Elek nedir, Elek ne demek
- Taneli veya un gibi toz durumunda olan şeyleri yabancı maddelerden ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak için kullanılan, tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmiş, gözenekli tel, kıl, bez vb.nden oluşan araç
"Elek" ile ilgili cümleler
- "Evden bir elek getirilecek, eleğin kenarına bir sopa konup kaldırılacak." - S. F. Abasıyanık
Kimya'daki anlamı:
Çelikten yapılmış, döner tipte büyük çaplı elek.
Sinema ve Televizyon dünyasındaki anlamı:
Elektron demetlerinin rengine göre, görüntülükteki üçlü noktalardan gerekenlerin uyarılması sonucu, katmalı renk işleminin gerçekleştirilmesi için renkli almaçlarda görüntülüğün iç çeperinin önünde yer alan, üzerinde yaklaşık 400.000 delik bulunan çelik örtü.
Bilimsel terim anlamı:
Kafes biçiminde, tel ya da gözenekli metalden yapılmış, kaba pislikleri ayırmaya yarayan süzgeç.
İngilizce'de Elek ne demek? Elek ingilizcesi nedir?:
trommel, sieve, strainer, shadow mask, tamis
Fransızca'da Elek ne demek?:
tamis
Gezilecek görülecek bir yer, şehir olarak tanımı:
Manisa şehrinde, Yarbasan nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi.
Elek anlamı, tanımı:
Elekten geçirmek : Ayıklamak. elemek. araştırma sonunda doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü ayırmak.
Norton eleği : Zımpara taneciklerinin büyüklüklerini saptama ve birbirlerinden ayırma işinde kullanılan elekler grubu.
Elekçi : Elek yapan veya satan kimse.
Elekçilik : Elekçinin yaptığı iş.
Eleklik : Keçi kılından veya at yelesinden yapılmış iplikle dokunan ve sanayide bazı sıvıları süzmekte kullanılan özel dokuma türü.
Elektrifikasyon : Elektrik enerjisini endüstri, ulaşım ve gündelik hayata uygulama, elektriklendirme.
Elektriği kesmek : Elektrik enerjisinin akışına engel olmak.
Elektriği yakmak : Bir yeri aydınlatmak için elektrik enerjisini açıp kullanmak.
Elektrik : Çarpıcılık, cazibe, canlılık. Bu enerjiden elde edilen aydınlanma. Maddenin elektron, pozitron, proton vb. parçacıklarının hareketleriyle ortaya çıkan enerji türü. Bu enerjinin gündelik hayatta kullanılan biçimi. Fiziğin, bu enerji ile oluşan olaylarını inceleyen kolu.
Elektrik almak : Etkilenmek, etkisi altında kalmak.
Elektrik anahtarı : Elektrik gücünden ışık, ısı, hareket olarak yararlanırken akımın kesilmesi veya açılması için kullanılan araç.
Elektrik çarpması : Canlının akım geçen tele dokunması sonunda şiddetle sarsılması.
Elektrik dinamosu : Güçlü bir elektromıknatısın kutupları arasında dönen sarımlar biçiminde düzenlenmiş bir iletkenden oluşan ve iletkenin döndürülmesiyle mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren araç.
Elektrik direği : Elektrik enerji hatlarını taşıyan ağaç veya metal direk.
Elektrik düğmesi : Elektrik akımını açıp kesmeye yarayan düğme.
Elektrik fabrikası : Elektrik enerjisi üreten ve bu enerjiyi nakil hatlarıyla dağıtan büyük iş yeri.
Elektrik feneri : Pille çalışan fener, el feneri.
Elektrik fincanı : Elektrik tellerinin sarıldığı, akım geçirmeyen porselen.
Elektrik fırını : Elektrik enerjisi ile çalışan mutfak aleti.
Elektrik kaçağı : Bir telden kaçan akım.
Elektrik kaynağı : Elektrik enerjisi kullanılarak yapılmış olan kaynak işlemi.
Elektrik ocağı : Elektrik enerjisi ile çalışan ve ısıtma ve pişirme aracı olarak kullanılan alet.
Elektrik saati : Elektrik sayacı.
Elektrik santrali : Daha az donanımlı küçük elektrik fabrikası.
Elektrik sayacı : Kullanılan elektrik enerjisinin miktarını gösteren araç, elektrik saati.
Elektrik süpürgesi : Elektrikli süpürge.
Elektrik teli : Elektrik akımını kolayca iletebilen ve özellikle bakırdan yapılmış olan tel.
Elektrik üreteci : Jeneratör.
Elektrik vermek : Etkilemek, etkisi altında bırakmak. işkence amacıyla birinin çıplak bedenine doğru akım vermek. elektrik enerjisini kullandırmak. bir yeri elektrikle donatmak.
Elektrik yayı : Birbirine değmeyen iki kömür çubuk arasında elektrik akımı sırasında oluşan yay biçimindeki ışık.
Elektrik zili : Elektrikli zil.
Elektrikçi : Elektrik işleri yapan usta.
Elektrikleme : Elektriklemek işi.
Elektriklemek : Etkilemek. Üzerinde elektrik gücü bulunmayan bir iletkene, elektrikli başka bir iletkeni yaklaştırmak veya değdirmek yoluyla elektrik gücü vermek.
Elektriklendirme : Elektriklendirmek işi.
Elektriklendirmek : Bir yere elektrik sağlamak. Sinirli ve gergin bir duruma yol açmak.
Elektriklenmek : Elektrik enerjisiyle yüklü duruma gelmek. Etkilenmek. Sinirli ve gergin bir duruma gelmek, gerginleşmek.
Elektrikli : Sinirli ve gergin bir duruma gelmiş olan. Elektriği olan, elektrik enerjisiyle yüklü olan, elektrikle işleyen.
Elektrikli basaç : Kapı, pencere ve elektrikli araçlarda kullanılan sistem açıcı.
Elektrikli daktilo : Elektrik enerjisi ile çalışan yazı makinesi.
Elektrikli ısıtıcı : Elektrik enerjisinin oluşturduğu ısıyı çevreye yayan araç.
Elektrikli sandalye : Bazı ülkelerde ölüm cezasının uygulanmasında kullanılan araç.
Elektrikli süpürge : Elektrik enerjisi ile çalışan süpürge, elektrik süpürgesi, süpürge.
Elektrikli tren : Elektrik enerjisi ile çalışan tren.
Elektrikli zil : Elektrik gücüyle oluşan titreşim sonucu ses veren araç, elektrik zili.
Elektriksiz : Elektrik olmadan. Elektriği olmayan, elektrik enerjisiyle yüklü olmayan, elektrikle çalışmayan.
Elektriksizlik : Elektriksiz olma durumu.
Elektrobiyoloji : Canlılarda görülen elektrik olaylarını inceleyen bilim.
Elektrobiyolojik : Elektrobiyoloji ile ilgili.
Elektrodinamik : Elektrik akımlarının dinamik hareketini konu edinen fizik dalı. Bu dalla ilgili olan.
Elektrodinamometre : Elektrik akımının şiddetini ölçen cihaz.
Elektrodiyaliz : Birtakım koloitlerin ortamdaki öteki parçacıklara oranla gözenekli zarlardan daha kolay geçmesi özelliğine dayanan kimyasal arıtma yönteminin elektrik enerjisiyle hızlandırılmış türü.
Elektrofil : Bir atom veya iyondan elektron alabilen, onunla elektron paylaşabilen madde.
Elektrofon : Fonograf kayıtlarını okumak ve elektrik akımının aracılığıyla yükselterek sese çevirmek için gerekli araçları içinde toplayan cihaz.
Elektrogitar : Elektrikten yararlanılarak sesi yükseltilen gitar.
Elektrojen : Elektrik üreten (sistem).
Elektrokimya : Elektrik akımının etkisiyle ortaya çıkan kimyasal değişmeleri ve kimya işlemlerinde oluşan enerji elektrik üretiminde kullanmayı araştıran bilim dalı.
Elektrolit : Bir elektrolitten akım geçirildiğinde elektrotlarda meydana gelen kimyasal değişme. Elektroliz işlemiyle çözülen madde. Hücre içi ve dışı sıvısındaki sodyum, potasyum vb. madensel iyonlar.
Elektrolit dengesi : Hücre içi ve dışı sıvılarında madensel iyonların uygun yoğunlukta bulunması.
Elektroliz : Bir elektrik akımının etkisiyle ortaya çıkan kimyasal ayrışma.
Elektromanyetik : Elektromanyetizması bulunan veya bununla ilgisi olan.
Elektromanyetik dalgalar : Boşlukta yayılabilen, manyetik veya elektrik alanlarından oluşan, yüklü parçacıkların hızlanmasıyla meydana gelen enerji dalgaları.
Elektromanyetik güç : Manyetik alan içindeki elektrik akışını etkileyen güç.
Elektromanyetizma : Elektriklenme ile mıknatıslanmanın karşılıklı olarak etkilenmelerinden ortaya çıkan olayların bütünü. Elektrik akımıyla mıknatıs elde etme.
Elektromekanik : Mekanik ögelerden oluşan ve bunların hareketiyle elektrikli unsurlara bağlı olarak uzakta bulunan aletlerin çalışmasını ve kontrolünü sağlayan tertibat.
Elektrometalürji : Metalürji ürünlerinin elde edilmesinde ve arıtılmasında termik elektriğin ısı ve elektroliz özelliklerinin kullanılması. Elektrikle ısıtma olaylarından yararlanılarak yapılmış olan ve madenlere uygulanan termik işlemlerin hepsi.
Elektrometre : Elektrikte kullanılan türlü ölçü cihazları.
Elektromıknatıs : İçinde manyetik akıyı toplayıp arttırıcı bir yumuşak demir bulunan, bobin veya bobinlere doğru akım geçirilerek elde edilen mıknatıs.
Elektromobil : Elektrik enerjisiyle işleyen otomobil.
Elektromotor : Mekanik veya kimyasal bir etki altında elektrik üreten araç. Elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren cihaz.
Elektron : Bütün atomlarda bulunan negatif yüke sahip temel parçacık, pozitron karşıtı.
Elektron akışı : Serbest elektronların yer değiştirmesi.
Elektron demeti : Aynı enerji kaynağından çıkan ve birbirine yakın yörüngede yayılan elektronlar.
Elektron gazı : Boş veya gaz dolu bir ortamda, bir iletkenin içinde dolaşan serbest elektronların tümü.
Elektron lambası : Gaz geçirmeyen bir tüp içindeki boşlukta veya bir gazlı ortamda elektron akımı oluşturan elektronik araç.
Elektron mikroskobu : Normal ışık yerine bir elektron demeti ile çalışan ve bir milyon kez net büyütebilen özel mikroskop.
Elektronegatif : Elektrolizde artı kutupta toplanma niteliği olan (cisimler).
Elektronik : Elektron temeline dayanan, elektronla ilgili. Serbest elektronların etkisiyle oluşan olayları inceleyen bilim dalı.
Elektronik beyin : Bilgisayar.
Elektronik çalgılar : Elektrikten yararlanarak ses gücü yükseltilen çalgılar.
Elektronik imza : Sadece imza sahibinin tasarrufunda bulunan, özel bir araçla oluşturulan, nitelikli elektronik sertifikaya dayanarak imza sahibinin kimliğinin tespitini ve imzalanmış elektronik veride sonradan herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespitini sağlayan imza.
Elektronik müzik : Elektronik çalgı ve cihazlarla yaratılan müzik.
Elektronik posta : Bilgisayarlar veya bir ağ içindeki belli gönderim merkezleri arasında elektronik bilgi iletişimi, elmek, e-posta.
Elektronik saat : Elektrik enerjisi ile çalışan saat.
Elektronik sazlar : Elektrikten yararlanarak kullanılan çalgılar.
Elektronikçi : Elektronik işi ile uğraşan kimse.
Elektropozitif : Elektrolizde eksi kutupta toplanma niteliği olan (cisimler).
Elektroradyoloji : Hastalıkların tanı ve tedavi edilmesinde elektrik ışınlarının uygulanmasını öngören tıp dalı.
Elektrosaz : Elektrikten yararlanılarak sesi yükseltilen saz.
Elektroskop : Bir cismin elektriklenmesini ve bu elektriklenmenin derecesini gösteren araç.
Elektroşok : Ruh hastalıklarında, beyinden, kalp atışındaki düzensizliklerde göğüs duvarından çok kısa süreli yüksek elektrik akımı geçirerek hastayı iyileştirme yöntemi.
Elektrostatik : Elektrikle ilgili. Elektriklenmiş cisimler üzerinde elektriği denge durumunda inceleyen fizik dalı.
Elektrostatik serpme : Zımpara taneciklerinin kâğıt veya beze yapıştırılırken yüksek gerilimli bir elektrostatik alandan yararlanılarak düzenli dağılımını sağlayan yöntem.
Elektrot : Bir elektrolitin içine daldırılan, artısına anot, eksisine katot denilen iki iletken çubuktan her biri.
Elektrot reaksiyonu : Elektrolit ve metal ara yüzeyinde yük transferini sağlayan kimyasal reaksiyon.
Elektroteknik : Elektrik tekniğine ait, elektrik tekniği ile ilgili.
Durağan elektrik : Kimyasal olarak enerjinin depo edildiği akümülatörün ürettiği elektrik.
Pozitif elektrik : Cam çubuğunun bir kumaşa sürtünmesi sonucu oluşan, artı (+) işaretiyle gösterilen elektrik. Kişiler arasında olumlu etki.
Referans elektrot : Potansiyeli zaman içerisinde değişmeyen elektrot.
Serbest elektron : Doğal elektrik yükünün oluşturduğu demetler.
Tersinir elektrot : Potansiyeli çok az ölçüde azaltıldığı veya çoğaltıldığı zaman elektrot reaksiyonu her iki yönde de yürüyebilen elektrot.
Tıngır elek tıngır saç elim hamur karnım aç : "çalışmalarımla başkalarına yarar sağlıyorum ancak bundan kendim yararlanmıyorum" anlamında kullanılan bir söz.
Taneli : Çeşitli boylarda tanesi olan. Tanelerden oluşmuş.
Durum : Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Duruş biçimi, konum, tavır. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.
Yabancı : Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge. Belli bir yere veya kimseye özgü olmayan. Bir konuda bilgisi, deneyimi olmayan. Başka bir milletle ilgili olan. Tanınmayan, bilinmeyen, yad. Aynı türden, aynı çeşitten olmayan. Başka bir milletten olan, başka devlet uyruğunda olan (kimse), bigâne, ecnebi.
Madde : Molekül. Boşlukta yer kaplayan, bir kütlesi olan her türlü varlık, özdek. Yasa, sözleşme, antlaşma vb. metinlerde, her biri başlı başına bir yargı getiren ve çoğu kez rakamla belirtilen bölüm. Kendi içinde bütünlüğü olan anlatım. Duyularla algılanabilen nesne. Bir cismi oluşturan öge, öz. Para, mal vb. ile ilgili şey. Sözlük ve ansiklopedilerde tanımlanan, anlatılan kelime, ad veya konulardan her biri.
Ayıklamak : Bir şeyin içinden, işe yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri ayırıp çıkarmak, temizlemek. Bir görevde gereksiz görülenleri işinden ayırmak.
İnce : İyiden iyiye, enikonu, ayrıntılı. Hafif, gücü az. Ayrıntılı. Taneleri ufak, iri karşıtı. Kendi cinsinden olanlara göre dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı. Düşünce, duygu veya davranış bakımından insanın sevgi ve saygısını kazanan, zarif, kaba karşıtı. Zayıf. Aşırı özen gerektiren, kaba karşıtı. Tiz (ses), pes karşıtı. Akışkanlığı çok olan, yoğun ve koyu olmayan (sıvılar).
Ayırmak : Farklı davranmak, fark gözetmek. Bir bütünden bir parçayı herhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak. İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak. Bölmek. Seçmek. Bir yeri bir engelle bölmek. Birbirinden uzaklaştırmak. Nitelik değişikliğini anlamak, fark etmek. Bir şey veya yeri, bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, tahsis etmek.
Elek altı : Bitki tohumlarının elenmesi sırasında, elekten alta geçen, genelde yemlik olarak kullanılan kırık, zayıf taneler.
Elek plakası : Derisi dikenlilerde su kanal sistemine ait taş kanalın (madrepor kanalı) dışarıya açıldığı yerde bulunan kalbur gibi delikli bir levha, madreporit.
Elek safihası : Derisi dikenlilerde su kanal sistemine ait taş kanalın (madrepor kanalı) dışarıya açıldığı yerde bulunan kalbur gibi delikli bir safiha. Madreporit. (karşılık: madreporit), (Lat. mater = anne, Yun. poros = delik): Derisidikenlilerde su kanal sistemine ait taş kanalının (madrepor kanalı) dışarıya açıldığı yerde bulunan kalbur gibi delikli bir safiha.
Elekbaskı : basımcılık: Baskı kalıbı ve kasnağa gerilmiş ince bir elek bezinden yararlanarak yapılan baskı yöntemi.
Elekci karısı : Hırsızlık vb. işler yapan, korkusuzca dolaşan kadın.
Elekci yükü : Göç anında önden gönderilen eşya.
Elekçalı : Bursa şehrinde, Büyükorhan ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim birimi.
Elekçi karısı : Çok gezen, evde durmayan kadın.
Elekecik : Sofada ya da odalardaki kapaksız dolap biçiminde el yıkama yeri.
Elekenti : Hava alan, rüzgâr tutan (yer): Ne güzel elekenti yer. Bu gün hava elekentilik.
Elek ile ilgili Cümleler
- Elektriği yakar mısın?
- Elektriği söndürsene.
- Kim posta yoluyla mektup gönderir ki? Bu günlerde elektronik postamız var.
- Kaldığımız kabinde elektrik yoktu.
- Ali elektrikli bir araba kullanıyor.
- Elektriği kestim.
- Elektriği söndür.
- Bu çevredeki çoğu insanın elektriği yok.
- Evime güneş panelleri taktığımdan beri elektrik faturam yarı yarıya azaldı.
- Elektriği yak.
- Ali elektrik çarpması sonucu öldü.
- Metaller elektriği iletirler.
- Elektriği tasarruf etmeliyiz.
- Elektriği söndürür müsün?
Diğer dillerde Elek anlamı nedir?
İngilizce'de Elek ne demek? : [Elek] n. sieve, screen
Fransızca'da Elek : tamis [le], crible [le], sas [le]
Almanca'da Elek : n. Mehlsieb
Rusça'da Elek : n. сито (N), решето (N)
Bu kısımda Elek nedir? Elek ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Elek tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Elek hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.