Küçük nedir, Küçük ne demek

Küçük; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de sıfat olarak kullanılır.

"Küçük" ile ilgili cümle

  • "Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi." - R. H. Karay
  • "Zaten galiba en küçük oğlun ölümcül bir hastalığı olduğuna hiçbirimiz inanmak istemiyorduk." - A. Ağaoğlu
  • "Küçük bir memur."
  • "Küçük adam."
  • "Duvar, çeşitli küçük kâğıtlara basılmış resimlerle kaplıydı." - A. Kutlu
  • "Bu iyi, temiz, sıhhatli küçük insanların uykusu bambaşka bir şey." - S. F. Abasıyanık
  • "Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum." - S. F. Abasıyanık

Yerel Türkçe anlamı:

Bir çeşit zehir.

Köpek yavrusu.

İngilizce'de Küçük ne demek? Küçük ingilizcesi nedir?:

minor

Fransızca'da Küçük ne demek?:

petit

Osmanlıca Küçük ne demek? Küçük Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

sagir

Küçük kısaca anlamı, tanımı:

Küçük dağları ben yarattım demek : Çok böbürlenmek, kibirlenmek.

Küçük düşmek : Değeri veya onuru sarsılmak.

Küçük düşürmek : Değerini veya şerefini sarsmak.

 

Küçük görmek : Değer, önem vermemek.

Küçük köyün büyük ağası : Büyüklük taslayanlar için söylenen bir söz.

Küçük oynamak : Kumarda az para ile oynamak.

Küçük abdest : İdrar.

Küçük ad : Ön ad.

Küçük asya : Anadolu.

Küçük ay : Şubat ayı, gücük ay.

Küçükayı : Göğün Kuzey Kutbu bölgesinde, Büyükayı'nın tersi durumda bir takımyıldız, Dübbüasgar.

Küçükbaş : Kasaplık hayvanlardan koyun ve keçiye verilen ortak ad.

Küçük bey : Çıtkırıldım, şımarık genç. Evin küçük erkek çocuğu.

Küçük boy : Normal ölçülerden daha küçük.

Küçük burjuva : Gelir düzeyi düşük şehirli halk.

Küçük çaplı : Değeri ve ağırlığı az.

Küçük çapta : Yaygın olmayan. Belirli bir ölçüde.

Küçük dalga : Orta dalga.

Küçük dil : Damağın arkasında bulunan dile benzer küçük uzantı.

Küçük gezegen : Bilinen dokuz büyük gezegene göre çok küçük olan gezegen.

Küçük hanım : Evin kızı veya genç gelini.

Küçük harf : Büyük harfin küçük yazılan türü, minüskül.

Küçük hindistan cevizi : İki çeneklilerden, sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç (Myristica frangrans). Bu ağacın baharat olarak da kullanılan ceviz biçimindeki yemiş.

Küçük kan dolaşımı : Çeşitli organlardan gelen toplardamarların kanı sağ kulakçık ve sağ karıncığa taşıması, oradan da atardamarlarla kanın akciğerlere ulaştırılması ve oradan sol kulakçığa taşınması düzeni.

Küçük karga : Karga cinsi bir tür kuş.

Küçük köprü : Vücudun, sırt yere dönük olarak avuçlar ve dizler üstünde dayalı ve gergin bulunduğu durum, el diz köprüsü.

Küçük kumru : Kumru cinsi bir tür kuş.

 

Küçük martı : Martı cinsi bir tür kuş.

Küçük mevlit ayı : Kamer takviminin dördüncü ayı, rebiyülahir.

Küçük orta : Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri.

Küçük önerme : Bir tasımda, küçük terimi taşıyan öncül, minör.

Küçük parmak : Serçe parmak.

Küçük sakarca : Sakarca cinsi bir tür kuş.

Küçük sesli uyumu : Küçük ünlü uyumu.

Küçük şalgam : Turpgillerden, çiçekleri kokulu, tohumlarından ışık araçlarında ve sabun yapımında kullanılan bir yağ çıkarılan, kolzaya benzeyen bir bitki, yağ şalgamı (Brassica rapa).

Küçük tansiyon : Kalbin gevşemesi sırasında ölçülen kan basıncı.

Küçük terim : Bir tasımda, vargının konusu olan terim.

Küçük tövbe ayı : Kamer takviminin altıncı ayı, cemaziyelahir.

Küçük ünlü uyumu : Türkçe bir kelimede düz ünlülerden (a, e, ı, i) sonra düz ünlülerin, yuvarlak ünlülerden (o, ö, u, ü) sonra dar yuvarlak (u, ü) veya düz geniş (a, e) ünlülerin gelmesi, küçük sesli uyumu: Evler. Etek. Salkımlar. Ördek, Okul, Sucuların gibi.

Sonsuz küçük : Sıfıra eşit olmamak şartıyla, herhangi bir sayıdan daha çok sıfıra yakın olabilen değişken.

Büyüklü küçüklü : Büyük küçük hepsi bir arada.

Küçük abdesti gelmek : İdrar yapma ihtiyacı duymak.

Küçük dil ünsüzü : Akciğerlerden gelen havanın art damakta küçük dilin çevresinden sızarak çıkmasıyla oluşan ünsüz: ğ.

Küçük dilini yutmak : Şaşırmak, donakalmak.

Küçükçe : Biraz küçük.

Küçükçekmece : İstanbul iline bağlı ilçelerden biri.

Küçükle küçük büyükle büyük olmak : Her yaştaki kişilere karşı dostça, arkadaşça davranmak. her makam ve durumdaki kişilere karşı dostça ve anlayış göstererek davranmak.

Küçükleşme : Küçükleşmek işi.

Küçükleşmek : Değerini yitirmek.

Küçüklü büyüklü : Küçüğü, büyüğü hep birlikte.

Küçüklük : İnsana yakışmayacak, insanın değerini azaltacak davranış. Küçük olma durumu.

Küçüksemek : Küçümsemek.

Büyük balık küçük balığı yutar : "güçlüler, güçsüzleri ezer" anlamında kullanılan bir söz.

Büyükle büyük küçükle küçük olmak : Her yaş ve durumdaki kişilere karşı dostça, arkadaşça davranmak.

Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpmek : Saygı ve sevgi göstermek.

Delik büyük yama küçük : "eldeki imkânlar gerekenden çok az" anlamında kullanılan bir söz.

Sinek küçüktür ama mide bulandırır : Önemsiz, küçük gibi görünen bir şeyin kötü ve olumsuz bir izlenim yarattığını anlatan bir söz.

Yama küçük delik büyük : "eldeki imkânlar sorunu çözmek için yeterli değil" anlamında kullanılan bir söz.

Boyut : Genişlik, kapsam. Film veya fotoğrafta boyut, format. Doğruların, yüzeylerin veya cisimlerin ölçülmesinde ele alınan üç doğrultudan uzunluk, genişlik ve derinlikten her biri, buut. Bir cismin herhangi bir yöndeki uzantısı. Durum, nitelik.

Benzer : Nitelik, görünüş ve yapı bakımından bir başkasına benzeyen veya ona eş olan, benzeri, müşabih, mümasil. Benzeşim. Bazı önemsiz veya tehlikeli sahnelerde asıl oyuncunun yerine çıkan, yapı ve yüz bakımından bu oyuncuyu andıran kimse, dublör.

Ufak : Önemsiz, çok az. Makam, derece bakımından geri olan. Yaşça daha küçük olan. Kısa bir süre. Boyutları normalden küçük.

Mikro : Küçük, dar, makro karşıtı.

Büyük : Büyük abdest. Üstün niteliği olan. Niceliği çok olan. Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş. Önemli. Makam, rütbe, derece bakımından daha üst olan kimse. Çok, ortalamayı aşan (soyut kavram). Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan (somut nesne), makro, küçük karşıtı.

Karşıt : Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast.

Nicel : Nicelik bakımından, nicelikle ilgili, kantitatif.

Daha : Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu belirtmek için kullanılan bir söz. Bunun dışında. Henüz. Var olana, elde bulunana ek olarak.

Az : Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı. Alışılmış olandan, umulandan veya gerekenden eksik olarak. Azot elementinin simgesi.

Aşağı : Aşağıya, yere doğru. Eğimli bir yerin daha alçak olan yeri. Niteliği düşük, kötü. Değeri daha az. Bir şeyin alt bölümü, zir, yukarı karşıtı. Bir yere göre daha alçak yerde bulunan. Bayağı, adi. Daha küçük, daha az.

Bayağı : Oldukça, epey. (ba'yağı) Hemen hemen, âdeta. Herhangi bir özelliği olmayan, sıradan, alelade. Gerçekten. Basit, adi, amiyane, banal. Aşağılık, pespaye.

Geri : Benzerlerine ayak uydurup ilerleyememiş, gelişememiş. Hayvanda boşaltım organının dışı. Son, sonuç. "Geri dön, geri git!" anlamında bir söz. Bir şeyin sona kalan bölümü. Eksik gösteren (saat). Aptal, anlayışsız. Geçmiş, mazi. Geriye doğru. Araba üzerine gerilerek kenarları arabanın korkuluğuna tutturulan ve içine saman veya tahıl doldurulan büyük kıl çuval. Arka, bir şeyin sonra gelen bölümü, art, alt taraf, ileri karşıtı.

Değersiz : Değeri olmayan veya değeri çok az olan, önemsiz, kıymetsiz, naçiz.

Önemsiz : Önemi olmayan, ehemmiyetsiz.

Kısık : Boğuk, güçlükle çıkan (ses). Kanyon. Kısılmış olan. Hafifçe aralanmış, yumulmuş olan (göz kapağı).

Parlak : Parlayan, ışıldayan. Göze çarpacak kadar başarılı. Yüzü güzel (oğlan). Temiz ve ışıklı.

Küçük : Niceliği az olan. Küçük abdest. Geri aşamada. Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, mikro, büyük karşıtı. Niteliği aşağı olan, bayağı. Makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse. Kısık, parlak olmayan (ses). Değersiz, önemsiz. Yaşı daha az olan.

Abdest : Müslümanların, belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içerisinde bazı organları yıkayıp bazılarını mesh etme yoluyla yaptıkları arınma.

Küçük ağaçkakan : Gökkuzgunumsular (Coraciiformes) takımının, ağaçkakangiller (Picidae) familyasından, sırtı ve kanatları siyah, üzeri enine beyaz çizgili, yurdumuzun Trakya, Ege, Akdeniz ve Doğu Karadeniz bölgelerinde her mevsim görülen, ovalardaki bol ağaçlı kısımlarda, karışık yapılı ışıklı ormanlarda, park ve meyve bahçeleriyle mezarlıklarda yaşayan yerli bir kuş.

Küçük ağızlık : Ağzın normale oranla çok küçük oluşu.

Küçük ahırbeyi : Ahırbeyi yardımcısı.

Küçük aile : Ana, baba ile henüz evlenmemiş çocuklardan oluşan, çekirdek ya da dar aile diye de adlandırılan toplumsal ve ekonomik birlik.

Küçük ak balıkçıl : Kuşlar (Aves) sınıfının, leyleksiler (Ciconiiformes) takımının, balıkçılgiller (Ardeidae) familyasından, 1 m kadar uzunlukta, tüyleri kar gibi beyaz olan, Güney Avrupa, Afrika, Güney Asya'da görülen, ülkemizin her tarafında ağaç ve fundalıklarda bulunan, bataklık ve su kenarlarında yaşayan, yuvalarını genellikle ağaçlar üzerine yapan bir tür. (Egretta garzette) Leyleksiler (Ciconiiformes) takımının balıkçılgiller (Ardeidae) familyasından bir kuş türü. Uzunluğu 1 m kadardır. Kar gibi beyazdır. Güney Avrupa, Güney Asya, ve Afrikada ağaç bulunan bataklıklarda yaşar.

Küçük ak gerdanlı ötleğen : Kuşlar (Aves) sınıfının, ötücü kuşlar (Passeriformes) takımının, ötleğengiller (Sylviidae) familyasından, Avrupa, Kuzey ve Ön Asya'daki ormanlarda yaşayan, Türkiye'nin her yerinde yazın kuluçkaya yatan, 12.5 cm kadar uzunlukta, sırtı kül, kahverengi, karnı ak renkli, böcek, böcek larvaları ve meyveler ile beslenen, göçmen bir tür. Çit ötleğeni, akgerdan ötleğen.

Küçük akbalıkçıl : (zooloji)

Küçük akciğer kıl kurdu : 16 - 35 mm. uzunlukta olup, koyun, keçi, karaca ve tavşanların akciğerinde yaşayan, çok ince ipliksi kurt. Yurdumuz koyunlarında yaygındır.

Küçük akşamcı yarasa : Memeliler (Mammalia) sınıfının, yarasalar (Chiroptera) takımının, fare kulaklı yarasagiller (Vespertilionidae) familyasından, böceklerle beslenen, yuvalarından gün batımında ya da daha önce ayrılan, gün doğuşuna kadar bir bazen iki uçuş yapan bir tür.

Küçük alaca ağaçkakan : (Dryobates minor) Gök-kuzgunumsular (Coraciiformes) takımının ağaçkakangiller (Picidae) familyasından bir kuş türü. Uzunluğu 14 cm. Sırtı beyaz ve enine çizgilidir. Kuzey Afrika, Avrupa ve Ön ve Kuzey Asyada aydınlık ormanlarda yaşar.

Küçük ile ilgili Cümleler

  • Ne o, küçük kedi mi? Biraz ekşi krema ister misin?
  • Küçük adımlar atın.
  • Küçük ama sesli bir azınlık, toplantının kesilmesine yol açtı.
  • Köşede küçük bir grup erkek göründü.
  • En küçük kardeşim o.
  • Küçük aile çiftlikleri yok oluyorlardı.
  • Küçük adam kim?
  • Küçük altın bir kaşıkla çayını karıştırdı.
  • Ben küçük bir kızım, okula gitmiyorum, bana sandalet al, ben evleniyorum.
  • Onlar için küçük bir hediyem var.
  • Küçük ama önemli bir detay.
  • Küçük ada göründü.
  • Ona küçük bir hediyem var.
  • Onun için küçük bir hediyem var.

Diğer dillerde Küçük anlamı nedir?

İngilizce'de Küçük ne demek? : adj. small, little, minor, mini, petty, petite, slight, younger, young, baby, junior, bantam, fiddling, not healthy, inconsiderable, minuscule, niggardly, one-horse, paltry, peanut, piddling, poky, remote, snug, tiddly, trifling, trivial, undersized

n. child, infant, young, minor, kid

pref. mini, micro, infra, nano

Fransızca'da Küçük : petit/e; mineur/e; (karde

Almanca'da Küçük : adj. abfällig, gering, geringfügig, klein, mini

Rusça'da Küçük : n. младенец (M), малыш (M), кроха (F), малолетний (M), малый (M)

adj. маленький, небольшой, малый, младший, малолетний, невзрослый, мелкий, незначительный, ничтожный, мелочный

pref. мини-, микро-