Dil nedir, Dil ne demek

Dil; bir tarih terimidir. kökeni farsça dilinden gelmektedir.

  • Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı.
  • Ayakkabı bağlarının ayağı rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına rastlayan saya parçası.
  • Sorguya çekilmek için yakalanan tutsak.
  • Gönül, yürek.
  • Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili.
  • Kıstak.
  • Belli mesleklere özgü dil.
  • Bazı üflemeli çalgılarda titreşerek ses çıkaran ince metal yaprak.
  • Bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığı ve söz dizimi.
  • Düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracı
  • Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli bölümleri.
  • Makaraların ve bastikaların içine yerleştirilmiş olan, üzerinden geçirilen halatı istenilen yöne çevirmeye yarayan, çevresi oluklu, küçük döner tekerlek.
  • Düşmanın durumunu öğrenmek için sorguya çekilmek amacıyla ele geçirilen tutsak.
  • İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban.
  • Anahtar.

"Dil" ile ilgili cümleler

  • "Dilinden Anadolulu olduğu ancak belli oluyordu." - S. F. Abasıyanık
  • "Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki..." - Y. Z. Ortaç
  • "Birkaç dilim ekmek, ince bir iki dilim peynir veya dil, bazen de haşlanmış bir sebze yemeği." - S. F. Abasıyanık
  • "Terazi dili."
  • "Müzik dili. Yazı dili.""Hiçbir zaman onların arasına katılabilecek bir dil bulamadım." - R. Mağden
  • "Halk dilinin günebakan ismini verdiği bu çiçek, güneşe âşıktır." - H. S. Tanrıöver
  • "İki dilli makara."
  • "Hukuk dili."
 

Dil kısaca anlamı, tanımı:

Dil ağız vermemek : Ağız dil vermemek.

Dil bir karış : Saygısızca karşılık verenler için kullanılan bir söz.

Dil çıkarmak : Alay etmek, eğlenmek.

Dil dökmek : Kandırmak, inandırmak veya yararlanmak için tatlı sözler söylemek.

Dil uzatmak : Bir kimse veya bir şey için kötü söylemek.

Dilden düşmez olmak : Herkes tarafından sürekli tekrar edilir olmak.

Dilden gelen elden gelse her fukara padişah olur : "kişi her söylediğini yapamaz, her dilediğini elde edemez" anlamında kullanılan bir söz.

Dile düşmek : Hakkında dedikodu yapılmak.

Dile gelen ele gelir : "insanlar yapacakları işler hakkında önce konuşurlar, sonra da o işi gerçekleştirirler" anlamında kullanılan bir söz.

Dile gelmek : Dile düşmek. konuşma kudreti, yeteneği, olmayan varlık konuşmak, dillenmek, lisana gelmek.

Dile getirmek : Konuşturmak. belirtmek, anlatmak, açıklamak, ifade etmek.

Dile vermek : Gizli tutulması gereken bir şeyi açığa vurmak, duyurmak, yaymak.

Dili açılmak : Herhangi bir sebeple konuşmayan kimse konuşmaya başlamak.

Dili ağırlaşmak : Hastalık sebebiyle güçlükle söz söyleyebilmek, güçlükle konuşmak.

Dili alışmak : Çok kullandığı bir söze alışmak.

Dili bir karış olmak : Fazla konuşmak, her söze karşılık vermek.

 

Dili bir karış dışarı çıkmak : Koşmaktan, yürümekten dolayı çok yorulmak.

Dili boğazına akmak : Konuşamaz olmak, sesi soluğu çıkmamak.

Dili çözülmek : Konuşamayan veya susan kişi konuşmaya başlamak.

Dili damağına yapışmak : Çok susamak.

Dili dolaşmak : Korku, heyecan, hastalık, utangaçlık, sarhoşluk gibi sebeplerle şaşırarak söyleyeceğini karıştırmak.

Dili döndüğü kadar : Söyleyebildiği kadar, anlatma gücünün elverdiği ölçüde.

Dili dönmemek : Bir sözü doğru, düzgün söylemeyi becerememek. amacını iyi anlatamamak.

Dili durmak : Susmak, dedikodu etmemek.

Dili durmamak : Sürekli konuşmak. söylenmeyecek şeyleri de söylemek, sır tutamamak.

Dili ensesinden çekilsin : Bıktıracak kadar çok konuşan veya kötü sözler söyleyenler için kullanılan bir ilenme sözü.

Dili kılıçtan keskin olmak : Kırıcı ve ağır konuşmak.

Dili kurusun : "söz söyleyemez olsun!" anlamında kullanılan bir ilenme sözü.

Dili olsa da söylese : "cansız nesneler konuşabilseler bazı olaylara tanıklık da edebilirler" anlamında kullanılan bir söz.

Dili pabuç kadar : Saygısızca ve gönül kırıcı bir biçimde konuşan.

Dili sürçmek : Konuşma sırasında kelimeleri yanlış söylemek. istenmeyen bir konudan söz etmek.

Dili tutulmak : Sevinç, korku, şaşkınlık vb. sebeplerle birdenbire söz söyleyemez olmak.

Dili uzamak : Haddini bilmeden konuşmak.

Dili varmamak : Bir sözü söylemeye gönlü razı olmamak.

Dili yanmak : Üzüntü ve eziyet çekmek, zarara uğramak. bıkmak, nefret etmek.

Dilin kemiği yok : "insan doğru veya yanlış her şeyi söyleyebilir" anlamında kullanılan bir söz.

Dilinde tüy bitmek : Tekrar tekrar söylemekten usanmak, bıkmak.

Dilinden anlamak : Bir canlının çıkardığı seslerden veya onun davranışlarından ne anlatmak istediğini anlamak. söz konusu olan şeyin özelliğini bilmek.

Dilinden düşürmemek : Sürekli olarak aynı kişiden veya şeyden söz etmek, sık sık anmak.

Dilinden kurtulamamak : Sürekli olarak bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak.

Diline biber sürerim : Ağzına biber sürerim.

Diline dolamak : Aynı şeyi durmadan ve her yerde tekrarlamak. bir kimseyi her yerde kötülemek.

Diline düşmek : Yermek veya alay etmek amacıyla birinin kötü veya yanlış davranışını sürekli söylemek.

Diline kira istemek : Ağzına kira istemek.

Diline pelesenk etmek : Diline dolamak.

Diline sağlam olmak : Kötü söz söylemekten kaçınmak. saklanacak konuları açığa vurmamak.

Diline sağlık : Ağzına sağlık.

Diline virt etmek : Diline dolamak.

Dilini bağlamak : Bir kimseyi herhangi bir sebeple söz söyleyemez duruma getirmek, susmak zorunda bırakmak.

Dilini değdirmemek : Hiç yememek veya içmemek.

Dilini eşek arısı soksun : Hoşa gitmeyen bir şey konuşan kimseye söylenen bir ilenme sözü.

Dilini kedi mi yedi : "neden konuşmuyorsun?" anlamında kullanılan bir söz.

Dilini kesmek : Susmak.

Dilini tutamamak : Sonunu düşünmeden gelişigüzel konuşmak.

Dilini tutmak : Sonunu düşünmeden gelişigüzel konuşmaktan sakınmak.

Dilini yutmak : Sevinç, korku, heyecan vb. sebeplerle konuşamaz olmak.

Dilinin altında bir şey olmak : Birinin açıkça söylemediği sözler olmak.

Dilinin altındaki baklayı çıkarmak : Söyleyemediği şeyi artık söylemek.

Dilinin cezasını çekmek : Ölçüsüz, düşüncesiz konuşma yüzünden zarar görmek.

Dilinin ucuna gelmek : Söyleyecek duruma gelmek.

Dilinin ucunda : Bir söz hatırlanacak gibi olup da hatırlanamadığında söylenen bir söz.

Dilinin ucuyla : İçten, yürekten olmayarak, laf olsun diye.

Diliyle sokmak : Bir kimseye ağır ve kırıcı sözler söylemek.

Diliyle tutulmak : Suçunu, kendi konuşması ile açığa vurmak.

Dillerde dolaşmak : Her yerde sözü edilmek.

Dillere destan olmak : Herkes tarafından konuşulur olmak.

Dil tutmak : Sorguya çekmek için düşman askeri yakalamak.

Dilaltı : Genellikle kalp hastalıklarında hızlı ve kesin etki sağlamak için dilin altına konularak emilen ilaç. Tavuklarda görülen bir hastalık.

Dil altı bezleri : Dilin altında bulunan tükürük bezleri.

Dil balığı : Kemikli balıklar takımından, pullu, santimetre büyüklüğünde, yassı bir balık (Solea vulgaris).

Dilbasar : Hekimlerin boğazı görebilmek için dili bastırdıkları araç, abeslang. Ecza karıştırmakta kullanılan yassı araç, abeslang.

Danadili : Sayfaların dar olan üst kenarından birleştirilmiş bir cönk türü.

Geyikdili : Eğrelti otugillerden, Kuzey ve Batı Anadolu'nun kıyı kesimlerinde yetişen, yaprakları uzunca dil biçiminde çok yıllık otsu bir bitki (Scolopendrium officinale).

Kaynanadili : Bir iğne oyası motifi. Dil biçiminde yassı ve dikenli dalları olan bir tür kaktüs.

Kedidili : Genellikle dondurmanın yanında yenilen bir tür tatlı bisküvi.

Kıyı dili : Bir körfezin önünü kapatan, denizle küçük bir bağlantısı kalabilen, kum ve çakıl karışımı birikinti, sahil kordonu.

Kilit dili : Kilidin anahtarla sürülen parçası.

Kuşdili : Bir tür dişbudak.

Küçük dil : Damağın arkasında bulunan dile benzer küçük uzantı.

Öküzdili : Sığırdili.

Sığırdili : Cönk. Sığırdiligillerden, 30-60 santimetre yüksekliğinde, tüylü, çok yıllık ve otsu bir bitki, öküzdili (Anchusa officinalis).

Yılandili : Küçük eğrelti otu (Ophioglossum).

Dilotu : "Çok konuşmak" anlamındaki dilotu yemek deyiminde geçen bir söz.

Dil adası : Bir dilin veya ağzın yayıldığı alanda farklı bir dil veya ağız özelliği bulunan küçük bölge.

Dil akrabalığı : Bir ana dilden türeyen diller arasındaki yakınlık ilişkisi.

Dil atlası : Dilleri, lehçeleri veya dil olaylarını yayılış bölgelerine göre gösteren atlas.

Dil bilgisi : Bir dilin ses, biçim ve cümle yapısını inceleyip kurallarını tespit eden bilim, gramer.

Dil bilimi : Dillerin yapısını, gelişmesini, dünyada yayılmasını ve aralarındaki ilişkileri ses, biçim, anlam ve cümle bilgisi bakımından genel veya karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim, lisaniyat, lengüistik, filoloji.

Dil birliği : Lehçe ve ağız farklarını gidererek aynı dili kullanan toplumlar arasında ortak bir yazı dilinde ve alfabede birleşilmiş olma durumu.

Dil cambazı : Düşüncelerini çok iyi anlatan, güzel konuşan kimse.

Dil coğrafyası : Yeryüzünde dillerin yayıldığı alanları inceleyen bilim dalı.

Dil dalaşı : Tartışma.

Dil ebesi : Laf ebesi.

Dil felsefesi : Dilin özü, kökeni, anlamı, yapısı üzerine araştırmalar yapan felsefe dalı.

Dil kavgası : Tartışma.

Dil laboratuvarı : Yabancı dil öğretiminde, kayıtlı dil malzemesiyle ders yapılmış olan yer. Ses bilimi çalışmalarında seslerin elektronik araçlarla incelenip değerlendirildiği yer.

Dil oğlanı : Tanzimattan önce yabancı elçilerin devlet erkânı ile görüşmelerinde Türkçe çevirmenlik yapmak üzere yetiştirilen kimse.

Dil öğrenimi : Bir dili öğrenme işi.

Dil öğretimi : Bir dili öğretme işi.

Dil pelesengi : Söz arasında yerli yersiz söylenen ve tekrarlanan söz.

Dilsever : Yeni bi dil öğrenmeye meraklı olan (kimse). Ana dilini öne çıkaran, dil bilinci olan (kimse).

Dil sürçmesi : Ağızdan yanlış söz çıkma, sürçülisan. Konuşma sırasında kelimeleri yanlış söyleme. İstenmeyen bir konudan söz etme.

Dil şakası : Ağız şakası.

Dil tutukluğu : Herhangi bir sebeple konuşamama. Dilin iyi çalışmamasından ileri gelen söyleme güçlüğü, anartri.

Dilden dile : Sözlü bir biçimde.

Dile kolay : Anlatılması kolay ancak yapılması veya katlanılması çok güç.

Dili bağlı : Kendisine söylenen bir şeyi başkasına aktarmayan, sır saklayan. Konuşamayan.

Dili bozuk : Bir dili doğru ve düzgün konuşamayan (kimse). Küfürlü sözler söyleyen.

Dili tutuk : Serbestçe, kolaylıkla konuşamayan (kimse).

Dili uzun : İncitici sözler söyleyen, küstah, saygısız (kimse).

Dili yatkın : Yabancı bir dili kolaylıkla öğrenme yeteneği olan.

Dili zifir : Gönül kırıcı sözler söyleyen (kimse).

Ana dil : Kendisinden başka diller veya lehçeler türemiş olan dil.

Ari dil : Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İran grubu.

Bitişken dil : Kelime kökleri değişmeyen, eklerle türetilen dil, iltisaki dil.

Bükünlü dil : Dil bilgisi görevleri ve yapı bakımından kelime köklerini değiştiren dil.

Diplomatik dil : Diplomasi alanında kullanılan dil.

Edebi dil : Edebî değeri olan eserlerde kullanılan dil, yazın dili.

Gizli dil : Bazı kişilerin başkalarının anlamadığı ve sadece kendilerinin özel anlamlarını bildiği kelimelerle konuştuğu dil.

Güneş dil teorisi : Dilin türeyişi, felsefesi, psikolojisi ve sosyolojisi alanında Atatürk döneminde ortaya atılan bir kuram.

Günlük dil : Konuşma dili.

İltisaki dil : Bitişken dil.

Milli dil : Ulusal dil.

Ortak dil : Ana dilleri veya lehçeleri farklı topluluklar arasında anlaşmayı sağlayan dil.

Ölçünlü dil : Kuralları sözlüklerde ve yazım kılavuzlarında tespit edilmiş, eğitim, hukuk, basın yayın alanları ile resmî yazışmalarda kullanılan, işlev ve geçerlilik alanı geniş, sosyal sınıf ve yerel iz taşımayan dil türü, standart dil.

Ölü dil : Günümüzde kullanılmayan, konuşulmayan, elimizde yalnızca belgeleri olan dil.

Özel dil : Aynı meslekten olanların veya aynı iş alanında çalışanların kendi aralarında konuştukları dil.

Resmi dil : Devlet dili.

Sivri dil : İğneleyici ve kırıcı söz.

Standart dil : Ölçünlü dil.

Tatlı dil : Gönül alıcı söz, tatlı söz.

Tek heceli dil : Çince ve Tibetçe gibi kelimeleri tek heceden oluşan dil.

Ulusal dil : Bilinen bir tarihten beri bir ulusun bireyleri arasında kullandıkları iletişim aracı, millî dil.

Yabancı dil : Ana dilin dışında öğrenilen uzmanlık dili. Ana dilin dışında olan dillerden her biri.

Yapay dil : Değişik diller konuşan kişiler arasında anlaşma sağlamak amacıyla doğal dillerdeki ögelerden yararlanılarak oluşturulan dil.

Yapısal dil bilimi : Yapısalcılık.

Yapma dil : Sonradan oluşturulan dil.

Ana dili : Çocuğun ailesinden ve içinde yaşadığı topluluktan edindiği dil.

Azerbaycan dili : Azerbaycan Cumhuriyeti'nde ve Güney Azerbaycan'da (İran'da) yaşayan Türk soylu halkın kullandığı dil, Azerice.

Beden dili : Duygu ve düşüncelerin yüz ifadesi, beden duruşu vb. yollarla anlatıldığı iletişim biçimi, vücut dili.

Çevirici dili : Bilgisayarda makine dili komutlarının sembollerle kaydedildiği alçak düzeyli programlama dili.

Çeviri dili : Bir bilgisayarın sembolik makine dili.

Çocuk dili : Çocukların belli birtakım seslerden, basitleştirilmiş kurallardan, örneklemelerden yararlanarak kullandıkları dil.

Devlet dili : Bir devletin sınırları içerisinde yönetimde, hukukta, eğitimde ve ticarette gerek sözlü gerekse yazılı iletişimde kullanılan, genellikle kanunla belirlenen dil, resmî dil.

Hal dili : Düşüncelerini duruşuyla, davranışlarıyla anlatma.

Halk dili : Belli bir bölgede veya çevrede yaşayanlar tarafından kullanılan ortak dil.

Islık dili : Yüksek ve uzak mesafelerde birbirini görecek biçimde duran kişilerin alçalıp yükselen ıslık sesleriyle oluşturdukları haberleşme biçimi.

İşaret dili : İşitme engellilerin kendi aralarında iletişim kurarken el ve yüz hareketlerini kullanarak oluşturdukları görsel dil.

Kayış dili : Kaba ve çirkin sözler kullanılarak konuşulan dil.

Konuşma dili : Günlük yaşayışta kullanılan ve yazı dilinden az çok farklarla ayrılmış bulunan dil, günlük konuşma, günlük dil.

Kuş dili : Genellikle çocukların, kelimelerin başına, hecelerin arasına başka hece ekleyip kelimelerin biçimlerini değiştirerek uydurdukları bir konuşma türü.

Vücut dili : Beden dili.

Yazı dili : Dilin yazıda kullanılan biçimi.

Yazın dili : Edebî dil.

Akraba diller : Aynı ana dilden gelen diller.

Baltık dilleri : Baltık ülkelerinde konuşulan Hint-Avrupa dil grubu.

Cermen dilleri : Kuzey Avrupa'da konuşulan, Hint-Avrupa dil ailesinin bir kolu.

İskandinav dilleri : Germen dillerinin kuzey kolundaki diller.

Latin dilleri : Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce vb. dillerin ortak adı.

Romen dilleri : Latinceden türemiş yaşayan diller.

Ural dilleri : Fince, Macarca ve Samoyetçeden oluşan dil grubu.

Deryadil : Her şeyi hoş gören, çok sabırlı.

Ehlidil : Gönül eri.

Safdil : Kolayca aldatılan, saf (kimse).

Suzidil : Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam.

Kıstak : Bir yarımadayı karaya bağlayan, iki yanı su, dar kara parçası, berzah, dil.

Anahtar : Vesile, araç, vasıta. Kurgu. Konserve kutularının kapağını keserek açmaya yarayan alet, açacak. İstenilen yere veya aygıta, isteğe göre elektrik akımının geçmesini sağlamak için kullanılan düzen, çevirici, çevirgeç, şalter, komütatör. Notaların müzik merdivenindeki yükseklik derecelerini göstermek ve buna göre okunmasını sağlamak için portenin başına konulan işaret. Herhangi bir olayda belirleyici olan. Şifre yazmak ve çözmek için kararlaştırılmış olan yol. Kilidi açıp kapamak için kullanılan araç, açar, açkı, miftah, dil. Somunları veya vidaları çevirerek sıkıştırıp gevşetmek için kullanılan çelik saplı araç.

Belli : Bilinmedik bir yanı olmayan, malum. Gizli olmayan, ortada olan, anlaşılan, bedihi, zahir, aşikâr. Beli olan. Belirli, muayyen.

Özgü : Birine, bir şeye ait olan, öze, has, mahsus. Belli bir kimsede, şeyde veya türde bulunan, öze, has, mahsus. Aynı cinsten başka hiçbir türde veya bireyde rastlanılmayan, öze, has, mahsus.

Dil : Belli mesleklere özgü dil. Bazı üflemeli çalgılarda titreşerek ses çıkaran ince metal yaprak. Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı. Anahtar. Bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığı ve söz dizimi. Kıstak. Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli bölümleri. Gönül, yürek. Makaraların ve bastikaların içine yerleştirilmiş olan, üzerinden geçirilen halatı istenilen yöne çevirmeye yarayan, çevresi oluklu, küçük döner tekerlek. Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili. Sorguya çekilmek için yakalanan tutsak. İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban. Ayakkabı bağlarının ayağı rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına rastlayan saya parçası. Düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracı. Düşmanın durumunu öğrenmek için sorguya çekilmek amacıyla ele geçirilen tutsak.

Çekilmek : Çekme işi yapılmak. Parça hâlindeki et kıyma biçimine getirilmek. Katlanmak, üstlenmek, tahammül etmek. Geri gitmek, ricat etmek. Kendini geriye veya bir yana çekmek. Yok olmak. Bir işten, bir görevden kendi isteğiyle ayrılmak, istifa etmek. Azalmak. Uzaklaşmak, araya mesafe koymak. Bir yerden uzaklaşmak, bir yere uğramamak. Tartılmak. Katılmamak, vazgeçmek.

İçin : Süre belirten bir söz. Düşüncesince, kendince, göre. Ant deyimleri yapan bir söz. -den dolayı, -den ötürü. Amacıyla, maksadıyla. Neden ve sonuç belirten bir söz. Hakkında. Özgü, ayrılmış. Oranla, göz önünde tutulursa. Karşılığında, karşılık olarak. Uğruna, yoluna.

Tutsak : Bir şeye veya bir kimseye çok bağlı, kendisini bir şeyin etkisinden kurtaramayan kimse. Savaşta ele geçen düşman, esir. Gitmesine, serbestçe hareketine engel olunan.

Gönül : Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı. İstek, arzu.

Yürek : Mide, karın, iç. Acıma duygusu. Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül. Kalp. Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret. Kupa.

Dil bozukluğu : Konuşmada, konuşmanın algılanmasında ve kimi kez de yazı ve çalımlarda görülen sürekli özür ve yetersizlik.

Dil bozuntusu : Bozuk ve anlaşılmaz dil. Almanca bozuntusu, Arapça bozuntusu.

Dil buran : Buruk tatda (yiyecek, içecek). Dili yakan bir çeşit kavun.

Dil çırtmak : İstanbul ağzıyla konuşmak

Dil çiynemek : Sözü ağızda gevelemek, tevil için uğraşmak

Dil çöngeliği : Rekâket

Dil çözülmesi : Badeli âşığın koşuk söylemeye başlaması, bk. badeli âşık.

Dil dalaşı etmek : tartışmak. İlgili cümle: "“Köşede kadınlarla şakalaşıyor, çocuklarla dil dalaşı ettikten sonra dükkâna dalıyordu.”" H. E. Adıvar.

Dil değmek : Nazar değmek.

Dil duygusu : Bir dili ana dili gibi konuşanların ondaki doğruyu ve güzeli seçme duygusu. Dil bakımından doğruyu ve güzeli seçme duygusu: Türk dil duygusu, Alman dil duygusu, İngiliz dil duygusu vb,

Dil ile ilgili Cümleler

  • Tatoeba başka çevirmen, meslektaş ve dil öğrencilerine tavsiye ettiğim web sitesidir.
  • Dil bedendeki en güçlü kastır.
  • Dil bilgisinden geçtiysem bu hafta içi tekrar sınav olmak istemiyorum.
  • Jale iki yabancı dil konuşuyor.
  • Bazı insanlar Fransızcanın öğrenilmesi zor bir dil olduğunu düşünürler.
  • Tatoeba.org dil web sitesi bakım için geçici olarak kapatıldı.
  • Dil bir iletişim aracıdır.
  • Galce benim için çok zor bir dil.
  • Fransızca benim için çok zor bir dil.
  • Bu hangi dil?

Diğer dillerde Dil anlamı nedir?

İngilizce'de Dil ne demek? : [Dil] n. tongue, language, speech, clapper, lingo

v. slice

Almanca'da Dil : n. Lasche, Sprache, Zunge - yabancı bir dilde

Rusça'da Dil : n. язык (M), речь (F), пленный (M), коса (F), палец {тех.} (M), сердце (N), душа (F)

adj. языковой