Havalı nedir, Havalı ne demek

Havalı; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de sıfat olarak kullanılır.

"Havalı" ile ilgili cümleler

  • "O murdar kokulu, ağır havalı yere..." - H. E. Adıvar
  • "Havalı kız."

Yerel Türkçe anlamı:

Yüksek: Dün havalı bir ağaçtan düştüm.

Bir fizik terimi olarak tanımı:

Sıkıştırılmış hava ile işleyen (aygıt).

Bilimsel terim anlamı:

genel uygulayım: Sıkıştırılmış hava ile çalışan (aygıt, ve benzeri).

İngilizce'de Havalı ne demek? Havalı ingilizcesi nedir?:

pneumatic

Fransızca'da Havalı ne demek?:

aéré

Havalı kısaca anlamı, tanımı:

Havalı direksiyon : Hidrolik düzen ile kolayca hareket sağlayabilen motorlu taşıt direksiyonu.

Havalı fren : Hava basıncı ile yönetilen pistonlu fren.

Havalı tulumba : Özellikle tanker kurtarmada kullanılan ve basınçlı hava ile çalışan araç.

Hava : Gökyüzü. Çekicilik. Müzik parçalarında tür. Tarz, üslup. Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü. Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi. Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu. Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı. Çevreyi kuşatan boşluk. Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik. Keyif, âlem. Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans. Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz). Esinti.

 

Nitelik : Bireyi, nesne veya yaşantının bir yönünü ötekilerden ayırt etmeye yarayan ve ölçülebilen özellik, keyfiyet. Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet. Bir şeyin iyi veya kötü olma özelliği, kalite.

Havas : Kendilerini halktan ayrı ve üstün sayan, kendilerinde bir tür ayrıcalık gören kimseler, avam karşıtı. Nitelikler, özellikler. İleri gelenler, seçkinler. Duyumlar, duygular.

Havadar : Havası bol, temiz olan (yer), yeleken, yeleç.

Benimseme : Benimsemek işi, sahip çıkma, tesahup.

Önemseme : Önemsemek işi.

Alıcı : Kendisine bir şey gönderilen kimse. Almaç. Satın almak isteyen kimse, müşteri. Kamera. Azrail.

Çekici : Alımlı. Kaza veya arıza yapan, yanlış yere park eden aracı belli bir yere götürmek için kullanılan taşıt.

Herhangi : Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.

Bir : Ancak, yalnız. Sadece. Sayıların ilki. Eş, aynı, bir boyda. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Bu sayı kadar olan. Aynı, benzer. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Bir kez. Tek. Beraber. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek.

İyi : İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı. Bol, çok, aşırı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde. Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren. Öğrencinin değerlendirilmesinde kullanılan orta ile pekiyi arasındaki not. Yerinde, uygun. Doğru olan. Yeterli, yetecek miktarda olan. Esen, sağlıklı.

 

Temiz : Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan, arı, pak, münezzeh, hijyen, hijyenik. Kirli, lekeli, bulaşık olmayan bir biçimde. Ahlakça lekesiz, necip, nezih. Sabıkasız. Özenle yapılmış. Çok az kullanılmış veya hiç kullanılmamış olan, özrü olmayan.

Alan : Eski Roma'da açık hava gösterisi yapılmış olan geniş yer. Yüz ölçümü. İçinde birtakım kuvvet çizgilerinin yayılmış bulunduğu varsayılan uzay parçası. Bir alıcı merceğinin net bir görüntü sağlayabildiği derinlik ve genişliğin bütünü. Orman içinde düz ve ağaçsız yer, düzlük, kayran. Bir çalışma çevresi. Düz, açık ve geniş yer, meydan, saha. Yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığı yer, saha.

Gereğince : Gereği gibi, gereğine göre, gerektiği gibi, mucibince.

Göz : Görme organı, basar. Bazı yaraların uç bölümü. Delik, boşluk. Bazı deyimlerde, görme ve bakma. Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı. Çekmece. Bakış, görüş. Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak. Terazi kefesi. Nazar. Bölüm, hane. Oda. Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri.

Kibirli : Kendini büyük gören, büyüklenen, gururlu.

Çalımlı : Gösterişli, kurumlu, afralı tafralı. Başı yüksek, yapısı dar gemi.

Gururlu : Kendi kişiliğine önem veren, onurlu, mağrur. Kibirli. Kurumlu, çalımlı.

Havalı askılama : Tekerlek yaylanmasının, içinde basınçlı hava bulunan lastikten esnek bir keseyle oluşturulması.

Havalı durduraç : Büyük araçlarda kullanılan, durduraç anabasacı, ayak gücü yerine basınçlı hava gücü ile çalıştırılan durduraç.

Havalı durduraç dizgesi : Ayak gücüne koşut olarak basınçlı hava ile çalışan durduraç dizgesi.

Havalı durduraç düzenleyicisi : Havalı durduraç dizgelerinde ön ve arka tekerleklerde durduraç etkinliğini ayarlayan aygıt.

Havalı düzenleyici : Basınçlı hava ile işleyen düzenleyici.

Havalı kesim : Yeryüzünün altındaki geçirimli kayaçların, su basıncı altında su ile doygun olmayan kesimi.

Havalı pres : Hava ile şişirilen lastik torbaları, iş üzerindeki girinti ve çıkıntılara uyarak sıkma yapan özel kaplama yapıştırma aracı.

Havalı silecek : Basınçlı havayla devinen cam sileceği.

Havalı solunum : (botanik)

Havalı tiyatro : Işık, dekor uyumu ve yöntem ile ilk görünüşte seyirciyi etkileyen tiyatro bk. empresyonist tiyatro).

Havalı ile ilgili Cümleler

  • Havalı olduğumu düşünüyor musun?
  • "Niye bu kadar havalısın sen?" "Böyle doğmuşum."
  • Bu oldukça havalı görünüyor.
  • Dünya neden daha havalı olan bir şekilde, küp mesela, değil de yuvarlak?
  • Bu havalı, değil mi?
  • Çok havalı.
  • Ali ne giyerse giysin havalı oluyor.
  • O oldukça havalı görünüyor.

Diğer dillerde Havalı anlamı nedir?

İngilizce'de Havalı ne demek? : adj. airy, showy, stylish, dashing, flash, flatulent, hot air, jaunty, la di da, la di dah, nifty, nobby, ostentatious, pneumatic, posh, rakish, swagger, swanky, swell, swish, tonish

n. show off

Fransızca'da Havalı : aéré/e, bien aéré, pneumatique

Almanca'da Havalı : protzig , Gegend, Region