Alça nedir, Alça ne demek

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Alın.

Ayakkabı kalıplarının ön tarafına konulan üç köşeli mukavva, vaketa veya meşin parça.

Erkeğin nişanlısına verdiği hediye.

Erik.

Teknik terim anlamı:

Kalıpları ayakkabıya uydurmak amacıyla kalıpların üzerine konulan meşin parçalar. (Aksaray Niğde) (alçı) : (Ankara).

Alça ile ilgili Cümleler

  • En iyi olduğunuzda alçakgönüllü olmak zordur.
  • Alçak gönüllülüğü öğrensen daha iyi bir kişi olursun.
  • Alçakgönüllülük olmadan, yiğitlik tehlikeli bir oyundur.
  • Lütfen sesini alçaltır mısın?
  • Günümüzde insanlar çok alçaklaştı!
  • Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsan, senin bu derece alçalmandan korkuyorum.
  • Alçak gönüllü adam komşuları ile iyi geçiniyor.
  • Sesinizi alçaltamaz mısınız?
  • Ali alçakgönüllülükle güldü.
  • Ali alçakgönüllüydü.
  • Jale mutfakta çalışırken çoğunlukla alçak sesle şarkılar mırıldanır.
  • Alçak gönüllülük genç bir kıza yakışıyor.
  • Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.

Alça ile ilgili Atasözü veya Deyim

alçacık dağları ben yarattım demek : çok kurumlu olmak, kendini çok beğenmek.

alçacık eşeğe herkes biner : “güçsüz ve koruyucusuz bir kimseyi buyruk alına almak ve ezmek kolaydır” anlamında kullanılan bir söz.

alçak uçan yüce konar, yüce konan alçak uçar : “alçak gönüllü olan toplum içinde saygı görür ve yücelir, kendisini herkesten üstün gören sevilmez ve toplum içinde iyi bir yer edinemez” anlamında kullanılan bir söz.

 

alçak yer yiğidi hor gösterir : “basit bir çevrede yaşayan, önemsiz bir görevde çalışan değerli kişi, gereken ilgiyi göremez” anlamında kullanılan bir söz.

alçak yerde tepecik kendisini dağ sanır : “bilgili kimselerin bulunmadığı yerde cahil kişi bilgiçlik taslar” anlamında kullanılan bir söz.

alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır : “insan kendi durumuna göre bir yaşam tarzı benimsemeli, arkadaşlarını da ona göre seçmelidir” anlamında kullanılan bir söz.

Alça anlamı, tanımı

Alçağırmak : Alçalmak, alçaklaşmak

Alçağrak : Küçücek, aşağı dereceli. Münhat, basık.

Alçağrıtmak : Alçaltmak, hafifletmek.

Alçah : Alçak. Dere boyu, vadi.

Alçak asıllu : Soysuz.

Alçak basınç bölgesi : Üzerindeki hava basıncı çevresine göre daha düşük ve genellikle 1010 milibardan az olan bölge.

Alçak basınçlı buharlı döşem : Buhar basıncı 0.5 kg/cm2 den az olan ısıtma döşemi.

Alçak basınçlı cıva buharlı lamba : İç yüzeyi ışıyıcı bir maddeyle kaplı olan (ya da olmayan) ve içindeki basınç, çalışma süresince birkaç milimetre cıva basıncını geçmeyen, cıva buharlı lamba.

Alçak düzen bölgesi : İki kattan yüksek olmayan yapıların yer aldığı ve yapı düzeninin ancak bu yükseklikteki yapıların yapılmasına elverişli bulunduğu kent bölgesi.

Alçak düzeyli dil : Her komutun genellikle bir tek makine komutunu karşıladığı simgesel izlenceleme dili. bk. çevirici dili, yüksek düzeyli dil.

 

Alçak gerilimli ışıtaç : Özellikle özenci göstericilerinde kullanılan, ufak boyda, yeğinliği değişmeyen, tüketimi az, çok ısınmayan, dayanıklı ısıtaç.

Alçak görüş noktası : Bir alıcının, orta boyda bir insanın omuz düzeyinden aşağıda bulunduğu durum. Yüksek görüş noktasının karşıtı.

Alçak hallü : Uyruk.

Alçak kemer : (Mimarlık) Yüksekliği açıklığının yarısından daha küçük olan kemer. a. bk. kemer, sivri kemer, yuvarlak kemer, eşeksırtı kemer, atnalı kemer.

Alçak kesitli lastik : Kesit oranı 0,9'dan küçük lastik türü.

Alçak kıyı : Yükseltisi ve eğimi az yüzeylerin denize ulaştığı alanlarda, geniş kumsallar önünde uzanan kıyı.

Alçak od : Hafif ateş.

Alçak olmak : Mütevazı olmak, alçak gönüllü olmak.

Alçak seki : Atlarda bacaklardaki beyazlığın bukağılık çukurunun üzerine geçmesi.

Alçak sıklık : 30-300 KHz sıklık aralığında bulunan, genellikle akımmıknatıssal titreşimlerin ve dalgaların sıklığı.

Alçak top sürme : Topu, yerden az bir yükseklikte zıplatarak götürme.

Alçak toplar : Bir futbol oyununda yerden ya da diz altı yüksekliğinde verilen toplar.

Alçak uçara : Top ağın üst sınırının altında iken yapılan uçara vuruşu.

Alçak ülke : Alanının büyük bölümü düz ve deniz yüzeyinden az yüksek yereylerden oluşan ülke.

Alçak yeğinlikli ışık yayı : Kömürün katı taneciklerinin gaz durumuna geçtiği sıcaklıkta ışık kaynağı işlevini üstlenen yay çeşidi.

Alçak yinelenim : 30-300 kHz arasındaki radyo yinelenimi.

Alçak yinelenim katı : Bulucudan çıkan imi yükselten kat.

Alçak yinelenim yükseltimi : Alçak yinelenim katındaki imin yinelenimini yükseltme.

Alçakbel : Amasya kenti, Destek bucağına bağlı bir yerleşim yeri. Tokat ili, Niksar ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi.

Alçakdere : Gümüşhane ilinde, Yağmurdere nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi.

Alçaklamak : Tahkir etmek.

Alçaklaşabilme : Alçaklaşabilmek işi.

Alçaklaşabilmek : Alçaklaşma eğilimi veya olasılığı bulunmak.

Alçaklık etmek : Tevazu göstermek.

Alçaktan uçmak : Atılan palavra düzeyi az olmak.

Alçalabilme : Alçalabilmek işi.

Alçalabilmek : Alçalma eğilimi veya olasılığı bulunmak.

Alçalamak : Sindirmek, hakaret etmek, yenmek: Benim horoz seninkini alçaladı.

Alçalan ikiz ünlü : İkinci ögesi birinciye göre daha dar ve süreksiz olan ikiz ünlü türü: ai, au, ei, üi gibi: nirey [nirei] gezecan? «nereyi gezeceksin?» ve benzerleri Dilimizdeki öyle [öile], ayrı [airı], eyri [eiri], gayrı [gairı], tüy [tüi] gibi kelimelerde y ünsüzü ile biten heceler, y’nin yarı ünlü niteliğinde bir ünsüz olmasından dolayı, söyleniş ve boğumlanma özellikleri bakımından birer ikiz ünlü durumundadır. yavru [yauru], Avrupa [Aurupa] gibi kelimelerdeki v’lerin ses değeri de böyledir. Karşıtı yükselen ikiz ünlü’dür. Buna bk.

Alçalan kertelme : [Bakınız: kerteleme].

Alçalan rüzgar : Yüksek basınç alanlarında yukardan aşağıya düşey yönde inen rüzgârlarla, dağlardan alçak ovalara doğru eserek sıkışıp ısınan "fön" gibi kimi rüzgârlara verilen ad.

Alçalan ton : Yüksekliği baştan beri derece derece azalan hece sesi. Söze anlam incelikleri katmak üzere, bir cümlenin titreşim bakımından birbirinden farklı olarak perdelenen hecelerinde, bir hecenin duygu, düşünce ve anlatım biçimine göre alçalan bir titreşim perdesiyle pes olarak söylenişi. Türkçede basit cümlenin son hecesi alçalan tonla biter: Aslında geç bile kaldìm (T. Buğra, Yalnızlar, s. 54). Doktor «böyle düşünmelìyIm» dedi ve uzandı; divandan fırlayıp kalktı, bütün ışıkları yaktı (gös.e., s. 111-2). Birleşik cümlede ana cümlenin tonu alçalan tondur: onlara bakarsanız, doktor bey sanki alınyazıları ile oynuyor (gös.e. s. 164).

Alçalan vurgu : Yüksek bir yeğinlikle başlayıp sonradan bu yeğinliği kaybeden vurgu.

Alçalıverme : Alçalıvermek işi.

Alçalıvermek : Beklenmedik bir anda ve kısa sürede alçalmak.

Alçaltabilme : Alçaltabilmek işi.

Alçaltabilmek : Alçaltma imkânı veya olasılığı bulunmak.

Alçaltılış : Alçaltılma işi veya durumu.

Alçaltılma : Alçaltılmak işi.

Alçaltılmak : Alçak duruma getirilmek.

Alçaltıverme : Alçaltıvermek işi.

Alçaltıvermek : Çabucak alçaltmak.

Alçatmak : Korkutmak, baskı yapmak: olanı mahallede çocukla bek alçatmışlâ.

Avustralya alçak arazi sığırı : Avustralya’dan köken alan, çoğu özelliği köken aldığı Angus sığır ırkına benzeyen, etçi sığır ırkları arasında en küçük yapılısı ve 3 yaşında standart bir etçi sığırın yalnızca % 60 ağırlığına ulaşabilen, büyüme oranı doğumu takiben çok hızlı, ergin inekleri yaklaşık 8 ay boyunca buzağılarını emziren, ineklerinin annelik özellikleri gelişmiş ve süt verimi buzağılarına fazlasıyla yeten, genellikle siyah renkli, doğuştan boynuzsuz, uysal mizaçlı ve sürü idaresi kolay etçi sığır ırkı.

Çok ağır alçalma : Deniz yüzünün kıyılara göre bağıl alçalması.

Çok alçak gerilimli aydınlatma : Gerilimi düz akımda 50, değişken akımda fazlar arasında 42 ve fazla toprak arasında 24 voltu geçmeyen, akkor lambalarla gerçekleştirilmiş aydınlatma.

Donma noktası alçalımı : Az nicelikte yabancı özdek katılmasıyla, arı bir kimyasal özdeğin donma noktasında görülen düşme.

Donma noktası alçalması : Bir çözeltide, katı çözünen bir maddeye bağlı olarak donma noktasının alçalması (kolligatif özellik).

Eksen alçalması : Bir kemer ekseninin alçalmış olan kesimleri.

Eşleksel alçak basınç : Güneş ışınlarının yılda iki kez dik ve öteki günlerde de dikeye yakın geldiği eşlek bölgesinde yer alan, kuzey - güney yönünde az çok oynarsa da, süreklilik niteliği taşıyan basınç bölgesi.

Goynü alçak : Alçak gönüllü.

Gönü alçak : Alçak gönüllü, kurumsuz.

Gönül alçak : Lütfen: Bu gece gönül alçak bizim eve gelir misiniz ?.

Göynü alçaktan : Lütfen anlamında kullanılır: Göynü alçaktan şu kalemi verir misiniz.

Kabarma alçama : Büyük denizlerde suların yükselmesi ve altı saat sonra olağan düzeyden aşağı inmesi olayı.

Vinçle alçalma : Vince yerleştirilmiş alıcının vinç koluyla aşağıya doğru devindirilmesi.

Yalım alçahlığı : Eziklik.

Yükselip alçalan vurgu : Yeğinliği azken çoğalıp sonra tekrar azalan vurgu.

Yükselir alçalır sahne : Mekanik olarak parça parça ya da bütün olarak yükselip alçalabilen düzey.

Alçacık : Çok alçak.

Alçak : Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı. Kısa (boy). Bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain. Aşağıda olan, yüksek olmayan (yer).

Alçak basınç : Barometrede 760 milimetre altında bulunan, kötü havayı işaret eden hava durumu.

Alçak gerilim : Düşük voltajlı elektrik hattı. Etki değeri bin volta kadar olan elektrik potansiyeli.

Alçak gönüllü : Kendi değerini olduğundan aşağı gösteren, başkalarını küçük görmeyen, büyüklenmeyen (kimse), engin gönüllü, mütevazı, tevazulu.

Alçak gönüllülük : Alçak gönüllü olma durumu, tevazu, mahviyet, mütevazılık.

Alçak kabartma : Heykel sanatında, yüzeyindeki çıkıntısı az olan kabartma.

Alçak ses : Hafif çıkarılan ses. Kalın ses.

Alçak yaylak : Devamlı oturma bölgesinde, normal tahıl ziraatı yapılmış olan alanların bitişiğinde olan, genellikle deniz seviyesinden 900-1200 metre yükseklikteki yaylak.

Alçakça : Oldukça alçak. (alça'kça) Alçak, aşağılık kimselere yaraşırcasına, sefihane.

Alçaklaşma : Alçaklaşmak durumu.

Alçaklaşmak : Alçak duruma gelmek.

Alçaklaştırma : Alçaklaştırmak işi.

Alçaklaştırmak : Alçaklaşmasına sebep olmak.

Alçaklık : Alçak olma durumu, denaet, pespayelik. Alçakça davranış, habaset, şenaat.

Alçalış : Alçalma işi.

Alçalma : Alçalmak işi, inme. Gelgitte denizin alçalması, cezir. Düşkünlük, zül, mezellet. Toprağın çöküp oturması.

Alçalmak : Alçak duruma gelmek, yüksekten aşağı doğru inmek. İnsanın değeri azalmak.

Alçaltı : Yüksekliği az olan alan. Küçük düşürme, hor görme.

Alçaltış : Alçaltma işi.

Alçaltma : Alçaltmak işi.

Alçaltmak : Alçak duruma getirmek. Değerini azaltmak.

Alçarak : Az alçak.

Yalımı alçak : Yüreksiz.

Diğer dillerde Alcelaphine herpesvirus 1 anlamı nedir?

İngilizce'de Alcelaphine herpesvirus 1 ne demek ? : alcelaphine herpesvirus 1