Ayak açmak nedir, Ayak açmak ne demek

Ayak açmak; Edebiyat, Yazın alanlarında kullanılan bir kelimedir.

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Nişanlanan kız, ilk olarak güvey evi civarında gezi yapmak.

Edebi anlamı:

(Halk edebiyatı terimi) Saz şâirleri arasında geçen bir yarışma sırasında içlerinden biri hasımlarını aynı neviden karşılık vermeğe mecbur eden muayyen ayaklı bir beyit söylemek.

Teknik terim anlamı:

Deyişme ve karşılaşma sırasında bir saz ozanının belli bir ayakla -genellikle dar ayaklı- koşuk söylemesi ya da koşuğa başlaması, bk. deyişme, karşılaşma.

Ayak açmak ile ilgili Atasözü veya Deyim

ayak açmak (veya vermek) : âşıklar arasındaki tartışmalarda veya sıralı söyleyişlerde söze başlamak amacıyla kelime, kelimeler takımı, dize, beyit ile konuyu belirtmek.

Ayak açmak tanımı, anlamı

Açma : Açmak işi. Bir tür susamsız, kalınca, yağlı çörek. Orman içinde ağaç kesme veya yakma yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi

Açmak : Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek. Yakışmak, güzel göstermek. Engeli kaldırmak. Savaşla almak, fethetmek. Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek. Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak. Birbirinden uzaklaştırmak. Satranç, poker vb. oyunları başlatmak. Ayırmak, tahsis etmek. Yarmak. Bir şeyi, bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak. Düğümü veya dolaşmış bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Yapmak, düzenlemek. Avunmak veya danışmak üzere söylemek, içini dökmek. Alışverişi başlatmak. Görünür duruma getirmek. Geçit sağlamak. Bir toplantıyı, etkinliği başlatmak. Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak. Ferahlık vermek. Bir konu ile ilgili konuşmak. Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek. Rengin koyuluğunu azaltmak. Beğenmek. Bir aygıtı, bir düzeneği çalıştırmak. Alanını genişletmek.

 

Ayak : Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü. Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek ya da bunlardan her biri. Göl ayağı. Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizeler. Yarım arşın veya 30,5 santimetre uzunluğundaki ölçü birimi, kadem, fit, fut. Altılı ganyanda yer alan her bir koşu. Bacak. Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri. Vücudun belden aşağı bölümü. Mayalardan önce, makama uygun olarak çalınan veya söylenen beste. Kömür ocaklarında kömürün çıkarıldığı galeri. Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta. Futun küpü alınarak hesaplanan değer. Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi. Basamak. Halk edebiyatında uyak.

Karşılık verme : Karşı yönde işlenen ağacın liflerinin kopması.

Halk edebiyatı : Adı belli olan veya olmayan kimselerin, halk ozanlarının yarattıkları şiir, destan, hikâye vb. türleri içine alan edebiyat.

 

Yarışma sırası : Tek ya da takım yarışmalarında, yarışmacıların yönetmeliğe uygun olarak aldıkları karşılaşma sırası.

Karşılaşma : Karşılaşmak işi. İki sporcu veya iki takım arasında, karşılıklı olarak kazanmak amacıyla yapılmış olan yarışma, maç.

Sırasında : Gerekince, yerinde ve zamanında.

Karşılık : Bir davranışın karşı tarafta uyandırdığı, gerektirdiği başka davranış, mukabele. Bir iş için ayrılmış para, ödenek, tahsisat. Bir şey alınırken karşı tarafa verilen başka şey, bedel. Cevap, yanıt. Bir dildeki bir sözü başka bir dilde aynı anlamda karşılayan söz.

Edebiyat : Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazın, gökçe yazın. Bir bilim kolunun türlü konuları üzerine yazılmış yazı ve eserlerin hepsi, literatür. İçten olmayan, gereksiz, yapmacık, boş sözler.

Söylemek : Düşündüğünü ya da bildiğini sözle anlatmak. Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak. Türkü, şarkı vb. okumak. Önceden bildirmek, tahmin etmek. Yapılmasını istemek. Yazmak, düzmek. Haber vermek. Sipariş etmek. Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak.

Söyleme : Söylemek işi.

Muayyen : Belirli. Bilinen. Belirlenmiş.

Yarışma : Yarışmak işi, müsabaka. Bilgi, yetenek, güzellik vb.nde üstünlüğünü göstermek için yarışmak işi, yarış, yarışım. Başkalarından üstün olmaya çalışma. Ticarette üstünlük kazanma çabası, rekabet.

Başlama : Başlamak işi.

Deyişme : Konuşma. Ağız kavgası, tartışma. [Bakınız: deyişat, deyişât]. Tabaklıkta üçüncü harç işlemi. Saz ozanlarının, yarışma niteliği taşımayan karşılıklı deyiş söylemeleri. Divan yazınının "müşaare" karşılığıdır.

Mecbur : Herhangi bir konuda yükümlü, bir şeyi yapmak zorunda olan. Bağlı, düşkün, tutkun.

Nevide : İyi, sevinçli haber, müjde.

Yapmak : Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek. Yol almak. Davranmak, hareket etmek. Üretmek. Bir durum yaratmak. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek. Salgılamak, çıkarmak. Edinmek, sahip olmak. Olmasına yol açmak. Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak. Olmak. Gerçekleştirmek. Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek. Onarmak, tamir etmek. Evlendirmek. Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek. Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek. Düzenli bir duruma getirmek. Dışkı çıkarmak.

Söylem : Söyleyiş, söyleniş, sesletim, telaffuz. Bir veya birçok cümleden oluşan, başı ve sonu olan bildiri, tez. Kalıplaşmış, klişeleşmiş söz, ifade.

Diğer dillerde Ayağa eğik cephe anlamı nedir?

İngilizce'de Ayağa eğik cephe ne demek ? : high front support