Dayanmak nedir, Dayanmak ne demek

  • Bir yere yaslanmak, kendini dayamak.
  • Varmak, ulaşmak
  • Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak, mukavemet etmek.
  • Uzun süre kullanılmaya uygun olmak.
  • Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek.
  • Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek, istinat etmek.
  • Yetişmek, yeter olmak.
  • Bir şeyin üzerinde kurulmuş olmak.
  • Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar görmemek.
  • Bir iş sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak.
  • Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak.

"Dayanmak" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Merkezde Akhisar'ın, Bergama'nın da henüz dayandığını öğrendiler." - N. Cumalı
  • "Bu haber ortalığa yayılır yayılmaz banknotlarını kapan bankaya dayanıyor." - Y. Z. Ortaç
  • "İki genç, kırarcasına küreklere dayandılar." - Halikarnas Balıkçısı
  • "Karşılıklı bilmece sormaya dayanan seyirlik oyunlar da vardır." - M. And
  • "Kazılmış mezarın önüne geldiklerinde daha fazla dayanamayıp oracığa çöktü." - İ. O. Anar
  • "Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor." - M. Ş. Esendal
  • "Laikliği korumak için kanun kuvvetine mi, eğitim ve telkin kuvvetine mi dayanmalıyız?" - F. R. Atay
  • "Bu kumaş çok dayandı."
  • "Bu proje sonunda bize dayanacak."
  • "Bu gemi fırtınaya iyi dayanır."

Yerel Türkçe anlamı:

 

Yorulmak: Yörüyü yörüyü hep dayandık, adım atmağa dermanımız kalmadı.

Dayanmak, yaslanmak, karşı gelmek, tahammül etmek

Durmak, dinmek: Rüzgâr dayandı.

Yetişmek: Bu yakmaya odun mu dayanacak?

Diğer sözlük anlamları:

Güvenmek, itimat etmek

Dayanmak kısaca anlamı, tanımı:

Dayanma : Dayanmak işi.

Bıçak kemiğe dayanmak : Çekilen sıkıntı artık katlanılamayacak bir duruma gelmek.

Kapıya dayanmak : Gelip çatmak. bir şey elde etmek için bir yeri, bir kimseyi zorlamak, göz korkutmak.

Yumurta kapıya dayanmak : Yapılacak iş için zaman çok daralmak.

Yaslanmak : Yasa bürünmek, yas içinde olmak. Güvenmek. Dayanmak.

Dayamak : Korkutmak için hızla, öfkeyle yaklaştırmak, uzatmak. Yaslamak. Kalitesiz, kötü veya çürük bir malı, gizlice iyi olanların arasına katıp müşteriye satmak. Kapı veya pencereyi ardına kadar açmak. Varmak, ulaşmak. Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, güç almak. Vakit geçirmeden, bekletmeden vermek.

Kurul : Bir işi yapmak, yönetmek veya bir kurum ve kuruluşu temsil etmek için görevlendirilmiş kişilerden oluşmuş topluluk, heyet, konsey, asamble.

Zarar : Bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç, dokunca, ziyan, mazarrat.

Görme : Görmek işi, rüyet.

Korumak : Bir şeyin eskimesini, yıpranmasını önlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek. Tehlikeye karşı denetimi altında bulundurmak, savunmak, müdafaa etmek. Karşılamak, denk gelmek. Tehlikeli, zararlı durumları önlemek. Güçlü bir kimse veya kuruluş, güçsüz birini veya bir şeyi desteklemek, himaye etmek. Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek. Süregelen bir durumun değişikliğe uğramasını önlemek.

 

Hasar : Herhangi bir olayın yol açtığı kırılma, dökülme, yıkılma gibi zarar.

Bir : Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Ancak, yalnız. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Eş, aynı, bir boyda. Aynı, benzer. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Beraber. Sadece. Bu sayı kadar olan. Sayıların ilki. Bir kez. Tek.

Üzerinde : Üstünde. ... ile ilgili, üzerine.

Olmak : Uygun düşmek, yerinde görülmek. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Yol açmak. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Gerçekleşmek veya yapılmak. Yetişmek, olgunlaşmak. Uymak, tam gelmek. Yaklaşmak, gelip çatmak. Sarhoş olmak. Bulunmak. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Geçmek, tamamlanmak. Yitirmek, elinden kaçırmak. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Herhangi bir durumda bulunmak. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Sürdürmek, yürütmek.

Varmak : Bir şeyi iyice anlamak veya duymak. Bir durumdan başka duruma geçmek. Acımadan, çekinmeden yapmak. Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak. Kadın, evlenmek. Hoş olmayan bir sona ermek. Belli bir duruma veya düzeye gelmek.

Ulaşmak : Birbirine katılmak, dökülmek. Elde etmek, erişmek. Yetişmek. Varmak, gelmek.

Bütün : Bozuk olmayan (para). Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi. Birlik, tamlık. Parçalanmamış. Eksiksiz, tam.

Yapmak : Yol almak. Evlendirmek. Dışkı çıkarmak. Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek. Olmasına yol açmak. Bir durum yaratmak. Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak. Davranmak, hareket etmek. Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek. Salgılamak, çıkarmak. Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek. Düzenli bir duruma getirmek. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek. Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek. Olmak. Gerçekleştirmek. Edinmek, sahip olmak. Onarmak, tamir etmek. Üretmek.

Uzun : Ayrıntılı olarak, derinlemesine. İki ucu arasında fazla uzaklık olan, kısa karşıtı. Ayrıntılı. Başlangıcı ile bitimi arasında fazla zaman aralığı olan, çok süren.

Süre : Kur'an'ın yüz on dört bölümünden her biri.

Uygun : Yakışır, yaraşır, mutabık, mütenasip. Elverişli, yarar, müsait, muvafık. Orantılı, oranlı.

Yetişmek : Yardım etmek, yardımına koşmak. Eğitim görmüş olmak, öğrenmek, gelişmek. Yetmek, yeter olmak, kâfi gelmek. İş görebilecek yaşa gelmek, büyümek. Değmek, uzanıp dokunabilmek. Bir işe başlamış olanlara veya gidenlere sonradan katılmak. Vaktinde varmak, vaktinde bulunmak. Üremek, büyümek, olmak. Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak. Vakit bulmak, yapabilmek. Bir zamanda yaşamış olmak, bir zamanı veya kimseyi görmüş olmak. Ortaya çıkmak. Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak.

Yeter : Ünl. “Kâfi, yetişir, yeterli” anlamlarında bir söz. İhtiyacı karşılayacak kadar olan, kâfi.

Dayanmak ile ilgili Cümleler

  • Bu hikaye gerçek olaylara dayanmaktadır.
  • Çağdaş uygarlık, bilim ve eğitim temeli üzerine dayanmaktadır.
  • Bilim, dikkatli gözleme dayanmaktadır.
  • Maaş satışlara dayanmaktadır.
  • Onun fikirleri onun deneyimine dayanmaktadır.
  • Ayın diskinin yarısı ışıklandırıldığında biz buna ilk çeyrek ay deriz. Bu isim kameri ay boyunca ayın yolun dörtte birinde olduğu gerçeğine dayanmaktadır.
  • Onun teorisi ayrıntılı soruşturmaya dayanmaktadır.

Diğer dillerde Dayanmak anlamı nedir?

İngilizce'de Dayanmak ne demek? : v. last, endure, resist, go on, survive, hang on, hold on, stand, bear up, take, take it, tolerate, withstand, lean, lean upon, rest, rest against, rely on, rely upon, be based on, stand on, abut, bear up against, bear with, brook, consist, found

Fransızca'da Dayanmak : porter sur, spéculer sur, adosser, buter, durer, endurer, persévérer, persister, poser, résister, s'accoter, s'appuyer, s'arcbouter, se cuirasser, se poser sur, se reporter à, souffrir, soutenir, supporter, survivre, tenir bon, tenir le coup

Almanca'da Dayanmak : v. auflehnen, ausdauern, aushalten, ausharren, ausstehen, basieren, behaupten: sich behaupten, beimessen, berufen: sich berufen, beruhen, Bezug nehmen, dauern, ertragen, fußen, gründen: sich gründen, halten, leiden, pochen auf, standhalten, stützen: sich stützen, überstehen, vertragen, widerstehen

Rusça'da Dayanmak : v. опираться, прислоняться, базироваться, ссылаться, покоиться, выдерживать, противостоять, сопротивляться, выстаивать, держаться, удерживаться, продержаться, устоять, крепиться, дотягивать, терпеть, вынос`ить, налегать, наваливаться, приступать, строить, вытягивать, строиться, опереться, прислон