Doku nedir, Doku ne demek
Doku; bir anatomi terimidir.
- Bir vücudun veya bir organın yapı ögelerinden birini oluşturan hücreler bütünü, nesiç.
- Bir bütünün yapısı ve özelliği
Biyoloji'deki anlamı:
Bitki ve hayvan organlarını meydana getiren, aynı görevi yapmak üzere bir arada bulunan, benzer hücre topluluklarının hücreler arası maddeyle beraber oluşturdukları yapı. Epitel, bağ, kas, sinir dokusu gibi.
Güzel Sanatlar alanındaki anlamı:
(Resim, Heykel, Mimarlık) Bir resmin, heykelin ya da bir yapının iskeleti; yapı kuruluşu.
Kimya'daki anlamı:
Organları meydana getiren, aynı görevi yapmak üzere bir arada bulunan benzer ya da tek tip hücrelerin oluşturdukları yapı.
Su ürünleri alanındaki kelime anlamı:
Bitki ve hayvan organlarını meydana getiren, aynı görevi yapmak üzere bir arada bulunan, ortak yapı ve işleve sahip hücreler grubunun oluşturdukları yapı.
Veterinerlik alanındaki anlamları:
Biçim ve görev bakımından birbirlerine benzeyen hücrelerin bir araya toplandıkları yapı. Hücre farklılaşmasıyla organizmada epitel, destek, kas ve sinir dokuları bulunur.
Jeoloji ve yer bilimleri alanındaki anlamı:
Yuvarsı doku: Camsı madde ile yapılı kayaç hamurunda, özekten ışınsal ve küresel biçimler vardır. A) tortul kayaçlar. Doku genellikle birikme koşullarına uygun olarak katlıdır. C) başkalaşım kayaçları. Mineralleri az çok özdeş zamanda kristallendiklerinden, bu kayaçlarda, genellikle kristal başkalaşım dokusu bulunur: a) mozaiksi doku: Kayacın mineralleri taneli biçim gösterir. b) eşit doku: Kayacın minerallerinin taneleri ortalama birbirine eşit büyüklüktedir. c) değişik doku: Minerallerin tane büyüklükleri çeşitlidir. ç) porfirsi başkalaşım dokusu: Taneli kayaçta, ötekilerinden sonra ve çok daha büyük tane büyüklüğünde gelişmiş kristaller vardır. d) porfir kırıklı doku: Başkalaşımdan önce oluşmuş kristaller, kayaçta kalıntı durumunda bulunur.
Bir kayacın iç yapısı. (İç yapı, kayacın oluşum koşullarına bağlı olduğundan belli başlı doku örneklerinde, kayaç cinslerine göre şöyledir: A) kor kayaçlar.
Camsı porfirsi: Kayaç hamuru büsbütün camsı maddedir ve bu hamur içinde iri kristaller bulunmaktadır.
Akış izli doku: Kayacın geldiği magmanın akış yönü, kayaç hamurundaki kristalciklerin sıralanışından ve camsı maddenin biçiminden bellidir.
Camsı: Kayaç tüm ya da büyük çoğunlukla, camsı bir madde ile yapılıdır.
Kristal: Kayaç yapıcı minerallerin hepsi kristal biçimi göstermektedir, aralarında bağlayıcı madde yoktur. Kristal dokunun şu cinsleri vardır: a) tüm kristal: Kayacı yapan bütün mineraller kristallenmişlerdir. b) yarı kristal: Kristallenmiş yapıcılar arasında camsı madde de vardır. c) iri kristalli: Kristallenmiş yapıcılar çıplak gözle görülebilmektedirler. ç) ince kristalli: Kristal yapıcılar ancak mikroskopla seçilebilmektedir. d) taneli: Kristallenmiş yapıcıların büyüklük ve biçimleri ortalama özdeştir. İri, ufak ve sık taneli dokular vardır.
Porfîrsî: Sık taneli ya da camsı bir kayaç hamuru içinde kendine özgü kristal biçimi gösteren kristaller vardır.
Zooloji alanındaki anlamı:
Bitki ve hayvan organlarını meydana getiren benzer göze toplulukları. Dokular (1) örtü dokusu, (2) bağ dokusu, (3) kas dokusu ve (4) sinir dokusu olmak üzere dört büyük tip altında toplanır.
Bilimsel terim anlamı:
Karbonlama, nitrürleme ve benzeri işlemlerle oluşarak çeliklerin yüzeyini saran sert kat.
İngilizce'de Doku ne demek? Doku ingilizcesi nedir?:
tissue, texture, frame, case, textus, fabric
Fransızca'da Doku ne demek?:
tissu
Osmanlıca Doku ne demek? Doku Osmanlıca'da ne anlama gelir?:
nesic
Doku hakkında bilgiler
Doku, bitki, hayvan ve insan organlarını meydana getiren, şekil ve yapı bakımından benzer olup, aynı vazifeyi gören, birbirleriyle sıkı alâkaları olan aynı kökten gelen hücrelerin topluluğu. İlkel canlılar bütün hayatları boyunca bir tek hücre olarak kaldıkları halde yüksek organizmalar çok sayıda hücrelerin bir araya gelmesi ile meydana gelmiştir. Bitkisel organizmaları meydana getiren çok sayıdaki hücrelerin protoplastları birbirinden cansız hücre çeperleriyle ayrılmış olmakla beraber aralarında sıkı bir ilişki göstermektedir. Böyle hücre çeperi içinde bulunan, birbiriyle sıkı ilişki gösteren, aynı kökenden gelmiş protoplast topluluklarına doku, dokuların özelliklerini konu eden morfoloji biliminin dalına da histoloji (doku bilimi) denir.
Dokuyu meydana getiren hücreler genellikle aynı ödevi görmekteyseler de doku tarifinde ön görülen temel düşünce fizyolojik olmaktan çok morfolojikseldir. Eğer fizyolojiksel bakımdan dokunun tarifi yapılacak olursa, kökenleri ayrı olsa bile aynı ödevi gören hücre toplulukları olarak yapılabilir ki, böyle daha geniş anlamda hücre topluluklarına doku sistemi denilmektedir.
Doku hücre bölünmesi sonucu meydana gelir. Tek hücreli organizmalarda bölünen hücreler birbirinden ayrılarak yeni birer birey vücuda getirdikleri halde, çok hücreli organizmalarda bölünen hücrelerden meydana gelen hücrelerin birbirinden ayrılmaması, geçit ve plasmodesma (plasmatik köprüler) gibi madde ve uyartı iletimini kolaylaştıran yapılar ile proplastları arasında sıkı ilişki kurulan hücre toplulukları bireyi meydana getirmektedir. Bazı tek hücreliler bölündükten sonra çevrelerinde meydana getirdikleri müsilaj bir kın ile bir arada tutulan hücre grupları ve bazı mantarlardaki zengin dallanma gösteren ipliksi hücrelerin bir örgü meydana getirmek üzere sık sık kümeler halinde olmaları, dış görünüş bakımından dokuyu andırsalar bile gerçek doku değil, yalancı dokulardır.
Dokular bitkisel ve hayvansal dokular olmak üzere ikiye ayrılarak incelenmektedir.
Doku ile ilgili Cümleler
- Dokunma. Olduğu gibi bırak.
- Dokunma.
- Sizinle gökyüzüne dokunabilirim.
- Ben tavana dokunabilirim.
- Kapı saat dokuzda kilitlenir.
- O bir halı dokuyor.
- O sadece on dokuz yaşındayken onun bekaretini aldı.
- Doku kültürü bakış açısından, bu deney için çevre daha katı bir şekilde tanımlanmış olmalıdır.
- O, tavana dokunabilir.
- Dokunduğu altın oluyordu.
- Dokunduğun, gördüğün, duyduğun, tattığın her şey zevk verir.
- Dokunulmaktan hoşlanmadığını biliyorum.
- Dokunulmaktan hoşlanmıyorum.
- O bir şeyin omzuna dokunduğunu hissetti.
Doku kısaca anlamı, tanımı:
Organ : Bir görevi, bir işi yerine getirmekle yükümlü kuruluş. Vücudun, belirli bir görev yapan ve sınırları kesin olarak belirlenmiş bölümü, uzuv.
Hücre : Küçük oda. Tutukluların veya hükümlülerin yalnız olarak kapatıldıkları küçük oda. Siyasi bir inançla gizli olarak çalışan bir örgütün genellikle aynı yerde çalışanlarının oluşturduğu topluluk. İnce bir zar içindeki protoplazma ve çekirdekten oluşmuş, bir organizmanın yapı ve görev bakımlarından en küçük birimi, göze.
Doku bilimi : Canlılardaki dokuların oluşum, değişim ve birleşimini inceleyen bilim dalı, histoloji.
Doku bozukluğu : Yara, darbe, iltihap, ur vb. sebeplerle bir organda ortaya çıkan bozukluk, yıpranma, lezyon.
Doku ekimi : Vücuda herhangi bir işlevi yerine getirmesi için doku yerleştirme, implant.
Doku uyuşmazlığı : Doku naklinde hücre zarlarındaki proteinlerin uyumsuzluğu. Düşünce ayrılığı içinde olma.
Bağ doku : Hücre sayısı az, hücre arası maddesi çok ve genellikle diğer dokuları birbirine bağlayarak destek görevi yapan doku.
Bağlantı doku : Hücreleri ve çeşitli dokuları bir arada tutarak destek ve bağlama görevi yapan hücreler topluluğu.
Besi doku : Tohumların içinde embriyoyu çevreleyen bölüm, besi dokusu. Yumurta akı maddesi.
Destek doku : Vücutta destek görevi gören bağ, kıkırdak ve kemik dokularına verilen ortak ad. Kalın çeperli, güçlü hücrelerden oluşmuş, bitkiye diklik, sertlik ve sağlamlık kazandıran doku.
Kan doku : Plazması ve taşıdığı yuvarlar bakımından bir doku gibi görünen kan.
Kas doku : İstem dışı hareketleri yapan iç organlarda ve istemle hareket eden kaslarda bulunan hücreler topluluğu.
Katılgan doku : Hücreleri şekilsiz bir ara madde içinde bulunan, organların asıl dokularının aralarını dolduran doku.
Kemik doku : Omurgalı hayvanlarda iskeleti oluşturan bir bağ dokusu türü.
Kıkırdak doku : Kemiklerin bağlantı yerlerinde bulunan, katı, esnek ve saydam doku.
Özek doku : Selüloz çeperleri kalınlaşmış, odunlaşmamış olan, değişik görevler yapan hücrelerin oluşturduğu doku, parankima.
Ölü doku : Bir çarpma veya zedelenme sonucu oluşan yaradaki ölü hücre kümesi.
Pek doku : Selüloz çeperleri değişik kalınlıkta hücrelerden oluşan, dalların dik durmasını sağlayan doku.
Sert doku : Gergin görünümlü esnek doku.
Sıkı doku : Gözenekleri ve öz ışınları açıkça görünmeyen, yıl halkaları biçimde birbirinden ayrılamayan ağaçların dokusu.
Sinir doku : Beyni ve sinirleri oluşturan ve nöron denilen hücrelerle örülmüş bulunan doku.
Sümük doku : Üzerinde çok sayıda ince memecik ve salgı bezi delikleri bulunan, iç organları kaplayan koruyucu doku, mukoza.
Sünger doku : Yaprağın alt yüzünde bulunan seyrek hücreli, gözenekli ve az klorofilli özek doku.
Sürgen doku : Bitkilerde kök ve sapların gelişebilecek durumda olan uç bölümlerindeki, çok yüzlü, kolay üreyebilir hücrelerden oluşan bir doku türü, meristem.
Yağ doku : Vücutta yağ tabakalarını oluşturan doku.
Besi dokusu : Besi doku.
Korun dokusu : Korunu ve bu tabakanın değişimiyle oluşan tırnak, boynuz vb.ni yapan doku.
Özümleme dokusu : Bitkilerde, havadaki karbondioksidi karbonhidrata çeviren, genellikle yapraklarda bulunan doku.
Palizat dokusu : Özümleme işini yapan yaprakların üst yüzündeki doku.
Doku bilimci : Doku bilimiyle uğraşan kimse, histolog.
Doku bilimsel : Doku bilimi ile ilgili, histolojik.
Dokuma : Dokumak işi, tekstil. Minder örtüsü, yatak kılıfı vb. için kullanılan ve boyalı pamuk ipliğinden dokunan bez. Tezgâhta dokunarak elde edilen (kumaş). Yapı, oluşum. Kumaş olabilen, kumaş yapılabilen.
Dokuma tezgahı : Dokuma işinin yapıldığı makine veya araç.
Dokumacı : Kumaş dokuyan veya dokuma ticareti yapan kimse, dokuyucu.
Dokumacılık : Dokumacının yaptığı iş, dokuyuculuk, tekstil.
Dokumahane : Dokuma tezgâhlarının bulunduğu ve çalıştığı yer.
Dokumak : Tezgâhta ipliği, çözgü ve atkı durumunda kullanarak kumaş yapmak. Ağacın yemişlerini sırıkla vurarak indirmek. En ince noktalarına kadar özen göstererek, emek vererek ortaya çıkarmak.
Dokumalı : Dokunmuş. Dokuması olan.
Dokunaç : Birçok omurgasız hayvanın başında bulunan, dokunmaya, tutmaya yarayan hareketli uzantı.
Dokunaklı : Etkili, insanın içine işleyen, müessir, patetik.
Dokunaklılık : Dokunaklı olma durumu.
Dokunca : Zarar. Kötülüğe yol açan, sağlığı bozan şey.
Dokunca görmek : Zarara uğramak, harap olmak.
Dokuncalı : Zararlı.
Dokuncasız : Zararsız.
Dokundurma : Dokundurmak işi.
Dokundurmak : Dokunmasını sağlamak. Bir şeyi üstü kapalı ve sitem yollu hatırlatmak, tariz etmek.
Dokunma : Dokunmak (I) işi, temas. Dokunmak (II) işi.
Dokunma duyusu : Deri üzerine yapılmış olan değme, vurma, bastırma, çekme vb. etkileri alan duyu.
Dokunmabana : Kanser.
Dokunmak : Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek. Sağlığını bozmak. İlişkin, ilgili olmak, değinmek. Dokuma işi yapılmak. İnsanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak. Almak, kullanmak, el sürmek. Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak. Hafifçe değmek. Karıştırmak. Tedirgin etmek, sataşmak.
Dokunsal : Dokunum ile ilgili olan.
Dokunulma : Dokunulmak işi.
Dokunulmak : Dokunma işine konu olmak.
Dokunulmaz : İlişilmez, el sürülmez, taarruzdan korunmuş. Hiçbir biçimde eleştirilemez.
Dokunulmazlığını kaldırmak : Anayasa veya uluslararası gelenekler gereğince, kişiye tanınan ilişilmez olma durumunu ortadan kaldırmak.
Dokunulmazlık : Dokunulmaz, ilişilmez, karışılmaz olma durumu, masuniyet. Anayasa veya uluslararası gelenekler gereğince, kişilere tanınan ilişilmez olma durumu.
Dokunum : Çevremizdeki nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derimiz aracılığıyla bildiren duyarlık yeteneği, lamise.
Dokunuş : Dokunma ipliklerinin çaprazlama biçimi. Dokunma (I) işi, temas. Dokunma (II) işi.
Dokurcuk : Desenli veya yollu dokunmuş yün kumaş.
Dokurcun : Dokuztaş oyunu. Ot veya ekin yığını. Çizgili şayak kumaş, tokurcun.
Dokusuz : Dokusu olmayan.
Dokutmak : Dokuma işini yaptırmak.
Dokuyucu : Dokumacı.
Dokuyuculuk : Dokumacılık.
Dokuyuş : Dokuma işi.
Dokuz : Sekizden bir artık. Bu sayıyı gösteren 9 ve IX rakamlarının adı. Sekizden sonra gelen sayının adı.
Dokuz at bir kazığa bağlanmaz : "bir işin başına, tanınmış, o işten anlayan birçok kimse birden getirilmemelidir, bunlar anlaşamaz ve birbirlerine düşerler" anlamında kullanılan bir söz.
Dokuz ayın çarşambası bir araya gelmek : Birçok iş birden ortaya çıkıp sıkışık bir durum yaratmak.
Dokuz babalı : Babası belli olmayan, birçok erkekle düşüp kalkan bir anadan doğan.
Dokuz canlı : Kolay kolay ölmeyen. Çok sağlıklı, herhangi bir hastalığı olmayan, dayanıklı.
Dokuz doğurmak : Merakla, heyecan içinde, sabırsızlıkla beklemek.
Dokuz körün bir değneği : Birçok kimsenin tek yardımcısı, tek dayanağı.
Dokuz köyden kovulmuş : Geçimsizliği veya başka davranışları yüzünden birçok yerden atılmış.
Dokuz yorgan eskitmek : Çok uzun yaşamak.
Dokuzaltmışbeşlik : Namlusu 9,65 milimetre çapında olan bir tabanca türü.
Dokuzar : Her birine dokuz, her defasında dokuzu bir arada olan. Dokuz sayısının üleştirme sayı sıfatı.
Dokuzgen : Bu biçimde olan. Dokuz kenarı olan çokgen.
Dokuzlu : İskambil, domino vb. oyunlarda dokuz işaretini taşıyan kâğıt veya pul. Dokuz parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden dokuz tane bulunan.
Dokuztaş : Dokuz taşla oynanan ve taşların yerleri ile yürütme yolları çizgilerle gösterilen oyun, dokurcun.
Dokuzuncu : Dokuz sayısının sıra sıfatı, sırada sekizinciden sonra gelen.
Dokuzunculuk : Dokuzuncu olma durumu.
Adı çıkmış dokuza inmez sekize : "birinin bir kere adı çıktıktan sonra onun hakkındaki yaygın inanç artık kolay kolay düzelemez" anlamında kullanılan bir söz.
Arına dokunmak : Utanç duymak.
Asabına dokunmak : Sinirine dokunmak.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın : "birçok kimse, kendilerine kötülüğü dokunmayan kişiye ilişmek istemez" anlamında kullanılan bir söz.
Besi dokulu : Besi dokusu olan.
Besi dokusuz : Besi dokusu olmayan.
Bir baba dokuz evladı besler dokuz evlat bir babayı beslemez : "çok çocuğu olan baba, her çocuk babasına bakılmasını ötekinden beklediği için sıkıntıda kalır" anlamında kullanılan bir söz.
Bir dokun bin ah işit : "insanları konuşturmak için biraz dertlerini deşmek yeter" anlamında kullanılan bir söz.
Boğaz dokuz boğumdur : "bir söz iyice düşünmeden söylenmemelidir" anlamında kullanılan bir söz.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar : Doğru olmakla birlikte başkalarının işine gelmeyen sözleri söyleyenlerin sevilmediğini anlatan bir söz.
Donsuzun gönlünden dokuz top bez geçer : "bir şeyden yoksun olan kişinin gönlünden hep o şeyden bol bol edinmek geçer" anlamında kullanılan bir söz.
El dokunulmamak : Daha önce kullanılmamak, el değmemiş olmak.
Faydası dokunmak : Yararı dokunmak.
Gayretine dokunmak : Bir işi yapamayacağını ileri sürenlere kızarak veya kendisinin yapması beklenen işi başkasının yapmasından utanç duyarak başarmaya çalışmak.
Gönlüne dokunmak : Üzülmek, rahatsızlık duymak.
Gururuna dokunmak : Kişiliği zedelenmek, onuru kırılmak.
Güzellik ondur dokuzu dondur : "güzelliğin büyük bir kısmı giyimle sağlanır" anlamında kullanılan bir söz.
Hafta sekiz gün dokuz : "tedirgin edercesine sık sık" anlamında kullanılan bir söz.
Hayrı dokunmak : Yararlı olmak.
Haysiyetine dokunmak : Onuru incinmek.
Hizmeti dokunmak : Görevde bulunmak, iş yapmak.
İçine dokunmak : Dertlendirmek, üzmek.
İnce eleyip sık dokumak : Bir şeyi bütün ayrıntılarıyla araştırmak, gözden veya elden geçirmek.
İşin ucu birine dokunmak : Bir işten dolaylı olarak zarar görmek.
İyiliği dokunmak : Yararlı olmak, yararını görmek.
İzzetinefsine dokunmak : Onuruna dokunmak. gücüne gitmek.
Kalbe dokunmak : Acı veya üzüntü vermek.
Kanına dokunmak : Çok sinirlenmek.
Kibrine dokunmak : Gururu zedelenmek.
Kılına dokunmamak : Bir kimseye dokunacak, zarar verecek en ufak bir davranışta bile bulunmamak.
Konut dokunulmazlığı : Belli hukuki şartların dışında, kişilere ait konutlara girilememesi, arama yapılamaması ve eşyaya el konulamaması hakkı.
Kurşun dokunmak : Mermi isabet etmek.
Mart dokuzu : Gregoryen takvimine göre martın üçüncü haftasında görülen bir fırtına. Bahar mevsiminin başlangıcı.
Mart dokuzunda çıra yak bağ buda : "mart ayının dokuzunda bağların kesinlikle budanması gerekir, bu iş gündüz yetiştirilemezse gece çıra ışığında yapılmaya değecek kadar önemlidir" anlamında kullanılan bir söz.
Mekik dokumak : İki nokta veya durum arasında sürekli gidip gelmek.
Merakına dokunmak : İlgisini çekmek.
Namusuna dokunmak : Birinin namus ve onurunu olumsuz biçimde etkilemek.
Noktasına virgülüne dokunmadan : Olduğu gibi. hiçbir müdahale olmadan.
Onuruna dokunmak : Birinin gururunu, haysiyetini incitmek.
Petek dokuma : Üzerinde küçük petek motifleri bulunan pamuklu dokuma.
Suya sabuna dokunmamak : Sakıncalı konularla ilgilenmemek, bunlardan söz etmemek. davranışlarını kimseyi incitmeyecek biçimde ayarlamak.
Tel dokuma : Telle örülmüş dokuma.
Tüyüne dokunmamak : Dokunacak, zarar verecek en ufak bir davranışta bulunmamak.
Üçten dokuza : İslam hukukuna göre kocanın üçerli aralıklarla üç kez "boş ol" sözünü tekrarlayıp boşanma konusundaki kararlılığını göstererek karısını boşaması.
Ucu dokunmak : Birine olumsuz etkisi veya zararı gelmek.
Yararı dokunmak : Yararlı olmak, kâr sağlamak.
Yasama dokunulmazlığı : Yasama organı üyelerinin, adli kovuşturmadan korunarak görevlerini serbestçe yapabilmelerini sağlayan anayasa ilkesi, teşrii masuniyet.
Yüreğine dokunmak : Üzülmek.
Zararı dokunmak : Kötülüğe uğratmak.
Nesiç : Yapı, özellik. Doku. Dokuma.
Bitki : Bulunduğu yere kök vb. organlarıyla tutunan, çoğunlukla fotosentez sonucu yaşam için gerekli bileşenleri oluşturan, birçoğu spor veya tohum aracılığıyla döl vererek çoğalan bir veya çok yıllık, otsu, odunsu canlıların genel adı, nebat.
Hayvan : At, eşek, katır gibi türlü hizmetlerde kullanılan yaratık. Kızılan bir kimseye söylenen bir söz. Duygu ve hareket yeteneği olan, içgüdüleriyle hareket eden canlı yaratık. Akılsız, duygusuz, kaba, hoyrat (kimse).
İnsan : Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse). Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı. Âdemoğlu, âdem evladı.
Meydan : Mevlevi tekkelerinde ayin yapılmış olan yer. Bulunulan yer ve çevresi, ortalık. Alan, saha. Fırsat, imkân veya vakit. Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri.
Şekil : Biçim. Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi. Biçim. Davranış biçimi, tutum, yol, tarz. Bazı matematiksel varlıkların gösterilmesine yarayan resim. Anlatım biçimi. Bir konuyu açıklamaya yarayan resim veya çizim. Toplumsal bir bütünün kuruluş biçimi.
Bakım : Bakma işi. Bir şeyin iyi gelişmesi, iyi bir durumda kalması için verilen emek. Birinin beslenme, giyinme vb. gereksinimlerini üstlenme ve sağlama işi.
Bir : Sayıların ilki. Sadece. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Tek. Ancak, yalnız. Aynı, benzer. Bir kez. Eş, aynı, bir boyda. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Bu sayı kadar olan. Beraber. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer.
Ve : Türk alfabesinin yirmi yedinci harfinin adı, okunuşu. İki kelime veya iki cümle arasına girerek aralarında bir bağ olduğunu anlatan söz.
Doku asalağı : Gelişme evrelerinden herhangi birini ya da ergin çağını, konakçının dokusal yapılarında geçiren asalak. (Medinekurdu bir doku asalağıdır.)
Doku aşısı, transplantayon : (zooloji) (karşılık: transplantatyon), (Lat. trans = karşı, Lat. plantare = ekmek) Bir bireyin vücudunun bir bölgesinin aynı ya da başka bir bireyinin vücudunun aynı ya da başka bir bölgesine taşınması.
Doku bileşimi : Dokuyu oluşturan elementlerin tür ve nitelikleri.
Dokunsal tip : Dış çevre ile olan duygusal ilişkilerinde kas ve dokunma duyumlarına öncelik ve ağırlık veren tip.
Dokunulmazlık verme : Bir bulgucuya birçok konularda verilen koruma ayrıcalığı.
Dokunum çemberi : Bir C eğrisi üzerindeki P noktası için, dokunum düzlemi içinde kalarak P noktasında C ye içbükey yanından teğet ve eğrilik çemberininkine eşit yançaplı olan çember.
Dokunum düzlemi : Bir C eğrisi üzerindeki P noktası için, P deki teğet doğrusu ile C üzerindeki değişken P' noktasından geçen düzlemin, varsa, P' noktası P ye yaklaşırken ereyi. ( )
Dokunum noktası : Bir eğri üzerinde, her bir dal teğetin her iki yönüne uzanacak biçimde, ilgili noktadaki iki dalı ortak bir teğet varlayan nokta.
Dokunum toparı : Bir C eğrisi üzerindeki P noktası için P deki dokunum çemberinden geçen ve C eğrisine en yüksek kerteden (genellikle üçüncü) değen topar.
Dokunuverme : Dokunuvermek işi.
Diğer dillerde Doku anlamı nedir?
İngilizce'de Doku ne demek? : n. texture, tissue
pref. histo
v. weave, knit
Fransızca'da Doku : tissu [le], texture [la]
Almanca'da Doku : n. Gewebe
Rusça'da Doku : n. ткань {мед.} (F)
Bu kısımda Doku nedir? Doku ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Doku tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Doku hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.