Gelmek nedir, Gelmek ne demek

 

"Gelmek" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Bu ayakkabı sana küçük gelir."
  • "Çocuklar arkadan geliyordu."
  • "Gurbetten gelmişim yorgunum hancı / Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş" - B. S. Erdoğan
  • "Bu bardakların tanesi yüz liraya geldi."
  • "Vakit kuşluğu aşmış, öğleye geliyordu." - N. Cumalı
  • "Kahve Brezilya'dan geliyor."
  • "Bu davranışlardan ne gelir bilinmez."
  • "Dediğime geldiniz mi?"
  • "Türkçede ekler kelimelerin sonuna gelir."
  • "Caddelerde oturmaya gelmez." - Ö. Seyfettin
  • "Baktıkça bakası gelmek. Yedikçe yiyesi gelmek."
  • "Baygın da olsa yabancı bir kadını böyle kucağında tutmak ona pek ayıp bir şey gibi geldi." - H. Taner
  • "Alışageldiğimiz bir anlamı vardı."
  • "Buraya ışık gelmiyor."
  • "Buranın havası iyi geldi. Burası bana çok sıcak geldi."
  • "Boyu ancak omzuna geliyor."
  • "Uykusu gelmek."
  • "Çiftlikten onlara ayda beş yüz milyon lira gelir."
  • "Başta gelmek. Önde gelmek. Birinci gelmek."
  • "Attığı top gözüme geldi"
  • "Şimdi sözü burada kesip asıl konumuza gelelim."
  • "Burnundan kan geldi. Musluktan su gelmiyor."
  • "Merak etme, ondan kimseye kötülük gelmez."
  • "Birazcık üşütmeye gelmiyor, hemen hastalanıyor."
  • "Adamı Ödemiş'ten aldım geldim, her masrafını çektim." - N. Cumalı
  • "Dün akşam amcamlar bize geldi."
  • "Görmezlikten gelmek. İşitmezlikten gelmek."
  • "Kadri o adamlardandır ki iyi davranmaya, yüz vermeye gelmez." - M. Ş. Esendal
  • "Ben İstanbul'a gidiyorum, benimle gelir misiniz?"
  • "Eski çağlardan birçok anıt çağımıza kadar gelmiştir."
  • "Yola gelmek. Meydana gelmek. Hatıra gelmek. Akla gelmek."
  • "Felç gelmek. Başımıza bir bela geldi."

Yerel Türkçe anlamı:

Uğraşmak.

Gelmek

Hamur mayalanmak.

Gelmek (bk. ge)

Diğer sözlük anlamları:

 

Naklolunmak, hikâye edilmek.

Geçmek, vârit olmak.

Gelmek anlamı, tanımı:

Gel de : "elinde ise" anlamında kullanılan bir söz.

Gel demesi kolay ama git demesi güçtür : "bir kimseyi işe almak, bir misafir çağırmak kolaydır ancak bir kimsenin işine son vermek, misafire git demek zordur" anlamında kullanılan bir söz.

Gel keyfim gel : Büyük bir memnunluk ve alay anlatan bir söz.

Gel zaman git zaman : "aradan oldukça uzun bir zaman geçtikten sonra" anlamında kullanılan bir söz.

Geleceği varsa göreceği de var : "kötülük yapmaya kalkışacak olursa karşılığını elbette görür" anlamında kullanılan bir söz.

Gelip çatmak : Vakti gelmek, kaçınılmaz olmak.

Gelip geçmek : Bir yerden geçmek. kısa bir süre etkin olmak. bir makam, bir yer vb.nde kısa bir süre bulunmak.

Gelgeç : Geçici. Hercai.

Gelgel : Çekicilik. Başa takılan elmas veya altın iğne.

Gelip geçici : Sürekli olmayan, kısa süreli.

Gide gele : Aynı yere sürekli gidip gelerek.

Gitmeli gelmeli : Giden gelen.

Varagele : Bir şeyi, bir yerden bir yere çekerek götürüp getirmeye yarayan araç. Belirsizlik.

Rastgele : (ra'stgele) Seçmeden, iyisini kötüsünü ayırmadan, gelişigüzel, lalettayin. Gelişigüzel.

Taygeldi : İkinci kez evlenen kadının beraberinde getirdiği çocuk veya çocuklar.

Gelgelelim : Ne var ki.

Kendigelen : Umulmadık bir zamanda gelen ve gelişinden sevinç duyulan (kimse veya şey).

Karşı gelim : Karşıtlık.

Tümdengelim : Tümel bir önermeden tikel bir önermeye, yasalardan olaylara, etkenden etkiye geçme yolu, talil, dedüksiyon.

Söz gelimi : Söz gelişi.

Süregelmek : Başlangıcından beri aynı biçimde sürmek, devam etmek.

Gelme : Yetişme. Gelmiş olan. Bir ışının, kaynağından çıkarak bir ayna yüzüne veya saydam bir cismin yüzeyine erişmesi. Gelmek işi.

Abdesti gelmek : Abdest bozmaya gereksinim duymak.

Aceleye gelmek : Bir iş yapılırken zaman yetersizliğinden dolayı gereken önem verilememek.

Acı gelmek : Dokunmak, kırmak, üzmek.

Ağır gelmek : Yapılması güç gelmek. gücüne gitmek, onuruna dokunmak.

Ak sakaldan yok sakala gelmek : Çok yaşlanıp iyice kuvvetten düşmek.

Akla gelmek : Hatırlamak.

Aklı başına gelmek : Ayılmak, kendine gelmek. davranışlarının yanlışlığını sezerek doğru yolu bulmak.

Aklı sonradan gelmek : Bir şeyi sonradan hatırlayarak yapmak. verdiği kararın yanlış olduğunu anlayıp vazgeçmek.

Aklına bir şey gelmek : Hatırlamak.

Aklına gelmek : Hatırlamak, anımsamak. bir şeyi yapmayı düşünmek, tasarlamak.

Alay gibi gelmek : İnanılacak gibi olmamak.

Amana gelmek : Önce direnirken zor karşısında boyun eğmek.

Anasından emdiği süt burnundan gelmek : Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek.

Anlamazlıktan gelmek : Bir şeyi anladığı hâlde anlamamış gibi davranmak.

Anlamına gelmek : Bir anlam bildirmek.

Arkası gelmek : Devamlı olmak, süreklilik göstermek.

Arpası çok gelmek : Coşmak, azmak, kudurmak.

Aşka gelmek : Bir şeyi yapmak için büyük bir istek duymak, coşmak, coşkunluk göstermek.

Ayağı ile gelmek : Kendi isteğiyle gelmek. emek çekilmeden elde edilmek.

Ayağına gelmek : Emek çekilmeden elde edilmek. alçak gönüllülük göstererek birinin yanına gelmek.

Ayak oyununa gelmek : Kandırılmak.

Az gelmek : Yetmemek.

Barut kokusu gelmek : Savaş tehlikesi sezilmek.

Baş aşağı gelmek : Tepesi üstü düşmek.

Başa baş gelmek : Berabere kalmak. eşit olmak, denk olmak.

Başta gelmek : Önde olmak, üstün durumda olmak.

Beli gelmek : Cinsel birleşme sırasında salgı boşalmak.

Belinden gelmek : Birinin dölü olmak.

Benzine kan gelmek : Sağlıklı duruma gelmek, canlanmak.

Bıçak bıçağa gelmek : Bıçakla birbirine saldıracak kadar zorlu kavga etmek.

Bıkkınlık gelmek : Bıkmak, usanmak, bunalmak.

Bilmezlikten gelmek : Bilmiyor görünmek.

Bir araya gelmek : Bir yerde toplanmak, buluşmak.

Bir hizaya gelmek : Düzgün sıra olmak.

Birbiri üstüne gelmek : Arka arkaya meydana gelmek, ara vermeden olmak.

Birebir gelmek : Etkisini hemen ve kesin olarak göstermek.

Birinci gelmek : Birçokları arasında en iyi olarak seçilmek.

Boğaya gelmek : Çiftleşme zamanı gelmek.

Boğaz boğaza gelmek : Zorlu kavga etmek.

Burnundan gelmek : Elde ettiği güzel şey, sonradan gelen üzüntüler üzerine kendisine zehir olmak.

Burun buruna gelmek : Karşısında hissetmek. beklenmedik bir anda karşılaşmak, birbirlerine çok yaklaşmak.

Büyük abdesti gelmek : Dışkı yapma ihtiyacı duymak.

Büyük gelmek : Kıyafet, bol ve geniş olmak.

Çalımına gelmek : Uygun zaman veya durumu ele geçirmek.

Can gelmek : Canlanmak, güçlenmek.

Canı ağzına gelmek : Büyük bir tehlike karşısında ölecekmiş gibi bir korkuya kapılmak. aşırı duygulanmak, çok heyecanlanmak.

Canı burnuna gelmek : Bir şey yaparken çok zorluk çekmek.

Canı gelmek : Yeniden canlanmak, canı yerine gelmek.

Canı yerine gelmek : Yorgunluğu geçmek. sağlığını, gücünü kazanmak.

Canının içine sokacağı gelmek : Çok hoşlanmak, çok sevmek.

Çekiye gelmek : Düzene uymak.

Çerez gibi gelmek : Bir iş çok kolay olmak.

Cesaret gelmek : Yılgınlığı gitmek, yüreklenmek.

Cesarete gelmek : Yılgınlığı gitmek, yüreklenmek.

Cihana gelmek : Meydana gelmek, ortaya çıkmak. doğmak.

Çok gelmek : Gereğinden fazla olmak. çekilmez ve katlanılmaz olmak.

Dalgınlığına gelmek : Dalgınlık dolayısıyla fark edememek.

Dar gelmek : Sıkıntı ve huzursuzluk vermek.

Dara gelmek : Mecbur olmak. aceleye gelmek.

Dediğine gelmek : Birinin düşüncesini önce kabul etmezken sonradan doğru bulup kabul etmek.

Denk gelmek : Rast gelmek, rastlamak. uygun düşmek, uygun gelmek.

Dile gelmek : Konuşma kudreti, yeteneği, olmayan varlık konuşmak, dillenmek, lisana gelmek. dile düşmek.

Dilinin ucuna gelmek : Söyleyecek duruma gelmek.

Dize gelmek : Baş eğmek, boyun eğmek.

Dizgine gelmek : Düzelmek, belli bir disipline ve sisteme girmek.

Dokuz ayın çarşambası bir araya gelmek : Birçok iş birden ortaya çıkıp sıkışık bir durum yaratmak.

Dolduruşa gelmek : Olumsuz yönde yönlendirilmek, kışkırtılmak. biri çeşitli yollarla pohpohlanarak yönlendirilmek, kışkırtılmak, gaza getirilmek.

Dolmuşa gelmek : Dolduruşa gelmek.

Doyurucu gelmek : Yeterli olmak.

Dudağının ucuna gelmek : Hemen söyleyecek durumda olmak.

Dudak dudağa gelmek : Öpüşmek.

Dünyaya gelmek : İnsan, doğmak.

Duymazlıktan gelmek : İlgilenmek istemediği için duymamış gibi davranmak.

Eceli gelmek : Ölümü veya yok olması kaçınılmaz duruma gelmek.

Eğrisi doğrusuna gelmek : Olmayacak gibi görünen bir iş, bir girişim, rastlantı sonucu olumlu bitmek.

Eksik gelmek : Yetişmemek, yetmemek.

Ele gelmek : Tutulabilmek. bebek kucağa alınacak kadar büyümüş olmak.

Eli boş gelmek : Umulan şeyi getirmeden gelmek. armağansız gelmek.

Elinden gelmek : Yapabilmek.

Elinden iyi iş gelmek : Becerikli, hünerli olmak.

Elini kolunu sallaya sallaya gelmek : Gelirken hiçbir armağan getirmemek. bitirmeye gittiği işten sonuç alamadan dönmek.

Fazla gelmek : Çekilmeyecek, bıktıracak, tedirgin edecek bir durum almak.

Felç gelmek : İnme inmek.

Galeyana gelmek : Coşmak, hiddetlenmek.

Galip gelmek : Yenmek, üstün gelmek.

Gayrete gelmek : Bir işi yapmaya veya bitirmeye özenmek; canlanmak.

Gaza gelmek : Dolduruşa gelmek.

Gazaba gelmek : Öfkelenmek, kızmak.

Gibi gelmek : ... sanısı vermek, ... sanısı yaratmak.

Gibisine gelmek : İmiş gibi gelmek, sanmak.

Gına gelmek : Usanmak, bıkmak.

Gırtlak gırtlağa gelmek : Kıyasıya dövüşmek.

Göresi gelmek : Görmek isteğini duymak, özlemle görmek istemek, özlemek.

Görmezden gelmek : Görmemiş gibi yapmak, farkında değilmişçesine davranmak.

Görmezlikten gelmek : Görmemiş gibi davranmak.

Göz göze gelmek : Her iki tarafın bakışları karşılaşmak.

Gözaydına gelmek : Birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla kutlamaya, iyi dilekte bulunmaya gelmek.

Göze gelmek : Birisine nazar değmiş olmak.

Gözle görülür elle tutulur hale gelmek : Çok açık bir biçimde görülmek, herkes tarafından bilinmek.

Gözünün önüne gelmek : Hatırlamak. bir şeyi zihinde canlandırmak, tasarlamak, hatırlamak.

Güç gelmek : Bir şeyin yapılmasında zorluk ve sıkıntı ile karşılaşmak.

Gurur gelmek : Kurumlanmak.

Gururuna ağır gelmek : Kişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek.

Hafif gelmek : Ağırlığı fazla olmamak. önemsiz görmek, değer verilmemek.

Hakkından gelmek : Zor bir işi başarı ile sona erdirmek. yenmek, öç almak veya cezasını vermek.

Halel gelmek : Bozulmak, zarara uğramak.

Hatiften gelmek : Gaipten ses gelmek.

Hatırına gelmek : Hatırlamak, aklına gelmek.

Havale gelmek : Postane veya banka yoluyla para gelmek. genellikle çocuklara çoğu zaman bayılma, yüksek ateşle beraber çırpınma krizleri gelmek.

Hesabına gelmek : Yararına uygun, elverişli olmak.

Heyecana gelmek : Heyecanlanmak, heyecan duymak.

Hizaya gelmek : Davranışlarını düzeltmek, yola gelmek.

Husule gelmek : Olmak, oluşmak, doğmak, çıkmak, meydana gelmek.

İçinden gelmek : Bir şeyi yapmak için içten bir istek duymak.

İçine daralma gelmek : Sıkıntı basmak, sıkılmak.

İçine fenalık gelmek : Ruhu daralmak, sıkılıp bunalmak.

İçine sokacağı gelmek : Birini çok sevmek.

İki eli yanına gelmek : Ölmek.

İkinci gelmek : Bir yarışmada birinciden sonraki dereceyi almak.

İlaç gibi gelmek : Rahatlatmak, huzura kavuşturmak. iyileşmeyi veya çözümü kolaylaştırmak.

İleri gelmek : Bağlı bulunmak. oluşmak, meydana gelmek. neden olmak.

İmana gelmek : Sonradan bir şeyi kabul edip uymak. en sonunda doğruyu söylemek. Müslümanlığı kabul etmek.

İnkıraz gelmek : Çökmek, dağılmak.

İnsafa gelmek : Acımasız ve haksız tutumdan vazgeçmek.

İşin üstesinden gelmek : Güç bir işi başarmak, sonuçlandırmak.

İşine gelmek : Çıkarına, amacına, düşüncesine uygun olmak.

İştaha gelmek : Arzulamak.

İyi gelmek : Giyecek, üstüne olmak, uygun olmak. uğurlu gelmek. yaramak.

Kafası yerine gelmek : Kendini toparlamak, kendine gelmek.

Kalbi ağzına gelmek : Yüreği ağzına gelmek.

Kalburüstüne gelmek : Benzerleri arasında sivrilmiş olmak, seçkin duruma gelmek.

Kaleme gelmek : Yazılabilmek veya anlatılabilmek.

Kan gelmek : Kanamak.

Karşı gelmek : Başkaldırmak. birini karşılamak.

Karşı karşıya gelmek : Zıtlaşmak. birden karşılaşmak.

Katakulliye gelmek : Tuzağa düşmek.

Kendi ayağı ile gelmek : Kendi isteğiyle gelmek.

Kendine gelmek : Aklı başına gelmek. ayılmak. durumu düzelmek.

Kertesine gelmek : Tam yerini ve zamanını bulmak.

Kesel gelmek : Gevşemek, tembelleşmek.

Ketenpereye gelmek : Dolandırılmak.

Keyfi gelmek : Neşelenmek.

Kip gelmek : Tıpatıp, uygun gelmek.

Kısmeti ayağına gelmek : Beklenmeyen bir nedenle kazançlı bir durumla karşılaşmak.

Kıvamına gelmek : Kıvamını bulmak.

Kızana gelmek : Dişi kedi ve köpek erkek istemek.

Kolayına gelmek : Bir işin herhangi bir biçimde yapılmasını daha kolay bulmak.

Kollarını sallaya sallaya gelmek : Hiçbir şey getirmeden gelmek.

Konuk gelmek : Bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelmek.

Kopup gelmek : Uzak bir yerden ayrılarak gelmek.

Korktuğu başına gelmek : Düşünülen kötü durum gerçekleşmek.

Küçük abdesti gelmek : İdrar yapma ihtiyacı duymak.

Kulağına gelmek : Duymak. kulağına çalınmak.

Kumpasa gelmek : Hile ile kandırılmak.

Kündeye gelmek : Aldanmak, tuzağa düşmek.

Künyesi gelmek : Savaşta bir askerin ölüm haberi kendi evine bildirilmek.

Laf gelmek : Söz gelmek.

Lafına gelmek : Sözüne gelmek.

Lazım gelmek : Gerekmek.

Manasına gelmek : Anlamına gelmek.

Manaya gelmek : Anlam bildirmek.

Merhamete gelmek : Sonradan acıma duygusuna kapılmak.

Meyanesi gelmek : Helva vb. kıvamına gelmek.

Meydana gelmek : Ortaya çıkmak. olmak, oluşmak.

Miadı gelmek : Zamanı gelmek.

Nazara gelmek : Göz değmek.

Öğüreceği gelmek : Çok iğrenmek.

Oltaya gelmek : Aldatılmak.

Ölümle burun buruna gelmek : Ölümle sonuçlanabilecek çok büyük bir tehlike ile karşılaşmak.

Öyle gelmek : Sanmak, zannetmek.

Oyuna gelmek : Aldatılmak.

Pahalıya gelmek : Yüksek fiyattan almak.

Pata gelmek : Kâğıt oyunlarında berabere kalmak. ödeşmek, başa baş gelmek.

Pençe pençeye gelmek : Kıyasıya, öldürürcesine dövüşmek.

Pot gelmek : Sonu iyi olmamak, ters gelmek.

Rast gelmek : Atılan şey hedefi bulmak. düşünmediği, ummadığı hâlde karşılaşmak, rastlamak, tesadüf etmek. tesadüf etmek, denk gelmek. düşünmediği veya düşülmediği hâlde payına düşmek.

Renk gelmek : Renklenmek, canlanmak.

Sadede gelmek : Konuyla ilgisiz sözleri bırakarak asıl konuya dönmek.

Sakata gelmek : İş ters gitmek. tuzağa düşmek.

Satışa gelmek : Uydurma bir sebeple ortada bırakılmak.

Sıkıya gelmek : Güç bir durumla karşılaşmak.

Sırası gelmek : Bir başkasından sonra sıra birinin veya bir şeyin olmak. sırası düşmek.

Sırtı yere gelmek : Yenilmek, alt olmak.

Sonu gelmek : Yok olmak, ölmek.

Söz gelmek : Bir davranışından dolayı eleştiriye konu olmak, yerilmek.

Sözüne gelmek : Birinin söylediğini sonunda kabul etmek.

Su gelmek : Doğumdan önce amniyon sıvısı döl yolundan akmak.

Sulbünden gelmek : Bir kimsenin öz evladı olmak.

Sürüp gelmek : Eskiden beri devam etmek.

Tadı gelmek : Tat kazanmak.

Tam gelmek : Uygun gelmek, uymak.

Tamam gelmek : Bir şeye uygun düşmek.

Tanımazlıktan gelmek : Bir kimseyi tanıdığı hâlde tanımıyormuş gibi davranmak.

Tava gelmek : Kanmak. toprak sürülecek duruma gelmek. hazır hâle gelmek. yola gelmek.

Tay gelmek : Denk, eşit olmak.

Tecahülüarifaneden gelmek : Bilmez gibi davranmak.

Telaşa gelmek : Bir iş telaş sırasında yapılmak.

Temasa gelmek : Buluşup görüşmek.

Tıraşı gelmek : Saçı, sakalı tıraş edilecek duruma gelmek.

Titreme gelmek : Titremeye başlamak, titremeye tutulmak.

Uç uca gelmek : Ancak yetişmek.

Uhdesinden gelmek : Becermek, başarmak.

Üst üste gelmek : Çakışmak.

Üstüne fenalık gelmek : Aşırı derecede sıkılmak, pek bunalmak.

Üstüne gelmek : Bir şey yapılırken veya konuşulurken çıkagelmek.

Üstüne kuma gelmek : Kocası, başka bir kadın almak.

Uygun gelmek : Yakışmak, yaraşmak. uymak. elverişli olmak.

Uykusu gelmek : Uyuma isteği duymak.

Vadesi gelmek : Ömrü sona ermek, eceli gelmek. süresi dolmak, zamanı gelmek.

Vakti gelmek : Zamanı gelmek, süresi dolmak. ölmek üzere olmak, ölümü yaklaşmak.

Vız gelmek : Pek önemsiz görünmek.

Vücuda gelmek : Ortaya çıkmak, oluşmak, meydana gelmek, olmak.

Vurduğu yerden ses gelmek : Çok kuvvetli vurmak, eli ağır olmak.

Vurdumduymazlıktan gelmek : Aldırış etmemek, umursamamak, önem vermemek.

Yabancı gelmek : Tanımamak.

Yan gelmek : Bir işe karışmayarak rahatına bakmak, keyfince yaşamak.

Yanağına kan gelmek : Yüzü daha canlı ve renkli olmak, iyi beslenmekten dolayı gürbüz görünmek.

Yeri gelmek : Sırası gelmek, zamanı uygun olmak.

Yerine gelmek : Yapılmak, olmak. eski duruma dönmek. kişi iş yerinde çalıştığı, oturduğu yere gelmek.

Yol ayrımına gelmek : Hayata bakış ve yaşayışta farklılaşmak. yolların birbirinden ayrıldığı yerde bulunmak. farklı düşünce, görüş ve ülkü yüzünden birbirinden ayrılmak.

Yola gelmek : İstenilen biçimde davranışı kabullenmek, düzelmek, uslanmak.

Yumruk yumruğa gelmek : Yumruklaşmak.

Yüreği ağzına gelmek : Birdenbire çok korkmak, aşırı korku veya sevinçten fazlasıyla heyecanlanmak, endişelenmek.

Yüreğinden gelmek : Bir şeyi isteyerek, severek yapmak.

Yüz yüze gelmek : Birden karşılaşmak. bir araya gelmek.

Yüze gelmek : Çekinmemek.

Yüzü yere gelmek : Çok utanmak.

Yüzüne kan gelmek : Sağlığı yerine gelmek, benzinin solgunluğu geçmek.

Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek : Uzun sürmüş bir işi bitirmek üzere olmak.

Zam gelmek : Fiyatı artmak.

Zar gelmek : Şansı iyi olmak.

Zarar gelmek : Kötülük gelmek.

Zevkli gelmek : Eğlenceli olduğunu düşünmek.

Zor gelmek : Bir işin yapılması birine güç gelmek.

Ulaşmak : Yetişmek. Elde etmek, erişmek. Varmak, gelmek. Birbirine katılmak, dökülmek.

Varmak : Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak. Bir durumdan başka duruma geçmek. Acımadan, çekinmeden yapmak. Kadın, evlenmek. Hoş olmayan bir sona ermek. Belli bir duruma veya düzeye gelmek. Bir şeyi iyice anlamak veya duymak.

Getirmek : Sebep olmak, ortaya çıkarmak. Bir makama atamak veya seçmek. Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. Erişmek veya eriştiğini sanmak. İletmek, bildirmek. İleri sürmek. Sağlamak. Gelmesini sağlamak.

Oturma : Oturmak işi. Kısa süre için konukluğa gitme.

Ziyaret : Birini görmeye, biriyle görüşmeye gitme, görüşme. Bir yeri görmeye gitme.

İsabet : Hedefe varma, hedefi vurma. Güzel rastlantı. Yanılmama. Piyango vb. şans oyunlarında, kazanma, çıkma, vurma. "Çok güzel, iyi oldu" anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü. Öneri, düşünce veya söz yerinde olma.

Sürdürmek : Devam ettirmek. Bir durumun, bir şeyin sürmesini, olmasını sağlamak. Sürme işini yaptırmak.

Gitmek : Yeter olmak, yetmek, yetişmek. Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak. Dayanmak. Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak. Götürülmek, gönderilmek. Geçmek. Başvurmak, yapmak. Bir yerden veya bir işten ayrılmak. Yok olmak, elden çıkmak. Bir şey zarar görmüş olmak. Çıkmak, ulaşmak. Ölmek. Makine, işlemek, çalışmak. Yakışmak, yaraşmak. Yapmak. Sürmek, devam etmek. Bir yere doğru yönelmek. Değerlendirmek, saymak, karşılamak. Herhangi bir durumda olmak. Satılmak. Tüketilmek, harcanmak. Yürümek, yol almak.

İsabet etmek : Yerinde iş görmüş olmak. nişan alınan yere değmek, rastlamak. belli bir yerde bulunmak, yer almak. çıkmak.

Etmek : Bulmak, erişmek. Eşit değer kazanmak. Demek, söylemek. Bir işi yapmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Kötülükte bulunmak. Herhangi bir değerde olmak. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Birini bir şeyden yoksun bırakmak.

Yaşamak : Düzen vermek. Yasa koymak.

İntikal : Anlama, kavrama. Bir yerden başka bir yere geçme, geçiş. Geçişim. Miras olarak babadan çocuğuna kalma. Öteleme.

Çıkmak : Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek. Sesini yükseltmek. Meydana gelmek. Binaya kat eklemek. Yayılmak. Bulaşmak. Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak. Piyasaya sürülmek. Verilmek. Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek. Büyük abdest bozmak. Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak. Bitmek, büyümek, sürmek. Yayımlanmak. Bir yere ulaşmak, varmak. Ay, Güneş görünmek. Unutmak. Ay veya mevsim geçmek. Artırmak, fiyatı yükseltmek. Yetkili birinin makamına iş için gitmek. Erişmek, görmek. Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak. Harcamak zorunda kalmak. Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak. Bir konu yetkililerce karara bağlanmak. Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak. Yerinden oynamak. Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek. Vermeye katlanmak. Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek. Flört etmek. Gelmek. Bir şeyin yukarısına doğru yürümek. Oyunda herhangi bir rolü oynamak. Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak. Bir iddia ile ortalıkta görünmek. Yayılmak, duyulmak. Niteliği sonradan anlaşılmak. Gerçekleşmek. Süresi dolduğunda ayrılmak. Belirmek, tanınmak. Giderilmek, yok olmak. Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak. Eksilmek. Görünür veya belli bir durumda bulunmak. Yapılmak, yürümek. Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek. Yetişecek ölçüde olmak. İçeriden dışarıya varmak, gitmek. Yeni yetişip satışa sunulmak. Oluşmak, olmak. Yükselmek, artmak. Olmak, bulunmak, var olmak. Mal olmak. Sıyrılmak, ayrılmak. Karaya ayak basmak.

Doğmak : Güneş, ay, yıldız ufuktan yükselerek görünmek. Dünyaya gelmek. Düşünce, hayal vb. zihinde birdenbire oluşmak. Ortaya çıkmak, sonucu olmak.

Belli : Belirli, muayyen. Beli olan. Gizli olmayan, ortada olan, anlaşılan, bedihi, zahir, aşikâr. Bilinmedik bir yanı olmayan, malum.

Bir : Ancak, yalnız. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Aynı, benzer. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Bir kez. Bu sayı kadar olan. Sadece. Sayıların ilki. Tek. Beraber. Eş, aynı, bir boyda. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer.

Süre : Kur'an'ın yüz on dört bölümünden her biri.

Dolmak : Süre, hesap tamamlanmak. Sabrı tükenip öfkesi taşacak duruma gelmek. Bitkiler olgunlaşmak, erginleşmek. Dolu duruma gelmek. Bir yerde pek çok eşya veya kimse toplanmak, kalabalık duruma gelmek. Bir yere iyice yayılmak, kaplamak.

Kadar : Gibi. Dek. Ölçüsünde, derecesinde. Bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirten söz. Süre belirten bir söz. Büyüklüğünde, genişliğinde. Miktarda, derecede. Denli.

Olmak : Geçmek, tamamlanmak. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Sarhoş olmak. Sürdürmek, yürütmek. Gerçekleşmek veya yapılmak. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Yetişmek, olgunlaşmak. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak. Bulunmak. Yol açmak. Yaklaşmak, gelip çatmak. Yitirmek, elinden kaçırmak. Herhangi bir durumda bulunmak. Uymak, tam gelmek.

Yönelmek : Amaç olarak benimsemek, yönlenmek. Hedef almak. Belli bir yön tutmak, yüzünü belli bir yöne doğru çevirmek, teveccüh etmek, yönlenmek.

İzlemek : Belirli bir yönde gitmek. Belirli bir tutum, davranış veya düşünceyi benimsemek. Eğlenmek, görmek, öğrenmek için bakmak, seyretmek. Bir şeye uymak, bağlı olmak. Bir olayın gelişimini gözden geçirmek. Herhangi bir olayla ilgilenmek. Birinin veya bir şeyin arkasından gitmek, takip etmek. Gözlemek, incelemek. Zaman, süre, sıra vb. bakımından gelmek, arkasından gelmek, arkasında olmak.

Takip : Ardınca gitme veya gelme. Kovuşturma. İzinden gitme, uyma, izleme. Geri çekilmekte olan düşmanı yok etmek için yapılmış olan hareket. Yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitme, izleme.

Katılmak : Aşırı derecede gülme, ağlama, gıdıklanma, korkma vb. tepkiler sırasında, solunum kaslarının kasılmasından dolayı soluk kesilmek. Katma işi yapılmak. Bir topluluğa girmek, iştirak etmek, iltihak etmek. Hak vermek. Ortak olmak, benimsemek.

Eklenmek : Ekleme işi yapılmak. Ekle tamamlanmak.

Türemek : Çoğalmak. Oluşmak, ortaya çıkmak, meydana çıkmak. Bir kökten çıkmak. Parçalanıp çoğalmak, üremek.

Sonuç : Öz, özet. Yazının veya sözün bitim bölümü. Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice. Sürmekte olan veya biten bir yarışmanın veya spor karşılaşmasının sayı bakımından durumu, skor. Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey.

Dayanmak : Uzun süre kullanılmaya uygun olmak. Yetişmek, yeter olmak. Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar görmemek. Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak, mukavemet etmek. Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak. Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek. Bir yere yaslanmak, kendini dayamak. Bir iş sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak. Varmak, ulaşmak. Bir şeyin üzerinde kurulmuş olmak. Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek, istinat etmek.

Tahammül : İnsanın kötü, güç durumlara karşı koyabilme gücü, kaldırma, katlanma. Nesnenin, güçlü, zorlayıcı dış etkenlere karşı koyabilmesi, dayanması.

Herhangi : Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.

Göstermek : Yapmasını söylemek, görevlendirmek. Güzelliğini ortaya çıkarmak, temsil etmek. Etmek. Görülmesini sağlamak, görmesine yol açmak. Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek. Herhangi bir biçimde değerlendirmeye yol açmak. Öğretmek, açıklamak. Bir şeyin etkisi altında tutulmak. Görünmek, benzemek. Kanıtla inandırmak. Sert bir biçimde karşılık vermek. Belirtmek, anlatmak.

Kazanılmak : Kazanma işi yapılmak.

Uymak : Bir inanca, bir anlayışa, bir duruma veya egemen bir güce uygun davranışta bulunmak, riayet etmek. Bağlı kalmak, tabi olmak. Ölçüleri birbirini tutmak. Renk, biçim vb. yönünden birbirini tutmak, uygun düşmek. Zevke, anlayışa uygun düşmek. Uygun düşmek, münasip olmak.

Uğramak : Yola devam etmek üzere, bir yerde kısa bir süre kalmak. Kötü duruma konu olmak. Fırlayarak çıkmak, hızla çıkmak. Yaklaşmak. Bir yerin yanından, yakınından, içinden geçmek. Cin, peri çarpmak.

Akmak : Sıvı bir madde bir yerden çıkmak. Zaman çabuk geçmek. Boya birbirine karışmak. Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak. Sürüp gitmek. Sıvı maddeler aşağıya yönelmek. Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak. Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak. Karışmak, katılmak. Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek. Art arda ve toplu olarak gitmek.

Düşmek : Yağmak. Yakışmak, uygun gelmek. Vurmak, değmek, rastlamak. Isı, basınç, ateş vb. eksilmek, azalmak. Yere devrilmek, yere serilmek. Bulunmak. Olmak, olumsuz bir duruma girmek. Alışmak, müptela olmak. Kötü yola girmek. Yakışık almak. Belirli zamana rastlamak. İşbaşından uzaklaşmak. Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil. Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak. Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak. Düşkünleşmek. Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak. Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak. Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak. Telefon, sanal ağ vb. alanlarda bağlantı kurmak. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak. Bayağılaşmak. Fırsat çıkmak. Vakti gelmeden ölü doğmak. Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak. Hızı, gücü, değeri azalmak. Eksilmek. Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek. Aşırı ilgi veya sevgi göstermek. Uğramak, kapılmak. Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek. Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak.

Rast : Doğru, düzgün. Klasik Türk müziğinde bir makam. Atılan şey hedefi vurma. Tesadüf.

Gelmek : Daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek. Kendine yapılmış olan herhangi bir davranış veya durumu iyi karşılamak. Katılmak, eklenmek. Oturmaya, ziyarete gitmek. Akmak. Getirmek. Bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek. İhtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil. Uymak. Belli bir zamana ulaşmak. Türemek. Herhangi bir sırada bulunmak. Mal olmak. Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Başlamak, ortaya çıkmak. Çıkmak, yönelmek. Kazanılmak, sağlanılmak. Kadar olmak. İzlemek, takip etmek. Olmak, -e uğramak. Görünmek, sanılmak. -mez, -mezlik ile birlikte yapmacık anlatan deyimler yapar. Dayanmak, tahammül etmek. Belli bir süre dolmak. Ulaşmak, varmak. Yönelme durumundaki bazı kelimelere getirilerek birleşik fiil yapar. Uygun düşmek. Etkisini herhangi bir biçimde göstermek. Sonuç çıkmak. Düşmek, rast gelmek. -dikçe, -esi biçiminde kullanılan sıfat-fiil eklerinden sonra geldiğinde önceki fiille ilgili olarak pekiştirilmiş bir istek ve sürerlik bildiren bir fiil. Bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak. Ortaya çıkmak, doğmak. Varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek. Biriyle birlikte gitmek. İsabet etmek.

Görünmek : Azarlamak. Görülür duruma gelmek, görülür olmak, gözükmek. Benzemek, görünüşünde olmak. İzlenim uyandırmak. Gözdağı vermek.

Sanılmak : Düşünülmek, olabileceğine inanılmak, zannedilmek, zannolunmak.

Uygun düşmek : Yakışmak, yaraşmak, elverişli olmak.

Uygun : Elverişli, yarar, müsait, muvafık. Yakışır, yaraşır, mutabık, mütenasip. Orantılı, oranlı.

Başlamak : Görünmek. Çalışır, işler, yürür duruma girmek. Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak. Etkisini göstermek. Bir işe girişmek, harekete geçmek.

Mal olmak : Bir şeye bir değer karşılığında sahip olmak. bir yeri, bir şeyi benimsenmek. bir iş, bir davranış sonucu zarara uğramak.

Mal : Bayağı, aşağılık, kötü kimse. Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, emtia. Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü. Orospu. Esrar. Büyükbaş hayvan.

Birlikte : Yanında, beraberinde. Beraber. Bir arada, beraberce, hep beraber.

Bulunmak : Herhangi bir durumda olmak. Bir yerde olmak. Bulma işine konu olmak.

Gelmek ile ilgili Cümleler

  • Gelmek için karar verdiğine sevindim.
  • Eğer istemiyorsa Mustafa gelmek zorunda değildi.
  • Ali bizimle gelmek istiyor gibi görünmüyor.
  • Gelmek istemediğinden emin misin?
  • Ali onun partisine gelmek isteyip istemediğini bilmek istiyor.
  • Buraya gelmek uzun zamanını almadı, değil mi?
  • Gelmek istemediği için Tom'u suçlayamam.
  • Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
  • Onlar gelmek istiyor.
  • Gelmek istemedim ama başka seçeneğim yoktu.
  • Gelmek istemedim ama Mustafa bana gelmek zorunda olduğumu söyledi.
  • Eğer istemiyorsa Mustafa gelmek zorunda değil.
  • Gelmek istemediğini düşündüm.
  • Ali bizimle gelmek istiyor gibi görünmüyordu.

Diğer dillerde Gelmek anlamı nedir?

İngilizce'de Gelmek ne demek? : v. arrive, come to, come, attain; carry over, come up to, fall on, get, pull, roll up, set, stem

Fransızca'da Gelmek : venir, arriver, s'amener, descendre de, dériver de, être de, provenir de, venir de

Almanca'da Gelmek : v. bekommen, eingehen, einherschlendern, eintreffen, entsprießen, herrühren, kommen, treten

Rusça'da Gelmek : v. прибывать, приходить, приезжать, подъезжать, приплывать, прилетать, долетать, достигать, поступать, доноситься, идти, доходить, подтягиваться, исходить, устанавливаться, обходиться, получаться, быть, чудиться, годиться, выдерживать, присоединяться, наступать, наставать, наезжать, являть