Kalıntı nedir, Kalıntı ne demek
- Artıp kalan şey, bakiye.
- İz, işaret.
- Bir toplum, kültür, uygarlık vb.nden artakalan şey
- Eski çağlardan kalmış şehir veya yapı, ören, harabe.
"Kalıntı" ile ilgili cümle örnekleri
- "Bu babacan, filozof ve hazırcevap insanlar kuşağı, tükenen bir görgü devrinin son kalıntıları gibidir." - H. Taner
- "Efes, Bergama'nın kalıntıları, ulaştıkları uygarlığı serer gözler önüne." - N. Cumalı
Yerel Türkçe anlamı:
Olduğu yerde geceleyen, eve gelmeyen kimse.
Biyoloji'deki anlamı:
Daha önce faal olan fakat evrim sırasında fonksiyonunu kaybeden herhangi bir organ ya da yapı.
Gramer anlamı:
[Bakınız: eski]
Sosyoloji'deki anlamı:
(Pareto) Eski düzene özgü olup, toplumsal değişmelerden sonra da varlığını bir süre daha sürdüren ekin öğeleri.
Veterinerlik alanındaki anlamları:
Bir maddenin orijinal bileşenlerinden bir kısmının alınmasından sonra geriye kalan kısmı.
Jeoloji ve yer bilimleri alanındaki anlamı:
Başkalaşmış kayaçlarda, ilkel dokusu korunmuş yapı.
Bilimsel terim anlamı:
Değişen tarihsel ve toplumsal etkilere karşı büyük bir direnç göstererek geçmişteki köken, olgu, özellik ve görünümleri bakımından çok az değişikliğe uğramış olan ve bulundukları toplumsal düzen içinde, düzenin işleyişine uygun mantıksal bir durum göstermeyen halkbilim ürünleri, bk. halkbilim.
Bir sayışımın alacaklı değeri ile borçlu değeri arasındaki fark.
Metallerin erimesi sırasında, dışık gibi çıkmayıp katılaşarak yapıda kalan sülfür, nitrür ve benzeri özdek.
metalbilim: Metallerin erimeleri sırasında, dışık gibi çıkmayıp katılaşarak yapıda kalan sülfür, nitrür ve benzeri özdek.
İngilizce'de Kalıntı ne demek? Kalıntı ingilizcesi nedir?:
relict, survival, balance, inclusion, résidu, residue, remainder, palimsest
Almanca'da Kalıntı ne demek?:
rudiment
Fransızca'da Kalıntı ne demek?:
détritus
Osmanlıca Kalıntı ne demek? Kalıntı Osmanlıca'da ne anlama gelir?:
bakaya, artıklar
Kalıntı hakkında bilgiler
Kalıntı, bir işlem veya süreç sonucunda arta kalan şeydir; artık, bakiye.
Kalıntı kısaca anlamı, tanımı:
Kalan : Bir çıkarmanın sonucu. Bölme işleminde bölünenden artan sayı. Kalma işini yapan. Artan, mütebaki.
Bakiye : Alacak ve borçlar arasındaki fark. Kalıntı. Artık, artan, kalan, geri kalan şey.
Kalın : Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı. Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık. Yoğun, akıcılığı az olan. Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü. Pes (ses). Enli ve gür (kaş). Etli, dolgun.
Çağlar : Çağlayan.
Şehir : Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site.
Harabe : Kalıntı. Yıkılmış veya yıkılmaya yüz tutmuş yapı, yıkı.
İşaret : Belirti, gösterge, alamet. El, yüz hareketleriyle gösterme. Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im.
Toplum : Aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü, cemiyet. Topluluk.
Kültür : Muhakeme, zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğrenim ve yaşantılar yoluyla geliştirilmiş olan biçimi. Tarım. Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin. Uygun biyolojik şartlarda bir mikrop türünü üretme. Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü. Bireyin kazandığı bilgi.
Uygarlık : Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü, medeniyet. Uygar olma durumu, medeniyet, medenilik.
İşlem : Ham veya ara malları ve maddeleri fiziksel, kimyasal değişikliklerle daha uygun, kullanılır duruma getirme, muamele. Bir işi sonuçlandırmak için yapılmış olan iş veya uygulamaların hepsi, muamele, muamelat. Nakit veya menkul değerleri kullanarak alım satım, takas, borçlanma vb. piyasa hareketi. Sayıları karşı karşıya getirip belirli birtakım kurallara uygun olarak birbiri üzerine etkilendirme yöntemi. Madde üzerinde her türlü değişim yapma işi, muamele. Bir amaca ulaşmak için tutulan yol, prosedür.
Şey : Nesne, madde. Madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin yerine kullanılan, belirsiz anlamda bir söz.
İz : Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare. Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti, eser. Bir düzlemin başka bir düzlemle veya bir doğru ile kesişmesinden doğan ara kesit. Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ipucu, emare. Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti.
Kalıntı bitki : Geçmiş dönemlerde dünya florasında yaygın hâlde bulunurken, günümüzde bu özelliklerini kaybetmiş, yer yer bulunan bitkiler. Relikt bitki.
Kalıntı göl : Dördüncü çağda, daha yağışlı ve serin iklim koşulları altında oluşmuş geniş içdeniz ya da göllerin bugünkü koşullar içinde kalabilmiş küçük parçası.
Kalıntı karelerinin kısıtsız toplamı :
Kalıntı maden yatağı : Ayrışım ya da yıkanma süresinde, kayaçlardan kimi bileşiklerin kaldırılması sonucunda, değerli cevherin derişmesi ile oluşmuş maden yatağı.
Kalıntı nüfus : Yeryüzünün kimi bölgelerinde (yüksek yaylalar, yoğun eşleksel ormanlar, karalardan ve denizyollarından uzakta kalmış adalar gibi) yüzyıllardan beri hiçbir karışıma uğramayan, köken özelliklerini koruyabilmiş küçük insan toplulukları.
Kalıntı yumurtalık sendromu : Ovariohisterektomi yapılmış köpeklerde fonksiyonel yumurtalık dokusundan bir parçanın karın boşluğunda kalması ve kalan parçanın yeniden damarlaşması sonucu endojen hormonların salınması sonucu kızgınlık belirtilerin ortaya çıkması, ovaryan remnant sendromu, ORS.
Kalıntılar : Öneli gelmiş ve bitmiş olduğu halde ödenmemiş olan borç artıkları.
Kalıntılar kuramı : Uygar bir toplumun, ilkellerde benzerleri saptanan halkbilim ürünlerini, o uygar toplumun ilkel çağlarından kalma birer kalıntı ürün olarak benimseyen insanbilim okulunun bir görüşü, bk. uygar toplum, ilkel, kalıntı, insanbilim okulu. krş. akrabalık kuramı.
Kalıntılar yöntemi : (Mill) Bir etkinin açıklanamayan parçasının ondan önceki durumun parçasının sonucu olabileceği görüşüne dayanan tümevarım yöntemi.
Kalıntı ile ilgili Cümleler
- Ben terk edilmiş bir köyün kalıntıları yanında kamp kurdum.
- Bu kalıntılar hakkında daha fazla bilmek istiyorsan, bir arkeoloğa sormalısın.
- Eski hisarın kalıntılarına bakıyorduk.
- Kalıntılar görülmeye değerler.
- Dedektifler fabrikanın kömürleşmiş kalıntılarında yürüdüler.
- Tüplü dalgıçlar suyun altında altın paralar, antik kalıntılar, soyu tükenmiş hayvanların kalıntıları dahil birçok ilginç şeyler buldu.
- O, kök kalıntısı üzerinde tökezledi.
- Kalıntıları görülmeye değer.
- Eski bir uygarlıkla ilgili kalıntılar bulduk.
Diğer dillerde Kalıntı anlamı nedir?
İngilizce'de Kalıntı ne demek? : n. remainder, rest, residue, ruins, carcase, carcass, end, hangover, relic, remnant, residual, rump, waif, spoils
Fransızca'da Kalıntı : reste [le], trace [la], survivance [la], ruines, débris [le], reliefs, vestige [le]
Almanca'da Kalıntı : n. Fragment, Rückstand, Spur
Rusça'da Kalıntı : n. остатки (PL), сальдо (N), пережиток (M)
Bu kısımda Kalıntı nedir? Kalıntı ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Kalıntı tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Kalıntı hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.