Hale nedir, Hale ne demek

Hale; kökeni arapça dilinden gelmektedir.

"Hale" ile ilgili cümleler

  • "Üstünde gençliğin, masumiyetin, saadetin verdiği bir hale vardı." - H. C. Yalçın

Yerel Türkçe anlamı:

Hâlâ.

Hala.

Hâlâ.

Gök bilimleri ve Uzay alanındaki anlamı:

[Bakınız: ayla]

Veterinerlik alanındaki anlamları:

Baş veya boyun bölgesini çevreleyen plastik veya metal kuşak, ayla.

Renkli yuvarlak bir yapıyı (inklüzyon cisimciği veya glakomu) çevreleyen renkli veya şeffaf daire, ayla.

Gözün muayenesi sırasında görülen ve makula lüteayı çevreleyen daire, ayla.

Hale isminin anlamı, Hale ne demek:

Kız ismi olarak; Bazen güneşin ve ayın çevresinde görülen ışıklı daire, ayla.

İngilizce'de Hale ne demek? Hale ingilizcesi nedir?:

halo

Hale hakkında bilgiler

Hâle, gökcisimlerinin çevresinde görülen ışık halkası. Başta Hıristiyanlık olmak üzere bazı dinî çizimlerde kutsal kabul edilen kimselerin başlarının etrafına nurlu olduklarını belirtmek için çizilir.

Hale ile ilgili Cümleler

  • Halen yardımına ihtiyacımız var.
  • Ailemin izzetine halel getirdim.
  • Hâlen kendi istediği mesleği seçemeyen gençler var.
  • Bu köprünün kullanıma hazır hale gelmesi yıllar sürebilir.
  • Halen çok erken.
  • Ali çekilmez hale geliyor.
  • O halen anne ve babasına bağımlıdır.
  • Halen birlikte mutlu olma şansımızın olduğuna inanmak istiyorum.
  • Halen ayakta duruyor.
  • O bir hesabı aktif hale getirdi.
  • Halen gelmedi. Belki de treni kaçırdı.
  • Halen ödevimi tamamlamam lazım.
  • Kahvaltı için bir sürü şey yememe rağmen, ben halen açtım.
  • Öğretmenler daha önemli hale geliyorlar.
 

Hale kısaca anlamı, tanımı:

Çevre : Yağlık. Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit. Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü. Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi. Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam. Bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi. Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst. Aynı konu ile ilgisi bulunan kimselerin tümü, muhit.

Halef : Birinin ardından gelip onun makamına geçen kimse, ardıl, selef karşıtı.

Halef selef : Biri ötekinin makamını alan.

Halef selef olmak : Biri ötekinin makamını almak, yerine geçmek.

Halel : Bozma, bozukluk.

Halel gelmek : Bozulmak, zarara uğramak.

Halel getirmek : Zarar vermek.

Halel vermek : Bozmak, sarsmak.

Haleldar : Bozulmuş, bozuk.

Haleldar etmek : Bozmak, sarsmak.

Haleldar olmak : Bozulmak, sarsılmak.

Halelenme : Halelenmek işi.

Haleli : Halesi olan.

Halep çıbanı : Şark çıbanı.

Haletmek : Tahttan indirmek.

Etkisiz hale getirmek : Öldürmek. etkisizleştirmek. yakalamak.

Gözle görülür elle tutulur hale gelmek : Çok açık bir biçimde görülmek, herkes tarafından bilinmek.

 

Kılına halel gelmemek : Hiçbir zarara uğramamak.

Yıldız : Kuzey 360°'lik yön, kuzey. Sinema, tiyatro veya müzikhol sanatçısı, star. Çekirdeğinde oluşan füzyon sonucunda açığa çıkan enerjiyi uzaya ışınım biçiminde yayan, ışıklı gök cisimlerinden her biri. Bir noktadan çevreye beş veya daha fazla çıkıntısı olan çok köşeli şekil. Bir toplulukta, bir meslekte, üstün başarı gösteren kimse. Baht, şans, talih. Bu biçimde olan.

Geniş : Eni çok olan, enli, vâsi. Çok. Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat. Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın, makro. Alanı büyük olan, makro, dar karşıtı. Bol (elbise).

Aydınlık : Bir yeri aydınlatan güç, ışık. Bir yapının ortasına gelen oda ve öbür bölümlerin ışık alması için damın ortasından zemine kadar açılan boşluk. Işık alan. Kolay anlaşılacak derecede açık olan, vazıh. Kötülükten uzak, temiz, saf.

Teker : İnce ve çapı oldukça tekerlek biçiminde parça. Cismin gökyüzü üzerindeki iz düşümü. Tekerlek. Bir gök cisminin daire biçiminde görünen yüzeyi. Tekerlek biçimde olan.

Ağıl : Bazı görüntülerdeki çok ışıklı cisimleri çevreleyen ışıklı teker. Evcil küçükbaş hayvanların barındığı çit veya duvarla çevrili yer, arkaç. Hale.

Hristiyanlık : Hristiyan dünyası. Hristiyan dini, İsevilik, Nasranilik. Hristiyan olma durumu.

Aziz : Sevgide üstün tutulan, muazzez. Ermiş, eren.

Işık : Yüksek derecede ısıtılan cisimlerin veya çeşitli enerji biçimleriyle uyarılan cisimlerin gaz ışı yaydığı gözle görülen ışıma. Yol gösteren, aydınlatan kimse, düşünce, eser vb. Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, özellikle yüzde ve gözlerde beliren parıltı. Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk. Aydınlanmak için kullanılan elektrik. Bir yeri aydınlatmaya yarayan araç.

Hale uygunluk : (Söz sanatı terimi) Üslûpta zamana, yere ve kişilere göre dikkat edilmesi gereken noktalar.

Hale yola koymak : iyi bir düzen vermek, tertiplemek. İlgili cümle: "“Ben avukatımla Baba meselesini bir hâle yola sokmaya uğraşırken Hacı Ömer ile Müftü arasında epeyce şiddetli bir kavga çıktı.”" R. N. Güntekin.

Halebi : Genellikle kumaş ölçmekte kullanılan, uzunluğu 50-70 santimetre arasında olan bir ölçü birimi. Altmışbeş santimetre boyunda bir uzunluk ölçüsü, arşın.

Halebi orada ise arşın burada : bir iddiayı veya sözü abartılmış bularak kanıtını istemek için kullanılan bir söz.

Haledemir boyası : Yüksek düzeyde mukopolisakkarit içeren yapıların, mikroskobik olarak ortaya konmasında kullanılan, kolloidal demir (Fe + içeren bir çeşit histolojik boya.

Halefiyyet : ardıllık.

Halefoğlu : Kars ili, merkez ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi.

Haleket : Hâl, hikâye, macera

Halelenmek : Ay'ın çevresinde ışık halkası oluşmak, ağıllanmak.

Halelleşmek : Helalleşmek

Diğer dillerde Hale anlamı nedir?

İngilizce'de Hale ne demek? : v. force, compel; drag, haul, pull

adj. robust, healthy; disease-free

v. haul in, tow; kedge, move a boat by pulling on a rope connected to an anchor (Nautical)

Fransızca'da Hale : auréole [la], halo [le]

Almanca'da Hale : n. Gloriole, Halo, Heiligenschein, Hof, Nimbus

Rusça'da Hale : n. гало (N), нимб (M), венец (M), тетя (F)