Hava nedir, Hava ne demek

Hava; kökeni arapça dilinden gelmektedir.

"Hava" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Bu sözlerin sonu hava."
  • "Bugün hava olursa yelkenli kalkacak."
  • "İlk deneme dalış günü gelince, denizcilerde büyük bir coşkunluk, bir tören havası vardı." - Halikarnas Balıkçısı
  • "Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır. Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla..." - Y. Z. Ortaç
  • "Kadın güzel değil ama havası var."
  • "Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar." - H. Taner
  • "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu." - M. Ş. Esendal
  • "Havada bir tek bulut yok."
  • "Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın." - R. N. Güntekin
  • "Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık." - S. F. Abasıyanık
  • "Onu kendi havasına bıraksak çalışmaz."
  • "Tozlar havada uçuşuyordu."
 

Yerel Türkçe anlamı:

Havaya

Müzik, melodi

Hava // hava almak: teneffüs etmek

Bir fizik terimi olarak tanımı:

Yeryuvarını saran uçun ve uçuk katmanın oluşturduğu akışkan ortam.

Gök bilimleri ve Uzay alanındaki anlamı:

1 ) Yer'i saran gaz kitlesi. 2) Gökyüzünün genel görünüşü (açık hava, iyi hava, durgun hava gibi.)

Gösteri Sanat terimi olarak anlamı:

Dramatik durumun tinsel iklimini ortaya çıkaran öğe. Bu, kişiler, konuşmalar, dekor, giysi, donatımlıklar, sahne eşyaları, ışıklama, müzik ve benzeri öğelerin yardımıyla elde edilir.

Sinema ve Televizyon dünyasındaki anlamı:

Belirli bir çevreye, başka çevrelerden ayrı, değişik bir özellik sağlayan öğelerin oluşturduğu bütün.

Tiyatro'daki terim anlamı:

Dramatik durumu, karakterler, konuşma, dekor, giyim-kuşam, ışık, müzik aracılığıyla bir oyunun özelliğini, tinsel iklimini ortaya çıkaran öğe.

Hava isminin anlamı, Hava ne demek:

Kız ismi olarak; Gökyüzü.

Bilimsel terim anlamı:

Oylumca % 78 azot, % 21 oksijen, % 0.94 soy gazlarla karbon dioksit ve benzeri gazlardan oluşmuş, yeryuvarı çevreleyen ve içinde canlıların yaşayabileceği gaz karışımı.

Koruyucu atmosfer kullanılmayan ve yüzeysel kabuklanmanın önemli olmadığı anlarda, doğal fırın atmosferi olarak kullanılan ortam.

Türkü ezgisi.

Bölgelerin özel ezgisi ile söylenen türkü (Eğin havası, Urfa havası., gibi).

İngilizce'de Hava ne demek? Hava ingilizcesi nedir?:

 

air, weather, atmosphere

Fransızca'da Hava ne demek?:

air

Hava hakkında bilgiler

Hava; Dünya'yı çevreleyen, çoğunluğu azot ve oksijenden müteşekkil, renksiz ve kokusuz gaz kütlesi. Hava tüm canlılar için hayati öneme sahiptir. Hayvanlar, bitkiler ve insanlar havasız bir ortamda yaşayamazlar. Yerküreyi saran gaz kütlesine atmosfer adı verilmektedir. Atmosferdeki hava tabakasının kalınlığı 150 km'dir. Atmosferin diğer adı da hava küredir. Bunun sadece 12km'si canlıların yaşamasına elverişlidir. Yeryüzünden uzaklaştıkça hava tabakasının yoğunluğu azalır. Atmosfer, yerkürenin etrafında adeta düzenleyici ve koruyucu bir örtü şeklindedir.

Hava ile ilgili Cümleler

  • Giysilerimi mandallayarak asamam. Hava çok rüzgarlı.
  • Hava açacak gibi görünüyor.
  • Hava açacak.
  • Tenis oynamak için iyi havadan yararlandık.
  • Hava açık olmayacak.
  • Tom'a biraz havaya ihtiyacım olduğunu söyledim.
  • Önce gitmekten korkuyorum, hava çok karanlık.
  • Hava açıkken Fuji Dağı uzak mesafeden görülebiliyor.
  • Garip bir ses duyduğumda uçak havalanmak üzereydi.
  • Hava açık olursa, giderim.
  • Hava açık olursa yürüyüşe gideriz.
  • Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
  • Bizim havamız kirlidir.
  • Ali hava güzelse pazar günleri sıklıkla balık tutmaya gider.

Hava anlamı, kısaca tanımı:

Canlı : Hareketli, hayat dolu, dinamik. Canlı yayın. Canı olan, diri, yaşayan. Dikkat çekici, göz alıcı, parlak (renk), ateş parçası. Hareketli, hayat dolu, dinamik bir biçimde. Güçlü, etkili. Yaşayıp yer değiştirebilen yaratık, hayvan.

Renksiz : Davranış ve düşünce yönünden belli bir niteliği olmayan. Solgun görünen, soluk. Rengi olmayan.

Kokusuz : Kokusu olmayan.

Çevre : Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit. Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam. Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü. Aynı konu ile ilgisi bulunan kimselerin tümü, muhit. Yağlık. Bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi. Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi. Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst.

Ortam : Bir kimsenin veya bir insan topluluğunun yaşayışını etkileyen ruhsal, toplumsal ve kültürel etkilerin bütünü. Canlı bir varlığın içinde bulunduğu doğal veya maddi şartların bütünü. Bir topluluğun veya toplulukların hareket alanı, platform. Nesnel ve toplumsal yönlerle bazen kişinin iç dünyasını da kapsayan yakın çevre, vasat.

Atmosfer : İçinde yaşanılan ve etkisinde kalınan ortam, hava. Hava yuvarı. Yeri veya herhangi bir gök cismini saran gaz tabakası, gaz yuvarı. Basınç birimi olarak kullanılan, 15 °C'de deniz yüzeyinde, 76 santimetre uzunluğunda ve tabanı 1 santimetrekare olan cıva sütununun ağırlığı (1 kilogram 33 gram).

Hava açmak : Bulutlar dağılmak.

Hava almak : Açık havada gezmek. içine hava girmek. umduğunu bulamamak, hiçbir şey kazanmamak. ferahlamak, açılmak, hoş vakit geçirmek.

Hava atmak : Herhangi bir üstünlüğünden dolayı şişinmek, caka yapmak.

Hava basmak : Büyüklenmek, gururlanmak. hava vermek.

Hava bozmak : Havada yağmur, kar, dolu veya fırtına başlamak.

Hava bulanmak : Gökyüzü bulutla kaplanıp yağmur yağacak duruma gelmek.

Hava çalmak : Her biri, birbiriyle çelişen, birbirine uymayan davranış ve düşüncede bulunmak.

Hava çarpmak : İklim ve rüzgâr olumsuz etkilemek.

Hava değiştirmek : İklimi değişik bir yere gidip bir süre oturmak.

Hava hoş : "bir şeyin olmasıyla olmaması arasında fark yok" anlamında kullanılan bir söz.

Hava fena esmek : Ortamla ilgili her türlü şart kötü durumda olmak.

Hava iyi esmek : Ortamla ilgili her türlü şart uygun durumda olmak.

Hava kaçırmak : Yellenmek. nesneler içindeki havayı tutamayıp dışarıya vermek.

Hava kapanmak : Gökyüzü bulutlarla örtülmek.

Hava kararmak : Güneşin batmasıyla ortalık kararmak. gökyüzü iyice bulutlanmak.

Hava patlamak : Fırtına çıkmak.

Hava vermek : Tekerlek vb. cisimleri hava ile şişirmek, şişkinliğini artırmak, hava basmak. akciğerlere basınç altında hava veya oksijen doldurmak.

Hava yapmak : Böbürlenmek. kalorifer peteğinde sıvının yerine hava dolmak.

Havada kalmak : Yerden yüksekte bulunmak. bir iddia dayanaksız olduğundan kanıtlanamamak. sonuca ulaşmamak.

Havadan nem kapmak : En küçük bir şeyden alınmak, çok alıngan olmak.

Havalara uçmak : Çok sevinmek.

Havan batsın : "böbürlenmen boşa çıksın" anlamında kullanılan bir söz.

Havanın gözü yaşlı : "nerede ise yağmur yağacak" anlamında kullanılan bir söz.

Havası olmak : Bir kimsenin albenisi veya cana yakınlığı olmak.

Havasına uymak : Bulunduğu çevre ve ortamı benimsemek. birinin huyunu almak.

Havasını almak : Karşıdaki kişinin böbürlenmesinin boşuna olduğunu ortaya çıkarmak. kalorifer peteğinde oluşan havayı boşaltarak sıvı maddenin dolmasını sağlamak. birinin eli boş çıkmak. birini sakinleştirmek.

Havasını bulmak : Keyiflenmek, neşelenmek.

Havasını teneffüs etmek : İçinde hissetmek. ortamı yaşamak.

Havaya girmek : Kibirlenmek. hazır olmak.

Havaya gitmek : Hiçbir şeye yaramamak, boşa gitmek.

Havaya pala sallamak : Boşuna, gereksiz çaba harcamak.

Havaya savurmak : Gereksiz yere harcamak.

Havaya uçmak : Patlama dolayısıyla zarar görmek. havaya gitmek.

Havayı bozmak : Bir topluluğun keyfini kaçırmak.

Havayı koklamak : Gelişmeleri veya ortamı anlamaya çalışmak. bir yere göz atmak.

Hava akımı : Değişik sebeplerle atmosferde havanın yer değiştirmesi.

Havaalanı : İçerisindeki bina, tesis ve donatımlar dâhil uçakların iniş, kalkış ve yer hareketlerini yaparken kullanabilmeleri amacıyla belirlenmiş, ülke içindeki uçuşların yapıldığı saha.

Hava aracı : Hava taşıtı.

Hava aralığı : Benzinli motorların bujilerinin elektrotları veya buji tırnakları arasında bulunan boşluk.

Hava atışı : Basketbolda hakemin iki takımdan birer oyuncunun arasında topu havaya atarak oyunu başlatmak için topu havaya atması. Futbolda hakemin duraklayan oyunu iki takımdan birer oyuncunun arasında havaya topu atarak başlatmak için topu havaya atması.

Hava basıncı : Yer yuvarını çevreleyen havanın yeryüzündeki bir alana uyguladığı kuvvet.

Hava bilgisi : Meteoroloji.

Hava birliği : Hava kuvvetleri içinde yer alan, savunma, ulaştırma, uçak bakımı vb. görevleri olan askerî birlik.

Hava boşaltma makinesi : Boşaltaç.

Hava boşluğu : Yeryüzündeki engebelerin havada doğurduğu yoğunluk farkları.

Havacıva : Sığırdiligillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen ve köklerinden kırmızı boya elde edilen, çok yıllık otsu bir bitki (Alkanna tinctoria).

Hava cıva : Değer ve önemi olmayan, boş şey.

Hava çekici : Basınçlı hava ile çalışan büyük çekiç.

Hava değişimi : Hastaların daha çabuk iyileşmesi, yorgunlukların giderilmesi vb. amaçlarla yapılmış olan çevre değişikliği, hava tebdili, tebdilihava. Havanın kapanması, açması, ısınması, soğuması vb. değişimlerin genel adı.

Hava deliği : Bir şeyin içindeki havanın yenilenmesine yarayan delik.

Hava durumu : Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü, hava raporu, hava şartları.

Hava düzenleyicisi : Kapalı yerlerde sıcaklık yönünden istenilen hava şartlarını sağlayan araç.

Hava gazı : Maden kömüründen çıkarılan, yakılarak ışık veya ısı sağlanan gaz. Boş laf. Önemsiz şey.

Hava gemisi : Havada yolcu taşımaya yarayan, sert gövdeye sahip, gazla yükselen ve pervanelerle hareket eden araç, zeplin.

Hava haritası : Hava durumlarının işlendiği özel yeryüzü haritası.

Hava hukuku : Havada ulaşımı düzenlemek için konulmuş hukuk kurallarının bütünü.

Hava indirme : Hava kuvvetlerine ait birliklerin hava yoluyla gerçekleştirdiği harekât.

Hava kanalı : Havayı bir yerden başka bir yere iletmekte kullanılan kanal, boru.

Hava kapağı : Bir kanaldan geçen havanın niceliğini ayarlayan kapak.

Hava kazması : Gemi kurtarmada basınçlı hava kullanarak deniz dibini kazan, temizleyen, oyan araç.

Hava kesesi : Kuşlarda vücudun çeşitli yerlerinde bulunan ve akciğere bağlı olan boşluklar. Balıkların aşağı ve yukarı inip çıkmalarını sağlayan, hava ile dolup boşalan kese. Birçok böcekte trake boruları üzerinde yer almış olan hava dolu şişkinlikler.

Hava köprüsü : Zorunlu durumlarda iki şehir veya ülke arasında hava yoluyla sağlanan sürekli ulaşım.

Hava kuvvetleri : Ülkenin havadan savunulmasını sağlamak için uçak, helikopter, balon vb. araçlardan ve bunlarla ilgili yer hizmetlerinden, kuruluşlarından oluşturulan teşkilat.

Hava küre : Hava yuvarı.

Havalimanı : Uluslararası veya şehirler arası hava yolu ulaşımı için gerekli teknik ve ticari kuruluşların bütünü. Bu altyapının yerleştirilmesini, işletilmesini ve geliştirilmesini sağlayan kuruluş.

Hava meydanı : Havalimanı.

Hava mili : 1852 metrelik bir uzunluk ölçüsü.

Hava muhalefeti : Hava koşullarının elverişsiz olması.

Hava musluğu : Radyatörlerde oluşan havanın dışarı atılmasını sağlayan musluk.

Hava oyunu : Bir mal fiyatının yükseleceği umuduyla o maldan, sözde ileride teslim alınmak üzere, bir parti satın almak ve vakti geldiğinde bu malın değerine göre fiyat farkını satıcıdan almak veya ödemek şeklinde girişilen bir oyun türü.

Hava parası : Bir yeri kira ile tutabilmek için sahibine veya çoğunlukla içindeki kiracıya açıktan verilen para, peştamallık.

Hava raporu : Hava durumu.

Hava sahası : Bir devletin yalnız kendisinin kullanma hakkı olduğu, başka devletlerin ancak ilgili devletten izin alarak yararlanabileceği gökyüzü parçası.

Hava süzgeci : Otomobillerde motora ve hava kompresörüne giden havayı süzmeye yarayan alet.

Hava şartları : Hava durumu.

Hava tahmini : Çeşitli araç ve aygıtlardan yararlanılarak yapılmış olan incelemeler sonunda bulunulan yerde veya geniş bir bölgede gelecek gün veya günlerdeki havanın nasıl olacağını belirleme.

Hava taşı : Gök taşı.

Hava taşıtı : Hava taşımacılığında kullanılan insanlı veya insansız her türlü araç, hava aracı.

Hava tebdili : Hava değişimi.

Hava ulaşımı : Hava yolu ulaşımı.

Hava üssü : Askerî havacılıkla ilgili plan ve programları düzenleyen merkez.

Hava yastığı : Bazı özel yapım teknelerde tekne altına verilen basınçlı hava ile doldurulan, teknenin yükselmesiyle sürtünmeyi azaltıp hızı artırmaya yarayan yastık. Taşıtlarda kazanın neden olacağı zararları azaltmaya yönelik hava basınçlı yastık.

Hava yastıklı : Hava yastığı olan.

Hava yolu : Hava taşıtlarının uçuş sırasında izlemeye zorunlu oldukları yol.

Hava yuvarı : Yer yuvarını kuşatan çeşitli gaz katmanlarından oluşan örtü, atmosfer.

Abuhava : İklim.

Açık hava : Bulutsuz hava. Bahçe, park gibi yapı dışı olan yer.

Ağır hava : Düşük ve yavaş tempoda çalınan ezgi veya oynanan oyun. Kirlilik veya rutubet oranı yüksek olan hava.

Basınçlı hava : Kompresör tarafından bir yere basılan tazyikli hava.

Kapalı hava : Bulutlu hava.

Kesik hava : Halk şiiri dışında yanık ezgili deyiş.

Kırık hava : Hareketli ve canlı oyun melodisi ve türküsü.

Kuru hava : Nemi çok az olan hava.

Limoni hava : Yağmur yağıp yağmayacağı belli olmayan kapalı hava.

Soğuk hava deposu : Bozulabilen yiyeceklerin konulduğu, sürekli olarak soğutulan depo.

Tebdilihava : Hava değişimi.

Uzun hava : Türk halk müziğinde, belirli bir karakteri olmayan, bölgesel ögelerin etkisi altında gelişerek özellik kazanmış, yanık bir biçimde okunan türkü.

Ağzı havada : Çevresindekilerden habersiz, alık, şaşkın (kimse).

Başı havada : Kibirli, gururlu (kimse). Sevinçli (kimse).

Burnu havada : Çok kibirli.

Bar havası : Bar oyunlarında tek veya toplu olarak söylenen ezgi.

Bayram havası : Neşeli, sevinçli bir ortam.

Bozum havası : Utangaçlık, mahcupluk.

Dağ havası : Yüksek yerlerdeki serin ve temiz hava.

Gelin havası : Denizin hafif dalgalı, çırpıntılı olması. Gelin alayının kızın evinden ayrılıp oğlanın evine gidinceye kadar davul ve zurnanın çaldığı özel ezgi.

Göbek havası : Çok eğlenceli durum. Sanat değeri olmayan, hafif, eğlenmek amacıyla çalınan veya söylenen oyun havaları.

Kasap havası : Marmara Bölgesi'nde özellikle Trakya'da düğünlerde oynanan bir tür halk oyunu.

Kaşık havası : Orta Anadolu bölgesinde kaşık çalınarak oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği.

Matem havası : Bir yerde herhangi bir sebeple ortaya çıkan üzüntülü durum.

Memleket havası : Halk türküsü.

Oyun havası : Kıvrak ritimli ezgi.

Yayla havası : Yayla gibi yüksek yerlerin serin ve temiz havası.

Zeybek havası : Kısa ve net konuşma. Zeybek.

Hava gazı beki : Hava gazı ile çalışan lambanın ucu.

Hava gazı fırını : Hava gazı ile çalışan fırın.

Hava gazı sayacı : Gaz sayacı.

Hava tahminciliği : Hava tahmincisinin yaptığı iş.

Hava tahmincisi : Havanın gelecek gün veya hafta içindeki durumunu birtakım verilere dayanıp yaklaşık olarak ortaya koyan ve bunu haber kanallarına ileten kimse, meteorolog.

Hava yolu ile : Uçak vb. taşıtlar ile.

Hava yolu ulaşımı : Hava taşıtlarıyla yolcu, yük vb. taşıma işi.

Havacı : Hava kuvvetlerine bağlı subay, astsubay veya er.

Havacılık : Havacının yaptığı iş. Hava seferlerini ve bu konu ile ilgili teknikleri inceleyen bilim dalı.

Havadan : Boş, değersiz. Emeksiz, çaba harcanmadan.

Havadan sudan : Boş, önemsiz şeylerden.

Havadar : Havası bol, temiz olan (yer), yeleken, yeleç.

Havadis : İlgi ile karşılanabilecek haber.

Havai : Değersiz, boş. Açık mavi renk. Hava ile ilgili, havada bulunan. Ciddi olmayan, ciddi işlerle uğraşmayan, ciddi işler yapmayan, dilediği gibi davranan, uçarı, hoppa, yeleme. Bu renkte olan.

Havai fişek : Gece yapılmış olan törenlerde yakılarak havaya uçurulan, renkli ışıklar saçan fişek. Geceleyin düşman bölgelerini aydınlatmak amacıyla kullanılan fişek.

Havai hat : Maden işletmeciliği, haberleşme, dağcılık vb. alanlarda ulaşımı sağlamak için bir hat boyunca dikilmiş direkler arasına gerilen tel, yol.

Havai mavi : Bu renkte olan. Göğün rengi, açık mavi.

Havailik : Havai olma durumu, uçarılık, hoppalık.

Havaiyat : Boş, değersiz iş ve sözler.

Havalandırılmak : Havalandırma işi yapılmak.

Havalandırma : Herhangi bir şeyi açık havada bir süre bırakma. Kapalı bir yerin havasını değiştirmek amacıyla dışarıdan temiz hava girişini veya çeşitli araçlarla hava akımını sağlama işlemi.

Havalandırmak : Havaya kaldırmak. Kapalı bir yerin pencere ve kapılarını açarak havalanmasını sağlamak.

Havalanma : Havalanmak işi.

Havalanmak : Bir şey hava akımıyla yer değiştirmek. Temiz hava alması sağlanmak, havası değiştirilmek. Beğenilmeyen davranışlarda bulunmak. Yerden ayrılıp göğe yükselmek. Yerinde oturamaz duruma gelmek. Kibirli, gururlu, çalımlı davranışlarda bulunmak.

Havale : Bir işi bir başkasının sorumluluğuna bırakma, ısmarlama, devretme. Banka, postane vb. aracılığıyla gönderilen para. Bir arsayı çevirmek, kapamak için çekilen perde veya duvar. Yüksek ve büyük bir görünüşü olma. Genellikle çocuklarda görülen, ateşli veya ateşsiz olan çırpınma nöbetleri. Postane, banka vb. aracılığıyla para gönderildiğinde gönderenle alacak olanın adları ve para miktarı yazılı kâğıt, havale kâğıdı, havalename.

Havale etmek : Bir şeyin alınmasını, yapılmasını bir kimseye bırakmak, ısmarlamak, devretmek. yollamak, göndermek.

Havale gelmek : Genellikle çocuklara çoğu zaman bayılma, yüksek ateşle beraber çırpınma krizleri gelmek. postane veya banka yoluyla para gelmek.

Havale göndermek : Postane, banka vb. aracılığıyla birine para ödenmesini sağlamak.

Havaleli : Gereğinden çok yüksek, yıkılacak gibi olan. Havalesi olan.

Havalename : Havale.

Havalı : Göz alıcı, çekici, albenisi olan. Herhangi bir nitelikte havası olan. İyi, temiz hava alan, havadar. Kibirli, çalımlı, gururlu. Bir işi gereğince benimsemeyen, önemsemeyen. Sıkıştırılmış hava ile çalışan (alet vb.).

Havalı direksiyon : Hidrolik düzen ile kolayca hareket sağlayabilen motorlu taşıt direksiyonu.

Havalı fren : Hava basıncı ile yönetilen pistonlu fren.

Havalı tulumba : Özellikle tanker kurtarmada kullanılan ve basınçlı hava ile çalışan araç.

Havan : Tütün kıyma makinesi. Havan topu. İçinde bir şey dövüp ufalamaya yarayan, tahta, taş, maden veya plastikten yapılmış olan kap.

Havan dövücünün hınk deyicisi : "başkasına yardım edecek veya yüreklendirecek gücü olmadığı hâlde öyle görünüp yardakçılık eden kimse" anlamında kullanılan bir söz.

Havan topu : Üstün atış gücüne sahip bir tür kısa namlulu top, havan.

Havanda su dövmek : Boşuna uğraşmak.

Havaneli : Havanda bir şeyi dövmeye yarayan tokmak.

Havari : Bağlı olduğu önderinin düşünce ve inançlarını yayan kimse. Yardımcı. Hz. İsa'nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle görevlendirdiği on iki yardımcısından her biri.

Havarilik : Havari olma durumu.

Havas : İleri gelenler, seçkinler. Nitelikler, özellikler. Kendilerini halktan ayrı ve üstün sayan, kendilerinde bir tür ayrıcalık gören kimseler, avam karşıtı. Duyumlar, duygular.

Havasız : Havası iyi veya yeterli olmayan. Havası olmayan, hava almayan. Göz alıcı, çekici olmayan.

Havasızlık : Havasız olma durumu.

Açık hava müzesi : Açık havadan etkilenmeyecek etnografik eserlerin, evlerin, işlik vb. sivil yapıların sergilendiği bir bölgede kurulan üstü açık müze.

Açık hava sineması : Yazın veya iklimi elverişli yerlerde geceleri çalışan, üstü açık, yanları kapalı sinema.

Açık hava tiyatrosu : Yazın veya iklimi elverişli yerlerde geceleri çalışan, üstü açık, yanları kapalı tiyatro.

Ağzını havaya açmak : Umduğunu elde edememek.

Alt hava yuvarı : Dünyamızı kuşatan atmosferin 10 kilometre kalınlığında olan alt katmanı.

Baktın kar havası eve gel kör olası : "tehlikeli bir durum belirmeye başlayınca ondan uzaklaşmanın çaresine bakılmalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Bayram havası esmek : Ortam neşeli, sevinçli bir duruma gelmek.

Fesini havaya atmak : Sevinmek.

Kendi havasında gitmek : Yalnız başına, istediği gibi davranmak.

Kısa kes aydın havası olsun : "sözü fazla ve gereksiz yere uzatma" anlamında kullanılan bir söz.

Külahını havaya atmak : Pek çok sevinmek.

Kurt dumanlı havayı sever : Kötü niyetli kimselerin ortalıktaki karışıklıklardan yararlandıklarını anlatan bir söz.

Leyleği havada görmek : Çok gezmek.

Mart havası gibi : Kararsız, huysuz (kimse).

Mutfak havalandırması : Mutfaklara yerleştirilen havalandırma sistemi.

Ona göre hava hoş : "onun için fark etmez, tutulacak yolu başkaları düşünsün" anlamında kullanılan bir söz.

Sepet havası çalmak : Yanından uzaklaştırmak, gitmesini sağlamak, sepetlemek. işinden çıkarmak, sepetlemek.

Temize havale etmek : Uzayıp giden bir işi bitirivermek. ortadan kaldırmak, öldürmek. kumar oyunlarında öbür oyuncuların bütün paralarını almak. kısa yoldan çözümlemek, çabucak bitirmek. yiyeceği yiyip bitirmek.

Tencere tava herkeste bir hava : "herkes kendi bildiği gibi davranıyor, ortada düşünce birliği kalmamış" anlamında kullanılan bir söz.

Tepesinde havan dövmek : Üst katta oturan biri, gürültü yaparak alt kattakini rahatsız etmek.

Yuvar : Yer yuvarlağı gibi düzgün olmayan küresel biçim. Organizmadaki kan, lenf, süt vb. sıvılarda bulunan, genellikle yuvarlak veya oval küçük cisim.

Solunum : Bütün canlılarda, oksijen alıp karbondioksit verme biçiminde görülen hareket, teneffüs. Bitkilerde geceleri oksijen alıp karbondioksit verme, gündüzleri ise karbondioksit alıp oksijen verme biçiminde görülen hareket.

Akışkan : Akış özellikleri gözlenebilen (sıvı veya gaz), seyyal.

Karışım : İki veya daha çok maddenin kimyasal tepkimeye girmeden bir araya gelmesi, mahlut. Birden çok şeyin karıştırılmasıyla elde edilen veya ortaya çıkan şey.

Meteoroloji : Hava koşullarında meydana gelen değişmeleri, iklim türlerini araştırıp hava durumu tahminlerinde bulunan bilim dalı, hava bilgisi.

Olay : Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka. Önemli tarihsel olgu, fenomen.

Etki : Bir etken veya bir sebebin sonucu, yardım. Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir. Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim.

Dünya : Üzerinde yaşadığımız toprak ve denizler, yeryüzü. Güneş'e yakınlık bakımından üçüncü gezegen, acun. İnançları bir olan ülke veya insanlar topluluğu. Dış, çevre, ortam. Herkes. Meslek veya iş birliği içinde bulunan kimseler, camia. Duygu, düşünce ve hayal âlemi.

İle : Cümle içinde aynı görevde bulunan iki ögeyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz. Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, beraberlik, araç, neden veya durum anlatan cümleler yapmaya yarayan bir söz. Bazı soyut adlara getirildiğinde "... olarak, ... bir biçimde" anlamında durum zarfları oluşturan bir söz.

İlgili : İlgilenmiş olan, ilgisi bulunan, alakalı, alakadar, müteallik.

Gökyüzü : Atmosferin gözle görünen bölümü.

Boşluk : Boş geçen süre. Oyuk, çukur, kapanmamış yer. Boş olan yer. Eksiklik, yoksunluk duygusu. Kesinti, kopukluk. Boş olma durumu.

Esinti : Belli belirsiz hissedilen hafif yel, nefha.

Müzik : Bu biçimde düzenlenmiş seslerden oluşan eserlerin okunması veya çalınması. Birtakım duygu ve düşünceleri belli kurallar çerçevesinde uyumlu seslerle anlatma sanatı, musiki.

Tür : Başladığı noktada biten, bir veya daha fazla yere önceden belirlenmiş bir programa göre yapılmış olan seyahat. Bir sonuca ulaşıncaya kadar yapılmış olan iş. Dolaşma.

Çıkan : Çıkarma işleminde bütünden alınan sayı.

Ses : Duygu ve düşünce. Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün. Aralarında uyum bulunan titreşimler. Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda oluşturduğu titreşim. Herhangi bir davranış, tutum karşısında uyanan ruhsal tepki.

Tarz : Özel oluş veya davranış biçimi, üslup, stil, janr. Bir kimsenin kendine özgü anlatım biçimi. Güzel sanatlarda üslup, stil, konsept. Biçim, yol.

Üslup : Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil. Anlatma, oluş, deyiş veya yapış biçimi, tarz. Bir sanatçıya, bir çağa veya bir ülkeye özgü teknik, renk, biçimlendirme ve söyleyiş özelliği, biçem, stil.

Çekicilik : Çekici olma durumu, alım, albeni, alımlılık, cazibe, hava, gelgel. Çekme gücü.

Keyif : Canlılık, tasasızlık, iç rahatlığı. Rahat, huzur, afiyet. Esrar. İstek, heves, zevk. Vücut esenliği, sağlık. Alkollü içki ve başka uyuşturucu maddeler kullanıldığında insanda görülen durum. Yolsuz ve kural dışı istek.

Alem : Bayrak. Simge. Minare, kubbe, sancak direği vb. yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız veya lale biçiminde süs, ayça.

Hava açmak : bulutlar dağılmak.

Hava alanı : Uçakların kalktıkları, indikleri ve yolcu aldıkları alan.

Hava atışını bozma : Hava atışı sırasında, oyunculardan birinin, kural gereğince yapmaması gereken bir hareketi yapması. Bu durumda atışın yinelenmesi gerekir.

Hava bakısı : Geleceği öğrenmek için hava koşullarıyla su üzerinde oluşan dalgacıklara bakma işi. bk. bakı.

Hava basacı : Havayı sıkıştırarak düşük verdilerde yüksek basınç artışları sağlayan aygıt.

Hava basacı düzenleyicisi : Hava basacının çıkış basıncını istenilen düzeyde tutmaya yarayan aygıt.

Hava basınçlı denetim : Hava basıncı ile çalışan denetim düzeni.

Hava basınçlı döşem : Suyun hava basıncıyle dağıtıldığı döşem.

Hava basınçlı düdük : Küçük bir elektrikli basacın bastığı hava ile ses çıkartan taşıt düdüğü.

Hava baskın olmak : Yazın hava nemli, sisli olmak

Diğer dillerde Hava anlamı nedir?

İngilizce'de Hava ne demek? : [Hava] n. female first name (Hebrew)

n. Hava, female first name (Hebrew)

n. Hava, female first name (Hebrew); Aba, male first name (Hebrew)

Fransızca'da Hava : atmosphère [la], temps [le], air [le], azur [le], ciel [le], ambiance [la], aura [la], vent [le]

Almanca'da Hava : n. Äther, Hochstimmung, Klima, Luft, Milieu, Wetter, Witterung

Rusça'da Hava : n. воздух (M), атмосфера (F), погода (F), климат (M), ветерок (M), напев (M), обстановка (F), настроение (N), пустота (F)

adj. воздушный, атмосферный, авиационный