Kala nedir, Kala ne demek
Kala; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de zarf olarak kullanılır.
"Kala" ile ilgili cümle örnekleri
- "Frankfurt'a gece yarısından sonra ikiye yirmi kala vardık." - A. Haşim
Yerel Türkçe anlamı:
Kale, hisar
Güç, zahmetli : Rençberlik çok kala bir iştir.
Sincap.
Kent, şehir.
Kale
Çekirge.
Atmaca
Altı lastik, beyaz ketenden spor ayakkabı.
Okul sırası.
Kala isminin anlamı, Kala ne demek:
Erkek ismi olarak; Kale, hisar. (T.) Atmaca.
Kala tanımı, anlamı:
Kala kala : En sonunda. Bütünü, olup olacağı.
Kalaba : Kalabalık.
Kalabalık : Sayıca çok. Gereksiz, karışık şeyler topluluğu. Çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle oluşan insan topluluğu.
Kalabalık ağızlı : Geveze, bilir bilmez konuşan.
Kalabalık etmek : Gereksiz olarak yer doldurmak.
Kalabalıkça : Biraz kalabalık.
Kalabalıklaşmak : Kalabalık duruma gelmek.
Kalafat : Onarma, tamir etme. Aşağısı dar, yukarısı geniş bir tür yeniçeri başlığı. Geminin kaplama tahtaları arasını üstüpü ile doldurup ziftleyerek su geçirmez duruma getirme işi. Osmanlı Devleti'nde vezir veya yüksek mevkide devlet adamlarının giydikleri bir başlık.
Kalafat kalemi : Kalafatçının kalafat yapımında veya onarımında sökme, kesme, açma işlerinde kullandığı araç.
Kalafat yeri : Gemi ve kayıkların onarıldığı yer.
Kalafata çekmek : Azarlamak, paylamak. gemiyi onarmak için karaya çekmek.
Kalafatçı : Kalafat yapan veya satan kimse. Gemi ve kayıklarda kalafatlama işini yapan kimse.
Kalafatçılar : Tersane halkını oluşturan bölüklerden her biri.
Kalafatçılık : Kalafatçının yaptığı iş.
Kalafatlama : Kalafatlamak işi.
Kalafatlamak : Onarmak, çekidüzen vermek. Geminin kaplamasını kalafatla onarmak.
Kalafatlanma : Kalafatlanmak işi.
Kalak : Burun, burun ucu. Tezek yığını. Gelin tacı.
Kalakalma : Kalakalmak işi.
Kalamar : Bir tür mürekkep balığı (Loligo vulgaris).
Kalamata : Bir tür etli ve büyük zeytin.
Kalamata zeytini : Kalamata.
Kalamazo : Banka, ticarethane vb. yerlerde kullanılan ve cilt kapakları özel bir düzen ve anahtarla gevşetilip sıkıştırılabilen defter.
Kalamin : Havada, yüksek ısıda işlenen metal parçaların yüzeyinde oluşan oksit katmanı. Doğada az bulunan, güç işlenen, hidratlı çinko silikat.
Kalamit : İlk Çağ ağaç taşılı. Amfibol cinsinden bir mineral türü.
Kalan : Bir çıkarmanın sonucu. Artan, mütebaki. Bölme işleminde bölünenden artan sayı. Kalma işini yapan.
Kalandır : Dokunmuş kumaş ve bezleri buhar altında veya belli bir ısıda silindir arasından geçirerek ütüleme, parlatma, istenilen boy ve ene göre çektirip germe.
Kalandır makinesi : Kalandır işini yapan makine.
Kalanlı bölme : Bölünenden artanın, sıfırdan farklı bir sayı olduğu bölme işlemi.
Kalantor : Gösterişi seven, varlıklı kimse.
Kalantorluk : Kalantor olma durumu.
Kalas : Kalın biçilmiş uzun tahta. Ahşap yapılarda kiriş olarak kullanılan kalın biçilmiş uzun tahta. Kaba, anlayışsız kimse, kereste.
Kalas gibi : Kaba, kibar veya nazik olmayan, incelikten yoksun.
Kalastra : Gemilerde cankurtaran filikalarını oturtmak için güvertelere konulan sehpa.
Kalavra : Deriden yapılmış eşya. Ölçeksiz ayakkabı, yemeni.
Kalavrahane : Kundura atölyesi.
Kalay : Sövme, küfür. Atom numarası 50, atom ağırlığı 118,7, yoğunluğu 7,29 olan, 232 °C'de eriyen, gümüş beyazlığında, kolay işlenebilen, yumuşak bir element (simgesi Sn). Aldatıcı görünüş. Kalaylanmış bir kabın üzerindeki alaşım tabakası.
Kalaybalık : Balık avlamada oltanın ucuna yerleştirilen madde.
Kalaycı : Kap kalaylayan kimse. Üstünkörü iş yapan, sahtekâr.
Kalaycılık : Kalaycı olma durumu. Kalaycının yaptığı iş.
Kalayhane : Kalaycının çalıştığı yer. Kalay işlerinin yapıldığı yer.
Kalayı basmak : Adamakıllı küfretmek.
Kalaylama : Kalaylamak işi.
Kalaylamak : Sövmek. Oksitlenmeden korumak için bir metal parçasını veya kabı kalay tabakası ile kaplamak. Eksiklikleri, kusurları görünüşte gizlemeye çalışmak.
Kalaylanmak : Kalaylanma işi yapılmak veya kalaylama işine konu olmak.
Kalaylatmak : Kalaylama işini yaptırmak.
Kalaylı : Gösterişi ve süsü yapay olan. İçinde kalay bulunan. Kalaylanmış (kap).
Kalaylı bakır küflenmez : "temizliğini herkesin bildiği kişi ve iş lekelenemez" anlamında kullanılan bir söz.
Kalaysız : Kalaylanmamış (kap). İçinde kalay bulunmayan. Kalayı kalmamış (kap).
Ağız kalabalığı : Birbirini tutmayan gereksiz sözler.
Ağız kalabalığına getirmek : Birini gereksiz sözlerle şaşırtmak. ilgisiz sözler söyleyerek asıl konudan uzaklaştırmak.
Ağzı kalabalık : Birbirini tutmayan sözler söyleyen, yerli yersiz konuşan, boşboğaz (kimse).
Altı alay üstü kalay : İçi, dışı gibi özenilmiş olmayan şeyler için söylenen bir söz.
Altta kalanın canı çıksın : "herkes başının çaresine baksın, gücü yetmeyen ne olursa olsun" anlamında kullanılan bir söz.
Arkada kalanlar : Bir kimsenin, öldüğünde veya bir yere gittiğinde geride bıraktığı yakınları.
Babasından mal kalan merteği içinden bitmiş sanır : "miras yoluyla mal edinen kimse, onun için ne denli çabalar gösterilip sıkıntı çekildiğini bilemez" anlamında kullanılan bir söz.
Başı kalabalık : Yanında bir işi konuşamayacak kadar çok insan olan (kimse).
Denge kalası : Aletli jimnastik dalında kullanılan, 1,20 metre yüksekliğinde, 5 metre uzunluğunda, 10 santimetre yürüme yüzeyi olan, piramit biçiminde, iki ayak üzerinde duran, düzgün kalastan yapılmış denge aracı.
Dışı kalaylı içi alaylı : "dışı süslü, güzel görünüşlü ancak içi berbat" anlamında kullanılan bir söz.
Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme kimi uzun der kimi kısa : "kimseyi ilgilendirmeyen işleri kendi kendine karar verip yapmalısın" anlamında kullanılan bir söz.
Gizlide gebe kalan aşikarede doğurur : "toplum içinde hiçbir davranış gizli kalmaz" anlamında kullanılan bir söz.
İçi alaylı dışı kalaylı : "dışı süslü, güzel görünüşlü ancak içi berbat" anlamında kullanılan bir söz.
Komşu kızı almak kalaylı kaptan su içmek gibidir : "komşu kızını almaya karar veren, ailenin ve kızın durumunu, gidişini iyi bildiğinden içi rahat olarak bu ilişkiyi kurar" anlamında kullanılan bir söz.
Kuru kalabalık : Hiçbir işe yaramayan kırık dökük eşya. Hiçbir iş yapmayan insan topluluğu.
Laf kalabalığı : Üzerinde konuşulan konuyla, esasla veya sorunla ilgisi olmayan boş söz yığını.
Sona kalan dona kalır : "bir işte geç kalan istediği şeyi elde edemez" anlamında kullanılan bir söz.
Kala azar : İç organ layşmanyozisi.
Kala-azar : (zooloji) Tropik ve uzak doğu bölgelerinde görülen ve Leishmania donovani denen birgözeli, kamçılı bir hayvan araciyle meydana getirilen bir hastalık.
Kalaazar : Tatarcıkların bulaştırdığı kalaazar kamçılısından ileri gelen, kusma, üşüme, titreme, düzensiz ve sürekli ateş gibi belirtilerle ortaya çıkıp, dalakla birlikte karaciğerin de büyümesine, kansızlığa, zayıflığa yol açan sıcak ülkeler hastalığı; karahastalık. Tropik ve uzak doğu bölgelerinde görülen ve Leishmania donovani denen kamçılı bir hücreli bir hayvanın sebep olduğu bir hastalık.
Kalaazar kamçılısı : 2-5 mikron büyüklüğünde, yuvarlak ya da söbemsi olup, konakçı vücudunda hemen bütün dokulara yerleşerek kalaazar hastalığını oluşturan birgözeli asalak.
Kalabak : Tepe ya da dağ sırtlarında kaleye benzeyen toplu kayalar. Hasır otundan örülen şapka. Huni. Çınar ağacı. Nilüfer çiçeği. Kabalak, keçe külâh. Taç Balıkesir şehrinde, Havran ilçesinde, merkez nahiyesine bağlı bir bölge. İzmir ilinde, Aliağa belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Kalabakbaşı : Çanakkale kenti, Kalkım nahiyesine bağlı bir bölge.
Kalabaklı : Çanakkale şehrinde, merkez belediyesi, merkez bucağına bağlı bir bölge.
Kalabalıg : Kalabalık, bk. kalabalug
Kalabalıh : kalabalık
Kalabalık görünçlük : Çok sayıda figüranın çok geniş bir alanı doldurduğu görünçlük.
Kala ile ilgili Cümleler
- Kalabalık balatayı sıyırıyor.
- Ali işi yapmak zorunda kalacak.
- Bu eylem Tom'un mahkumların geri kalanı için bir tehdit olduğu konusunda cezaevi müdürünü ikna etti.
- Kalabalık alkışladı.
- Kalabalığı yararak ilerledik.
- Kalabalık azalana kadar bekleyelim.
- "Bugün Salı, değil mi?" "Evet." "Neden bu kadar kalabalık?"
- Dövüşmek için kalacağız.
- Üç şey uzun süre gizli kalamaz: güneş, ay ve gerçek.
- Kalabalığın arasında yolunu açtı.
- Kalabalığın içinde güçlükle ilerledi.
- Tom'la onun hakkında konuşmak zorunda kalacağım.
- Kalabalığa karışıp gitti.
- Ali iki yada üç gece burada kalabileceğini söylüyor.
Diğer dillerde Kala anlamı nedir?
İngilizce'de Kala ne demek? : [Kala] v. stay, remain, continue, keep, stand, fail, be left, be left over, abide, bed, come to, devolve, flunk, keep to, leave, put up, refuge, rest with, room, sleep, stop, survive, tarry, wait
Fransızca'da Kala : moins, avant
Almanca'da Kala : um vor
Rusça'da Kala : prep. за ... до
Bu kısımda Kala nedir? Kala ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Kala tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Kala hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.