Doğru nedir, Doğru ne demek

Doğru; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de sıfat olarak kullanılır.

"Doğru" ile ilgili cümleler

  • "Doğru söylüyorsun Ali, doğru söylüyorsun ama kazın ayağı öyle değil." - O. Kemal
  • "Bunları sana şimdiden söylemek daha doğrudur." - A. Gündüz
  • "Börekçi fırınının karşısındaki dört köşe taşlar döşeli, iki yanı ağaçlı yoldan çarşıya doğru yürüyordu." - Y. Atılgan
  • "Söyleyin doğrusunu, siz insanoğlunun ahlaklı olabileceğine inanmıyorsunuz." - N. Ataç
  • "İki noktadan yalnız bir doğru geçebilir."
  • "Doğru oraya gitmiş olsaydınız herhâlde uygun olurdu." - S. F. Abasıyanık
  • "Doğru haber."
  • "Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." - F. R. Atay

Felsefi anlamı:

Gerçeğe uygun olan.

(Mantıkta) Düşünme yasalarına uygun olan.

Matematik terimi olarak kelime anlamı:

Düzlemde dikdörtgenel konaçlara göre denklemi, (…)olmak üzere (…)olan düzlemsel eğri. Anlamdaş. çizgi.

 

(…)durgan bir nokta ve (…)olmak üzere, denklemi (…)olan eğri. Anlamdaş. çizgi.

açı bk. düz açı.

Oklid geometrisinin ilk (tanımsız) kavramlarından biri.

Sosyoloji'deki anlamı:

Gerçekliğin, düşüncede gerçeğe uygun biçimde yansıması.

Doğru isminin anlamı, Doğru ne demek:

Erkek ismi olarak; Gerçek, yalan olmayan. Akla, mantığa uygun. Dürüst, namuslu, ahlaklı.

Geomteri'deki kelime anlamı:

[Bakınız: Doğru çizgi]

Bilimsel terim anlamı:

Sözeden dildeki 'doğrudur’ birli yükleminin içlemi olan doğru olma özelliği. || Doğruluk çizelgelerinde geçen D ya da 1 simgesi, bu özelliğin sözeden dildeki adıdır. Krş.. doğruluk değeri, yanlış.

İngilizce'de Doğru ne demek? Doğru ingilizcesi nedir?:

correct, true, line, straight line, straight, truth

Fransızca'da Doğru ne demek?:

droit

Osmanlıca Doğru ne demek? Doğru Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

müstakim; kaim

Doğru tanımı, anlamı:

Doğru bildiği yoldan ayrılmamak : Her ne olursa olsun inandığı ilkelere bağlı kalmak.

Doğru bulmak : Uygun görmek, onamak.

Doğru çıkmak : Gerçek olduğu anlaşılmak.

Doğru doğru dosdoğru : "en doğrusu şudur ki" anlamında kullanılan bir söz.

Doğru durmak : Dik durmak. uslu durmak.

Doğru oturmak : Uslu oturmak.

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar : Doğru olmakla birlikte başkalarının işine gelmeyen sözleri söyleyenlerin sevilmediğini anlatan bir söz.

Doğru söz acıdır : "eksikleri, yanlışları, yolsuzlukları bütün çıplaklığıyla ortaya koyan ve eleştiren söz, bu işi yapanlara acı gelir" anlamında kullanılan bir söz.

Doğru söz yemin istemez : "sözün doğruluğunda kuşku yoksa yemine gerek yoktur" anlamında kullanılan bir söz.

 

Doğru açı : 180 derecelik açı.

Doğru akım : İletken bir devre üzerinde yön değiştirmeyen sürekli elektrik akımı.

Doğru dürüst : Kusursuz, yanlışsız. Tam olarak, eksiksiz olarak, istenildiği gibi, kusursuz, yanlışsız bir biçimde.

Doğru orantı : Birbirine bağlı olan ve biri arttığında öteki de artan iki büyüklük arasındaki bağıntı.

Doğru parçası : Doğru üzerinde iki nokta ile sınırlanmış parça.

Doğru yol : Her türlü kötülükten uzak olan tutum, hak yolu.

Akşama doğru : Gündüzün akşama yakın bir zamanında.

Ön doğru : Bir bilimin kuruluşunda temel görevi görmekle birlikte belikten daha az olma ve tanımlanmayan ilkel gerçek, konut, koyut, postulat. İspatsız kabul edilen önerme, postulat.

Sabaha doğru : Sabaha karşı.

Sınırlı doğru : Başı ve sonu belli olan doğru.

Sınırsız doğru : Başı ve sonu olmayan doğru.

Yarım doğru : Başlangıç denilen bir noktadan çıkıp yalnız bir yönde sonsuza doğru uzayıp giden doğru.

Yatık doğru : Yatık biçimde çizilen doğru.

Yönlü doğru : Üzerinde bir artı yön belirlenen doğru.

Ana doğrusu : Dönen silindirin yan yüzünü oluşturan dikdörtgenin bir kenarı. Dönen koninin yan yüzünü oluşturan dik üçgenin hipotenüsü.

Yanay doğrusu : Yer eksenine dik olan doğru.

Aykırı doğrular : Aynı düzlemde bulunmayan doğrular.

Eğrisiyle doğrusuyla : Her şeyiyle.

Doğru orantılı : Birbirine bağlı olan ve biri arttığında öteki de artan.

Doğruca : (do'ğruca) Hiçbir yöne sapmadan, dolaylı olmayarak, dolaşmayarak. Doğruya yakın.

Doğrucu : Her şeyin doğrusunu söylemeyi huy edinmiş olan, harbici.

Doğrucu davut : Her şeyin doğrusunu yapmayı veya söylemeyi huy edinmiş kimse.

Doğruculuk : Bir insanın söz ve hareketleriyle düşünüşünün, kanaat ve inançlarının uyuşması. Doğrucu olma durumu, harbicilik.

Doğrudan : Aracısız olarak, herhangi bir aracı kullanmadan. Aracısız.

Doğrudan doğruya : Dolaysız, araçsız, aracısız, araya başka bir şey girmeden, resen.

Doğrulama : Bir varsayımın doğruluğunu denetlemek için deney ve mantıksal tanıtlama yoluyla yapılmış olan işlemlerin bütünü. Doğrulamak işi, teyit, tasdik, konfirmasyon.

Doğrulamak : Bir önermenin doğruluğunu veya yanlışlığını belirlemek amacıyla olayları inceleyip araştırmak. Bir şeyin doğru olduğunu ortaya koymak, desteklemek, gerçeklemek, teyit etmek, tasdik etmek.

Doğrulanmak : Doğrulama işine konu olmak veya doğrulama işi yapılmak.

Doğrulma : Doğrulmak işi.

Doğrulmak : Para sağlanmak, kazanılmak. Yönelmek. Oturan veya yatan bir kimse toparlanmak, dik bir duruma gelmek. Yeniden güçlenmek, kalkınmak. Eğik veya eğri bir şey, düz bir duruma gelmek.

Doğrultma : Doğrultmak işi.

Doğrultmaç : İki yönlü bir dalgalı akımı, bir yönlü doğru akıma çevirmeye yarayan aygıt, redresör.

Doğrultmak : Yön bulmak. Yöneltmek. Düzeltmek. Doğrulmasını sağlamak, doğru duruma getirmek. Para sağlamak, kazanmak.

Doğrultman : Çizgi oluşturan noktanın veya yüzey oluşturan çizginin yönelmesi gereken doğrultuyu gösteren çizgi veya düzlem. Bir nokta veya bir çizginin hareketine yön vererek bu hareketi yöneten şey.

Doğrultu : Tutulan, izlenen yol. Belli bir sonsuz doğrunun belirttiği tek yol, istikamet. Yön, istikamet. Paralel olmayan iki sonsuz doğruyu birbirinden ayırt ettiren durum.

Doğrulu : Bir doğru boyunca olan, müstakim.

Doğruluk : Doğru ve dürüst olma durumu, doğru olana yakışır davranış, dürüstlük, adalet. Düşüncenin gerçekle uyuşması, yargı ve önermelerin gerçeğe uygun olması.

Doğrulum : Yönelim.

Doğrusal : Aynı doğruya ait olan. Bir doğru ile ilgili olan. Bir doğruyu izleyen.

Doğrusal denklem : Birinci dereceden iki veya daha çok değişkenli denklem.

Doğrusu : Gerçeği söylemek gerekirse, gerçek şu ki.

Doğrusuz : Doğrusu olmayan.

Baca eğri de olsa duman doğru çıkar : "yaradılıştan iyi ve doğru olan kimse, ne denli elverişsiz ortam içinde bulunursa bulunsun niteliğini yitirmez" anlamında kullanılan bir söz.

Belini doğrultmak : Yeniden durumunu düzeltmek.

Dumanı doğru çıksın : "iyi ve güzel olmasa bile yönteme uygun olsun" anlamında kullanılan bir söz.

Dünyalığı doğrultmak : Yaşamı süresince yetecek parayı kazanmak.

Eğri gemi doğru sefer : "kullanılan araç yetersiz ancak yapılmış olan iş isteğe uygun" anlamında kullanılan bir söz.

Eğri oturup doğru konuşalım : "birisine karşı tutumumuz ne olursa olsun doğruyu söylemeliyiz" anlamında kullanılan bir söz.

Eğrisi doğrusuna gelmek : Olmayacak gibi görünen bir iş, bir girişim, rastlantı sonucu olumlu bitmek.

Eğriye eğri doğruya doğru : "gerçek neyse aynen belirtilmelidir" anlamında kullanılan bir söz.

Eline eteğine doğru : Her türlü kötülükten uzak olan, dürüst.

Geçimini doğrultmak : Geçinmek için yeteri kadar para kazanmak.

Güne doğrulum : Yönelim.

Işığa doğrulum : Işık etkisiyle bir bitkinin büyüme hareketi, fototropizm.

İşin doğrusu : Açıkçası.

Kimya doğrulumu : Kimyasal maddelerin etkisi ile bitkilerde görülen, maddeye doğru veya ters yöne yönelme durumu, şimiotropizm.

Minare de doğru ama içi eğri : "doğru görünen nice kişiler vardır ki içyüzlerini bilenlerden nasıl düzenbaz oldukları öğrenilir" anlamında kullanılan bir söz.

Sermayeyi doğrultmak : Ticaret için ortaya konan anaparayı batırmadan işletmek ve para kazanmak.

Yere doğrulum : Yere yönelim.

Değişme : Değişmek işi. Değişim.

Çarpı : Birbiriyle çarpılan iki sayı arasına konulan işaret: "a x b" veya "a . b", "a çarpı b" diye okunur. Kaba sıva, çarpma sıva.

Karşıt : Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast.

Gerçek : Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici. Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, özbeöz, hakiki, reel. Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan. Yalan olmayan. Gerçeklik. Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan. Yapay olmayan. Temel, başlıca, asıl. Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat. Doğruluk.

Yalan : Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz, kıtır. Uydurma. Yalancı kimse.

Mantı : Bu hamur parçalarıyla hazırlanan yemek. İçine kıyma konularak küçük bohçalar biçiminde dürülen hamur parçaları.

Kural : Davranışlarımıza yön veren, uyulması gereken ilke. Bir sanata, bir bilime, bir düşünce ve davranış sistemine temel olan, yön veren ilke, nizam.

Hakikat : Gerçekten. Gerçek. Gerçeklik.

Eksiksiz : Tam olarak. İyi, namuslu, temiz. Eksiği olmayan, tam, tamam.

Bir : Bu sayı kadar olan. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Aynı, benzer. Ancak, yalnız. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Eş, aynı, bir boyda. Sayıların ilki. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Beraber. Bir kez. Sadece. Tek.

Hiçbir : Bir addan önce getirilerek o adın bildirdiği varlıktan bir tanesinin bile olmadığını anlatan bir söz.

Dosdoğru : Çok doğru. Sağa sola sapmadan.

Yakın : Uzak olmayan yer. Erişmesi, olması zaman bakımından yaklaşmış olan. Küçük, önemsiz değişikliklerle birbirinden ayrılan. Uzak olmadan. Benzeyen, andıran, yaklaşan. Aralarında sıkı ilişki olan arkadaş, dost veya akraba. Aralarında sıkı ilgi bulunan. Az bir ara ile ayrılmış olan (zaman veya yer), uzak karşıtı.

Karşı : Karşıt, zıt, muhalif. Karşılık olarak, mukabil. Ön, kat, huzur. Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı. Yüzünü bir şeye doğru çevirerek. Bulunan yere göre önde, ileride olan. Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi. -e doğru. İçin, hakkında.

Doğru bağıntı : Bağımlı değişkende, bağımsız değişkendeki değişmelerle eş yönde değişmeler yaratan olumlu bağıntı, bk. ters bağıntı.

Doğru bildiği yoldan ayrılmamak : her ne olursa olsun inandığı ilkelere bağlı kalmak. İlgili cümle: "“Bunları asla yapmayacağımı biliyorsun, su testisi su yolunda kırılır; ben doğru bildiğim yoldan ayrılmayacağım.”" H. Topuz.

Doğru boy : Mevzun endam

Doğru çizgi : (matematik 9. “Doğru çizgi” veya “Doğru” bir noktadan diğer bir noktaya olan en kısa yoldur. İyice gerilmiş; bir iplik, doğru çizgiyi güzelce anlatır.

Doğru dürtüş : Çatma doğrultusundaki bir açığa gergin kolla doğrudan yapılan dürtüş.

Doğru eylemek : Doğrultmak

Doğru gelmek : Doğru çıkmak

Doğru görümlü biçik : Geçirdiği ışığa saptıramadan renklerine ayıran, değişik kırıcılıkta camlardan yapılmış ikili biçik takımı.

Doğru homoteti : (matematik)

Doğru kambiyo : İki ülke arasında doğrudan doğruya yapılan kambiyo işlemleri.

Doğru ile ilgili Cümleler

  • Doğru akıl bir yerde kalmayan akıldır.
  • Geriye doğru bakıldığında, ben muhtemelen oraya onunla gitmemem gerekirdi.
  • İlk defa bu kelimeyi doğru olarak telaffuz ettim.
  • Bu büyük ağacı tek başına kestiğin doğru mu?
  • Bu iki cevaptan biri doğru.
  • Doğru anı dikkatle seçmeliyiz.
  • Doğru anı bekliyordum.
  • Doğru!
  • Bunu yapmaya teşebbüs ettiğin doğru mu?
  • Doğru adrese sahip olduğuna emin misin?
  • Doğru.
  • Motoru tek başına monte ettiğin doğru mu?
  • Bu doğru mu yoksa sen mi uyduruyorsun?
  • Doğru adamı bekliyorum.

Diğer dillerde Doğru anlamı nedir?

İngilizce'de Doğru ne demek? : adj. true, right, correct, exact, accurate, proper, authentic, honest, fair, truthful, straight, direct, above board, faithful, guileless, just, orthodox, righteous, sincere, spot on, square, upstanding

adv. straight, through, thru, thro, due, true, right, aright, according to Cocker, according to Hoyle

conj. up to

Fransızca'da Doğru : droit/e, correct/e, direct/e, exact/e, intègre, juste, probe, authentique, régulier/ière, sérieux/euse, vrai/e

Almanca'da Doğru : n. Wahrheit

adj. ehrlich, wahr, wahrhaftig, wahrheitsgemäß, wahrheitsgetreu, wahrheitsliebend, aufrecht, offenherzig, direkt, richtig, korrekt, exakt, recht, rechtlich, rechtschaffen, reell, real, zutreffend, authentisch, eigentlich, redlich, gewiss, billig, krumm

adv. jawohl, zur

Rusça'da Doğru : n. прямая (F), правда (F)

adj. прямой, верный, правильный, точный, безошибочный, грамотный, правдивый, достойный

adv. прямо, правильно, верно, точно, грамотно, напролом prep. навстречу, к, ко