Deniz nedir, Deniz ne demek

"Deniz" ile ilgili cümle

  • "Marmara Denizi. Karadeniz."
  • "Tarife kalkma bizi / Ne şuyuz ne de buyuz / Adem denen denizi / Arayan birer suyuz" - E. B. Koryürek

Yerel Türkçe anlamı:

Deniz

Coğrafya'daki terim anlamı:

Yerkabuğunun çukur kesimlerini dolduran, bağlı olduğu anadenize göre daha az derin, karasal sahanlıkları daha yaygın ve karaların etkisine çokça açık tuzlu su alanları.

Gök bilimleri ve Uzay alanındaki anlamı:

Yeryuvarlağı üzerinde su ile kaplı bölgeler; Ay'daki düzlükler.

Gösteri Sanat terimi olarak anlamı:

Dekorda deniz görünümünü sağlayan taban.

Su ürünleri alanındaki kelime anlamı:

Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı tuzlu su kütlesi.

Deniz isminin anlamı, Deniz ne demek:

Kız ismi olarak; Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu, büyük su kütlesi. Çok bol. Erkek ismi olarak; Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu, büyük su kütlesi. Çok, bol.

 

İngilizce'de Deniz ne demek? Deniz ingilizcesi nedir?:

sea, mare, pl. maria, sea-row

Osmanlıca Deniz ne demek? Deniz Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

bahir

Gezilecek görülecek bir yer, şehir olarak tanımı:

Şanlıurfa şehri, Şehitnusretbey nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi.

Deniz hakkında bilgiler

Deniz, bir okyanus ile bağı olan ve büyük bir alanı kaplayan ve genellikle tuzlu olan su kütlesi. Terim genellikle okyanus terimi yerine de kullanılır.

Denizler Dünya yüzeyinin % 70'ini kaplamaktadır. Yeryüzünde kapladıkları 1,338 milyar km³ hacimle dünya üzerindeki su varlığının % 96,5'ini oluşturmaktadırlar. Ancak, deniz suyu ortalama % 3,5 oranında tuz içerdiğinden, halen oldukça pahalı olan arıtma yöntemleri uygulanmadan içme suyu olarak kullanılamamaktadır.

Denizler üzerinden gerçekleştirilen ticaret, hava yoluyla taşımacılığın gittikçe gelişmesine karşın, öneminden pek bir şey yitirmemiştir. Dünya ticaretinde aktarılan malların % 92'si, yılda 5,7 milyar ton, deniz yolu üzerinden taşınmaktadır.

Deniz ile ilgili Cümleler

  • Deniz feneri var.
  • Göçmenler Avustralya'ya deniz üzerinden geliyorlar.
  • Birçok adam denizde hayatını kaybetti.
  • Deniz çok düzdü.
  • Ben çocukken, yüzmek için hep denize gittim.
  • Deniz benim kardeşim.
  • Ali Jackson, Amerikalı bir deniz subayı ve ressamdı.
  • Deniz çok derin.
  • Deniz beyaz köpüklüydü.
  • İkimiz de deniz ürünlerinden hoşlanırız.
  • Deniz çarşaf gibiydi.
  • Ben deniztarağı yemeyi severim.
  • Deniz çok geniş.
  • Pasifik'teki düşük rakımlı bazı ada ülkelerinin, deniz seviyesinin küresel ısınma sonucu yükselmesiyle yok olmasından korkuluyor.

Deniz tanımı, anlamı:

Tuzlu : Tuzu olan. Çok pahalı. Yapılışında tuz bulunan, tuzu çok olan.

 

Kütle : Katı maddelerin büyük parçası, küme, yığın. Kitle. Bir nesneye uygulanan kuvvetle, oluşan ivme arasındaki orantıyı veren katsayı veya nesne niceliği.

Deniz bindirmek : Denizde birden fırtına çıkmak.

Deniz çıkmak : Denizde fırtına olmak.

Deniz durmak : Denizdeki fırtına geçmek.

Deniz kenarında dalga eksik olmaz : "içinde çeşitli olayların geçmesi doğal olan bir ortamda zaman zaman sert çatışmaların, fırtınaların çıkması da olasıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Deniz tutmak : Deniz taşıtlarında sallantıdan etkilenmek.

Denizdeki balığın karada komisyonculuğunu yapmak : Gerçekte bulunmayan bir konu üzerinde varmış gibi savunuculuğunu yapmak, hayalî konularda gereksiz söz söylemek.

Denizdeki balığın pazarlığı olmaz : "henüz elde olmayan bir nesnenin alımı, satımı üzerinde konuşulmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Denizden çıkmış balığa dönmek : Sudan çıkmış balığa dönmek.

Denizden geçip çayda boğulmak : Bir işte büyük güçlükleri yendikten sonra önemsiz bir sebeple başarısızlığa uğramak.

Denize açılmak : Kıyıdan çok uzaklaşmak.

Denize çıkmak : Gezi veya av için kıyıdan ayrılmak.

Denize düşen yılana sarılır : "güç bir duruma düşenlerin bundan kurtulmak için her türlü çareye başvurmaları olağandır" anlamında kullanılan bir söz.

Denize indirmek : Genellikle yeni yapılmış olan bir aracı kızaklar yardımıyla karadan suya salıvermek.

Deniz akıntısı : Deniz suyunun bazı etkilerle belirli bir yönde yer değiştirmesi.

Deniz alası : Kemikli balıklar takımının alabalıkgiller familyasından denizlerde yaşayan bir tür alabalık (Salmo trutta marina).

Denizaltı : Deniz yüzeyinin altında ve üstünde yol alabilen savaş veya araştırma gemisi, tahtelbahir.

Deniz altı : Deniz altında bulunan. Dalgalara karşı açık. Deniz altında yapılan.

Denizanası : Sölenterlerden, yassı bir diske benzeyen, saydam, serbestçe yüzebilen deniz hayvanı, medüz.

Denizaslanı : Amerika'nın kuzeybatı kıyılarında yaşayan ve sık renk değiştiren etçil bir tür memeli.

Denizaşırı : Denizlerin ötesinde bulunan. Deniz ötesine yapılan.

Deniz ataşesi : Büyükelçiliklerde görev yapan, deniz kuvvetlerine bağlı askerî üst düzey görevlisi.

Denizatı : Başı at başına benzeyen, suda dik duran, kuyruk yüzgeci olmayan, 10-15 santimetre boyunda bir deniz hayvanı (Hippocampus hippocampus).

Denizaygırı : Denizlerde yaşayan bir tür vahşi hayvan.

Denizayısı : Boyu 1,5-2 metre olan, uzun ve yumuşak tüylü postu beğenilen, bitkiyle beslenen bir deniz memelisi (Arctocephalus ursinus).

Deniz aynası : Denizin dibini açık ve seçik görebilmek için özel olarak yapılmış cam alet.

Deniz basması : Çöken bir kara parçasına deniz sularının dolması.

Deniz bilimi : Okyanus ve denizlerin fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri üzerine deneysel araştırmalar yapan bilim kolu, ana deniz bilimi, oşinografi.

Deniz boyu : Kıyıda, sahilde. Kıyı, sahil.

Deniz buzu : Kutuplara yakın yerlerde soğuk havanın etkisiyle denizlerin üstünde oluşan buz.

Denizçakısı : Süline.

Deniz çulluğu : Kıyı bölgelerinde yaşayan bir tür çulluk.

Deniz depremi : Merkezi denizin dibinde odaklaşan bir tür yer sarsıntısı.

Deniz feneri : Kıyıların tehlikeli yerlerinde, bazı kaya ve adacıkların üzerinde geceleri deniz taşıtlarına yol gösteren, tepesinde güçlü bir ışık kaynağı olan fener.

Deniz geçişi : Denizden geçen gaz boru hattının deniz altında kalan kısmı.

Denizgergedanı : Balinagillerden, 8-10 metre boyunda, erkeğinin üst çenesinde iki uzun diş bulunan bir deniz memelisi (Monodon monoceros).

Denizgülü : Mercanlar sınıfından dokunaçları kısa bir tür hayvan (Actinia).

Denizgüzeli : Sarıağız.

Deniz hamamı : Kumsal.

Deniz haritası : Denizlerin oluşum ve konumlarını değişik renk ve çizgilerle gösteren harita.

Deniz hırsızı : Korsan.

Denizhıyarı : Denizhıyarlarından, boyu santimetre kadar olabilen, yuvarlak ve yumuşak vücutlu, derisi dikenli bir hayvan (Holothurion).

Deniz hukuku : Devletler hukukunda denizin türlü bölümlerinin durumunu düzenleyen ve devletlerin bu bölümler üzerindeki yetkilerini belirten antlaşma, gelenek vb. niteliğindeki kuralların bütünü.

Denizısırganları : Salgıladıkları sıvılarla insan derisinde ısırgan etkisi uyandıran, iri medüzleri içine alan sölenterler sınıfı.

Denizibiği : Deniz rezenesi.

Deniziğnesi : Yuvarlak somaklı, vücudu ince ve uzun bir deniz balığı (Syngnathus acus).

Deniz iklimi : Denizlerde, adalarda, yüksek enlemlerde görülen ve sıcaklık oynamaları az olan iklim.

Denizineği : Amerika ve Afrika'nın tropikal kıyı sularında yaşayan, 2-3 metre boyunda deniz memelisi (Hydrodamalis gigas).

Deniz kabuğu : İstiridye gibi çenetli deniz canlılarının kabuğu. Bu kabuklarla yapılmış olan süslemeler.

Denizkadayıfı : Esmer su yosunlarından bir deniz bitkisi (Alaria esculenta).

Deniz kaplumbağası : Denizlerde yaşayan ve ayaklarını yüzgeç gibi kullanan bir deniz hayvanı.

Deniz kazı : Akbaş.

Denizkedisi : Tüm başlılar takımından, vücudu ince uzun, büyük başlı, derin ve büyük denizlerde yaşayan bir balık, denizmaymunu (Chimaera monstrosa).

Denizkestanesi : Hareket edebilen dikenlerle örtülü, yuvarlak kalker kabuklu, derisi dikenlilerden bir yumuşakça (Echinus esculentus).

Deniz kırlangıcı : Balıkçın.

Denizkızı : Solunumunu hem akciğer hem de solungaçlarıyla yapan, arka üyeleri olmayan, otçul amfibyumlar sınıfından bir hayvan.

Deniz kızı : Denize yakın kayalıklar üzerinde şarkı söyleyen, başı ve göğsü kadın biçiminde, belden aşağısı balık kuyruklu olduğu varsayılan doğaüstü yaratık.

Denizkozalağı : Konik biçimli kabuğunda bir yarık bulunan, karından bacaklı yumuşakça (Conus).

Denizköpüğü : Lüle taşı.

Denizkulağı : Yassı kabuklu, içi sedefli, 10 santimetre uzunluğunda bir deniz yumuşakçası (Haliotis).

Deniz kulağı : Açık denizden bir kum setiyle ayrılan veya kıyı dilinin gelişmesiyle göl biçimini alan sığ koy veya körfez, lagün.

Deniz kurdu : Deneyimli, eski denizci, usta denizci.

Deniz kuvvetleri : Bir ülkeyi denizden gelecek saldırılara karşı korumak için oluşturulan askerî kuruluşlar.

Denizlaleleri : Vücutları bir sapla deniz dibine bağlı veya serbest olabilen, beş veya daha fazla kollu, toplu durumda yaşayan derisi dikenlilerden bir sınıf.

Deniz marulu : Sığ sularda bulunan, ince levhaya benzeyen yaprakları olan yeşil su yosunu (Ulva lactuca).

Deniz mavisi : Deniz renginde koyuca mavi. Bu renkte olan.

Denizmaymunu : Denizkedisi.

Deniz menekşesi : Bir tür çan çiçeği.

Deniz mili : 1852 metrelik bir uzunluk ölçüsü birimi.

Deniz motoru : Deniz yollarında yolcu taşımaya yarayan pervaneli ve patenli motorlu gemi.

Deniz otobüsü : Feribottan daha hızlı giden, yolcularla birlikte araçları da kapalı mekânda taşıyan bir deniz taşıtı.

Deniz ördeği : Fırtına kuşu.

Denizörümceği : Bir tür büyük yengeç (Maja squinado).

Denizpalamudu : Kıyı kayalarının üzerinde yapışık olarak yaşayan, beyaz kalkerli plakalarla çevrili, koni biçiminde, küçük, kabuklu bir böcek (Balanus).

Denizpelidi : Bir tür deniz böceği.

Denizpırasası : Denizlerde yetişen bir tür yosun.

Deniz piyadesi : Çıkarma harekâtında kıyıya ulaşacak tarzda eğitilen deniz kuvvetlerine özgü sınıf.

Deniz rezenesi : Maydanozgillerden, deniz kumsallarında bol olarak yetişen, güzel kokulu bir bitki, denizibiği (Crithmum maritimum).

Deniz sarmaşığı : Çok yıllık, sürünücü, beyaz sütlü ve otsu bir bitki (Convolvulus soldanella).

Deniz seviyesi : Kara ile denizin birleştiği ve yüksekliğin sıfır olarak kabul edildiği nokta.

Deniz suyu : Bileşiminde değişik tuzlar ve gazlar bulunan su.

Denizşakayığı : Kayalıklara yapışık olarak yaşayan, dokunaçları çok ve uzun, güzel renkli bir tür polip (Anemonia actinia).

Deniztarağı : İki çenetli kabuklu bir tür yumuşakça (Pecten).

Deniz tavşancılı : Balık kartalı.

Deniztavşanı : Ağız dokunaçları geniş ve etli, uzun, çıplak vücutlu deniz yumuşakçası (Cyclopterus lumpus).

Deniztilkisi : Saban balığı.

Deniz tutması : Dalgaların etkisiyle sallantıların insanda yarattığı baş dönmesi ve kusma biçiminde kendini gösteren rahatsızlık.

Deniz uçağı : Su üzerinden havalanabilecek ve uçuştan sonra yine su üzerine inebilecek biçimde düzenlenmiş hava taşıtı.

Deniz üssü : Stratejik bölgelerde deniz kuvvetlerinin harekâtları yönettiği ve birimlerini konuşlandırdığı askerî merkez.

Denizüzümü : Yüksekliği 1-2 metre olan, dik dallı, dalları yeşil renkli, yaprakları pulsu ve kın biçiminde dalları sarmış, çalı görünüşünde, meyvesi bezelye büyüklüğünde, kırmızı ve nadiren sarı renkli, çok yıllık bir bitki (Ephedromajor).

Deniz yeli : İmbat.

Deniz yılanı : Yılanlar takımından, çok zehirli, kürek biçiminde yassı kuyruklu, Hint ve Pasifik okyanuslarında yaşayan bir hayvan (Hydrophis).

Denizyıldızı : Denizyıldızlarından, yıldız biçiminde beş kolu olan, kayalıklar üzerinde yaşayan, derisi dikenli bir hayvan (Aster).

Deniz yolu : Deniz taşıtlarının izlemek zorunda oldukları yol.

Deniz yosunu : Denizlerde biten ve genellikle kıyılarda ve kayalıklarda yoğun olarak görülen bir tür bitki.

Deniz yüksekliği : Yeryüzünün bir noktasının deniz yüzeyine olan dikine uzaklığı.

Açık deniz : Denizin kıyıdan çok uzaklarda bulunan geniş bölümü, engin. Denizin, kara sularının dışında kalan bölümü.

Akdeniz humması : Malta humması.

Akdeniz mavisi : Bu renkte olan. Parlak ve canlı mavi.

Ana deniz : Okyanus.

Ara deniz : Okyanuslardan dar ve az derin boğazlarla ayrılan, karaların arasına sokulmuş deniz.

Bulaşık deniz : Mayın tehlikesi olan deniz.

İç deniz : Boğazlarla ana denize bağlı olan deniz, dâhilî deniz.

İnik deniz : Gelgit sırasında sular çekildiğinde denizin durumu.

Kabarık deniz : Gelgit olayında, sular yükseldiğinde denizin durumu.

Ölü deniz : Dalgasız, açık denizden etkilenmeyen deniz. Fırtınadan sonra tamamıyla sakin duruma gelmiş deniz.

Deni : Alçak, kötü, kişiliksiz (kimse).

Deniz bilimci : Deniz bilimi ile uğraşan kimse.

Deniz dalgasız olmaz gönül sevdasız olmaz : "her denizde az çok dalga bulunduğu gibi her gönülde de bir sevda vardır" anlamında kullanılan bir söz.

Deniz dalgasız olmaz kapı halkasız : "her nesnenin kendisine özgü nitelikleri, kendisinden ayrılmayan özellikleri vardır" anlamında kullanılan bir söz.

Deniz kaplumbağaları : Denizde yaşayan, ayakları yüzgeç biçimindeki kaplumbağalar.

Deniz yolu ile : Vapur vb. taşıtlar ile.

Deniz yolu ulaşımı : Liman ve iskeleler arasında deniz taşıtlarıyla yapılmış olan taşıma işi.

Denizaltıcı : Denizaltılarda görevli kimse.

Denizaltıcılık : Denizaltıcının yaptığı iş.

Denizci : Denizle ilgili işlerde çalışan kimse. Deniz kuvvetlerine bağlı subay, astsubay veya er. Deniz sporlarıyla uğraşan kimse.

Denizcilik : Denizcinin yaptığı iş.

Denizde kum onda para : "parası çok kimse, zengin" anlamında kullanılan bir söz.

Denizhıyarları : Örnek hayvanı denizhıyarı olan derisi dikenliler sınıfı, holotüritler (Holothurion).

Denizli : Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde yer alan illerinden biri.

Denizlik : Pencerelerin altında, içte ve dışta yapılarak suların duvar içine sızmasını veya duvar yüzeyinde yayılmasını önleyen eğik bölüm. Denize girerken kullanılan kadın mayosu. Kayıklarda bordayı aşan dalgaların içeriye girmesine engel olan eğik tahta.

Denizşakayıkları : Denizşakayığını içine alan sölenterler alt sınıfı.

Denizyıldızları : Örnek hayvanı denizyıldızı olan derisi dikenliler sınıfı.

Ana deniz bilimi : Deniz bilimi.

Dört yanı deniz kesilmek : Çaresiz ve umutsuz kalmak.

Düşmanı denize dökmek : Düşmanı denize kadar sürüp yok etmek.

Göğe direk denize kapak olmaz : "hem gereksiz hem de gerçekleştirilmesi hayale bile sığmayan şeylerle uğraşılmamalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

İt değmekle deniz pis olmaz : "doğruluğuna, dürüstlüğüne herkesin inandığı bir kimse, aşağılık kimselerin atmak istedikleri çamurla kirletilemez" anlamında kullanılan bir söz.

İyilik et denize at balık bilmezse halik bilir : "karşılık beklemeden iyilik yap" anlamında kullanılan bir söz.

Karpuz kabuğunu görmeden denize girme : "bir işi en uygun zamanı gelmeden yapma" anlamında kullanılan bir söz.

Parayı denize atmak : Parayı boşuna harcamak, israf etmek.

Çukur : Çevresine göre aşağı çökmüş olan yer. Çene ve yanaktaki gamze. Mezar.

Bölüm : Bölme işlemi sonunda elde edilen sayı. Canlıların bölümlenmesinde filumların bir araya gelmesiyle oluşan birlik. Çağ, devir. Bir kuruluşun yönetim birimlerinden her biri, departman, seksiyon. Bir okul veya üniversitenin herhangi bir bilim ve uzmanlık dalında eğitim sağlayan birimlerinden her biri, departman. Bir bütünü oluşturan parçaların her biri, kısım.

Bağlantı : İki şey arasında ilişki sağlayan bağ. İki veya daha çok şeyin birbiriyle bağlı bulunması, ilişki, irtibat, bağlanak. Yapılacak işle ilgili sözlü veya yazılı anlaşma, angajman.

Parça : Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey. Tane. Küçümseme ve değersiz sayma bildiren bir söz. Birkaçı bir araya geldiğinde bir bütünü oluşturan şeylerin her biri, modül. Güzel, alımlı kız veya kadın. Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yoluyla ayrılmış bölüm, lime. Nesne. Müzik eseri. Pasaj.

Düzlük : Düz olma durumu. Geniş, düz yer. Deniz yüzeyine göre değişik yüksekliklerde olan az eğimli yer.

Geniş : Çok. Alanı büyük olan, makro, dar karşıtı. Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın, makro. Bol (elbise). Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat. Eni çok olan, enli, vâsi.

Yoğunluk : Bir cismin birim hacminin kütlesi, gravite. Yoğun olma durumu. Yoğun bir maddenin özelliği, kesafet.

Okyanus : Kıtaları birbirinden ayıran deniz, ana deniz, umman.

Alan : Bir alıcı merceğinin net bir görüntü sağlayabildiği derinlik ve genişliğin bütünü. Düz, açık ve geniş yer, meydan, saha. Yüz ölçümü. İçinde birtakım kuvvet çizgilerinin yayılmış bulunduğu varsayılan uzay parçası. Bir çalışma çevresi. Orman içinde düz ve ağaçsız yer, düzlük, kayran. Yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığı yer, saha. Eski Roma'da açık hava gösterisi yapılmış olan geniş yer.

Çokluk : Kelimelerin belirli eklerle birden çok varlığı veya kişiyi bildirme biçimi, çoğul, cem. Sık sık, çokça, çok kez. Sayı veya ölçü yönünden çok olma durumu, çoğul, kesret, ekseriyet, teklik karşıtı. Çoğunluk.

Deniz ağzı : Bir nevi deniz hayvanı

Deniz akıntıları : Anadeniz ve denizlerde suların çeşitli nedenlerle ve büyük uzaklıklar boyunca yer değiştirmeleri.

Deniz alabalığı : Kemikli balıklardan, alabalıkgiller (Salmonidae) familyasından, en çok uzunluğu 120 cm kadar olabilen, üç ekotipi bulunan bir alt tür, deniz alası.

Deniz algı : Kurutulmuş şekli %1,6-3,3 azot, %1-2 fosfor pentaoksit, %15-20 potasyum oksit içeren bir gübre olan, alkali ve iyot kaynağı, Pasifik ve Atlantik kıyılarındaki büyük kahverengi deniz yosunları.

Deniz altı alıcısı : Deniz altında film çevirebilecek yapıda alıcı.

Deniz altı sineması : Deniz altındaki görünçlükleri çevirmekle uğraşan sinema kolu.

Deniz altında çevirim : Deniz altında gerçekleştirilen çevirim.

Deniz anası : (zooloji) (Aurelia aurita): Sölenterelerin knidliler (Cnidaria) filumunun gerçekmedüzler (Scyphozoa) sınıfından bir tür. Sürüler halinde Avrupa ve memleketimiz denizlerinde yaşar. Saydamdır.

Deniz askeri : Deniz kuvvetleri örgütünde görev yapan asker.

Deniz aslanı : (Eumetopias jubatus) Etçiller (Carnivora) takımının iri-kulaklıgiller (Otariidae) familyasından bir memeli türü. Uzunluğu 305-365 cm. Kuru iken kahverengi-sarı, yaş iken koyu kahverengidir. Amerikanın kuzeybatı kıyılarında denizde yaşar.

Diğer dillerde Deniz anlamı nedir?

İngilizce'de Deniz ne demek? : adj. sea, naval, marine, maritime, nautical

n. sea, the waters, the wave, the waves, the deep, the blue; the briny, brine, drink, main

pref. thalasso

Fransızca'da Deniz : mer [la]

Almanca'da Deniz : n. Meer, See, Wasser

Rusça'da Deniz : n. море (N), шторм (M), масса (F)

adj. морской, мореходный