Baca nedir, Baca ne demek
Baca; kökeni farsça dilinden gelmektedir.
- Dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan yol.
- Çatı penceresi.
- Su yolu, lağım, maden ocağı vb. yer altı yapılarının hava deliği
"Baca" ile ilgili cümleler
- "Bacaların ağzından çok dumanlar savruldu." - L. Tekin
Baca hakkında bilgiler
Baca atık gaz sistemlerinde kullanılan duman, yakıt sonucu oluşan gaz gibi maddelerin atılmasını sağlayan ekipmandır. Genellikle bu atıkgaz fırın, şömine, hazne, soba gibi ekipmanlarda oluşur. Baca etkisini arttırmak için baca ekipmanları dikey veya dikeye yakın yerleştirilir. Böylelikle yanma olayından daha fazla verim alınır.
Baca ile ilgili Cümleler
- Türkçede birçok organ ve ekstremite ismi -b sesiyle başlar. Örn. baş, burun, boğaz, beyin, bel, bacak, bilek, bağır, böğür, bağırsak, böbrek.
- Masayı taşımaya çalıştığımda karşıya çekerken bacaklarından biri kulak tırmalayıcı bir ses yaptı.
- Oyunu oynayanlar yuvarlak oluşturacak şekilde (bacak ve ayakların konumu ters v seklinde) oturur ve sıkıca kenetlenirler. Ortaya bir ebe geçer. Eller bacakların altında olur ve bir havlu (ucu bağlanarak topuz haline getirilmiş) elden ele bacakların altında gezdirilir. Ebe olan bacakların arasından o havluyu almaya (bulmaya) çalışır. Tabi bu arada herkes sallanmakta ve pisi pisi demekte ve çeşitli şekillerde bağırmaktadırlar. Havluyu, uygun konumu bulan, ebenin sırtına hızlıca vurur ve tekrar alta verir ve havlu gezdirilir. Havluyu ebe kimin altında yakalarsa o kişi ebe olur ve ortaya geçer.
- Hiçbir gözün ona acımadığı ve hiçbir sıcak elin onun ağrıyan bacaklarını yatıştırmadığı cezaevinin gizli bölümündeki hayranlık uyandıran genç bir kadına yapılan insanlık dışı zulümlerle ilgili ilginç bir kayıt hâlâ korunuyor.
- Jale'nin kedisi o kadar tatlı ki onun kucağımda kıvrılıp yatmasını gerçekten umursamıyorum fakat pençeleriyle bacaklarımı ovmakta ısrar etme tarzı bana iğne yastığı gibi hissettiriyor.
- Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- "Ev" kelimesi bir çatısı ve tüten bacaları olan bir dikdörtgen binanın zihinsel görüntüsünü anımsatır, ki bu çimenlerle ve ağaçlarla çevrili olabilir ve mutlu bir aile tarafından oturulabilir.
- Hiçbirinizin özel yaşamına karışamam; bizde bir atasözü var bilir misiniz her koyun kendi bacağından asılır diye.
- On üç yaşındayken içinde bulunduğum bir araba kazasından dolayı hâlâ sol bacağımda bir izim var.
- Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.
Baca tanımı, anlamı:
Duman : Bir maddenin yanması ile çıkan ve içinde katı zerrelerle buğu bulunan değişik renklerde gaz. Havalanan tozların veya sisin oluşturduğu bulanıklık. Esrar. Kötü, yaman.
Baca eğri de olsa duman doğru çıkar : "yaradılıştan iyi ve doğru olan kimse, ne denli elverişsiz ortam içinde bulunursa bulunsun niteliğini yitirmez" anlamında kullanılan bir söz.
Bacası tütmek : Ailenin yaşamı sürüp gitmek.
Bacası tütmez olmak : Aile dağılmak veya işi bozulmak.
Bacabaşı : Ocağın üstündeki raf.
Baca dolgusu : Eski veya sönmüş bir yanardağ bacasının bulunduğu yerde, aşınma sonucu ortaya çıkmış sert kayaçlardan oluşan tepe.
Baca fırıldağı : Bacanın tepesine yerleştirilen ve çıkmakta olan dumanın içeri dönmesini engellemek için rüzgâra göre yön değiştiren dirsekli boru.
Baca kaşı : Bir şöminenin, ocağın üstündeki taş veya taştan raf.
Baca kulağı : Ocağın iki yanında taştan yapılmış ufak raf.
Baca külahı : Bacanın dumanı çekişini güçlendirmek amacıyla baca deliğinin üzerine yerleştirilen ve genellikle sacdan yapılmış olan parça.
Baca kürsüsü : Çatının üstünde kalan ve üzerine baca külahı oturtulan baca bölümü, baca tomurcuğu.
Baca şapkası : Bacaya yağmur, kar veya rüzgâr girmemesi için baca külahının üzerine yerleştirilen kapak.
Baca tomruğu : Bacanın damdan yukarı bölümü.
Baca tomurcuğu : Baca kürsüsü.
Kör baca : Herhangi bir çıkışı bulunmayan baca.
Arnavutbacası : Çatı penceresi.
Işık bacası : Işığın yapıların içine iyice girebilmesi için yapılmış olan baca.
Peribacası : Kolayca aşınabilen taş ve kayalardan oluşmuş, sivri kule veya piramit görünüşlü, kiminin tepesinde külah veya tepsiyi andıran bir kaya parçası bulunan yeryüzü biçimi.
Bacağına geçirmek : Bir şeyi aceleyle giymek.
Bacak : Bazı şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri, ayak. İskambil kâğıtlarında genç erkek resimli kâğıt, oğlan, vale. Vücudun kasıktan tabana kadar olan bölümü. Hayvanlarda yürümeye veya atlamaya yarayan organ.
Bacak bacak üstüne atmak : Bir bacağını ötekinin üstüne koyarak oturmak.
Bacak kadar : Ufacık.
Bacak kadar boyu var türlü türlü huyu var : "yaşı küçük ancak herkesten farklı alışkanlıklar, huylar edinmiş" anlamında kullanılan bir söz.
Bacakkalemi : Kaval kemiği.
Bacakkıran : Nemli bölgelerde yetişen yeşilimsi sarı çiçekli bir bitki (Narthecium).
Bacakları kopmak : Çok yorulmak.
Bacakları tutmaz olmak : Yürüyemeyecek duruma gelmek.
Bacaklarını uzatmak : Hiçbir şey yapmadan, hiçbir şeyle ilgilenmeden oturmak, tembel tembel zaman öldürmek.
Bacaklı : Bacakları uzun olan, uzun boylu. Bacağı olan. Felemenk altını.
Bacaklı yazı : İri ve okunaklı yazı.
Bacaklık : Özellikle hokey oyuncularının dizlerine taktıkları deriden yapılmış koruyucu.
Bacaksız : Bacakları kısa olan, kısa boylu, bodur. Yaramaz. Bacağı olmayan. Yaşından büyük işlere kalkışan çocuklara söylenen bir söz.
Bacanak : Eşleri kardeş olan erkeklerin birbirine göre durumu. Dost, arkadaş.
Bacanaklık : Bacanak olma durumu.
Alev bacayı sarmak : Ateş bacayı sarmak.
Ateş bacayı sarmak : Bir olay, önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak.
Baldır bacak : Kadın bacağının açık saçık görülmesi.
Boyu bacadan mı aştı : "daha evlenecek yaşta değil" anlamında kullanılan bir söz.
Dumansız baca olmaz kahırsız koca olmaz : "dumanı olmayan baca olamayacağı gibi karısına sıkıntı vermeyen koca da olmaz" anlamında kullanılan bir söz.
Eklem bacaklılar : Birbirine eklenmiş halkalardan oluşan, böcekler, örümcekler, kabuklular, çok ayaklılar vb. bölümlere ayrılan hayvan sınıfı, eklemliler.
Eş bacaklılar : Denizlerde, karalarda ve tatlı sularda, başka hayvanların asalağı, asalakların ara konakçısı veya özgür olarak yaşayan kabuklular takımı.
Götten bacaklı : Kısa boylu.
Her koyun kendi bacağından asılır : "herkes kendi davranışlarından sorumludur, herkes hatasının cezasını kendisi çeker" anlamında kullanılan bir söz.
Kafadan bacaklılar : Yumuşakçaların, baş bölgelerinde sert bir gagası ve çekmenli sekiz kolu bulunan önemli bir sınıfı.
Kapı baca açık : Korunmaya alınmamış (olmak).
Kapıdan kovsan bacadan düşer : Yüzsüz, arsız kimseler için söylenen bir söz.
Karından bacaklılar : Yumuşakçalardan, karınlarındaki etli, yassı pul biçimindeki uzantıları bacak gibi kullanarak ve sürünerek yürüyen salyangoz, sümüklü böcek vb.ni içine alan kabuklu hayvanlar sınıfı.
Kıçtan bacaklı : Kısa boylu (kimse).
Kılıç bacak : Bacakları eğri olan, çarpık bacaklı (kimse).
Kök bacaklılar : Kök biçiminde, yalancı ayak denilen protoplazma uzantılarıyla hareketlenen, besinlerini bulan, amipleri, günsüleri, deliklileri ve ışınlıları içine alan tek hücrelilerden bir sınıf.
Şeytanın arka bacağı : Çok akıllı ve yaramaz (çocuk).
Şeytanın bacağını kırmak : Uğursuzluğu, şanssızlığı, aksiliği yenmek. herhangi bir sebeple yapılmayan bir işe başlamak veya gidilmeyen bir yere gitmek.
Takma bacak : Takma ayak.
Uzun bacaklılar : Sulak yerlerde yaşayan, uzun bacaklı kuşlar takımı.
Yangın bacayı sarmak : Durum olağanüstü kötüye gitmek.
Ocak : Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri. Şömine. Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer. Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet. Halk hekimliğinde bir önceki kuşaktan el verme suretiyle aktarılan bilgileri kullanarak belirli bir şikâyeti veya hastalığı iyileştirdiğine inanılan aile. Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer. Ev, aile, soy. Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer. Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer. Yılın birinci ayı, kânunusani. Bahçelerde veya bostanlarda her tür meyve ve sebze tohumu veya fidesinin dikimi için ayrılmış toprak çukuru.
Hava : Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı. Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik. Çekicilik. Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi. Gökyüzü. Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz). Müzik parçalarında tür. Esinti. Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü. Çevreyi kuşatan boşluk. Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans. Keyif, âlem. Tarz, üslup. Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu.
Verme : Vermek işi.
Lağım : Düşmanın kale duvarlarını yıkmak veya düşman ordugâhına zarar vermek amacıyla, düşman siperlerine doğru yer altından açılan dar yol. Bir yerleşim merkezinde pis suların akıp gitmesi için yer altında açılmış kanal, geriz.
Maden : Uyuşturucu, esrar, eroin. Çok değerli şeyleri kapsayan kaynak. Metal. Bu mineralden yapılmış. Yer kabuğunun bazı bölgelerinde çeşitli iç ve dış doğal etkenlerle oluşan, ekonomik yönden değer taşıyan mineral. Maden ocağı veya maden işletmesi. Kolay ve iyi kazanç sağlayan iş veya parası elinden kolaylıkla alınan kimse. Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri.
Deli : Davranışları aşırı ve taşkın olan (kimse), çılgın. Coşkun, azgın (hayvan, duygu vb.). Aklını yitirmiş olan, akli dengesi bozulmuş olan, mecnun.
Çatı : Hikâye, roman, piyes vb. edebî türlerde olay kuruluşu, kurgu. Özne, nesne durumlarına göre, belirli çatı eklerinin fiil kök veya gövdelerine getirilen türev, bina: Sevinmek (sev-in-), sevdirmek (sev-dir-), sevindirmek (sev-in-dir-) gibi. Belli bir maksada yönelik kimselerin oluşturduğu birlik. Barınılan, sığınılan yer. Bir yapının, bir evin damını kuran parçaların bütünü. Birbirine çatılmış, çakılmış şeylerin bütünü. İnsan ve hayvanda iskeletin kuruluşu. Yapının tavanı ile damı arasındaki kullanılan yer. Bir yapıyı örten ve eğik yüzeyleri olan damın tahtadan iç yapısı.
Atık : Atılmış, atılan. Üretimden tüketime kadar olan tüm aşamalarda ortaya çıkan ve kullanıcının artık işine yaramayan maddelerin tamamı. Hastane, ev, fabrika vb. yerlerde kullanılmış, artık işlenemez veya çevre için zarar oluşturan her türlü madde.
Çatı penceresi : Tavan arasını aydınlatmaya yarayan pencere veya camlı kapak.
Bacasız : Bacası olmayan.
Bacasızlık : Bacasız olma durumu.
Diğer dillerde Baca anlamı nedir?
İngilizce'de Baca ne demek? : [Bakkah] v. rot, decay, decompose, get worm-eaten
n. top; roof; car rack, luggage rack
adj. dim, dull; swarthy, brown; (Anatomy) spleen
Fransızca'da Baca : cheminée [la]
Almanca'da Baca : n. Esse, Feueresse, Kamin, Rauchabzug, Rauchfang, Schlot, Schornstein
Rusça'da Baca : n. дымоотвод (M), дымоход (M), труба (F)
Bu kısımda Baca nedir? Baca ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Baca tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Baca hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.