Görün nedir, Görün ne demek

Yerel Türkçe'deki anlamı:

Mezar, mezarlık.

Görün ile ilgili Cümleler

  • “Belki kuzguna yavrusu güzel görünür, diyeceksiniz ama inanın bu sokaktaki en güzel ev bizimkiydi.”
  • Görünüşe göre Mustafa ve Mary'nin ikisi de Boston'da yaşadılar.
  • "Ben bir brokoliyim ve bir ağaç gibi görünüyorum!" "Ben bir cevizim ve bir beyin gibi görünüyorum!" "Ben mantarım ve ben bu oyundan nefret ediyorum!"
  • Kadınlardan nefret ediyor gibi görünüyorsun.
  • “Alınan tedbirlere rağmen Türkiye'nin nüfus artışını, beklenilen bir şekilde durdurmak pek mümkün görünmüyor.”
  • Adam bir polisi görünce kaçtı.
  • Uzaktan bakıldığında taş bir insan yüzü gibi görünüyor.
  • Görünüşe göre fazla değişmemiş.
  • “İstanbul'a sureti haktan görünen öyle belediye başkanları geldi ki Anadolu'dan gelen hemşehrilerinin gecekondularına göz yumdu.”
  • “İlk dönemeçten sonra köy görünmez olunca dudaklarında bir türkü tellendi.”
  • Görünen o ki, banka soygunu en ince ayrıntısına kadar planlanmış.
  • Görünüşe göre, soru beklenmiyordu.
  • “Gecekondunun ışıkları yanıyor ve her şey yolunda görünüyordu.”
  • Görünüşe göre Mustafa aynı şeyi yaptı.
  • Göründüğünden daha farklı.
  • Göründüğünden daha iyi hissettiğini umuyorum.
  • Tatoeba'da çok fazla Türk trolü var gibi görünüyor.
  • Görünen köy kılavuz istemez.
  • “Ucu bucağı görünmeyen okyanusların karanlık dalgaları üzerinde avare yüzen bir çöp gibi yalnız.”
 

Görün ile ilgili Atasözü veya Deyim

abdalın dostluğu köy görününceye kadar : “çıkarı dolayısıyla yakınlık gösteren kimse, işini yürütecek başkalarını bulduğunda sizinle ilgisini keser” anlamında kullanılan bir söz.

(bir şey) yolunda görünmek : sorunsuz olduğu anlaşılmak.

(bir şeyin) dibi görünmek : içindeki şey bitmiş olmak.

(birinin) keli görünmek : kusuru ortaya çıkmak.

çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme : “kişi, çağrıldığı yere gitmeli, çağrılmadığı yere gitmemelidir” anlamında kullanılan bir söz.

deli deliyi görünce çomağını (veya değneğini) saklar (veya gizler) : “saldırgan kimse, kendisi gibi birine saldırmaktan çekinir” anlamında kullanılan bir söz.

dibi görünmeyen sudan geçme : “bir işe girişirken her yönünü iyice araştır” anlamında kullanılan bir söz.

doktora görünmek : muayene olmak.

dünya gözüne zindan olmak (veya görünmek veya kesilmek) : büyük bir karamsarlık ve umutsuzluk içinde olmak.

görünen köy kılavuz istemez : “ne kadar gizlense de gerçekler ortadadır” anlamında kullanılan bir söz.

görünen köyün (veya dağın) uzağı olmaz : “bir durumun nasıl sonuçlanacağı belli olduktan sonra bu sonuç çok geçmeden gerçekleşir” anlamında kullanılan bir söz.

görünmez olmak : gözden kaybolmak.

görünüş almak : şekil almak.

görünüşe aldanma : “yalnızca dış görünüşe bakarak yargıya varmak insanı yanıltabilir” anlamında kullanılan bir söz.

görünüşü kurtarmak : bir işi gereği gibi değil, yapılıyor dedirtmek için üstünkörü yapmak, zevahiri kurtarmak.

 

göze görünmek : belli, açık olmak.

göze görünmemek : ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, saklanmak kendisi var olduğu hâlde göz onu görememek değersiz olmak.

gözüne hiçbir şey görünmemek : kendi derdi dolayısıyla hiçbir şeye değer vermemek.

günlük güneşlik görünmek : sıkıntısız, sorunsuz, huzur ortamında bulunmak.

güzel bürünür, çirkin görünür : “güzeller nazlı olur, çirkinler ise kendilerini beğendirmeye çalışırlar” anlamında kullanılan bir söz.

kedinin usluluğu sıçan görünceye kadar : “atılgan kişilerin sessiz ve eylemsiz durmaları, onları çileden çıkaran bir durum baş gösterince sona erer” anlamında kullanılan bir söz.

kesenin dibi görünmek : para tükenmek.

komşunun tavuğu komşuya kaz (karısı kız) görünür : “başka bir kimsenin malı bize olduğundan daha değerli görünür” anlamında kullanılan bir söz.

kuzguna yavrusu şahin (veya anka veya güzel) görünür : “herkesin kendi yarattığı şey çirkin de olsa gözüne güzel görünür” anlamında kullanılan bir söz.

mümkün görünmek : olabilmek.

sureti haktan görünmek : kendisini iyi niyetli imiş gibi göstermek birinin iyiliği için çalışıyor görünmek.

suyu görünce teyemmüm bozulur : “bir zorunluluk dolayısıyla yapılmakta olan bir işin, bu zorunluluk ortadan kalktığında gereği gibi yapılmak için yeni baştan ele alınması gerekir” anlamında kullanılan bir söz.

takke düştü, kel göründü : bir ayıbı örten şey ortadan kalktığı zaman gerçeğin ortaya çıktığını anlatan bir söz.

tünelin sonunda ışık görünmek : sıkıntılı durumdan kurtulmak için çare belirmek.

ucu bucağı olmamak (veya görünmemek) : başı sonu olmamak.

yol görünmek : Yola çıkılması zorunlu olmak.

Görün tanımı, anlamı

Görü : Görme yetisi. Bir yerin çevreyi görme özelliği, nezaret. Dolaysız kavrama, birden kavrama

Ara görüntü : Asıl filmle birlikte çevrilmeyip sonradan hazırlanan ve iki çekim arasına yerleştirilen ayrıntı çekimlerinden oluşmuş görüntü. (Bunlar genellikle vücut örgenlerini, çeşitli ufak eşyayı, nesneleri ya da özellikle bir yazıyı veren görüntülerdir). Televizyonda özel bir ara görüntü alıcısıyla saptanan aynı nitelikteki görüntü.

Aşındırma görünümleri : Uygun kimyasal tepkilerle, kristal yüzeylerinin aşındırılması sonucunda oluşan görünümler. (Bunlarla kristalde görülmeyen bakışıklık ve ikizlik özellikleri ortaya çıkar ve tanınmaları kolaylaşır.).

Atardamar görüntülenmesi : Damar içine kontrast madde verilmesinden sonra radyografik görüntüsünün alınması, arteryografi.

Ayna görüntüsü : Bir cismin sağ-sol tersliği göstererek görüntüsünün aynada yansıması.

B mod görüntüleme : Ultrasonografide, dokulardan farklı yüzeylerden dönen ekoların şiddetine göre, parlaklığın değişik noktalar durumunda gösterilmesi. Prop istenilen alanlarda hareket ettirilerek organın iki boyutlu topoğrafik kesiti elde edilir.

Bağlayıcı görüntü : İki çekim arasındaki bağı sağlayan görüntü.

Bulanık görüntü : Herhangi bir nedenden dolayı görüntülük üzerinde bulanık olarak izlenen görüntü.

Çember görüntülük işlemi : Geniş görüntülük işlemlerinin, görüntülüğün 360 derecelik tam bir çember biçiminde olduğu en aşırı çeşidi; Circarama, Kinopanorama bunun başlıca örneklerindendir.

Çevrinme görünüş : (Resim) Bir nokta çevresinde 360 derece dönüldüğünde görülen çevre görünüşünün tümü.

Çift görüntülüklü almaç : İki görüntülüğü olan ve aynı anda iki ayrı yayının izlenmesini sağlayan almaç.

Çok görüntülüklü işlem : Birden çok görüntülük ve aynı sayıda göstericinin kullanılmasına dayanan çeşitli yöntemlerin ortak adı. (Bu işlem, ayrı ayrı görüntülükler üzerine ayrı ayrı görüntüler düşürmek; aynı görüntünün çok geniş bir görünümünü sağlamak; temel görüntüyle ilişkili ya da çatışmalı görüntüleri vermek gibi çeşitli amaçlarla kullanılır. Bazen görüntülüğün bir bölümü boş olarak da bırakılabilir).

Derinlemesine görüntü : Özel bir mercek düzeni ve aydınlatma yardımıyla, tiyatro görünçlüğündeki gibi en öndeki nesneler ile en gerideki nesnelerin aynı seçiklikte verilebildiği, üçboyutluluk duygusunun sağlanabildiği görüntü çeşidi.

Devinimsiz örtülü görüntü : Devinimsiz örtülü film hilesinin televizyonda iki alıcının çıkışları birleştirilerek elde edileni.

Dizge görünümü : Genellikle bir bilgisayar dizgesini oluşturan birimleri, altdizgeleri de göstererek belirleyen herhangi bir çizim ya da liste.

Dondurulmuş görüntü : Sürekli bir devinim verilirken, bu devinimin parçası olan tek resmin, sinemada basım işlemiyle, televizyonda elektronik işlemle istendiği kadar gösterilmesi; böylelikle görüntülükte devinimin durdurulmuş olarak, sanki bir saydam resim ya da fotoğraf izleniyormuş gibi yansıtılması.

Donuk görüntülük : Parlaklığı her görüş açısından aynı olan, yansıtıcı özellikte perde.

Dörtlü görüntü aygıtı : Dört saptama kafası bulunan mıknatıslı görüntü aygıtı.

Düz geniş görüntülük : Sıkıştırmaç değil olağan mercek kullanılarak, gösterici penceresinin alttan ve üstten istenilen çerçeve oranında örtülmesiyle gerçekleştirilen geniş görüntülük işlemi.

Edimsiz görüntü : Bir bürgü üzerine alınamayan ancak, yansıyarak ya da kırılarak göze gelen ışınlarla var olduğu izlenimini veren görüntü, gerçek olmayan; görüntü.

Eğik görüntü aygıtı : Eğik görüntü saptamayı gerçekleştiren mıknatıslı görüntü aygıtı.

Eğik görüntü saptama : Mıknatıslı görüntü kuşağına görüntülerin eğik olarak saptanması işlemi. Enine görüntü saptamanın karşıtı.

Elektronik görüntü : Alıcı merceğinden gelen optik görüntünün, ışıkeksiucu üzerine düşmesi sonucu yayılan elektronların erek üzerinde oluşturduğu görüntü.

Elektronik görüntü saptama : Elektronik film saptama işlemiyle görüntü saptama.

Enine görüntü aygıtı : Enine görüntü saptamayı gerçekleştiren mıknatıslı görüntü aygıtı.

Enine görüntü saptama : Mıknatıslı görüntü kuşağına görüntülerin dikine aktarılması.

Eşit görünen aralık : Thurstone ölçeğinde olduğu gibi ölçek oluştururken başvurulan yargıcıların değerlendirmelerine göre hemen birbirini izleyen sınarlar arasında varsayılan eşit uzaklık.

Eşit görünen aralık ölçeği : [Bakınız: Thurstone eşit görünen aralık ölçeği].

Fosforlanmalı görüntülük : Bir eksiuç ışıtacı ya da almaç ışıtacının, iç çeperi fosforlanmalı özdekle sıvalı ve elektronlarla bombalanınca ışık yayan düz bölümü.

Geniş görüntülük : Olağan sinema görüntülüğünden daha büyük olan, filmin çerçeve oranına bağlı olarak değişen görüntülük.

Geniş görüntülük işlemi : Geniş görüntülüğün çeşitli yöntemlerle sağlanması. (Başlıca üç yöntem vardır: Birden çok filmin görüntülerini yan yana yansıtmak; görüntüleri özel bir mercekle genişletip yansıtmak; geniş film kullanmak).

Gerçek görüntü : Işık ışınlarının toplanmasıyla oluşturulabilen ve bir perde üzerine düşürülebilen görüntü. Bir mercek ya da değirmi ayna yardımıyla oluşan ve bir görüntülüğe düşürülebilen görüntü (örneğin sinema ve televizyon görüntülüğündeki görüntü). Görünen görüntünün karşıtı.

Geriden gösterim görüntülüğü : Geriden gösterimi gerçekleştiren ve bir yüzüne düşürülen görüntüyü öbür yüzünden yansıtabilen saydam ya da yarı saydam görüntülük.

Gizli görüntü : Işınım soğrulması sonucu, bir röntgen filmi emülsiyonunda oluşan fiziksel ve kimyasal değişim. Alıcıda kullanılan bir duyarkatta ışığın etkisiyle oluşan, fakat gözle görünmesi olanağı bulunmayan, ancak duyarkatın işlemelikte kimyasal işlemlerden geçmesi sonunda görülebilir duruma geçen resim.

Gizli görüntü yeğinlemesi : Bir filmdeki gizli görüntüyü güçlendirmek amacıyla, bu görüntüyü taşıyan filmi, ışıklamadan sonra fakat işlemeden önce özel bir işlemden geçirme.

Gök görüntülüğü : İşliği çember biçiminde saran ve uygun yolda aydınlatıldığında gökyüzü görünümü sağlayan çok geniş dip bezemi.

Gölge görüntü : (Resim, Heykel, Mimarlık). Gölge olarak yandan görünüş. Bir eşya ya da insanın, çevre çizgisi ile yapılan ve içi çini mürekkebi ile doldurulan resmi.

Gördıl görünüş : Diyatomelerin yandan görünümü.

Görüncez : Görünce.

Görüncülü : Bakıma muhtaç kişi.

Görünç : Görülmeğe değer herhangi bir şey. Bir filmin, bir televizyon yayınının ortaya çıkardığı durum.

Görünç işleyimi : Görmeğe ve işitmeğe dayanan irili ufaklı tüm sanat kollarını kapsayan, bunların çalışmasını düzenleyen işleyim.

Görünçlük : Bir ya da daha çok çekim içinde gerçekleştirilen, aynı kişileri aynı bezem içinde gösteren, çekim ile ayrım arasında yer alan film parçası (bazen çekim yerine de kullanılır). Bir televizyon oyununun, aynı kişileri aynı bezem içinde veren bölümü. Dış dünyanın film ya da televizyon oyununda yer alan herhangi bir görünüşü. İşliğin, düzlüğün, üzerinde bezem kurulmuş, çalışma yapılan bölümü.

Görünçlük çevresi : Bezemi, alıcıya göre, iki yandan çevreleyen kanatlar. Bu kanatlar arasında oyuncuların görünçlüğe girip çıktıkları boşluk.

Görünçlükleme : Belirli bir olguyu en iyi biçimde yansıtmak için görüntü öğelerinin alıcı önünde düzenlenmesi işi.

Göründü : Elâzığ ili, Arıcak belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim bölgesi. Van ili, Gevaş ilçesinde, merkez bucağına bağlı bir bölge.

Görünebilme : Görünebilmek işi.

Görünebilmek : Görünme imkânı veya olasılığı bulunmak.

Görünen değer : Satağa göre gerçekleşen, görünen, yürütülen değer.

Görünen görüntü : Gözlemciye, belli bir noktada varmış gibi görünen, ama gerçekte herhangi bir ışık ışınının düşmediği ya da bir ışının çıkmadığı noktadaki görüntü. (Bu noktaya bir görüntülük konursa üzerinde görüntü belirmez. Örneğin bir nesneden gelen ışınlar düz bir aynaya düştüğünde, bu nesnenin, aynanın ötesinde görünen görüntüsü böyledir. Gerçek görüntü karşıtı).

Görünen odak : Iraksak mercekte, ışığın kırıldıktan sonra ıraksadığı nokta. Gerçek odak karşıtı.

Görünen tepkime : Yalnız tepken ve ürünleriyle belirtilen tepkime.

Görünge çözümleme : Özdeklerin ışınımlarından sağlanan görüngeleri inceleyerek özdeği oluşturan öğeleri nitel ve nicel olarak belirleme.

Görünge planı : Dekordaki duvarların, girişlerin, pencerelerin, eşyaların yerlerini gösteren, seyircinin görüşüne göre ölçekli olarak yapılan plan.

Görüngeli sahne : İlk kez on altıncı yüzyılın başlarında İtalya'da Bramante ile Peruzzi'nin ortaya attığı ve Serlio'nun geliştirdiği sahnenin görünümüne ilişkin uygulayım önerisi. Sonraları bu bütün Avrupa tiyatrosunu etkilemiş, Barok çağda yetkinliğe erişmiştir.

Görüngeölçer : Bir ışınımdaki çeşitli dalga boylarını ya da erke dağılımlarını ölçen aygıt.

Görüngesel bezem : Bezemin yalnız alıcıya yakın bölümünün doğal büyüklükte kurulması, belirli bir noktadan geride kalan bölümlerin görünge kurallarına uyularak kısaltılmasıyla ufak düzlüklerde bezeme derinlik kazandırma yöntemi.

Görüngü alanı : Belirli bir an ve yerde kişinin kendisi ile birlikte algılayabildiği nesnelerin tümü. (Bu kavrama çevrede var olup algılanamayanlar girmez; var olmayıp düşlenenler girer.).

Görüngü oıay : Birden çok yalınç olaydan oluşmuş ya da karmaşık bir örüntü içinde biçimlenmiş bileşik bir olay.

Görüngücü : Görüngücülük yanlısı olan, olaycı, fenomenist.

Görüngül tip : Canlı bir varlık, yapı, durum ya da görevde varlığını ortaya koyan şey.

Görüngüsel : Olayları, iç yüzünü ve temelindeki nedenleri düşünmeksizin dış görünümleri ile incelemeye ilişkin.

Görünkmek : Belli olmak, görünmek: Ay görünküyor.

Görünmez dışalım : Bir ülkenin cari işlemler bilançosunda yer alan diğer ülkelerden gerçekleştirdiği uluslararası hizmetler dışalımı.

Görünmez dışsatım : Bir ülkenin cari işlemler bilançosunda yer alan diğer ülkelere yaptığı uluslararası hizmetler dışsatımı.

Görünmez ek : Ek yerlerinin basım sırasında görünmemesi durumu.

Görünmez el : İktisadi karar birimlerinin fiyat mekanizması aracılığıyla, rekabetçi piyasalarda kendi çıkarları peşinde koşarken aynı zamanda toplumun çıkarlarını da daha yüksek düzeyde gerçekleştireceğini ileri süren ve Adam Smith tarafından ortaya atılan ilke. karşılığı fiyat düzeneği.

Görünmez engeller : Yiyeceklere ilişkin sağlık kuralları, ambalajlamaya ilişkin ölçünler, ambargolar, dışalım mallarında köken belgesi aranması, dışalım güvenceleri ve yoğun gümrük işlemlerinden oluşan her türlü bürokratik ve teknik düzenlemeler, diğer bir deyişle dışalımı dolaylı olarak kısıtlayan tarife dışı engeller.

Görünmez işlemler : Turizm, uluslararası taşımacılık, bankacılık, sigortacılık, yabancı sermaye yatırım kazançları, yurtdışı işçi gelirleri, lisans bedelleri, kiralar, komisyonlar ve yurtdışı resmi hizmet bedellerinden oluşan cari işlemler bilânçosunun uluslararası hizmet dışalım ve dışsatımını gösteren işlemler.

Görünmez özne : Edilgen fiillerle kurulmuş olan cümlelerde açıkça söylenmediği için örtülü kalan, ancak, mantık yoluyla bilinen ve işi yapan gerçek özne. Karşıtı gramerce özne durumundaki görünür öznedir: Ağaçtaki kaysılar (yabancılar tarafından) toplanmış; Kitabın kapağı (senin tarafından) yırtılmış; Gelecek yıl (yetkililerce) başka bir yere gönderileceksin ve benzerleri Bu cümlelerdeki yabancılar, sen, yetkililer kelimeleri mantıkça bilinen görünmez öznelerdir. Karşıtı gramerce özne durumundaki görünür özne’dir. Buna ve gramerce özne’ye bk.

Görünmezkale : Sivas kenti, İmranlı belediyesi, merkez bucağına bağlı bir bölge.

Görüntü alanı : Alıcının durumu, alıcı ile konu arasındaki uzaklık, odak uzunluğu, alıcı açısıyla belirlenen alan; dolayısıyla, çerçeveyle belirlenmiş alan.

Görüntü bellek : Kullanıcının, yardımcı belleği (mıknatıslı teker) ana belleğin bir uzantısı olarak kullanmasına olanak veren, böylece olduğundan daha büyük bir ana bellek varmış görüntüsü sağlayan ek donanım olanağı.

Görüntü denetliği : Denetliğin görüntü için olanı. Ses denetliği karşıtı.

Görüntü dondurma : Dondurulmuş görüntü sağlama işi.

Görüntü düzlemi : Betimsel uzambilgisinde, görüş doğrultusuna dik olan düzlem.

Görüntü eni : Görüntülüğe yansıyan görüntünün genişliği.

Görüntü erime frekansı : Görüntülerin birbirini izleme sıklığının belirli bir değeri. (Bu değerin üstündeki frekanslarda görüntülerin renk ya da öznel parıltı ayrımları algılanamaz.).

Görüntü eşlemi : Henüz ses eşlemiyle birleştirilmemiş görüntü kuşağı.

Görüntü etmeni : Bir görüntü (hayalet) sahnesinde olağanüstülüğü vurgulamakta kullanılan sahne etmenlerinin tümüne verilen ad.

Görüntü ikonoskopu : İkonoskop ışıtacın, duyarlığı daha geliştirilmişi.

Görüntü iş eşlemi : Yalnız görüntü taşıyan iş eşlemi.

Görüntü kesitli çizim : Verileri kesiti alınmış çizel (geometrik) biçimlerle gösteren çizim.

Görüntü kurgusu : Görüntü kuşağında gerçekleştirilen kurgu.

Görüntü kuşağı : Yalnız görüntü taşıyan kuşak. Sesli filmde, kuşağın sese karşılık görüntü bölümünü belirten terim.

Görüntü negatifi : Alıcıda kullanıldıktan ya da pozitif görüntüyle işlemden geçirildikten sonra sağlanan negatif.

Görüntü netleştirici : Bir optik görüntünün parlaklığını artırmaya yarayan elektronik düzenek.

Görüntü ortikon alıcı : Görüntü-ortikon ışıtaçlı alıcı.

Görüntü ortikon ışıtacı : Özellikle dışarı çalışmalarda kullanılan son derece duyar alıcı ışıtacı çeşidi.

Görüntü öğeleri : Bir sinema ya da televizyon görüntüsünü oluşturan belli başlı öğeler. (Bunlar çerçeve/çerçeveleme, görüntü düzenlemesi, görüş noktası, alıcı açısı, çekim ölçeği, oyun-oyuncu, çevre/bezem/görünçlük donatımı/giysi/ makyaj, aydınlatma, renk, içerik/tema/konu/senaryo/dramatik yapı, devinim, ses, görünçlükleme/yönetimdir).

Görüntü pozitifi : Pozitif görüntü taşıyan kuşak.

Görüntü saptama : Televizyon görüntülerinin herhangi bir amaçla ileride kullanılmak üzere bir gereç üzerine alınması.

Görüntü ve ses negatifi : Görüntü ile sesin aynı negatif üzerinde birleştirilmişi.

Görüntü yönetmeni : Alıcı devinimlerinin düzenlenmesinden, görünçlüğün aydınlatılmasından, görüntülerin yönetmenin isteklerine uygun biçimde sağlanmasından, alıcı takımının denetiminden sorumlu kimse.

Görüntüalıcı : Sonradan göstermek üzere görüntüleri bir şerit üzerine kaydeden aygıt.

Görüntüalır : Bir gözlemde gözlenen durumun akışını ve doğallığını bozmamak ve tam nesnelliği sağlamak üzere bir gözlemi görüntüleyen aygıt.

Görüntülenme : Görüntülenmek işi.

Görüntülenmek : Görüntüleme işine konu olmak.

Görüntületme : Görüntületmek işi.

Görüntületmek : Görüntüleme işini yaptırmak.

Görüntüleyebilme : Görüntüleyebilmek işi.

Görüntüleyebilmek : Görüntüleme imkânı veya olasılığı bulunmak.

Görüntülük eni : Görüntülüğün, yatay uzun kenarıyla ya da yükseklik ve eniyle birlikte söylenerek belirtilen boyu.

Görüntülük parlaklığı : Bir gösterici, filmsiz olarak çalıştırıldığında, göstericiden görüntülüğe düşüp yansıyan ışığın niceliği. Almaç görüntülüğünden yansıyan ışığın niceliği.

Görüntüsel : Görüntüye dayanan.

Görüntüsel büyü : Birey ya da onun bir parçasının heykelcik, resim ve benzerleri yollarla yapılan taslakları üzerinde oluşturulan her türlü eylemin, olduğu gibi bireye yansıyacağı inancının yarattığı büyü türü. bk. büyü. karşılığı benzetimsel büyü.

Görüntüsel dekor : Oyun gereği ve oyun yorumu uyarınca sahne gerisindeki gergiye resim yansıtılarak ortaya çıkarılan dekora verilen ad.

Görüntüyapı : (Resim) Yapı içlerini aldatıcı olarak büyük gösteren derinlik çizimli yapı resimlerine verilen ad.

Görünü birimli çizim : Gözlem sıklıklarını, görünülerle simgelenmiş ölçünlü birimlerle dile getiren çizim. bk. çizimleme, görünülü çizim.

Görünü düzenleme ölçeri : Yanıtlayıcıya çeşitli kesitleri yansıtan görüntüler sunup bunları bir olay ya da öykü biçiminde düzenlemesini isteyerek tutumları ölçen ölçer.

Görünüleme : Verileri görsel kavramaya elverişli biçimde sunma.

Görünülmek : Görülmek.

Görünülü çizim : Gösterme kolaylığını artırmak amacıyla görünülü anlatımlara yer veren çizim.

Görünülü öykü ölçeri : Yanıtiayıcıya, konuşmaları gösteren balonları boş bırakılmış görünüler sunan ve bu boşlukların doldurulmasını isteyerek verilen yanıtlara göre tutumları ölçen ölçer.

Görünülü soru : Yanıt seçeneklerini göstersel anlatımlarla dile getiren soru.

Görünülü yordam : Açık ya da örtük anlatımlı, belli durumları yansıtan görünüler kullanarak ya da görsel uyaranlara başvurarak tutumları ölçen çıkarıma ya da uzancaiı yordam.

Görünüm kartı : Saptanan bilgiye görünüm yönteminde ulaşmak için kullanılan kart. bk. görünüm yöntemi.

Görünüm yöntemi : Bir konuyu ayrı ayrı açılardan saptayan fişlerdeki bilgileri bir bütün olarak göstermeyi sağlayan yöntem.

Görünümdeki yatım : Bir kesitte, doğrultuya dik yatımdan ayrı olarak gözlenen eğim.

Görünür çap : Bir gözlemcinin yıldız çapının uçlarını gözlediği doğrultular arasında kalan açı.

Görünür genleşme katsayısı : Bir sıvının gerçek genleşme katsayısından, bulunduğu kabın oylumsal genleşme katsayısının çıkarımı ile bulunan sayı.

Görünür güç : Bir dalgalı akım çevriminde, etkin yük-süren kuvvet ile etkin akımın çarpımı olarak tanımlanan güç.

Görünür ışık : İzgenin gözle görülebilir bölümünde (1012 kHz) yer alan dalgalar, ışık dalgaları. Dalga boyları yaklaşık olarak 380 ile 780 nm. (nanometre) arasında olan ve doğrudan doğruya bir görsel duyulanma doğurabilen ışınım.

Görünür ışın : İnsan gözünün görebildiği elektromagnetik spektrumun bir kısmı (340-780 nm).

Görünür ışınım : Akımmıknatıssal izge içinde kırmızıdan mora değin giden ışınım kuşağı.

Görünür ışınımın görsel etkinliği : Işık akısının, görünen alandaki (380-780 nm.) ışınım akısına oranı.

Görünür işlemler : Cari işlemler hesabının içinde yer alan dış ticaret bilançosundaki mal dışalım ve dışsatım işlemleri.

Görünür izge : Beyaz ışık izgesinin mor ile kırmızı arasındaki görünür renkler kuşağı.

Görünür özne : Edilgen fiillerle kurulmuş olan cümlelerde, cümlenin gramer açısından görünürde olan öznesi, sözde özne: parka yollar yapılmış, içme suyu getirilmiş ve benzerleri Ayrıntılı bilgi için bk. gramerce özne, krş gerçek özne, görünmez özne.

Görünür tayf alanı : (bir ışınımın)Yalnızca görünür ışınımların bulunduğu dalga boyları aralığı.

Görünürde nesneli fiil : Nesneli bir fiil, o fiilin sonucu durumunda olan bir kelimeyi nesne olarak aldığı vakit bu adla adlanır. Bir delik delmek gibi. Bir tahta delmek denildiği zaman ise tahta, delmek işinin gerçeknesnesi olduğundan delmek fiili bu sefer GERÇEK NESNELİ FİİL (V. affectif) durumundadır.

Görünürdeki devim : Bir gökcisminin gözlemciye göre yaptığı devim ya da gözlemcinin gördüğü devim. Güneşin gökküresindeki günlük devimi ve doğup batması görünürdeki devimidir. Oysa yer kendi ekseni çevresinde dönmekte, biz Göneş'i devinir görmekteyiz.

Görünürdeki odak : Işık deneyi ile bulunan odak.

Görünürdeki parlaklık : Işık alıcısına (göz, ırakgörür, fotoğraf plağı ya da herhangi bir ışıkölçer) ulaşmış olan ışınım erkesi niceliğine göre bu alıcının belirttiği parlaklık. Bir yıldız uzaklaşırsa görünen parlaklığı azalır.

Görünürdeki yer : Bir cismin görünürdeki yeri.

Görünürdeki yörünge : Gerçek yörüngenin, bakış doğrultusuna dik düzlem üzerindeki izdüşümü.

Görünürlük : Görülebilen bir şeyin niteliği. Yoğun siste görünebilen 15-20 metreden, 50 km'ye değin giden değişik görüş uzaklıkları içki hava duruluğu ölçüsü.

Görünürlük çarpanı : Verilen dalga boydaki görünür ışınım akısının, gelen tüm ışınım akısına oranı.

Görünüş geçerliği : Bir testin, o testi uygulayanlar ile sınava girenlerce belli bir amaç için elverişli ve ilginç bulunup benimsenmesi.

Görünüşte devinim : Devinmeyen belirli bir uyaran düzeninin yarattığı devinim sanısı.

Görünüşteki işlem : Zahiri muamele (karş. danışıklı işlem).

Görünüverme : Görünüvermek işi.

Görünüvermek : Ansızın veya kısa süreli olarak görünmek.

Güneşin görünürde devinimi : Tutulum ve eşlek düzlemleri arasındaki 23° 27"lık açı nedeniyle, güneşin iki dönence arasında, gidiş ve dönüşü bir yıl süren devinimi.

Han görünüşü : Kırım hanlarının başkanlığında toplanıp ülkedeki işlerin görüşüldüğü divan.

Hint irmiği görünümlü dalak : Beyaz pulpa artışı nedeniyle üzerine irmik dökülmüş izlenimi veren amiloidoziste biçimlenen, dalağın makroskobik görünümü, sago dalak.

Ilgat görünme : Belli belirsiz görünme.

Ilıdı buludu görünmemek : Hiç bir şey belli olmamak, görünmemek.

Işınır görüntülük : Bir eksiuç ışıtacının ya da almaç ışıtacının, iç çeperi ışınır özdekle sıvalı, elektron topunun gönderdiği elektron demeti çarpınca, görüntülüğün önünde ışıklı görüntü oluşturan düz bölümü.

İçbükey görüntülük : Bazı geniş görüntülük işlemlerinde kullanılan ve izleyiciden yana olan yüzeyi bir yay parçası gibi değirmi olan görüntülük.

İncili görüntülük : Üzerlerine düşen ışığı aynı yönde, yani gösterici yönünde büyük ölçüde yansıtma özelliği taşıyan, yansıtıcı yuvarlarla sıvalı görüntülük çeşidi.

İri tanecikli görüntü : Duyarkatı iri tanecikli olduğundan görüntülükte bu tanecikleri kendini belli eden, benekli görüntü.

İşitme görüntüsü : İnsan kulağının işitme sınırlarını kapsayan, saniyede 20-20.000 saykıl arasındaki sesler. bk. işitme sınırı.

Kalabalık görünçlük : Çok sayıda figüranın çok geniş bir alanı doldurduğu görünçlük.

Kalbursu görünüm : Lenf yumrularındaki foliküllerin ve bağırsaklardaki Peyer plaklarının şiddetli otoliz sonucu yer yer erimesi ve âdeta kalbur gibi delikli bir görünüm kazanması, status kribrozus.

Katlanır görüntülük : Dar filmlerin gösteriminde kullanılmak üzere kolaylıkla açılır kapanır, üçayak üzerine takılabilir, bir yerden bir yere taşınabilir görüntülük.

Kayar görünçlük : Öne arkaya, sağa sola devindirilebilen görünçlük çeşidi.

Kesikli görünge : Güneş yüzeyindeki çeşitli öğe buharlarının, ak ışık içindeki ışınımlardan kimilerini soğurmasıyla bir biçmeden geçtikten sonra kara çizgiler içeren görünge.

Kohler restorff görüngüsü : Doğru işi anımsama deneylerinde, ayrı olarak sunulmuş olan söz ikililerinin anımsanma oranının, bir dizi içinde sunulan ikililerinkinden daha yüksek oluşu.

Kolan görünge : Moleküllerin dönme erke düzeyleri arasındaki geçişlerin bir cam ya da flim üzerindeki görüngelerinin renkli kolanlar biçimindeki görüntüsü.

Kutucuklu görüntü aygıtı : Mıknatıslı görüntü aygıtının kutucukla çalışan, kutucuklu televizyonda kullanılan ufak boy çeşidi.

Küçük görüntülük : Sinemanın büyük görüntülüğü karşısında televizyonun küçük görüntülüğünü anlatan ve mecazi anlamda televizyonu belirten terim.

Kütle görüngeölçüm : Kimi molekülleri hızlı elektronlarla yükünleştirip , oluşan parçacık ve kesimleri eş kütleli kümelere ayırarak çözümleme yöntemi.

Kütük görünümü : Bir kütükte, kütüğün birleşenlerinin düzeni ve boyu da içeride olmak üzere verilerin ya da sözcüklerin düzenlenişi ve yapısı.

Latent görüntü : Radyasyona maruz kalan fotoğraf filminde normalde görülmeyen, ancak fotoğraf banyolarından geçirildiği zaman ortaya çıkan görüntü.

M mod görüntü : Ultrasonografide, incelenen bölgeden yayılan ekoların, hareketli ve zaman ayarlı bir grafiğe dönüştürülerek kaydedilmesi. Sık olarak kardiyolojide kullanılır.

Maden görüntülük : Madensel taneciklerle sıvanmış sinema görüntülüğü.

Manyetik rezonans görüntüleme yöntemi : Manyetik bir alan içine konulan hasta vücuduna gönderilen radyofrekans dalgalarının, dokulardaki hidrojen atomu çekirdeğindeki protonları uyarması sonucu yayılan radyo sinyalleriyle oluşturulan görüntüleme yöntemi, MRI, MRG.

Markanın görüntüsü : Markanın, biçimi ve biçimin kuruluşu ile halk üzerinde bıraktığı izlenim.

Merceksi görüntülük : Yoğruk üzerine etil selüloz püskürtülerek ufacık merceklerden oluşmuş görünüşü verilen görüntülük.

Mıknatıslı görüntü : Mıknatıslı görüntü kuşağının yayına verilmesi komutu.

Mıknatıslı görüntü aygıtı : Televizyon imi biçimindeki görüntüleri ve bunlarla ilgili sesleri mıknatıslı görüntü kuşağı üzerine saptayan aygıt. (Bu aygıt, yapısı ve dayandığı ilkeler yönünden bir ses aygıtını andırır. Bu aygıt, televizyon yayın merkezlerinde ya da dışarıda izlencelerin saptanıp hemen ya da ileride yayımlanmasında kullanıldığı gibi, evlerde de istenilen izlenceyi saptayıp izlemekte bir ses aygıtı kolaylığıyla kullanılabilmektedir. Mıknatıslı görüntü aygıtındaki kuşak, görüntü saptanır saptanmaz, başkaca bir işleme gerek kalmaksızın izlenebilir. Bu kuşaklardaki görüntüler ve sesler silinebilir; silinen kuşak yeniden kullanılabilir; eşlemleri çıkarılabilir; bu kuşaklardan filmlere, filmlerden bu kuşaklara aktarma yapılabilir). Aynı aygıtın hem saptamayı hem de okumayı gerçekleştiren çeşidi.

Mıknatıslı görüntü kuşağı : Mıknatıslı görüntü saptamakta kullanılan, üzeri demir oksit tozuyla örtülü polivinilklorit tabanlı, 25 mm ya da 50 mm eninde, kenarlarında ses yolu da bulunan kuşak.

Mıknatıslı görüntü saptama : Televizyon görüntülerini ve bunlarla ilgili sesleri, yayından ya da doğrudan doğruya yapım sırasında mıknatıslı görüntü aygıtı yardımıyla mıknatıslı görüntü kuşağına aktarma.

Mıknatıslı görüntü saptama arabası : İşlik dışındaki izlenceleri mıknatıslı görüntü kuşağına saptamayı sağlayacak biçimde donatılmış araba.

Mıknatıslı görüntücü : Mıknatıslı görüntü aygıtını kullanan kimse.

Mıknatıslı görüntülük : Mıknatıslı görüntü kuşaklarının saklandığı, korunduğu, sınıflandığı işlik bölümü.

Negatif görüntü : Negatif duyarkatın işlemelikte işlendikten sonra verdiği görüntü. (Böyle bir görüntüde cisimlerin doğadaki aydınlık ve karanlık bölümleri tam tersine dönmüştür. Gerçekte beyaz olan bölümler siyah, siyah bölümler beyaz görünür). Uç değiştirme yoluyla almaçta oluşturulan görüntünün niteliği.

Optik görüntü : Herhangi bir konunun bir optik dizgeden geçtikten sonra oluşan görüntüsü. Elektronik görüntü karşıtı.

Ortak görünü : Sınıflamada bölüm, grup ya da alt grupların hepsinde bulunan görünüm. (Örneğin iki nokta sınıflama yönteminde kişilik, nitelik, enerji, yer, zaman.).

Ölçer kesit görünümü : Etken çözümlemesiyle ayrıştırılan etkenler için tanısal nitelik taşıyan çeşitli ölçerlerde bir bireyin gösterdiği başarının toplam görünümü.

Öz ve görünüş : Her gerçeklikte zorunlu olarak var olan iki yan. bk. öz, görünüş.

Özgün görüntü negatifi : Alıcıda kullanıldıktan sonra, asıl görüntü negatifini oluşturmak üzere işlemelikte işlenmiş negatif; ana negatifin görüntü negatifi çeşidi.

Portakal kabuğumsu görüntü : Isıl işlem uygulanmış çelik yüzeylerde beliren, portakal kabuğu görünüşünde yüzey kusuru, timsah derisi diye de bilinir.

Pozitif görüntü eşlemi : Çoğaltım negatifi elde etmek için hazırlanan pozitif eşlem.

Radyoizotop görüntüleme : Canlı organizmaya verilen radioizotopların gama dedektörlerle saptanarak görüntüye dönüştürülmesi, sintigrafi, RI, radyonüklit görüntüleme.

Radyonüklit görüntüleme : Radyoizotop görüntüleme.

Rengin görünümsel özellikleri : Rengin görünüm açısından üç temel özelliği : Türü, doygunluğu ve parlaklığı.

Saydam görüntülük : Saydam nitelikte geriden gösterim görüntülüğü.

Ses geçirir görüntülük : Arkasında bulunan sesyayardan çıkan sesi salona verebilen görüntülük çeşidi.

Sesli film görüntülüğü : Görüntülüğün ardında yer alan sesyayardan çıkan sesin salona ulaşabilmesi için ses geçirir nitelikte olan görüntülük.

Sus görünmek : Sessiz, suskun durmak.

Tanrısal görüntü : Tanrının, insan biçiminde görünebileceğine ilişkin halk inancının bilimsel adı.

Ters görüntü : [Bakınız: öngörüntü].

Thurstone eşit görünen aralık ölçeği : Bir ölçüm boyutuna ilişkin olarak ölçek konumu daha önce yargıcıların değerlendirmeleriyle saptanmış, konumsal değer birimleri arasındaki uzaklıkları eşit sayılmış sınarlardan oluşan, yanıtlayıcılardan bu sınarlar arasında görüşlerine en uygun düşenleri belirtmelerini isteyerek tutumları ölçen ölçek. bk. eşit görünen aralık ölçeği-.

Tutanak görünümü : Bir tutanakta, tutanağın birleşenlerinin düzeni ve boyu da içeride olmak üzere verilerin ya da sözcüklerin düzenlenişi ve yapısı.

Üçboyutlu görüntülüğü : Üçboyutlu sinemada kullanılan, resmin sol ve sağ göz için ayrılmasını sağlayan, ayrıca gözlük kullanılmasına gerek bırakmayan bir görüntülük çeşidi.

Üçlü görüntülük : Üç olağan görüntülüğün yan yana getirilmesi ve üç göstericinin bunlar üzerine birbirinin tümleyicisi ya da birbirinden değişik görüntüleri yansıtması temeline dayanan geniş görüntülük işlemi.

Varış görüntüsü : Birbirine çok yakın aralarla sonuçlanan koşuların bitirme sıralarının varış yargıcılarınca saptanamadığı durumlarda, ayrımı kolaylaştırmak amacı ile kullanılan görüntü.

Yan görünüş : (Resim) İnsan yüzünün yandan görünüşü.

Yansımış görüntü : Göstericideki film üzerinde bulunan resmin, görüntülük üzerinde yer alması. Görüntülük üzerindeki görüntü. Alıcıya giren görüntünün herhangi bir amaçla olağan doğrultusundan saptırılması durumu.

Yansıtılmış görüntü : Bir optik dizgenin, görüntülükten değil, bir başka optik dizgeden doğrudan doğruya ya da ayna yardımıyla aldığı görüntü.

Yansıtılmış görüntü basım aygıtı : Yansıtılmış görüntü basımını gerçekleştiren aygıt.

Yansıtılmış görüntü basımı : Optik basım aygıtı ile çift kuşaklı, değmeli basım aygıtının özelliklerini birleştiren basım işlemi.

Yansıtılmış görüntü göstericisi : Yansıtılmış görüntü saptamada kullanılan özel yapıda gösterici.

Yansıtılmış görüntü saptama : Yansıtılmış görüntü göstericisinin verdiği görüntüyü filme aktarma yöntemi. (Bu yöntemle yazılar, maketler, başka filmler ve özellikle canlandırma sinemasındaki saydam yapraklar, yansıtılmış görüntüyle birleştirilerek doğrudan doğruya filme alınır).

Yapıtın dış görünüşü : Yapıtın boyutları ve kapağı bakımından görünüşü ve özelliği.

Yarı saydam görüntülük : Yarı saydam nitelikte geriden gösterim görüntülüğü.

Yazı görüntüleme : Yazılı bilgileri istenildiği anda televizyonda izlemeyi sağlayan yöntemlerin genel adı. (İzleyicinin almaca bağlı ve üzerinde düğmeler bulunan bir aygıtın düğmelerine basarak hava durumu, son haberler, borsa haberleri, spor karşılaşmaları ya da at yarışlarının sonuçları, uçak, vapur, tren tarifeleri, ve benzerleri bilgileri görüntülükte izleyebilmesini sağlayan bu yöntemler, değişik ülkelerde "Ceefax", "Oracle", "Prestel", "Viewdata", "Titan", "Captains", ve benzerleri gibi tecim adlarıyla da tanınmaktadır).

Yoğruk görüntülük : Yoğruk özdekten yapılma sinema görüntülüğü.

Ardıl görüntü : Ardışık görüntü.

Ardışık görüntü : Bir duyunun kaybolmasından sonra da devam eden görüntü, ardıl görüntü.

Damar görüntüleme : Damar içine X ışınlarını geçirmeyen bir madde verildikten sonra damarların filminin alınması, anjiyo, anjiyografi.

Geçmiş zaman görünümü : Belirsiz geçmiş zaman eki almış fiille yardımcı fiilin veya başka bir fiilin birlikte kullanılmasından ortaya çıkan ve olayın tamamlanmış olduğu kavramını veren görünüm: Gelmiş olmak, gitmiş olmak, vermiş bulunmak gibi.

Gelecek zaman görünümü : Gelecek zaman sıfat-fiiliyle yardımcı fiilin birlikte kullanılmasından ortaya çıkan ve niyet kavramı veren görünüm.

Genel görünüm : Bir yerin, bir olayın dıştan görünümü, panorama.

Genel görünümlü : Dıştan görünüşlü, panoramik.

Geniş zaman görünümü : Geniş zaman sıfat-fiiliyle yardımcı fiilin birlikte kullanılmasından doğan görünüm: Gelmez olmak. Görünmez olmak gibi.

Görünge : Eşya ve nesnelerin uzaktan görünüşü, perspektif.

Görüngü : Duyularla algılanabilen her şey, fenomen, numen karşıtı.

Görüngü bilimi : Algılanan görüngeler öğretisi, olay bilimi, fenomenoloji.

Görüngü bilimsel : Görüngü bilimi ile ilgili, fenomenolojik.

Görüngücülük : Gerçek olanın yalnızca görüngüler olduğunu öne süren görüş, olaycılık, fenomenizm.

Görünme : Görünmek işi.

Görünmek : Görülür duruma gelmek, görülür olmak, gözükmek. Azarlamak. Gözdağı vermek. İzlenim uyandırmak. Benzemek, görünüşünde olmak.

Görünmez : Görünmeyen, beklenmeyen.

Görünmez kaza : Umulmadık zamanda, umulmadık biçimde olan kaza.

Görünmezlik : Görünmez olma durumu.

Görüntü : Gerçekte var olmadığı hâlde varmış gibi görünen şey, hayalet. Bir film üzerinde sıralanmış resimlerin gösterici yardımıyla ekrana art arda düşürülmesi sonunda hareketin yeniden kurulmasıyla ortaya çıkan görünüş, görüntülük üzerindeki hareketli resimler bütünü. Herhangi bir nesnenin mercek, ayna vb. araçlarla oluşturulan biçimi, hayal. Gölge oyununda Karagözcünün perdeye yansıttığı görsel malzeme. Manzara. Sayı doğrusu üzerinde bir sayıya karşı gelen nokta.

Görüntüleme : Görüntülemek işi.

Görüntülemek : Belirli bir konuyu buna en yakın görüntüler içinde tasarlamak, yaratmak, gerçekleştirmek.

Görüntüleyici : Görüntülemeyi sağlayan alet.

Görüntülük : Ekran.

Görünüm : Bir şeyin dıştan bakıldığında görünen biçimi, görünme durumu, görünüş, manzara, zevahir, vizyon.

Görünümlü : Görünümü olan.

Görünür : Görünen, gözle görülebilen. Belli, apaçık göze çarpan.

Görünürde : Dıştan bakınca, görünüşe göre, ortada, meydanda.

Görünürlerde : Ortalıkta, meydanda.

Görünüş : Görünme işi. Bulunulan bir yerden görülebilen alan, görünüm, manzara. Gözün ilk bakışta veya zihnin dolaysız olarak algıladığı şey. Fiillerin belirttiği oluşların süresi, gelişmesi ve bitmesiyle ilgili bütün biçimleri kapsayan dil bilgisi kategorisi. Gerçeğe uymayan dış görüntü, zevahir.

Görünüşte : Dıştan göründüğüne göre, görünene inanmak gerekirse, görünene bakılırsa, zahiren.

Manyetik rezonans görüntüleme : Dışardan bir manyetik alan uygulayarak vücuttaki yumuşak dokuların görüntülenmesini sağlayan yöntem.

Pozitif görüntü : Renkli ve siyah beyaz filmlerde doğadaki renklerin asıllarına uygun olarak belirlendiği görüntü.

Sorulu görünüm : Soru biçimindeki bir fiilin bir başka fiilden önce gelerek zaman zarfı görevinde kullanılması.

Sürerlik görünümü : Türkçede bir zarf-fiille yardımcı fiilin veya herhangi bir fiille durmak fiilinin birlikte kullanılmasından oluşan ve sürerlik kavramı veren görünüm.

Yapmacık görünümü : Gerçekte yapıldığı hâlde yapılmamış gibi bir izlenim veren görünüm.

Diğer dillerde Görümötesi ışınlar anlamı nedir?

İngilizce'de Görümötesi ışınlar ne demek ? : ultraphotic rays