İlgilenmek nedir, İlgilenmek ne demek

"İlgilenmek" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Okulda ilgilendiği tek ders İngilizceydi." - N. Cumalı
  • "Tarlaları gezdim, okuluma gittim, çocukları tanıdım, köylülerle ilgilendim." - H. E. Adıvar
  • "Devlet adamları da tiyatroyla yakından ilgilenmişlerdir." - M. And

Yerel Türkçe anlamı:

Bağlanmak, iliştirilmek.

Sertleşmek, katılaşmak: Bizim tarlanın toprağı ilgilenir.

İlgilenmek tanımı, anlamı:

İlgilenme : İlgilenmek işi, alakalanma.

Göstermek : Herhangi bir biçimde değerlendirmeye yol açmak. Kanıtla inandırmak. Görülmesini sağlamak, görmesine yol açmak. Görünmek, benzemek. Belirtmek, anlatmak. Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek. Yapmasını söylemek, görevlendirmek. Etmek. Bir şeyin etkisi altında tutulmak. Öğretmek, açıklamak. Sert bir biçimde karşılık vermek. Güzelliğini ortaya çıkarmak, temsil etmek.

Alakalanmak : Bir şey çekici gelmek. Gönül bağlamak, yakınlık duymak. İlgilenmek. Bir şeyden zevk almak.

Yakınlık : Yakın olma durumu. Duygusal bağ veya akrabalık ilişkisi.

Duymak : İşitmek, ses almak. Sezmek, fark etmek, hissetmek. Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek. Nesnelere dokunmakla onların sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hareket vb. fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek. Bilgi almak, öğrenmek, haber almak.

 

Merak : Bir şeyi edinme, yapma, bir şeyle uğraşma isteği. Kaygı, tasa. Düşkünlük, heves. Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek.

Görev : Bir değerin başka değerlerle olan ilişkisi. Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş. İşlev. Bir organ veya hücrenin yaptığı iş. Resmî iş, vazife. Bir kimseye veya bir kurula verilen özel amaçlı iş, misyon. Bir cümlede bir dil biriminin öbür birimlerle ilişkisi aracılığıyla yerine getirdiği iş.

Sorumlu : Üstüne aldığı veya yaptığı işlerden dolayı hesap vermek zorunda olan, sorumluluk taşıyan (kimse), mesul.

İlgi : Dikkati öncelikle belirli bir şey üzerinde toplama eğilimi. İki şey arasında bulunan herhangi bir bağlılık, ilişki, alaka, taalluk, aidiyet. Kimyasal şartlar eş veya birbirine çok yakın olduğunda ögelerin birbirleriyle birleşmede gösterdiği seçicilik. Belirli bir olay veya etkinliğe yakınlık duyma, ondan hoşlanma ve ona öncelik tanıma.

Karşı : Karşılık olarak, mukabil. İçin, hakkında. Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı. Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi. Ön, kat, huzur. Bulunan yere göre önde, ileride olan. -e doğru. Yüzünü bir şeye doğru çevirerek. Karşıt, zıt, muhalif.

Bir : Bir kez. Aynı, benzer. Sadece. Sayıların ilki. Bu sayı kadar olan. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Tek. Eş, aynı, bir boyda. Ancak, yalnız. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Beraber. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek.

 

Bakmak : Hastayı muayene etmek. Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak. İlgilenmek. Anlamak, farkına varmak. Bakışı bir şey üzerine çevirmek. Uğraşmak, meşgul olmak. Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek. Tedavi etmek için ilgilenmek. Aramak. Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak. Gözetmek, korumak. Yoklamak, incelemek, denemek. Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak. Renklerde benzemek, andırmak. Bir iş birinden beklenmek. Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak. Beslemek, geçindirmek.

Ağırlamak : Konuğa saygı göstererek onun her türlü rahatını, gereksinimini sağlamak, ikram etmek, izaz etmek.

Konu : Üzerinde konuşulan şey, bahis. Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu, süje.

Üzerinde : Üstünde. ... ile ilgili, üzerine.

Çalışmak : Bir şeyi oluşturmak veya ortaya çıkarmak için emek harcamak. Bir şeyi öğrenmek veya yapmak için emek vermek. Bir şeyi yapmak için gereken çarelere başvurmak, o şeyi gerçekleştirmek için kendini zorlamak, çaba harcamak. Makine veya aletler işe yarar durumda olmak veya işlemekte bulunmak. İşi veya görevi olmak, bulunmak. Herhangi bir iş üzerinde olmak.

Uğraşmak : Bir işi başarmaya çalışmak, iş edinmek. Zamanını bir işe verme durumunda kalmak. Bir iş üzerinde sürekli çalışmak. Birine kötü davranmak. Savaşmak.

Çekici : Kaza veya arıza yapan, yanlış yere park eden aracı belli bir yere götürmek için kullanılan taşıt. Alımlı.

Bulmak : Hatırlamak. Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak. Herhangi bir görüşe, bir yargıya varmak. Varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak, keşfetmek. Sağlamak, temin etmek. Kaybedilen bir şeyi yeniden ele geçirmek. Cezaya uğramak. Seçmek. Bir şeyi elde etmek. İstenilen şeye kavuşmak, nail olmak. Bir yere, bir noktaya erişmek, ulaşmak. İlk kez yeni bir şey yaratmak, icat etmek.

İlgilenmek ile ilgili Cümleler

  • Evde kalıp Tom'la ilgilenmek zorundayım.
  • Ali ne olduğuyla ilgilenmek istemedi.
  • Bir köpekle ilgilenmek istemiyorum.
  • İlgilenmek için işim vardı.
  • Seninle ilgilenmekten bıktım.
  • Tom'la ilgilenmekten vazgeçtim.
  • En kısa sürede bu sorunla ilgilenmek zorundayız.
  • İlgilenmek zorunda olduğum sorunlarım vardı.
  • İlgilenmek için kendi sorunlarım var.
  • Sen onlarla ilgilenmek için söz verdin.

Diğer dillerde İlgilenmek anlamı nedir?

İngilizce'de İlgilenmek ne demek? : v. be interested in, look after, pay attention to, be into, care, take care of, concern oneself, deal, do, be hot for, nibble, nurse, see about, see after, see to, weigh in

Fransızca'da İlgilenmek : s'intéresser, s'affairer, veiller à, se préoccuper de

Almanca'da İlgilenmek : v. abgeben: sich abgeben

Rusça'da İlgilenmek : v. занимать, интересоваться, занять, заинтересоваться