Bozmak nedir, Bozmak ne demek
- Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek.
- Büyük parayı küçük birimlere ayırmak.
- Dokunmak, zarar vermek.
- Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak.
- Bağ veya bostanın son ürününü toplamak.
- Geçersiz bir duruma getirmek.
- Bırakmak, dağıtmak.
- Biçimini ve kullanılışını değiştirmek.
- Altını paraya çevirmek, bozdurmak.
- Bir kimseyi beklemediği bir davranış karşısında bırakarak veya sözünü yalana çıkararak küçük düşürmek.
- Yabancı ülke parasını Türk parasına çevirmek.
- Kızlığına zarar vermek.
- Kötü duruma getirmek.
- Aklını yitirecek derecede bir şeye düşkün olmak
- Bozguna uğratmak, yenmek, mağlup etmek.
"Bozmak" ile ilgili cümle
- "Bostanı bozduk."
- "Bir milyon lira bozar mısın?"
- "Bu iki radyo istasyonu birbirini bozuyor."
- "Tam biraz rahat edeceğim, işimi bozuyorsun." - S. F. Abasıyanık
- "Adamcağız politika ile bozmuş."
- "Bu yemek midemi bozdu."
- "Eskileri bozuyor; beni, çocuğu giydiriyor." - Ö. Seyfettin
- "Eğer nişanını bozduysa yazıklar olsun." - M. Ş. Esendal
- "Düşman ordusunu bozmak."
- "Adamcağızı fena bozdunuz."
Yerel Türkçe anlamı:
Tarlayı ilk defa sürmek.
Değiştirmek, bozmak (kader, yazı)
Bilimsel terim anlamı:
Bir markayı ya da bulguyu, yasalarda yazılı nedenlerle ve yollarla yok saymak.
Yumrukoyununda kurallara uymamak, kuralların dışına çıkmak.
İngilizce'de Bozmak ne demek? Bozmak ingilizcesi nedir?:
invalid (to), violate
Bozmak kısaca anlamı, tanımı:
Yapboz : Kesilmiş resim parçacıklarını birbirine uygun duruma getirerek resmi yeniden oluşturmaya dayanan bir tür çocuk oyunu.
Yazboz : İskambil, okey vb. oyunlarda sonuçların yazıldığı kâğıt.
Abdestbozan : Şerit.
Abdestbozan otu : Gülgillerden, almaşık yapraklı, yeşilimsi veya kan kırmızı çiçekler açan, idrar söktürmede ve kan dindirmede kullanılan bir bitki (Poterium spinosum).
Alaybozan : Bir tür fitilli tüfek.
Arabozan : İki kişinin arasındaki dostluğu veya geçimi bozan (kimse), ara bozucu, ordubozan, fesatçı, fitçi, nifakçı, münafık, müfsit, müzevir.
Mayabozan : Bir mayanın etkisine karşı koyan, protein yapısında madde.
Namazbozan : Bir tür eğrelti otu.
Ordubozan : Oyunbozan. Arabozan. Varis.
Oyunbozan : Birlikte yapılmasına karar verilen bir işten tek taraflı cayan (kimse), mızıkçı. Çeşitli sebeplerle oyunu bozan, yenilgiyi kabul etmeyen, kolayca darılan (kimse), ordubozan, mızıkçı.
Bozma : Biçimi ve kullanılışı değiştirilmiş. Bozmak işi.
Abdest bozmak : İdrar veya dışkı yapmak.
Ağzını bozmak : Kaba sözler söylemek, küfretmek.
Akideyi bozmak : Doğru bilinen bir inanış veya gidişten ayrılmak.
Aklını bozmak : Bir şey üzerine çok düşerek hep onunla uğraşıp durmak.
Aklının ayarını bozmak : Doğru düşünemez, davranamaz duruma gelmek.
Alaya bozmak : Alay niteliği vermek.
Andını bozmak : Andına uymamak, andına aykırı davranmak.
Anız bozmak : Anızı altüst etmek için toprağı yüzden sürmek.
Bağ bozmak : Bağın üzümlerini toplamak.
Büyü bozmak : Yapılmış bir büyüyü etkisiz duruma getirmek.
Cakasını bozmak : Çalımına engel olmak, böbürlenmesini boşa çıkarmak.
Çifti bozmak : Çiftçilik yapmaktan vazgeçmek.
Dümenini bozmak : Hileli işe engel olmak.
Ev bozmak : Karı kocanın ayrılmalarına sebep olmak. karı koca ayrılmak.
Ezber bozmak : Birinin sahip olduğu düşüncenin yanlış olduğunu göstermek.
Hava bozmak : Havada yağmur, kar, dolu veya fırtına başlamak.
Havayı bozmak : Bir topluluğun keyfini kaçırmak.
Irzını bozmak : Irzına geçmek.
İşi bozmak : Yapılan anlaşmayı, verilen sözü tutmamak.
Makineyi bozmak : Motoru bozmak.
Moralini bozmak : Bir kimsenin ruhsal yönden direnme gücünü azaltmak, sarsmak.
Motoru bozmak : Bağırsakları bozulmak, ishal olmak.
Mürekkebi kurumadan bozmak : Kararı, sözleşmeyi, anlaşmayı yazılmasından çok kısa süre sonra bozmak.
Oruç bozmak : Bir şey yiyerek, içerek orucunu sona erdirmek.
Oyun bozmak : Tasarlanmış bir işi yersiz ve vakitsiz olarak karıştırmak, planları altüst etmek. mızıkçılık etmek.
Papaza kızıp oruç bozmak : Başkasına kızıp kendisine zarar verecek iş görmek.
Para bozmak : Büyük parayı ufak paralarla değiştirmek.
Parmak bozmak : Çocuklar arasında arkadaşlığı sona erdirmek, küsmek.
Terbiyesini bozmak : Terbiyesizlik etmek.
Tövbesini bozmak : Tövbe ettiği herhangi bir işe, duruma yeniden dönmek.
Yuvasını bozmak : Aile düzenini dağıtmak.
Zarını bozmak : Atılan zarı karşıdaki oyuncu, eliyle karıştırmak. tavla oyununda oyuncu, yenilmesini yanına oturan kimseden bilmek.
Zihnini bozmak : Sürekli olarak aynı şeyi düşünmek.
Durum : Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Duruş biçimi, konum, tavır.
Getirmek : Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak. İleri sürmek. Bir makama atamak veya seçmek. İletmek, bildirmek. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. Sağlamak. Sebep olmak, ortaya çıkarmak. Erişmek veya eriştiğini sanmak. Gelmesini sağlamak.
Düzen : Bir kimseye, bir kuruluşa karşı toplu olarak alınan gizli karar, dolap, komplo. Müzik aletlerinde ses ayarı, akort. Bir devletin belli başlı ilkeleri bakımından yönetimde tuttuğu yol, yönetim biçimi, rejim. Toplumsal bir yapı içinde ögelerin bütüne, bütünün ögelere ve ögelerin birbirlerine göre ilişkileri. Alet edevat takımı. Belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuş olan durum, uyum, nizam, sistem. Bez dokuma tezgâhı. Soyut ve somut nesnelerin bir sıraya, bir hedefe, bir amaca göre sıralanması, konsept. Topluca ve gizlice yürütülen herhangi bir plan, dolap, komplo. Yerleştirme, tertip. Dolap, hile.
Karıştırmak : Yemeği dibinin tutmaması için kaşıkla altüst etmek. İçinde ne olduğunu anlamak veya aradığını bulmak amacıyla elle yoklamak. Kurcalamak, oynamak. Karışma işini yaptırmak. Göz atmak, araştırmak, incelemek. Üstünkörü okumak. Ayırt edememek, tam olarak seçememek.
Dokunmak : Sağlığını bozmak. Dokuma işi yapılmak. İlişkin, ilgili olmak, değinmek. Hafifçe değmek. Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek. Almak, kullanmak, el sürmek. İnsanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak. Tedirgin etmek, sataşmak. Karıştırmak. Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak.
Zarar : Bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç, dokunca, ziyan, mazarrat.
Vermek : Bırakmak veya bağışlamak. Cinsel yönden kendisini kullandırmak. Yaymak. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek. Ayırmak, harcamak. Sahip olmasını sağlamak. Dayamak. Herhangi bir duruma yol açmak. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek. Kazandırmak, katmak. Bitki ve ağaç, ürün üretmek. Tespit etmek. Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek. Doğurmak. Satmak. Hepsini herhangi bir duruma sokmak. Ödemek. Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak. Ondan bilmek, atfetmek. Kızı, kadını biriyle evlendirmek. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek.
Geçersiz : Yürürlükten çıkarılmış, hükümsüz.
Bir : Ancak, yalnız. Sayıların ilki. Bu sayı kadar olan. Beraber. Bir kez. Eş, aynı, bir boyda. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Sadece. Aynı, benzer. Tek. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı).
Büyük : Çok, ortalamayı aşan (soyut kavram). Üstün niteliği olan. Niceliği çok olan. Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan (somut nesne), makro, küçük karşıtı. Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş. Önemli. Büyük abdest. Makam, rütbe, derece bakımından daha üst olan kimse.
Küçük : Küçük abdest. Niceliği az olan. Kısık, parlak olmayan (ses). Değersiz, önemsiz. Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, mikro, büyük karşıtı. Makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse. Yaşı daha az olan. Niteliği aşağı olan, bayağı. Geri aşamada.
Ayırmak : Seçmek. Farklı davranmak, fark gözetmek. Bir yeri bir engelle bölmek. İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak. Bir bütünden bir parçayı herhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak. Bir şey veya yeri, bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, tahsis etmek. Nitelik değişikliğini anlamak, fark etmek. Bölmek. Birbirinden uzaklaştırmak.
Uğratmak : Uğrama işini yaptırmak, uğramasına sebep olmak. Savmak, çıkmak, dışarı atmak, kovmak.
Yenmek : Tutmak, bastırmak. Kazanmak, ütmek. Yemek işine konu olmak. Savaş veya yarışmada üstünlük sağlamak, üstün gelmek. Aşınmak.
Mağlup : Yenik.
Etmek : "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Bir işi yapmak. Demek, söylemek. Kötülükte bulunmak. Bulmak, erişmek. Eşit değer kazanmak. Herhangi bir değerde olmak.
Çevirmek : İşlemek, yapmak. Yönetmek, idare etmek. Bir şeyin yönünü değiştirmek. Döndürerek hareket ettirmek. Bir durumdan başka duruma getirmek, dönüştürmek. Çeviri yapmak. Bir giyeceği söküp iç yüzünü dışa getirmek. Kâğıt oyunu oynamak. Durdurmak. Bir durumdan başka duruma geçmek. Geri göndermek. Öteki yüzünü görünür duruma getirmek. Bir yerin çevresini bir şeyle sarmak, kuşatmak. Yolundan alıkoymak, yoldan döndürmek. Çevrilemek, tevil etmek.
Bozdurmak : Bozma işini yaptırmak.
Ve : Türk alfabesinin yirmi yedinci harfinin adı, okunuşu. İki kelime veya iki cümle arasına girerek aralarında bir bağ olduğunu anlatan söz.
Değiştirmek : Birini bırakıp başkasını kullanmak. Başka bir duruma, başka bir görünüme getirmek. Bir şey verip yerine başka bir şey almak. Anlatıma yeni bir içerik vermek. Bir şeyi veya bir kimseyi bulunduğu yerden başka bir yere götürmek. Başka bir biçime sokmak, değişikliğe uğratmak.
Bırakmak : Yanına almamak, yanında götürmemek. Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak. Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek. Sarkıtmak. Sahiplik hakkını başkasına vermek. Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak. Sınıf geçirmemek, döndürmek. Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak. Koymak. Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak. Bir işi başka bir zamana ertelemek. Ayrılmak, terk etmek. Unutmak. Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek. Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek. Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak. Boşamak. Bakılmak, korunmak için vermek. Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek. Kötü bir durumda terk etmek. Engel olmamak. Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek. Saklamak, artırmak. Bıyık veya sakal uzatmak.
Dağıtmak : Belli bir orana göre bölüştürmek, pay etmek, tevzi etmek. İletmek, ulaştırmak. Değişik sebeplerle kendini koyuvermek, beklenmedik davranışlarda bulunmak. Yenilgiye uğratmak. Bir şeyin veya bir yerin düzenini bozmak. Kurulu bir düzeni bozmak. Toplu durumda bulunanları birbirinden uzaklaştırmak veya ayırmak. Ne yaptığını bilmeyecek kadar içip kendinden geçmek. Bir topluluğun varlığına son vermek, feshetmek. Etkisini, gücünü azaltmak, gidermek. Herhangi bir şeyi ayrı ayrı kimselere vermek.
Kötü : Kaba ve kırıcı. İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı. Korku, endişe veren. Aşırı, çok. Zararlı, tehlikeli. Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan.
Bozmak ile ilgili Cümleler
- Fahişelik, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, sarhoşluk, düzeni bozmak ve diğer yasadışı etkinlikler kesinlikle yasaklanmıştır.
- Alışkanlıkları bozmak zordur.
- Zaten tam olarak bilmediğim bir konuda, o kişiyle karşılıklı tartışmaya girip de sinirlerimi bozmak istemiyorum.
- Sürprizi bozmak istemiyorum.
- Jale ile aramı bozmak için elinden geleni yaptın.
- Tom'un tatilini bozmak istemiyorum.
- İlişkimizi bozmak istiyorsun.
Diğer dillerde Bozmak anlamı nedir?
İngilizce'de Bozmak ne demek? : v. undo, break, unmake, break down, upset, put out of action, vitiate, damage, whittle away, disorder, whittle down, disrupt, whittle off, adulterate, discomfit, ruin, spoil, corrupt, violate, wreck, cash, change, exchange, put to shame, disappoint
Fransızca'da Bozmak : abîmer, adultérer, altérer, corrompre, décomposer, dégrader, déjouer, délabrer, démanteler, déranger, détériorer, détraquer, dissoudre, endommager, falsifier, fausser, forcer, gâter, amocher, mutiler, résoudre, troubler, vicier, (ba
Almanca'da Bozmak : v. abbrechen, abernten, beschädigen, brechen, denaturieren, entstellen, kaputtmachen, kleinkriegen, patzen, trüben, verbumfiedeln, verfälschen, vergällen, verletzen, vermasseln, vermurksen, verpatzen, verpfuschen, versauen, verwerfen, zerstören
Rusça'da Bozmak : v. калечить, увечить, уродовать, портить, ломать, повреждать, коверкать, ухудшать, нарушать, прерывать, расстраивать, извращать, коррумпировать, бить, сбивать, разменивать, искалечить, изуродовать, попортить, испортить, сломать, сломить, изломать, повредить, исковеркать, нарушить, п
Bu kısımda Bozmak nedir? Bozmak ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Bozmak tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Bozmak hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.