İç nedir, İç ne demek
- Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı.
- Muhteva.
- Bir ülke, şehir, topluluk vb.nde olan veya yapılan.
- Kabuğu olan veya dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuğun sardığı bölüm.
- Değişik yemeklerde kullanılmak üzere et ile sebzelerin ince kıyımının karıştırılması ve yoğrulmasıyla meydana getirilen karışım.
- Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta.
- Mide, bağırsak, karın.
- Ten ile dış giysiler arası.
- Oyuk şeylerin boşluğu
- Akıl, gönül, irade gibi insanın manevi varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri.
- Nesnelerin veya kimselerin arasında bulunan nesne veya kimse, ara.
- Pirinç, soğan ve baharatla hazırlanan, dolmalarda kullanılan karışım.
- İnsanın manevi varlığıyla ilgili olan.
- Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan.
"İç" ile ilgili cümleler
- "Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir." - Ç. Altan
- "Ekmek içi. Ceviz içi."
- "İç dünyamız."
- "Tahtanın içi çürümüş."
- "Yurt içi ulaşım. Şehir içi haberleşme. Aile içi ilişkiler."
- "İç kapının perdesi yanlara doğru açıldı." - P. Safa
- "Boynumda kalın yün atkı, içimde çift kat fanila, gene de titriyorum." - E. Bener
- "İçi bulanmak. İçi sürmek."
- "İçimizdeki sevinçleri, kederleri paylaşacak insan nerede?" - S. F. Abasıyanık
Yerel Türkçe anlamı:
Hiç
İç.
Hiç (bk. hiç, hij)
İç, kapalı yer.
Muhteva
Sinema ve Televizyon dünyasındaki anlamı:
İşlikte, kapalı yerlerde çevrilmiş çekim. Dış'ın karşıtı.
Kapalı yerlerde geçen görünçlükleri içine alan çekim.
İngilizce'de İç ne demek? İç ingilizcesi nedir?:
inside, internal, interior (shot), indoor (studio shot)
Osmanlıca İç ne demek? İç Osmanlıca'da ne anlama gelir?:
dâhilî
İç tanımı, anlamı:
İç açmak : Gönle ferahlık vermek, gönlü ferahlatmak.
İç bağlamak : İç tutmak.
İç çekmek : Üzüntüyle derinden soluk almak.
İç dökmek : Derdini anlatmak, iç dünyasındaki duygu ve düşüncelerini bir bir anlatmak. ferahlamak, rahatlamak.
İç etmek : Eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek.
İç geçirmek : Derin soluk alarak üzüntüsünü belli etmek.
İç gıcıklamak : Huylandırmak. istek uyandırmak.
İç tutmak : Yemişin içi oluşmak.
İçi açılmak : Güzel bir şey karşısında sıkıntısı dağılmak, ferahlamak.
İçi almamak : Midesi kabul etmemek. sakıncalı gördüğünden veya beğenmediğinden, bir işi yapmak istememek.
İçi bayılmak : Çok acıkmak. çok şekerli veya yağlı yiyecek ağır gelmek.
İçi boşalmak : Önemi ve anlamı kalmamak.
İçi bulanmak : Kusacak gibi olmak.
İçi burkulmak : Bir şeye çok üzülmek.
İçi cız etmek : Ansızın içi sızlamak.
İçi çekmek : İstek duymak.
İçi daralmak : Sıkılmak, bunalmak.
İçi dayanmamak : Acıklı bir durumu kaldıramamak.
İçi dışı bir : Düşündüğünü açıkça söyleyen, gizli bir düşüncesi olmayan, ikiyüzlü olmayan.
İçi dışına çıkmak : Kusmak. kusacak duruma gelmek.
İçi erimek : Kaygı duymak, çok üzülmek.
İçi ezilmek : Üzülmek, yüreği burkulmak. sıkıntı ve heyecan içine düşmek. acıkma hissi duymak.
İçi ezim ezim ezilmek : Çok üzülmek.
İçi geçmek : Kavun, karpuz vb. yenmeyecek biçimde içi bozulmuş olmak. istemeden kısa bir süre uyuyuvermek. bir işe yaramaz duruma gelmek. yaşlılıktan, güçsüzlükten isteksiz olmak, hiçbir şeye ilgi duymamak.
İçi gitmek : İçi sürmek. bir şeyi yapmayı veya elde etmeyi çok istemek.
İçi götürmemek : Vicdanına sığdıramamak. acıklı bir durum karşısında dayanamamak. kıskanmak, çekememek.
İçi hop etmek : Birdenbire heyecanlanmak.
İçi ısınmak : Hoşlanmak, sevmek.
İçi içine geçmek : Tedirgin olmak.
İçi içine sığmamak : Telaş, sabırsızlık, coşkunluk göstermekten kendini alamamak.
İçi içini yemek : Dert etmek. istediğini yapamama yüzünden üzülmek.
İçi kabul etmemek : Benimsememek, kabullenememek. bir şeyden midesi bulanmak.
İçi kağşamak : İsteksiz ve gönülsüz olmak.
İçi kalkmak : Duygulanmak, heyecanlanmak. iğrenmek. taşkın bir ağlama duygusu içinde bulunmak.
İçi kan ağlamak : Çok üzüntü duymak.
İçi kapanmak : Sıkılmak, bunalmak.
İçi kararmak : Umutsuzluğa düşmek. hiçbir şeyden tat alamaz olmak. sıkılmak, bunalmak.
İçi kazınmak : Açlıktan midesinde eziklik duymak.
İçi paralanmak : Birine acıyarak çok üzülmek.
İçi rahat etmek : Kaygı duyulacak bir konu bulunmadığını öğrenerek ferahlamak.
İçi sıkılmak : Bunalmak.
İçi sızlamak : Çok üzülmek.
İçi sürmek : İshal olmak.
İçi titremek : Özen göstermek. çok üşümek. duygulanmak.
İçi vık vık etmek : Sabırsızca, tedirgin davranmak.
İçi yağ bağlamak : Yüreği yağ bağlamak.
İçi yanmak : Çok susamak. büyük bir acı, sıkıntı vb. nedenlerle çok üzülmek. bir şeye karşı büyük bir özlem duymak.
İçinde duymak : Hissetmek, varlığını algılamak.
İçinde kaybolmak : Beklenen sonuca ulaşamamak. göze çarpmamak. giysi çok büyük gelmek.
İçinde yüzmek : Olumlu veya olumsuz bir durumun aşırı derecesinde bulunmak.
İçinden bir şeyler kopmak : İçi ezilmek.
İçinden çıkmak : Karışık bir işin güçlüklerini yenebilmek, üstesinden gelmek.
İçinden geçirmek : Bir şeyi yapmayı düşünmek.
İçinden geçmek : Düşünmek, aklından geçmek.
İçinden gelmek : Bir şeyi yapmak için içten bir istek duymak.
İçinden gülmek : Sezdirmeden eğlenmek.
İçinden kan gitmek : İçi kan ağlamak.
İçinden konuşmak : Kimsenin duymayacağı kadar alçak sesle konuşmak.
İçinden okumak : Sessiz bir biçimde sövmek. ses çıkarmadan okumak.
İçinden olmak : Bir yerin merkezinde yaşamak veya orada doğmuş bulunmak.
İçinden yanmak : Çok istemek, sabırsızlık göstermek.
İçine almak : Kapsamak.
İçine ateş atmak : Aşırı acı, sıkıntı veya üzüntü verecek davranışta bulunmak.
İçine ateş düşmek : Büyük bir acı ve üzüntünün etkisi altına girmek.
İçine atmak : Yapılan bir kötülüğe karşı sesini çıkarmamakla birlikte bunu unutmamak. sıkıntısını kimseye belli etmemek.
İçine baygınlıklar çökmek : Sıkıntı, fenalık basmak.
İçine çekmek : Soluk almak. bilincine varmak, anlamak.
İçine daralma gelmek : Sıkıntı basmak, sıkılmak.
İçine dert olmak : Bir şeyi yapamamaktan dolayı üzülmek.
İçine doğmak : Bir işin olacağını veya olduğunu hiçbir belirtiye dayanmadan önceden sezinlemek, malum olmak.
İçine dokunmak : Dertlendirmek, üzmek.
İçine etmek : Bozup berbat etmek.
İçine fenalık gelmek : Ruhu daralmak, sıkılıp bunalmak.
İçine hüzün çökmek : Kederlenmeye, hüzünlenmeye başlamak.
İçine işlemek : Duygulanmak, etkilenmek, dokunmak.
İçine çekilmek : Dış dünyaya karşı ilgi ve ilişkisini kesmek. çevresindeki kişilerle ilgi kurmamak, duygularını kimseye açmamak.
İçine kurt düşmek : Kendisine zararı dokunacak bir durum meydana geleceğinden kuşkulanmak.
İçine kuşku çökmek : İçten içe şüphesi yoğunlaşmak.
İçine oturmak : Çok etkilenmek, çok üzülmek.
İçine sinmek : İsteğince olduğu için huzur ve mutluluk duymak. içi rahat etmek.
İçine sokacağı gelmek : Birini çok sevmek.
İçine su serpilmek : Ferahlamak.
İçine tükürmek : Bir şeyi bozup berbat etmek.
İçini açmak : Derdini anlatmak, içini dökmek.
İçini bayıltmak : Tatlı, ağır gelip artık yiyememek. çok konuşarak veya ağır davranarak birini usandırmak. yoğun olarak hissetmek.
İçini boşaltmak : Banka, şirket vb.ni yasal görüntü verip soymak. öfkesini açığa vurmak. sıkıntı ve derdini söylemek.
İçini burkmak : Üzülmek.
İçini çekmek : İç çekmek.
İçini çürütmek : Ruhunu karartmak, bezdirmek, yıldırmak.
İçini dondurmak : Şaşırtmak, ürpertmek.
İçini ezmek : Üzüntüsünü, sıkıntısını duymak.
İçini ısıtmak : Hoş, tatlı ve huzur verici duygular uyandırmak, coşku vermek.
İçini karartmak : Bunalıma veya sıkıntıya sokmak, endişeye düşürmek.
İçini kemirmek : Bir üzüntüden rahatsızlık duymak, tedirgin olmak.
İçini kurt yemek : Sürekli bir kaygı içinde bulunmak.
İçini parçalamak : Çok üzülmek, aşırı derecede sıkılıp harap olmak.
İçini okumak : Birinin gizli, saklı düşüncelerini anlamak.
İçini sarmak : Sürekli aynı konuyu düşünmek, hep onunla meşgul olmak.
İçini sıkmak : Sıkıntı vermek.
İçini sızlatmak : Üzülmesine sebep olmak.
İçini yakmak : Çok üzülmek.
İçini yemek : Şüphe içinde kıvranarak çok üzülmek.
İçinin ateşi küllenmek : Sıkıntıdan kurtulmak.
İçinin yağı erimek : Telaş veya kaygı ile üzülmek. nispet vererek sevinmek.
İç acısı : Yürek acısı.
İç ağ : Yerel ağ.
İç ağa : Vezirlerin gözde uşağı.
İç asalak : Konakçının içinde yaşayan asalak.
İç bakla : Bakla içi.
İç barış : Ailede veya toplumda sağlanmış iç huzur.
İç başkalaşım : Püskürük magmaların, soğurdukları kültelerin etkisi altında, birleşimlerinden oluşan başkalaşım.
İç bellek : Bilgisayarın giriş çıkış kanalları kullanılmaksızın erişebildiği bellek.
İç borç : Devletin veya çeşitli kuruluşların yurt içinde piyasaya sürdüğü tahvil, bono vb. ile aldığı borç.
İç borçlanma : Devletin veya çeşitli kuruluşların yurt içinde piyasaya tahvil, bono vb. sürerek borç alma işi.
İç bölge : Bir limanı ithalat ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yollarıyla bağlı, dar veya geniş bölge, art bölge, hinterlant.
İç bulantısı : Mide bulantısı.
İç burukluğu : Kırgınlık.
İçbükey : Yüzeyi düzgün ve pürüzsüz çukur biçiminde olan, obruk, mukaar, konkav.
İç cep : Palto, pardösü, ceket gibi giysilerin iki ön parçasına açılan cep.
İç cümle : Bir cümle içinde tümleç gibi kullanılan başka bir cümle, iç tümce.
İç çamaşırı : Fanila, külot, sütyen gibi tene, içe giyilen giysi.
İç çokgen : Bütün köşeleri aynı çember üzerinde olan çokgen.
İç denetçi : İç denetim görevlisi.
İç denetim : Bir kurumun çalışmalarını geliştirmek, onlara değer katmak amacı güden bağımsız, nesnel bir güvence ve danışmanlık işi.
İçdenetir : Güvenlik amacıyla bina girişlerinde bulunan, bedendeki veya çantaların içindeki silah, bıçak vb. tehlikeli eşyaların belirlenmesini sağlayan aygıt.
İç denge : Ruhsal durum, psikolojik yapı.
İç deniz : Boğazlarla ana denize bağlı olan deniz, dâhilî deniz.
İç deri : Sindirim ve solunum kanallarının iç yüzlerini ve karaciğerin, pankreasın içini örten tabaka, endoderm. Bitkilerin kök, sap ve yapraklarında kabuğun iç bölümü, endoderm.
İç donu : Pantolon içine giyilen uzun don, dizlik.
İç dünya : Bireyin ruhsal yaşamının bütünü.
İç ek : Bazı dillerde kelime kökünün içine giren ek.
İç etek : Kadınların giysi altına giydikleri etek, jüpon.
İç evlilik : Evlenecek kimsenin eşini, kendi boy veya soyu içinden seçmesi kuralına dayalı evlilik biçimi, içten evlilik, endogami.
İç gezegen : Yörüngesi yer yörüngesinin içinde kalan Merkür, Venüs gezegenleri.
İç göbek : Çiçeklerin dişi organında yumurtacık ile kabuğu arasındaki bağ.
İç göç : Bir ülke sınırları içinde genellikle küçük yerleşim bölgelerinden büyük kentlere geçici veya sürekli kalmak üzere göç etme.
İçgöreç : Endoskop.
İçgörü : Kendi duygularını, kendi kendini anlayabilme yeteneği.
İç görüm : Endoskopi.
İçgüdü : Bir canlı türünün bütün bireylerinde akıl ve düşünceden bağımsız olarak doğuştan gelen bilinçsiz her türlü hareket ve davranış, insiyak, sevkitabii. Organizmayı o türe özgü olan bir amaca ulaşmaya sürükleyen davranış eğilimi.
İç güveyi : İç güveyisi.
İç güveyisi : Eşinin ailesinin evinde oturan damat, iç güveyi.
İç harp : İç savaş.
İç hastalıkları : Dâhiliye.
İç hat : İş yerlerinde bulunan santrallerde iş yeri içindeki bağlantıyı sağlayan haberleşme ağı.
İç ısı : Yer yuvarlağının içindeki ısı.
İç içe : Birbirinin içinde, karışık bir durumda, birbirine çok yakın. Biri ötekinin içinde veya birine ötekinden geçilen.
İç işleri : Bir ülkenin kendine özgü işleri. Bir kurum, kuruluş vb.nin yönetimiyle ilgili işler.
İç itim : Vücuda şırınga ile sıvı verme işi, iç itme, zerk.
İç itmek : Sıvıyı şırınga vb. ile vücuda vermek, zerk etmek.
İç kafiye : İç uyak.
İç kapak : Kitabın dış kapaktan sonra gelen, adını ve bazı özelliklerini içeren sayfa.
İç kavuz : Buğdaygil çiçeğinin erkek ve dişi organlarını içerisinde tutan ve başakçık eksenine aşağıdan ve dış taraftan bağlanmış olan kavuz.
İç kulak : Kulağın işitme sinirlerinin bulunduğu bölümü, dolambaç.
İç kuyu : Yer altında, ocak katları arasında bulunan ve ağzı yer üstüne açılmayan kuyu türü.
İç lastik : Arabalarda dıştaki koruyucu lastiğin içinde bulunan ve hava ile doldurulan lastik, şambriyel.
İç merkez : Depremin başladığı yer olarak kabul edilen nokta.
İç mimar : Bir yapıyı, kullanım ve estetik bakımından ele alıp insanın fiziksel ve ruhsal özelliklerine uygun olarak tasarlayan kimse, dekoratör.
İç mimari : İç mimarlık.
İç odun : Ağaç gövdesinin kendi çevresinde bulunan, sertleşmiş ve odunlaşmış hücrelerden oluşan, genellikle koyu renkli bölümü.
İç oğlanı : Osmanlı Devleti'nde, saraylarda türlü devlet hizmetleri için aday olarak yetiştirilen genç, celep.
İç pazar : Ülke içinde yapılmış olan satış.
İç pilav : Tavla zarı büyüklüğünde doğranmış kuzu ciğeri, fıstık, pirinç, kuş üzümü, yağ ve baharat kullanılarak pişirilen bir pilav türü.
İç plazma : Bir hücreli canlılarda protoplazmanın merkez bölümü.
İç politika : Bir devletin kendi sınırları içinde kamu işlerinin örgütlenmesine ve yönetime ilişkin uyguladığı siyaset.
İç saha : Spor takımlarının kendi sahası.
İç salgı : Vücuttaki salgı bezlerinin doğrudan doğruya kana karışmak üzere çıkardıkları salgı, endokrin.
İç savaş : Bir ülke içinde çıkan savaş, iç harp, dâhilî harp.
İç ses : Kelimenin ön sesle son sesi arasında kalan ses veya sesler.
İç spiker : Televizyon ekranında görülmeyen, sesi duyulan sunucu.
İç su : Denizlerden uzak bölgelerde bulunan göl veya göletler.
İç sürme : İshal.
İçtepi : Tepi.
İç ters açı : İki paralel doğruyu kesen üçüncü bir doğrunun iki yanında ve paralellerin içinde altlı üstlü ortaya çıkan dört açıdan her biri.
İç turizm : Halkın kendi ülkesinde yaptığı gezi.
İç tümce : İç cümle.
İç türeme : Kelimenin aslında bulunmayan bir ünlü veya ünsüzün iç seste belirmesi.
İç tüzük : Bir kuruluş, meclis, kurum vb.nin iç işlerini düzenleyen tüzük, dâhilî nizamname.
İç uyak : Beyitlerin dize ortasındaki kelimeleri arasında kullanılan uyak, iç kafiye.
İçyağı : Geviş getiren hayvanların karın boşluğunda iç organlarını saran kalın yağ, şahım.
İç yarıçap : Düzgün bir çokgenin içine çizilen dairenin yarıçapı.
İçyüz : Herkesçe bilinmeyen, anlaşılmayan ve görünenden büsbütün başka olan neden veya nitelik, mahiyet, zamir, künh.
İç yüz : Bir şeyin iç tarafı.
İç zar : Çiçek tozunu saran iki zardan içte olanı.
İçe bakış : Deneğin bilincinde olanları izleyerek ruhsal süreçlerin özellik ve nitelikleri hakkında bilgi vermesi durumu.
İçe dönük : Çevresiyle iletişim kurmada güçlük çeken, içine kapalı, sosyal ilişkileri zayıf olan (kimse).
İçe kapanık : Dış dünyaya karşı ilgi ve ilişkisi güçsüz, içine kapanık (kimse), içine kapanık.
İçe yöneliklik : Gerçeklerden kaçarak hayalî olaylara bağlılığı geliştirme ve düşünceleri, genellikle dileklerin yönetmesine bırakma durumu, otizm.
İçi boş : Önemsiz, değersiz. İçinde bir şey bulunmayan.
İçi çıfıt çarşısı : Her işte aklından türlü kötülükler geçiren.
İçi dar : Beklemeye dayanamayan, tez canlı, sabırsız.
İçi fesat : Her an kötülük düşünen.
İçi geniş : Sabırlı, rahat, huzurlu, gamsız, tasasız.
İçi tez : Aceleci.
İçin için : Yavaş yavaş. İçinden, açığa vuramayarak, gizli gizli.
İçler acısı : Çok acıklı, üzüntü veren.
Sağ iç : Futbolda, sağ açıkla santrfor arasında görev yapan hücum oyuncusu.
Sol iç : Futbolda, sol açıkla santrfor arasında görev yapan hücum oyuncusu.
Avuç içi : Elin parmak dipleri ile bilek arasındaki iç bölümü.
Badem içi : Bademin dış kabuğu alındıktan sonra kalan içi.
Bakla içi : Baklanın içindeki tane.
Ceviz içi : Cevizin kabuğu kırıldıktan sonra kalan, yenilebilir iç kısmı.
Çevrim içi : Bilgisayar sisteminde sunucuya bağlı ve çalışır durumda olma.
Ders içi : Ders saati ve konusu içinde olan.
Fındık içi : Fındığın kabuğu kırıldıktan sonra kalan, yenilebilir iç kısmı.
Fıstık içi : Fıstığın kabuğu kırıldıktan sonra kalan, yenilebilir iç kısmı.
Hafta içi : Haftanın cumartesi ve pazar dışında kalan günleri, hafta arası.
Hizmet içi eğitim : Çalışanlara mesleki bilgi ve becerilerini geliştirmeleri için çalıştıkları süre içinde verilen eğitim, işbaşında eğitim.
Kavuniçi : Bu renkte olan. Pembeye çalan sarı renk.
Meslek içi eğitim : Görevliye mesleğiyle ilgili olarak verilen kurs.
Meyve içi : Meyvelerde, tohumların bulunduğu iç bölüm.
Rahim içi araç : Uzun süreli doğum kontrolü sağlayan araç.
Yurt içi : Yurt sınırları içinde olan. Yurt sınırları içindeki her yer.
Oyuk : Oyulmuş, içi boş ve çukur olan yer.
Ten : Vücut. İnsan vücudunun dış yüzü, cilt.
İle : Bazı soyut adlara getirildiğinde "... olarak, ... bir biçimde" anlamında durum zarfları oluşturan bir söz. Cümle içinde aynı görevde bulunan iki ögeyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz. Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, beraberlik, araç, neden veya durum anlatan cümleler yapmaya yarayan bir söz.
Dış : Bir kimsenin görünüşü, durum ve davranışları. Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan. Yabancı ülkelerle ilgili. Görülen, içte bulunmayan yüzey. Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı. Bir konunun kapsamına girmeyen şey. Bazı top oyunlarında karşı takım oyuncularının vuruşuyla topun kalenin bulunduğu taraftan dışarı çıkması, aut. Bireyin ötesinde bir varlığı olan. Açık havada geçen sahneleri içine alan çekim.
Mide : Omurgalılarda, sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak bağırsağı arasında besinlerin sindirime hazır duruma getirildiği omurgasız hayvanlarda sindirim kanalının bu bölgeye karşılık olan parçası. Yemek yeme isteği. Karın, karın bölgesi.
Bağırsak : Sindirim organının mideden anüse kadar olan, ince bağırsak ve kalın bağırsaktan oluşan bölümü.
Karın : Bazı şeylerde şiş ve içi boş bölüm. Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan duraklı dalgalarda en büyük genlikte titreşen noktalar. İç, gönül, akıl, kafa. Ahlaki açıdan kabul edilemeyen şeyleri kabullenme. Mide. Döl yatağı. İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi.
Manevi : Görülmeyen, duyularla sezilebilen, ruhani, tinsel, maddi karşıtı.
İlgili : İlgilenmiş olan, ilgisi bulunan, alakalı, alakadar, müteallik.
Muhteva : İçerik.
İç ile ilgili Cümleler
- İç barış tehlikeye girer mi?
- Bundan daha iç karartıcı bir şey düşünemiyorum.
- İç bölgelerden gelen soğuk hava kütleleri kıyı kesimlere kadar sokuldu.
- İç cebimden cüzdanımı çaldırdım.
- Bol miktarda su iç.
- Bir fincan kahve daha iç.
- Çorbanı gürültü yapmadan iç.
- Orman yaşamla iç içedir.
- O iç ceket cebinden cüzdanını çıkardı.
- Haydi Tom, iç onu.
Diğer dillerde İç anlamı nedir?
İngilizce'de İç ne demek? : aha!, I get it!, I understand! (Internet abbreviation)
Fransızca'da İç : interne, intestin/e, intérieur/e
Almanca'da İç : n. Kern
adj. innere, intern, link
Rusça'da İç : n. внутренность (F), полость (F), канал (M), сердцевина (F), середина (F), ядро (N), начинка (F), недра (PL), нутро (N), душа (F)
adj. внутренний, междоусобный, нижний, нательный, очищенный
Bu kısımda İç nedir? İç ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca İç tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz İç hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.