Demonstrative adjective türkçesi Demonstrative adjective nedir
- Somut ve soyut varlıklarla türlü nesne ve kavramları yer, zaman ve tasavvurda uzaklığına göre işaret ederek belirten, sıfatlar: bu, şu, o: bu zevahir alemindeki her fiilimiz o ulvi sarhoşluğu bozmadan başka bir şeye yaramadı (y. k. karaosmanoğlu, erenlerin bağından, s. 15). şimdi bu geceler üstünden boğaz'ın çabuk akan suları kadar çok zamanlar geçti (a. ş. hisar, boğaziçi mehtapları, s. 226). bari, şu hastalık olmasaydı (a. h. tanpınar, huzur, s. 18). bu ümidin ne kadar zayıf olduğunu size bir kelime ile söyliyeyim (a. h. tanpınar, göst.e. s. 337). bu şiirler, bizim gençliğimizin lezzeti ve zerafeti olmuştu. o zaman haşim'in musikisine denilebilir ki, kimse erişememişti (a. ş. hisar, ahmet haşim-yahya kemal'e veda, s. 118). şu memlekette bilhassa "benimdir"in manasını yeniden öğretmeye lüzum vardı (a. n. asya ayın aynasında, s. 10). bu kan kokusu, bu vuruş kırış, bu öç, bu zulüm nedir, deme (s. ayverdi, yusufcuk, s. 120) vb. bk. sıfat.
- Gramer alanında kullanılır.
- Gösterme sıfatı.
- İşaret sıfatları.
- İşaret sıfatı.
Demonstrative adjective ingilizcede ne demek, Demonstrative adjective nerede nasıl kullanılır?
Demonstrative : Belirtici. Göze çarpan. İşaret zamiri. İnandırıcı. Demonstratif. Kesin olarak ispatlayan. Duygularını gizleyemeyen. Hislerini serbestçe açığa vuran. Kanıtlayan. Duygularını gizlemeyen.
Adjective : Sıfat gibi kullanılan. Önad. Nitem. Bağlı. Tabi. Bir özne, konu ya da nesneyi niteleyen ve değerleme ölçeklerinde ölçüm sürekliliği üzerindeki çeşitli kesim noktalarını göstermeye yarayan sözcük. Sıfat. Sabitleştiricili. Yüklenç. Biçimsel.
Demonstrative adverb : Gösterme belirteci. İşaret zarfı.
Demonstrative pronoun : Gösterme adalı. Somut ve soyut nesneleri işaret etme, gösterme yoluyla karşılayan kelime. bugün türkçede kullanılan işaret zamirleri bu, şu, o (teklik) bunlar, şunlar, onlar (çokluk)'dır: şu var ki, yanmış bir parmağın soğuk suda bir an için bulunduğu rahatlık parmak sudan çekilince acıyı misillerle büyütmüş olarak geri getirecektir (n. fazıl kısakürek, aynadaki yalan, s. 145). bunlar bizim akıl erdirebileceğimiz meseleler değil (n. fazıl kısakürek, göst. e., s. 186). bu adeta hastayı kudurttu (p. safa, şimşek, s. 287). bunu bilmeyi çok isterdim. vb. İşaret zamiri. Bir objeyi gösteren zamir (gramer). Gösterme adılı.
Demonstratively : Duygu veya düşünceleri gösteren bir şekilde. Açıklayarak. Açıklayan veya resimleyen bir şekilde. Demonsratif olarak. Açıkça. Göstererek. İnandırıcı bir şekilde. Açıklayıcı bir şekilde.
Demonstratives : Göze çarpan. Demonstratif. Duygularını gizlemeyen. Gösteren. Hislerini serbestçe açığa vuran. Kanıtlayan. Hislerini açığa vuran. Duygularını açığa vuran. İşaret zamiri. Duygularını gizleyemeyen.
İngilizce Demonstrative adjective Türkçe anlamı, Demonstrative adjective eş anlamlısı
Sözcükler, direkt olarak Demonstrative adjective ile ilgili eş anlamlı kelimeler olmayabilir. Kelime anlamı benzer olan sözcükler olabilirler.
Ablative : İsmin -den halindeki. İsmin den hali. Ablatif. Den halindeki. Ergiyen. İsmin -den hali. Aşınan. Den hali. Çıkma durumu. Kelime gruplarında ve cümlede, fiilin gösterdiği oluş ve kılışın kendisinden uzaklaştığını göstermek için kullanılan ad durumu: ikisinde de aynı sebeplerden gelme derin bir hüzün vardı (p. safa, şimşek, s. 34). önlerinden geçtiğimiz bütün bu yalılar, mehtaplık halleriyle, bizi guya bir «elite» bulunduğuna inandırıyordu (a.ş. hisar, boğaziçi mehtapları, s. 133). gençlikte önümüzde atinin bitmez mesafeleri gibi serilen bütün zamanlar elimizden ne kadar çabuk geçiyor. (göst.e. s. 225). fatmayı derinden beri daldığı içlenmelerden, unutulmanın acılarından, en keskin hareketle geçirmek için bu kadarı kafiydi (a.h. tanpınar, huzur, s. 77). tanıdığı adamdan bu odada ne vardı? maddenin ıstırabından başka hemen hemen hiçbir şey (göst.e., s. 324) vb.
Accidence : Yapım ve çekim sırasında kelime köklerinin farklı biçimlere girmesi şeklindeki kırılma olayı. büküm; arapça, almanca, ingilizce, rusça gibi sami, cermen ve islav dillerine özgü bir olaydır: ar. ketebe «yazdı» kökünün kütibe «yazıldı», yüktebü «yazılır», yüktebune «yazılırlar», litükteb «yazıl!»; katebu «mektuplaştı, yazıştı», katibun «yazan, katip», mektubun «yazılmış şey, mektup» mektebun «mektep okul» şekillerine girmesi; almanca sehen «görmek», sah «gördü», gesehen «görmüş, görülmüş»; ing. to write «yazmak» wrote «yazdı», written «yazmış, yazılmış» gibi. Tasrif. Büküm. Yapıbilim. Çekim. Bükün. Morfoloji. Sarf usul ve prensipleri.
Actif : Etken fiil. Öznesi belli olan, öznesiyle kesin ilişkisi bulunan ve herhangi bir çatı eki almamış olan fiil: o hızlı yürüdü, ben kaçtım. (p. safa. şimşek, s. 23). büyük babam esrarlı şeyleri çok severdi (p. safa, göst. y.). asırlarca birbirlerinin kanlarını emen, gözlerini oyan insanlar, kol kola oynadılar. doğan hürriyet güneşini alkışladılar (ö. seyfettin. harem, eshab-ı kehfimiz, s. 12). tanyeri nerdeyse ağaracaktı. dağlar kül rengi bir aydınlığın içinde kapkara yükseliyordu. (t. buğra, dönemeçte, s. 5). durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır. (t. fikret) vb. karşıtı edilgen fiildir. bk. etken çatı.
Action verb : (gramer) eylem veya hareket belirten yüklemin merkezi olan kelime. Hareket veya eylem fiili. Cümlede yüklemin gösterdiği işin yapma niteliği taşıdığını, yapanın dışında bir nesneye yöneldiğini gösteren fiil: al-, bil-, getir-, derle-, düşün-, kaz-, yaz-, taşı- vb. Kılış fiili. Eylem fiili.
Active verb : Etken eylem. Öznesi belli olan, öznesiyle kesin ilişkisi bulunan ve herhangi bir çatı eki almamış olan fiil: o hızlı yürüdü, ben kaçtım. (p. safa. şimşek, s. 23). büyük babam esrarlı şeyleri çok severdi (p. safa, göst. y.). asırlarca birbirlerinin kanlarını emen, gözlerini oyan insanlar, kol kola oynadılar. doğan hürriyet güneşini alkışladılar (ö. seyfettin. harem, eshab-ı kehfimiz, s. 12). tanyeri nerdeyse ağaracaktı. dağlar kül rengi bir aydınlığın içinde kapkara yükseliyordu. (t. buğra, dönemeçte, s. 5). durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır. (t. fikret) vb. karşıtı edilgen fiildir. bk. etken çatı. Etken fiil.
Accusative : Belirtme durumu. İsmin i hali. Akuzatif. İsmin -i haline ait. İsmin -i halindeki. İsmin -i halindeki sözcük. İsmin -i halindeki sözcük grubu. Geçişli fiil taşıyan bir cümlede fiilin doğrudan doğruya etkilediği yani fiildeki işlevin etki bakımından üzerine yüklendiği adın içinde bulunduğu durum. türkçede bu durum ya eksiz yahut da yalın veya iyelik ekleriyle genişletilmiş adlardan sonra gelen +(y)ı/+(y)u eki ile karşılanır: iş bulmak, görüş bildirmek, yol sormak, ağaçlar+ı budamak, yaka+yı kurtarmak, okul+u bitirmek, istedik+im+i getirdi; yazdıklarınız+ı okudum, görünüş+ü koruyunuz gibi. ancak, bu ek üçüncü şahıs teklik ve çokluk iyelik eklerinden sonra araya bir zamir nsi alarak +nı/+nu biçimine girer; arkadaşımın yeni ev+i+ni gezdim. artık yuva+sı+nı kurmaya çalışıyor; bildik+leri+ni anlattı, yorulduğ+u+nu görmedim vb. Yükleme durumu.
Abstract noun : Soyut fikir veya kavram temsil eden isim (örneğin, bağımsızlık, öfke, aşk). Soyut ad. Soyut isim. Oyut ad. Varlığı düşünce yoluyla kabul edilen ve söylendiğinde, zihinde belli bir görüntü veya tasavvur uyandırmayan kavramın adı: soy, ün, düz, korku, söz, bilgi, gönül, kötülük, güzellik, doğruluk vb. karşıtı somut addır.
Adjectival construction : Sıfat tamlaması. Somut, soyut adları ve kavramları çeşitli yönleriyle nitelemek veya belirtmek maksadıyla ve ona bağlı sıfatın tamlama dizilişinde oluşturduğu söz grubu. bu dizilişte sıfat tamlayan, sıfat tarafından nitelenen veya belirtilen ad tamlanan görevindedir: evet, pekala biliyorum ki, bir gün ben her şeyi bırakıp bu küçük yola dalarsam onun bittiği yerde bütün saadet ve hasretlerimi, eski yaşanmış rüyalarımı bulacağım, temiz, yepyeni, mesut bir adam olacağım (a. h. tanpınar, abdullah efendinin rüyaları: bir yol, s.123). bu kötü günlerinde gülsüme bir ana gibi bakıyordu (r.n. güntekin, kızılcık dalları, s.29). tahir ağa, bugüne kadar üç nesil yetiştirmişti (r. n. güntekin, göst.e., s.29). sonra kızgın, dumanlı bir grup oldu; ezan sesleri arasında kısık, uyuşuk lambalar birer birer yanıp kasabayı kasvetli bir gece sardı (r.h.karay, memleket hikayeleri: şeftali bahçeleri, s.33). ben bu rüyayı on yedi yaşımda iken görmüş ve onu senelerce şehir şehir, sokak sokak aramış, daha ilk karşılaşmamızda, göğsüm daralarak: işte bu odur! demiştim (t. buğra, yarın diye bir şey yoktur, s. 35) vb.
Accentuation : Oyun düzeninde tasarımın bir öğesi. bir uygulamada çeşitli yöntemlerle kişiler, yığınlar, eşyalar ve simgeler vurgulanır. yönetmenin önemli işlerinden biri seyircinin en çok gözüne çarpması gereken şeyi seçmesidir. vurgu, gövde görünüşleri, değişik alanlar, ilişkiler, karşıtlıklar, yükseltiler vb. ile sağlanır. sahne konuşmasında bir tümceyi, belli bir durum içindeki anlamını doğru vererek söylemek için uygun sözcükleri yoğunlaştırmakta kullanılan ses vurgusu. Harekeleme. Ahenk durağı ile birbirinden ayrılmış kelime öbeklerinde, çok kez vurgulu hece üzerine düşen ve anlamı güçlendirmek üzere onun şiddetini artıran vurgu: ey türk gençliği/ birinci vazifen/ türk istiklalini/ türk cumhuriyetini/ ilelebet muhafaza/ ve müdafaa etmektir./ mevcudiyetinin/ ve istikbalinin/ yegane temeli/ budur./ bu temel/ senin/ en kıymetli hazinendir. (m.k. atatürk, nutuk, s. 607). || dur yolcu/ bilmeden gelip bastığın || bu toprak/ bir devrin/ battığı yerdir. || eğil de kulak ver/ bu sessiz yığın || bir vatan kalbinin/ attığı yerdir. (n.h. onan, çakıl taşları, ant., s. 921) vb. Ahenk vurgusu. Vurgulama. Vurgu. Vurgu işaretleri koyma. Belirtme. Vurgulu okuma.
Adjektive : Sıfat. Somut ve soyut ad ve kavramları niteleme, belirtme, yer gösterme, sayı gösterme, sorma gibi çeşitli yönlerden vasıflandıran, sınırlayan kelime türü: doğru imla, ağır yük, uzun yol, ince iş, güzel fikir, hünerli kişi, doru at, kızıl elma, bin bir dert, tek yol, o zaman, bu durum; hangi iş vb. sıcacık, ışıltılı günü bekliyordu (y. kemal, ortadirek, s. 190). tekmil otların taze, yeşil, gıcır gıcır kokusuyla kokuyordu (y. kemal, göst, e., s. 191). taşbaşoğlunun keskin, umutlu gözleri teker teker üstündeydi (y. kemal göst.e, s. 301). tenha, sessiz yollarda yürür, yürürüm (p. safa, biz insanlar, s. 181). mavi duman, bir bilek damarı gibi kabartılı ve sıcak dudaklarından çıktı (s. faik, bütün eserleri 1, s. 69). biz de mükemmel bir yalancı olduk arkadaş! (k. tahir, esir şehrin insanları, s. 298). bazen bir kaç hafta fazla, bir kaç gün fazla yaşamak işleri nasıl da alt üst ediyor (k. tahir, göst. e., s. 322). hacer! ha bak, gelirken benim o uzun yeşil ipek başörtümü de getir (m.n. sepetçioğlu, çardaklı bacı, s. 96) vb.
Demonstrative adjective synonyms : action noun, accent of group, ablaut, accent intensive, adams apple, active voice.
Bu kısımda Demonstrative adjective kelimesinin türkçesi nedir? ingilizcede Demonstrative adjective ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik olarak hemen sorabilir, daha sonra kısaca ingilizce Demonstrative adjective anlamı, açılımı ya da türkçe kelime anlamı hakkında bilgiler verebilir veya dilerseniz Demonstrative adjective ile ilgili cümleler sözler yazılar ile ingilizce türkçe çeviri sözlük anlamları paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.