

Açıklayan : Açıklanan.

Açıklayıcı : Kendinden önce gelen kelimeyi belirten, açıklayan (kelime veya kelimeler): "Atatürk, yeni Türkiye'nin kurucusu, daima saygı ile anılacaktır" cümlesindeki 'yeni Türkiye'nin kurucusu' sözü Atatürk adının açıklayıcısıdır. Bir sorunu gerekli açıklığa kavuşturan.

Açıklayıcılık : Açıklayıcı olma durumu.

Açıklayış : Açıklama işi.

Açıklığa kavuşmak : Bir konu veya sorun aydınlanmak, kapalılıktan kurtarılmak, anlaşılır duruma getirilmek.

Açıklık : Boş ve geniş yer, meydanlık. Bitki örtüsü olmayan, çıplak yer. Dürbün, fotoğraf makinesi vb. optik araçlarda ağız çapı, ışığın girebildiği delik. Gerçeği olduğu gibi yansıtma durumu. Bir söz veya yazıda maksadın açık olması özelliği, duruluk, vuzuh. Uzaklık, mesafe. Açık olma durumu, aleniyet.

Açıklık getirmek : Bir konu veya sorunu anlaşılır duruma getirmek.

Açıklık kazanmak : Bir konu aydınlanmak, anlaşılır duruma gelmek.

Açıklık politikası : Siyasette açık, şeffaf olma, glasnost.

Açıklıkölçer : Bir mikroskobun açıklığını ölçmeye yarayan alet.

Açıktan : Sıra ve aşama gözetilmeden, dışarıdan atayarak. Bir yerin uzağından. Önceden belirlenmiş bir bütçeye bağlı kalmaksızın. Ayrıca, ek olarak.

Açıktan almak : Açıktan geçmek. bir tehlikenin uzağından geçmek.

Açıktan atama : Açıktan atamak işi, açıktan tayin.

Açıktan atamak : Boş kadrolara sınavla veya dereceyle yapılmış olan ilk atamak.

Açıktan atanma : Açıktan atanmak işi.

Açıktan atanmak : Derece ve belli bir sıra gözetilmeksizin görevlendirilmek.

Açıktan geçmek : Gemi kıyıdan veya diğer taşıtlardan uzak olarak seyretmek.

Açıktan kazanmak : Emek ve sermaye olmadan para kazanmak.

Açıktan para almak : Bir iş veya mal için, kararlaştırılmış ücret veya değer dışında para almak.

Açıktan tayin : Açıktan atama.

Aç açık kalmak : Yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak.

Ağzı açık ayran delisi : Yeni gördüğü her şeye şaşkınlıkla bakan. saf, bön.

Ağzı açık kalmak : Çok şaşırmak, şaşakalmak.

Ağzı açıklık : Ağzı açık olma durumu.

Alnı açık yüzü ak : Çekinecek hiçbir durumu veya ayıbı olmayan.

Alnı açıklık : Alnı açık olma durumu.

Ardına kadar açık : Sonuna kadar açık (kapı, pencere).

Bahtı açık olmak : Herhangi bir konuda şansı yaver gitmek, talih yüzüne gülmek.

Bahtı açıklık : Bahtı açık olma durumu.

Başı açıklık : Başı açık olma durumu.

Dik açıklık : Bir gök cisminin gök eşleğinden olan açısal uzaklığı, yükselim.

Düzen açıklaması : Bir tiyatro eserinin metninde dekor, giysi vb. ile oyuncuların görünüşleri, davranışları üzerine yapılmış olan açıklama.

Göğüs bağır açık : Özensiz bir kılıkta.

Göz açıklığı : Gözü açık olma durumu.

Gözü açık gitmek : Gerçekleşmesini çok istediği bir dileğine erişmeden ölmek.

Gözü açık olmak : Fırsattan yararlanmak, kurnazca davranmak.

Gözü açıklık : Gözü açık olma durumu.

Gün gibi açık : Çok açık, çok belli.

Kapı baca açık : Korunmaya alınmamış (olmak).

Kapıları açık tutmak : Herhangi bir konuda ilişkiyi kesmeden anlaşma ortamını sürdürmeye çalışmak.

Mülahazat hanesini açık bırakmak : Bir kimse hakkında kesin bir kanıya varamayarak zamanla ortaya çıkacak gelişmeleri beklemek.

Sağ açıklık : Bir gök cisminin ilkbahar noktasından itibaren gök eşleği boyunca ölçülen açısal uzaklığı, açılım, gök boylamı.

Uğuru açıklık : Uğuru açık olma durumu.

Yolu açık olmak : Bir iş, önünde engel olmamak.

Yolun açık olsun : "yolda bir engelle, bir kazayla karşılaşmamanı dilerim" anlamında yolculara söylenen bir iyi dilek sözü.

Zihin açıklığı : Doğru düşünme gücü, zihin berraklığı.

Kapalı : Kapanmış olan, açılmamış, açık karşıtı. Açık ve kesin söz kullanmadan söylenen, müphem. Geçilmez durumda olan. İçe dönük yaradılışta olan. Çalışma süresi sona ermiş (iş yeri). Başı örtülü (kadın). Bulutlu, karanlık (hava). Dış çevreyle ilişki içerisinde olmayan. Açık olmayan (giyecek). Gizli, saklı.

Karşıt : Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast.

Engelsiz : Engeli, sıkıntısız, sakıncası olmayan bir biçimde. Engeli olmayan, mâniasız.

Örtüsüz : Örtülmemiş. Açık seçik, gizlenmeyen. Örtüsü olmayan.

Çıplak : İçinde gerekli eşya bulunmayan. Soyunmuş durumda olan vücudun resmi, nü. Yalın, süssüz. Üstünde bulunması gereken giysi, örtü vb. bulunmayan, üryan, nü, cıbıl, cıbıldak. Yoksul (kimse). Saçsız (baş). Üzerinde yaprak olmayan.

Görevli : Görevi olan, vazifeli. Resmî görevi olan kimse, memur.

Görev : Bir organ veya hücrenin yaptığı iş. Bir kimseye veya bir kurula verilen özel amaçlı iş, misyon. Bir değerin başka değerlerle olan ilişkisi. Resmî iş, vazife. Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş. Bir cümlede bir dil biriminin öbür birimlerle ilişkisi aracılığıyla yerine getirdiği iş. İşlev.

Serbest : Ağırbaşlı olmayan, hoppa (kadın). Sıkılmadan, şaşırmadan konuşan ve davranan. Bazı kurallara bağlı olmayan. Hiçbir şarta bağlı olmayan, istediği gibi davranabilen, erkin. Zamanını istediği gibi kullanabilen, yapacak bir işi olmayan. Tutuklu veya bağımlı olmayan, özgür, hür. Rahat, özgür, bağımsız bir biçimde. Hareketi herhangi bir biçimde engellenmeyen.

Boş : Kullanıldıktan sonra içinde bir şey bulunmayan, kirli (bardak, çanak vb.). Bir işe yaramayan, yararsız. Bilgisiz. Anlamsız. İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı. Habersiz, hazırlıksız bir biçimde. Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal. Yapılacak işi olmayan, işsiz.

Çok : Aşırı bir biçimde. Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı.

Kolay : Sıkıntı çekmeden, yorulmadan yapılabilen, emeksiz, zahmetsiz, güç ve zor karşıtı. Kolaylık. Kolayca, sıkıntısız bir biçimde, basitçe.

Vazıh : Açık, aydın, belli.

Gibi : -e yakışır biçimde. İmişçesine, benzer biçimde. O anda, tam o sırada, hemen arkasından. -e benzer.

Koyu : Aşırı (davranış, düşünce vb.). Yazı karakterinin daha belirgin olarak yazılmış biçimi. Derin, hararetli. Rengi açık olmayan, daha belirgin, açık karşıtı. Yoğunluğundan dolayı güç akan, sulu karşıtı.

Belirgin : Açık bir biçimde. Belirmiş durumda olan, göze çarpan, besbelli, açık, bariz, sarih.

Bir : Bu sayı kadar olan. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Ancak, yalnız. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Sadece. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Eş, aynı, bir boyda. Sayıların ilki. Tek. Aynı, benzer. Beraber. Bir kez.

Belli : Gizli olmayan, ortada olan, anlaşılan, bedihi, zahir, aşikâr. Bilinmedik bir yanı olmayan, malum. Belirli, muayyen. Beli olan.

Biraz : (bi'raz) Az miktarda. (bi'raz) Kısa bir süre için. Bir parça, azıcık.

Açık ağız : Boşboğaz, geveze. Aptal, salak.

Açık aktarım : Ödeğin, tecimsel belgitin arkasına ya da alacak aktarım belgesine bir ad ve açıklama yapılmadan imza atılması.

Açık alan katsayısı : Bir kentteki açık ve yeşil alanların yüzölçümleri toplamının, kentin yerleşik alanının yüzölçümüne oranı. Bir yapıda kat alanları toplamının yerbölümünün yapı yapılmamış alanları toplamına oranı.

Açık alan yoğunluğu : Yapı yerbölümleri içinde kalan açık alanlarla, yerleşme bölgesi içindeki, toplumun yararlanmasına açık dinlenme alanları toplamının hektarı başına düşen insan sayısı. Orada yaşayan toplam nüfus oranı (Kişi/hektar).

Açık alt küme : Bir kümenin alt kümesi olan açık küme.

Açık araba : Kamyon.

Açık ardışık taslak : (örnek.) Örneklem büyüklüğü için bir sınır koymayan ardışık örnekleme taslağı.

Açık arttırma : Malın gerçek değeriyle satılmasını sağlamak amacıyla alıcılar arasında arttırma yarışı yapılarak uygulanan satış yöntemi.

Açık atölye : İşlendirmek için sendika üyeliğinin ön koşul olmadığı, diğer bir deyişle sendikalılığın zorunlu görülmediği şirket.

Açık ile ilgili Cümleler

  • Herkesin, fikir, vicdan ve din hürriyeti hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir.
  • Tenis tarihinde taraflardan birinin diğerine en ezici üstünlük kurduğu Grand Slam finali, Batı Almanyalı Steffi Graf'ın Sovyet Nataşa Zvereva'yı iki seti de 6-0 kazanarak çok rahat yendiği 1988 Fransa Açık Finali'ydi. Maçın tamamı yalnızca 34 dakika sürmüştü.
  • Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasızdır. İlk öğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yüksek öğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır.
  • Biz dil araçlarını bir sonraki seviyeye getirmek istiyoruz.Biz dil öğrenme manzarasında yenilik görmek istiyoruz.Ve bu, bir topluluk olmadan inşa edilemeyen verimli platformlar olmadan katkıda bulunamayan açık dil kaynakları olmadan olamaz.
  • Onları birbirinden nasıl ayırdığımı anlatayım; civcivleri dişi ve erkek diye nasıl ayırırlar bilir misin? Usta hangi civcivin dişi hanginin erkek olduğunu bilir başlar ayırmaya arkada da çırak onu seyrederek olayı öğrenir ama hiçbir zaman nasıl ayırabildiklerinin tam açıklamasını onlar bile yapamaz.
  • Açıkçası sen göt korkundan kuyruğunu apış arana sıkıştırmışken ben canımı ortaya koydum sonra kalkmış bana hain, korkak ve önemli değilsin diyorsun; seninle ben aynı kalibrede değiliz; sen benimle konuşabilecek insan değilsin bunları algıla artık.
  • Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir.
  • Filipinler'de Apo adası varmış ben de yeni öğrendim, oraya giden yaşlı bir çift var adamlar yaşlı ama ta nerelere gitmişler her yeri gezmiş benim oraya da geldiler ne garip halbuki benim orada deniz yok birileriyle sohbet ediyorlardı, bu açık tenli yaşlı çift.
  • Hocam tezimi hemen onaylıyor o arada annemin diş problemi oluyor onun kaplaması değişirken doktorumuz birinin işe alınacağını söylüyor ben araştırıp tezde bana yardım eden kızı öneriyorum sonra sohbetimiz ilerliyor tezde bana yardım edeceğini söylüyor yardım ediyor ve okul bitiyor neyse ondan sonra atamalar açıklanıyor ben bana yardım edeni değil sevdiğimin hayatını kurtarmak istiyorum onu unutuyor muyum acaba?
  • İçerik ve düşüncenin çoğu herhangi bir dile bağımlı olmasına rağmen,Japoncaya odaklanırken,cümle yapısındaki farklar yada bireysel kelimelerin ayrı ve açıkça yazılmamaları gerçeği o zaman düşünce hakkında birkaç nokta gerektirir.

Diğer dillerde Açık anlamı nedir?

İngilizce'de Açık ne demek? : adj. open, uncovered, wide open, visible, apparent, obvious, bare, clear, unclouded, cloudless, definite, exposed, blank, aboveground, articulate, avowed, broad, candid, categorical, clean cut, clear-cut, confessed, crystal, decided, declared

adv. expressly, in blank, explicitly

n. shortage, deficient amount, shortfall, deficiency, deficit

Fransızca'da Açık : ouvert/e, découvert/e, décolleté/e, précis/e, net/te, béant/e, (çaykahve) léger/ère, (görev) vacant/e, (renk) clair/e, catégorique, flagrant/e, formel/le, (hava) serein/e

Almanca'da Açık : n. Defizit, Fehlbetrag, Loch, Minus, Unterschuss

adj. anschaulich, aufgelegt, ausdrücklich, bloß, deutlich, eindeutig, einleuchtend, einwandfrei, fasslich, frank, frei, freundlich, handgreiflich, heiter, klar, manifest, offen, offenbar, offenkundig, offensichtlich, publik, rein

Rusça'da Açık : n. дефицит (M), недостача (F), нехватка (F), недочет (M)

adj. открытый, светлый, публичный, гласный, прямой, демонстративный, нескромный, отчетливый, понятный, очевидный, недвусмысленный, внятный, вразумительный, явный, ясный, свободный, вакантный, пикантный, нескрываемый, жидкий

adv. прямо