Gölge nedir, Gölge ne demek

"Gölge" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Ben, ay yüzlü güzellerin peşinde bir gölgeye benzerim." - A. Kabaklı
  • "Sakın kesme, gölgesinde yorgun çiftçi dinlensin." - M. Ş. Esendal
  • "Onun gölgesi altında yaşıyor."
  • "Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" - H. E. Adıvar
  • "Gölge başkan. Gölge kabine."

Gök bilimleri ve Uzay alanındaki anlamı:

Bir gökcisminin güneş ışığını engellemesinden ileri gelen ışıksız uzay parçası.

Sinema ve Televizyon dünyasındaki anlamı:

Almaç görüntülüğünde resmin temel konusunun hem bulunması gereken yerde hem de onun biraz yanında daha soluk olarak çift görünmesi durumu.

Gölge isminin anlamı, Gölge ne demek:

Kız ismi olarak; Işığın önüne gelen bir cismin yere veya yanına bıraktığı karartı. Güneş ışınlarından korunulacak yer. Koruma, gözetme.

İngilizce'de Gölge ne demek? Gölge ingilizcesi nedir?:

 

shadow, ghost (image), echo

Osmanlıca Gölge ne demek? Gölge Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

zıl

Gölge hakkında bilgiler

Gölge, saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık.

Bir nesneye ışık kaynağından yayılan ışık çarptığında, nesnenin aydınlanan yüzünün tersinde oluşan karanlığa gölge denir.

Noktasal bir ışık kaynağından çıkan ışınlar doğrusal bir yol izler. Önüne konulan ışık geçirmeyen bir cismin arkasına kaynaktan çıkan bazı ışınlar ulaşabilir bazı ışınlar ulaşamaz. Cismin arkasında kalan ve ışık kaynağından çıkan hiçbir ışının ulaşamadığı bölge tam gölge olarak adlandırılır. Bir kısım ışınların ulaşabildiği bir kısmının ulaşamadığı bölgede oluşan karanlık ise yarı gölge olarak adlandırılır.Bir cismin gölgesi cisime uzaklaşınca büyür yakınlaşınca küçülür bu nun gibi olaylara biz gölge diyoruz. En büyük gölgeler sabah saatleri akşam hava kararmadan hemen önce en büyük gölgeler oluşur. Aynı zamanda güneş saati de gölgenin gösterdiği sayıya göre saati gösterir.

Ancak güneş saatleri artık zamanı tam gösteremediği için kullanılmamaktadır.Günümüzde kullanılan saatler ile zamanı göstermede fazla yanlışlık yapılmamıştır.

Gölge ile ilgili Cümleler

  • Eğri büğrü ağaç bile gölge verir.
  • Sesim gölge gibi şehirde yerde kalıyor.
  • Anaokulu bahçesi gölgeli.
  • Gölgede biraz dinlenelim.
  • Gölgelerin kenarları keskin ya da yumuşak olabilir.
  • Gölgede duruyorum.
  • Gölge olan bir yere oturalım.
  • Gölge etme başka ihsan istemem.
  • Ailemin saygınlığına gölge düşürdüm.
  • Şu ağacın gölgesinde oturalım.
  • Gidelim ve gölgede oturalım.
  • Ali bir korkak. O kendi gölgesinden korkar.
  • Gölge olsa ne olur olmasa ne olur?
  • Gölgede durun.
 

Gölge anlamı, kısaca tanımı:

Saydam : Üzerindeki resim ve şekilleri beyaz bir zemin üzerine yansıtmak amacıyla tepegöze konan şeffaf, ışığı geçiren kâğıt veya madde, slayt. İçinden ışığın geçmesine ve arkasındaki şeylerin görülmesine engel olmayan (cisim), şeffaf, transparan. Açık seçik, belirgin. Sayısal ortamda hazırlanmış, yansıtım aygıtında kullanılmaya özgü pozitif görüntü, slayt, diyapozitif. Asetat.

Cisim : Gövde, beden, vücut. Doğada element, bileşik veya bunların karışımları hâlinde bulunan, kütlesi ve ağırlığı olan, duyularla algılanabilen şey.

Taraf : Bir şeyin belli bölümü, kısmı. Bir kişinin soyundan gelenlerin hepsi. İstekleri, düşünceleri karşıt olan iki kişiden veya iki topluluktan her biri. Ön, arka, sağ, sol, üst, alt vb. yanların her biri. Yön, yan, doğrultu. Yöre, yer.

Engel : Kara yollarının kenarlarına yapılmış olan korkuluk, bariyer. Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap. Hemzemin geçitlerde kara yolu güvenliğini sağlamak için kullanılan açılır kapanır düzenek, bariyer. Engelli koşularda, her yarışçının üzerinden atlaması gereken tahta düzenek, bariyer. Herhangi bir yolu kapamak için konulan nesne, bariyer.

Işıklı : Işığı olan, aydınlık, ışıklandırılmış, nurlu, nurani, ziyalı, ziyadar. Neşe veren, sevinç yaratan, mutlu.

Karanlık : Işık olmama durumu. Işıksız. Üzüntü, sıkıntı, perişanlık. Yasalara, töreye uygun olmayan. Karışık. Gereğince anlaşılıp bilinemeyen, ne olacağı, sonu belli olmayan (durum).

Güneş : Gezegenlere ve yer yuvarlağına ışık ve ısı veren büyük gök cismi. Güneş ışınlarının ve ısısının etkilediği ortam.

Işık : Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk. Bir yeri aydınlatmaya yarayan araç. Yüksek derecede ısıtılan cisimlerin veya çeşitli enerji biçimleriyle uyarılan cisimlerin gaz ışı yaydığı gözle görülen ışıma. Yol gösteren, aydınlatan kimse, düşünce, eser vb. Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, özellikle yüzde ve gözlerde beliren parıltı. Aydınlanmak için kullanılan elektrik.

Gölge düşmek : Bir şey üzerine karaltı inmek, üzerine gölge gelmek.

Gölge düşürmek : Bir şeyin değerini veya ününü azaltacak işler yapmak.

Gölge etmek : Işığa engel olmak. gereksiz yere rahatsız etmek. engel olmak.

Gölge gibi : Varlığını belli etmeden, gizlice.

Gölgede bırakmak : Ondan daha üstün bir düzeye yükselmek, ondan çok daha başarılı olmak.

Gölgede kalmak : Adı sanı pek duyulmamak, ön plana çıkamamak, daha az ünlü olmak.

Gölgesine sığınmak : Birinin emri altına girmek.

Gölgesine yatmak : Daha önce elde edilen para, makam, ün vb.ne sığınarak zaman geçirmek veya bundan yararlanmak.

Gölge balığı : Alabalıkgillerden, uzunluğu 20-50 santimetre, sırt yüzgeci büyük, tatlı su balığı (Thymallus thymallus). Gölge balığıgillerden, büyük, eti lezzetli, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz'de yaşayan bir balık, taş levreği, minakop, kötek (II) (Umbrina cirhosa).

Gölge olay : Bir olaya katılan fakat ona hiçbir etki yapmayan veya başka bir olay tarafından var edilerek ona bağlı kalan olay.

Gölge oyunu : Geriden ışıkla aydınlatılmış bir perde arkasında hareket ettirilen resimlerin gölgelerinden yararlanılarak oynatılan oyun.

Gölge tiyatrosu : Saydam bir perde üzerinde, arkadan kuvvetli bir ışıkla aydınlatılan oyuncuların gölgeleriyle yaptıkları gösteri.

Işık gölge : Resimde ışıklı ve gölgeli bölümlerin birbirine göre dağılımını gösteren kısımlar.

Yarı gölge : Bir ışık kaynağı önüne konulan saydam olmayan bir cismin, gerisindeki ekran üzerine vuran gölgesinin çevresinde görülen, çok koyu karanlık olmayan bölümü.

Minaregölgesi : Gerçekleşmesi imkânsız durum.

Gölge balığıgiller : Örnek hayvanı gölge balığı olan kemikli balıklar takımı.

Gölge olaycılık : Ruh etkinliğinin bilinçli olmadan da var olabileceğini ileri sürerek bilinci, bir gölge olay sayan felsefe öğretisi.

Gölgecil : Gölgede yetişen veya gölgeyi seven.

Gölgeleme : Gölgelemek işi.

Gölgelemek : Gölgeli duruma getirmek. Resimde gölge oluşturmak. Bir kimsenin veya bir şeyin değerini azaltmak, sönüklük getirmek.

Gölgelendirmek : Gölge etmek, gölgeli yapmak. Bulandırmak, bozmak. Dinlendirmek.

Gölgelenmek : Gölgeli duruma girmek. Değerinin bilinmesi engellenmek. Buğulanmak.

Gölgeleyiş : Gölgeleme işi.

Gölgeli : Nitelik ve ayrıntıları iyice bilinmeyen. Gölge altında olan.

Gölgeli resim : Gölge ile hacim etkisinin verildiği resim.

Gölgelik : Kazıkların ve belli kalınlıktaki dikmelerin üzerine bindirilmiş bir tür demir veya ahşap çardak, sayeban, pergola. Gölge altında bulunan yer.

Gölgesiz : Gölgesi olmayan.

Gölgesizlik : Gölgesiz olma durumu.

Ağustosta gölge kovan zemheride karnın ovar : "elinde fırsat varken geleceğini sağlamaya gayret göstermeyip eğlenceye, keyfe dalan kimse sonunda aç kalır ve perişan olur" anlamında kullanılan bir söz.

Bostan gölgeliği : Bağ ve bahçelerde gölgelenmek veya yağmurdan korunmak için yapılan, üstü örtülü, basit gölgelik.

İt kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgesi sanırmış : "başkasının korumasıyla iş yapan akılsız kişi, desteklendiğini unutarak kendi gücüne inanır" anlamında kullanılan bir söz.

Karnı tok it gölgede yatar : "akılsız kişi bugün karnını doyurunca yarını düşünmez, yan gelir yatar, keyfine bakar" anlamında kullanılan bir söz.

Kendi gölgesinden korkmak : Çok korkak olmak, bir sakınca söz konusu olmayan işlere girişmekten bile korkmak.

Korun : Üst derinin en dış tabakası.

Karaltı : Uzaklık ve karanlık sebebiyle kim veya ne olduğu seçilemeyen, belli belirsiz, koyu renkli biçim, silüet. Hafif karanlık. Leke.

Silüet : Gölge. Karaltı.

Resim : Fotoğraf. Bazı eşyadan ve işlerden alınan vergi veya harç. Tören. Bunu yapmak için gerekli yöntemleri öğreten sanat. Açık gösterge, kesin sonuç. Varlıkların, doğadaki görünüşlerinin kalem, fırça gibi araçlarla kâğıt, bez vb. üzerinde yapılmış olan biçimleri.

Gerek : İcap. Gerçekleşmesi zorunlu olarak beklenen, lazım.

Renk : Çeşitlilik. Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum. Nitelik.

Yetki : Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet, mezuniyet.

Nesne : Belli bir ağırlığı ve hacmi, rengi olan her türlü cansız varlık, şey, obje. Geçişli fiili bütünleyen yalın veya belirtme durumunda bulunan tümleç. Öznenin dışında kalan her konu, obje.

Yer : Ülke. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal. Gezinilen, ayakla basılan taban. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân. İz. Ekime elverişli toprak parçası, arazi. Yerküre. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa. Otel, motel vb.nde kalınacak oda. Önem. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge. Görev, makam. Durum, konum. Durum, konum, vaziyet.

Ne : Neon elementinin simgesi. Nasıl. Hangi şey. "Sana ne, bana ne" gibi sorularda "ne ilgisi var" anlamına gelen bir söz. Türk alfabesinin on yedinci harfinin adı, okunuşu. Her şey. Şaşma veya abartı bildiren bir söz. Neden. Soru biçiminde şaşma bildiren ünlem. Hangi. Birçok şey.

Etkili : Etkisi olan, tesirli, müessir, patetik.

Röfle : Saçı yer yer değişik tonlarda boyama işlemi. Saçın yansıması, gölge.

Hiç : Soru cümlelerinde belirsiz bir zamanı anlatan bir söz. Olumsuz yargılı cümlelerde fiilin anlamını pekiştiren bir söz. Bir soruya açık bir cevap verilmek istenmediğinde cevap cümlesinin başına getirilen bir söz. Boş, değersiz, önemsiz olan şey veya kimse.

Kimse : Herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi.

Koruma : Can güvenliğinin tehlikede olduğu düşünülen bir kimseyi saldırılardan korumak üzere görevlendirilmiş kişi, koruma görevlisi. Bankacılık alanında, bir malda veya bir menkulde gelecekte ortaya çıkacak fiyat değişikliklerine karşı korunmak amacıyla vadeli bir sözleşme yapılması. Korumak işi.

Kayırma : Kayırmak işi, iltimas.

Himaye : Koruma, gözetme, esirgeme, koruyuculuk, gözetim. Kayırma, elinden tutma.

Gölge bitkileri : (Yun. skia: gölge; phyton: bitki) Gelişmelerini en iyi gölgede yapan bitkiler.

Gölge çalışması : Yumrukoyuncusunun ya bir ayna önünde ya da karşısında başka bir yumrukoyuncusu bulunduğunu varsayarak yaptığı çalışma.

Gölge etkisi : Bir görüşmede görüşmecinin yanıtlayıcı konusunda geliştirdiği inanç ve yargılarla vereceği yanıtlar konusunda beklentilere kapılmasından doğan ve alınan yanıtları saptıran etki.

Gölge filmi : Varlıkların karaltılarından oluşan gölgelerin canlandırılmasıyla gerçekleştirilen canlıresim çeşidi.

Gölge fiyat : Bir mal, üretim faktörü ya da dövizin gerçek toplumsal değeri veya fırsat maliyeti olarak olarak hesaplanan ve genellikle piyasa fiyatından farklı olan fiyatı.

Gölge görüntü : (Resim, Heykel, Mimarlık) Gölge olarak yandan görünüş. Bir eşya ya da insanın, çevre çizgisi ile yapılan ve içi çini mürekkebi ile doldurulan resmi.

Gölge hücresi : Hayalet hücre.

Gölge konisi : (astronomi)

Gölge kovmak : Gölgeden gölgeye koşmak, sıkıntıya gelememek.

Gölge kuşu : Leyleksiler (Ciconiiformes) takımının, çekiçbaşlıgiller (Scopidae) familyasından, 56 cm kadar uzunlukta, tüyleri eflatun, kara, kahverengi karışık, Afrika'da göl ve dere kenarlarında yaşayan bir tür. (Scopus umbrella) Leyleksiler (Ciconiiformes) takımının çekiç-başgiller (Scopidae) familyasından bir balık türü. Uzunluğu 56 cm. Tüyleri, eflatun, kara-kahverengi karışıktır. Tropik Afrikada göl ve dere kenarlarında yaşar.

Diğer dillerde Gölge anlamı nedir?

İngilizce'de Gölge ne demek? : n. shadow, shade, silhouette, cloud, dark, simulacrum

Fransızca'da Gölge : ombre [la], reflet [le]

Almanca'da Gölge : n. Schatten

Rusça'da Gölge : n. тень (F)

adj. теневой