Kalmak nedir, Kalmak ne demek

"Kalmak" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim." - F. R. Atay
  • "Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı." - O. C. Kaygılı
  • "Fatma'nın yemek çantası olmasaydı dün aç kalmıştık." - F. R. Atay
  • "Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına." - H. Taner
  • "Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı." - Atatürk
  • "Bugün iş maddesinde kaldık."
  • "Tam beş sene benimle beraber kaldı." - S. F. Abasıyanık
  • "Araba yarı yolda kaldı."
  • "O aileden bir bu çocuk kaldı."
  • "Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı." - N. Cumalı
  • "Çiftlik ana babasından kalmış."
  • "Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı." - T. Buğra
  • "Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de."
  • "Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı." - A. Ş. Hisar
  • "Mahkeme ayın on sekizine kaldı." - S. F. Abasıyanık
  • "Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı."
  • "Misafir geldi, gezmeden kaldık."
  • "Bakakalmak.""Şaşakalmak.""Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak."
  • "Oda duman içinde kaldı."
 

Yerel Türkçe anlamı:

Muhafaza olmak, durmak

Miras intikal etmek.

(yardımcı fiil olarak) // meydanda kalmak: ortada kalıvermek, eli boş kalmak

Artmak, fazla bulunmak.

Kalkmak

İkamet etmek, oturmak.

Mahrum olmak.

Konaklamak, yatmak.

Bulunmak.

Belli bir duruma mecbur olmak, maruz olmak.

Payına düşmek,...e mal olmak 1

Çıkış imkânı bulamamak, kapanıp kalmak 1

(tasviri fiil olarak) // uyuyip kalmak: uyuyuvermek 1

Diğer sözlük anlamları:

Bağlanmak, kapılmak, değer vermek, itibar göstermek, bakmak

Kalmak tanımı, anlamı:

Kaldı ki : Bundan başka, bununla birlikte.

Kala kala : En sonunda. Bütünü, olup olacağı.

Geri kalmış : Az gelişmiş (ülke, toplum).

Abazan kalmak : Uzun süre cinsel ilişkide bulunmamak. aç kalmak.

Aç açık kalmak : Yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak.

Aç kalmak : Karnını doyuramamak. yoksulluğa düşmek.

Aç susuz kalmak : Yoksul bir duruma düşmek. yoksulluktan yaşayamayacak bir duruma gelmek.

Açıkta kalmak : Birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyilikten yararlanamamak. iş ve görev bulamamak. yersiz yurtsuz kalmak.

Adı kalmak : Bir kimse veya bir şey öldükten, ortadan çekildikten sonra dillerde yalnız adı dolaşmak.

 

Ağzı açık kalmak : Çok şaşırmak, şaşakalmak.

Ahı gitmek vahı kalmak : Çok yaşlanmış olmak. iyice zayıflamak, iş göremez duruma gelmek.

Akılda kalmak : Akılda yer etmek, unutulmamak.

Aklı kalmak : Beğendiği bir şeyi düşünmekten kendini alamamak.

Aklında kalmak : Hatırlamak. unutmamak.

Altında kalmak : Karşılığını verememek. ezilmek.

Altta kalmak : Herhangi bir iyiliğin karşılığını ödeyememek. herhangi bir çatışmada, çekişmede yenilmek.

Antant kalmak : Anlaşmak, uzlaşmak.

Apışıp kalmak : Ne yapacağını bilemez duruma gelmek.

Arada kalmak : İki tarafı uzlaştırmak üzere araya girme dolayısıyla güç duruma düşmek.

Arka planda kalmak : Önemini yitirmek, değersizleşmek. gözden düşmek.

Arkada kalmak : Geriden gelmek, geride kalmak. değerce ileride olanların arkasında kalmak, ileri gidememek.

Arkaya kalmak : Geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek.

Arzusu kalmak : İsteği yerine gelmemek, hevesini alamamak.

Askıda kalmak : Bir iş bir engel dolayısıyla sonuca varamamak.

Ayakta kalmak : Değerini yitirmemek, önemini korumak. oturacak yer bulamamak. yıkılmamak, çökmemek.

Ayazda kalmak : Boş yere beklemek. eline bir şey geçmemek. soğukta kalmak.

Azınlıkta kalmak : Bir toplulukta belli bir sorun üzerine oy verenler, karşı düşünceye oy verenlerden daha az olmak.

Bağlanıp kalmak : Tutulmak, sevdalanmak.

Bağlı kalmak : Uymak, tabi olmak.

Baş başa kalmak : Biriyle veya bir şeyle yalnız kalmak.

Başıboş kalmak : Baskı altında bulunmamak, karışanı, görüşeni olmamak.

Baskıda kalmak : Yağmur yağdıktan sonra toprağın üst kısmı sertleşerek tohumlar fidelenip toprak üstüne çıkamamak.

Başsız kalmak : Yöneticisi, başkanı bulunmamak. büyüğünü yitirmek.

Bekçi kalmak : Koruyucu, gözcü, denetleyici olarak beklemek.

Berabere kalmak : Başa baş gelmek. aynı sayıyı almak.

Beş parasız kalmak : Harcayacak parası olmamak.

Bodur kalmak : Boyu uzamamak. gelişmemek.

Boğazında kalmak : Ağzındaki lokmayı üzüntü dolayısıyla yutamaz duruma gelmek.

Boş kalmak : İşsiz kalmak. kimse oturmamak.

Boşta kalmak : İşsiz kalmak.

Boynunda kalmak : Bir sözü iletmediği veya birine ödenecek parayı ödemediği için üzerinde borç kalmak.

Bütünlemeye kalmak : Bir öğrenci yarıyıl veya öğretim yılı sonunda derslerinde başarısızlığa uğramak, ikmale kalmak.

Cahil kalmak : Bilgi edinememek, bilgisi olmamak.

Çakılı kalmak : Yerini veya biçimini değiştirmeden durmak. iz bırakmak.

Çakılıp kalmak : Bir yerde uzun süre hareketsiz kalmak.

Çaresiz kalmak : Çözüm yolu, çıkar yolu bulamamak.

Cascavlak ortada kalmak : Bütün imkânları elinden alınmak.

Cereyanda kalmak : Hava akıntısında kalarak üşütmek. kapalı bir yerde, karşılıklı açık pencere veya kapı arasında meydana gelen hava akıntısında kalmak.

Cevapsız kalmak : Cevap alınamamak.

Çocuk kalmak : Büyümüş olmasına rağmen çocukça düşünceler taşıyıp çocuk gibi davranmak.

Çoluk çocuk elinde kalmak : Deneyimsiz, çok genç kişilerin eline geçmek.

Çözümsüz kalmak : Çözümü olmamak, çözüm bulunamamak.

Dal gibi kalmak : Vücudu çok zayıflamak.

Darda kalmak : Zor duruma düşmek. paraca sıkıntı içine girmek.

Devre dışı kalmak : Konudan uzak düşmek, konuyla ilgilenememek.

Dikilip kalmak : Bir yerde kısa bir süre ayakta beklemek.

Dımdızlak ortada kalmak : Elindeki her şeyi, imkânlarını yitirmek.

Diri kalmak : Dinç, sağlıklı görünmek. pirinç, bulgur vb. bakliyat gereği kadar pişmemiş olmak.

Dışında kalmak : Karışmamak, ilgilenmemek.

Don gömlek kalmak : Her şeyini kaybetmek.

Don yağının tortusu gibi kalmak : Çevresindekilerle iletişim kurmadan ilgisiz ve donuk kalmak.

Donup kalmak : Donakalmak.

Dört duvar arasında kalmak : Evde, kapalı bir yerde kalmak zorunda olmak.

Düdük gibi kalmak : Zayıflamak. yapayalnız kalmak.

Dul kalmak : Kadın veya erkeğin eşi ölmek.

Elde kalmak : Geride kalmak.

Eli böğründe kalmak : Başarısızlığa uğramak, bir şey yapamaz duruma düşmek.

Eli kolu bağlı kalmak : Bir engel dolayısıyla hiçbir iş yapamaz duruma gelmek.

Eli koynunda kalmak : Çaresiz kalmak.

Elinde kalmak : Birinin bakımında, yönetiminde olmak. bir şey satılamayıp sahibinde kalmak.

Eline kalmak : Ondan başka yardım edeni olmamak, yalnız ona muhtaç olmak.

Esarette kalmak : Uzun süre esir olarak bulunmak.

Esen kalmak : Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı, sıhhatli olmak.

Ettiği yanına kalmak : Yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, cezasını görememek.

Ettiğiyle kalmak : Yapmak istenilen kötülük amacına ulaşamamak. yapmak istediği kötülüğü başarıya ulaştıramayan kimse, başarısızlığın üzüntüsü ve utancı içinde kalmak.

Evde kalmak : Kızın evlenme çağı geçmiş olmak.

Eyeri boş kalmak : Atın binicisi ölmek.

Finale kalmak : Şampiyonu belirleyecek son yarışmaya katılma hakkını kazanmak.

Fransız kalmak : Anlatılan bir konuyu anlayamamak. herhangi bir konudan uzak kalmak.

Gebe kalmak : Minnet altında kalmak. insan veya hayvanın karnında yavru oluşmak.

Geç kalmak : Vaktinden sonra davranmak, gecikmek.

Geri kalmak : Arkada kalmak. gecikmek. çağdaşlarının ve yaşıtlarının düzeyine gelememek veya düzeyinde olmamak.

Gölgede kalmak : Adı sanı pek duyulmamak, ön plana çıkamamak, daha az ünlü olmak.

Gönlü kalmak : Gücenmek. isteyip de edinemediği bir şeyi istemekten vazgeçmemek.

Gönlünde kalmak : Çok istediği hâlde ulaşamamak, elde edememek.

Gözleri takılıp kalmak : Bir şeyden gözlerini ayıramamak.

Gözü arkada kalmak : Bırakılan bir şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek.

Gözü kalmak : Elde edemediği bir şeye karşı isteği sürmek. elde edemediği bir şeyi kıskanmak.

Gözü üstünde kalmak : Kıskançlık sebebiyle herkesin ilgisini çekmek. herkesin dikkatini çekmek.

Gözü yolda kalmak : Birinin gelmesini merak, istek veya özlemle beklemek.

Güç mevkide kalmak : İçinden çıkılması zor bir durumda bulunmak.

Güdük kalmak : Büyüyememek, küçük, bodur kalmak. bitmemiş, sonuç vermemiş durumda olmak.

Hapis kalmak : Mahkûm olarak hapiste yatmak. bulunduğu yerden başka bir yere çıkamaz, gidemez durumda olmak.

Hasret kalmak : Özlemek.

Hatırı kalmak : Gücenmek, kırılmak.

Hatırında kalmak : Unutmamak, hatırlamak.

Havada kalmak : Sonuca ulaşmamak. bir iddia dayanaksız olduğundan kanıtlanamamak. yerden yüksekte bulunmak.

Hay hayı gitmek vay vayı kalmak : Sağlığını, gençliğini yitirerek yakınır duruma gelmek.

Hayrette kalmak : Şaşakalmak, şaşırmak.

Hevesi kursağında kalmak : İstediği, imrendiği şeyi elde edememek.

İfrat tefritte kalmak : Herhangi bir konuda çok ileri gitmek veya geride kalmak.

İki arada kalmak : Birbirine karşıt iki kişi arasında ne yapacağını bilemeyerek şaşırmak.

İki ateş arasında kalmak : Zor bir durumda karar verememek.

İki eli böğründe kalmak : Çaresiz kalıp ne yapacağını bilememek.

İkilemde kalmak : İki şey arasında karar verememek.

İkmale kalmak : Bütünlemeye kalmak.

İlkel kalmak : Gelişmemek, ilk durumunda kalmak.

İş kalmak : İşin bitmesi için asıl gayret birine düşmek.

İşsiz güçsüz kalmak : Bulunduğu iş yerinden ayrılarak geçimini sağlayacak durumda bulunmamak.

Issız kalmak : Issızlaşmak, tenhalaşmak.

İşten güçten kalmak : Herhangi bir sebeple çalışmamak, çalışamamak.

Kakılıp kalmak : Bir yerde beklemek zorunda kalmak, hiçbir yere gidememek.

Kalburüstü kalmak : Kalburüstüne gelmek.

Kan revan içinde kalmak : Her yanı kana bulanmak.

Kan ter içinde kalmak : Çok terli, yorgun ve perişan bir durumda olmak.

Kapanın elinde kalmak : Bir şeyden ancak çabuk davranabilenler yararlanmak. çok istenir ve aranır olmak.

Kapıda kalmak : İçeri girememek.

Karanlığa kalmak : Gidilecek yere varmadan akşam olmak.

Karara kalmak : Davanın görüşülmesi bitip yargıcın kararını beklemek.

Katır kuyruğu gibi kalmak : Bir işte ilerlemeden kalmak.

Kayıtsız kalmak : Önem vermemek, umursamamak.

Kazaya kalmak : Namaz, vaktinde kılınamamak. oruç, vaktinde tutulamamak.

Kenarda kalmak : Kendine yakışan yeri tutamayarak önemsiz bir duruma düşmek.

Kıl kalmak : Çok az kalmak.

Kıyamete kalmak : Sorun, çözülememek.

Kıyıda köşede kalmak : Göze çarpmayan bir yerde unutulmuş olmak.

Kontrpiyede kalmak : Düşüncelerini açıklayamamaktan ötürü zor durumda kalmak. futbolda kaleci ters tarafa gitmek veya hamle yapmak. beklediği sonuca ulaşamamak.

Köşede bucakta kalmak : İlgisizlikten, önemli veya değerli görülmemek yüzünden gözden uzakta bulunmak.

Kursağında kalmak : İstenilen bir şey gerçekleşememek, yarım kalmak.

Kuru başına kalmak : Hayatında veya yanında kimsesi kalmamak, kimsesiz, yalnız kalmak.

Kuru hasır üstünde kalmak : Aç, parasız, evsiz kalmak.

Kuru tahtada kalmak : Eşyası elinden gitmek, çıplak evde oturma durumunda kalmak.

Kuruda kalmak : Deniz alçaldığında gemi karaya oturmak.

Lafı ağzında kalmak : Sözü ağzında kalmak.

Lafta kalmak : Bir iş düşünce aşamasında kalıp gerçekleşmemek.

Lakayıt kalmak : İlgisiz davranmak, aldırmamak.

Lakırtısı ağzında kalmak : Konuşan kimsenin, bir başkasının söze başlaması veya ani bir olay sonucunda sözü yarım kalmak.

Liste dışı kalmak : Listede yer alamamak.

Mahcup kalmak : Utanmış olmak.

Mahrum kalmak : Yoksun kalmak.

Mahsur kalmak : Bir yerden çıkamamak. kuşatılmak, sarılmak, çevrilmek.

Maruz kalmak : Bir olay veya bir durumla karşı karşıya olmak.

Mecbur kalmak : Herhangi bir şeyi yapmak zorunda bulunmak.

Merakta kalmak : Kaygı içinde olmak.

Mesaiye kalmak : Mesai yapmak.

Minnettar kalmak : Birinden görülen iyiliğe karşı teşekkür duygusu beslemek.

Misafir kalmak : Bir yerde yiyip içmek, yatmak ve konuk olarak ilgi görmek.

Muradı gözünde kalmak : Emeline ulaşamamak.

Mutabık kalmak : Uyuşmak, anlaşmaya varmak.

Naçar kalmak : Çare, çıkar yol bulamamak.

Nefes nefese kalmak : Soluğu tıkanacak gibi olmak.

Ocağı kör kalmak : Soyu tükenmek, soyunu devam ettirecek bir çocuğu olmamak.

Ofsaytta kalmak : İstemediği hâlde kötü bir durum içinde kalmak. ofsayta düşmek.

Öksüz kalmak : Anası veya hem anası hem babası ölmüş olmak. kimsesiz olmak.

Öl dediği yerde ölmek kal dediği yerde kalmak : Birinin sözünden çıkmamak.

Ölüsü ortada kalmak : Cenazesini kaldıracak kimse bulunmamak.

Örs ve çekiç arasında kalmak : Aynı derecede güçlü ve zorlu iki kişi veya düşünce arasında bulunmak.

Oyun dışı kalmak : Sakatlanma, ceza alma vb. sebeplerle oyundan çıkmak. saf dışı bırakılmak.

Parmağı ağzında kalmak : Şaşakalmak, şaşmak, hayret etmek.

Payidar kalmak : Kalmak, yok olmamak, yaşamak.

Sadık kalmak : Birine, bir şeye bağlılığını sürdürmek, bağlı kalmak.

Sağ kalmak : Ömrünü devam ettirmek, yaşamasını sürdürmek.

Şaibe altında kalmak : Kusurlu, ayıplı, lekeli sayılmak.

Sallantıda kalmak : Bir çözüme bağlanmamak.

Şansa kalmak : Bir şeyin olabilmesi için çok az umut olmak.

Saplanıp kalmak : Bir konuda yoğunlaşıp başka bir şeyle ilgilenmemek. takılıp kalmak.

Şaşırıp kalmak : Çok şaşırmak, büyük bir şaşkınlığa düşmek.

Sebepsiz kalmak : Yoksul bir duruma düşmek.

Sevinci kursağında kalmak : Bir engel sebebiyle hayal kırıklığına uğramak.

Seyirci kalmak : Bir olay karşısında hiçbir tepki göstermeyerek işe karışmamak.

Sınıfta kalmak : Herhangi bir işte başarısız olmak. başarılı olamayan öğrenci, bir üst sınıfa geçemeyerek aynı sınıfta yeniden okumak.

Sipsivri kalmak : Ortada kalmak. herkesin gitmesiyle yalnız kalmak.

Sızıp kalmak : Çok içki içip veya çok yorulup uyuyakalmak.

Soğan ekmeğe kalmak : Yokluk yüzünden temel ihtiyaç maddelerini karşılayamaz duruma düşmek.

Sokakta kalmak : Sığınacak yeri olmamak, bakacak kimsesi bulunmamak.

Solda sıfır kalmak : Sönük kalmak. anlamı olmamak, değersiz olmak.

Soluk soluğa kalmak : Nefes alamayacak duruma gelmek, çok yorulmak.

Sözde kalmak : Yapılacağı bildirilmiş bir iş konuşulup gerçekleşmemek. sadece söylenmek ama yapılmamak.

Sözü ağzında kalmak : Konuşmasını bitirememek.

Sözüne sadık kalmak : Verdiği söze bağlı olmak.

Su içinde kalmak : Çok ıslanmak. çok terlemek.

Sürüncemede kalmak : Bir iş sonuçlanıncaya kadar boş yere gecikmek, uzamak, askıda kalmak, bir türlü sonuçlanamamak.

Tadı damağında kalmak : Hoşa giden, zevk alınan bir şeyi unutamamak. yenen bir şeyin tadını unutamamak.

Takılı kalmak : Bir iş bitmemek.

Takılıp kalmak : Herhangi bir noktadan ayrılamamak.

Taşralı kalmak : Bir kimse taşrada edindiği görgü, örf ve âdetleri büyükşehre gelince bırakmamak.

Tedahülde kalmak : Ödenmeden birikmek.

Tenha kalmak : Yalnız kalmak. ıssızlaşmak.

Töhmet altında kalmak : Suçu işlediği düşünülmek.

Tuttuğu dal elinde kalmak : Dayandığı, güvendiği kimse veya şey önemini yitirerek işe yaramaz duruma gelmek.

Üstünde kalmak : Mal, artırma sonucunda bir kimsenin olmak. suçlanmak.

Üstüne kalmak : Güçlükler birinin omuzlarına yüklenmek.

Uykusuz kalmak : Uyuyamamak.

Uzak kalmak : Uzakta bulunmak.

Üzerinde kalmak : Mal veya iş, artırma sırasında bir kimsenin olmak. istenmeyen şey birine yüklenmek, sorumluluğuna bırakılmak.

Vareste kalmak : Bir şeyi yapıp yapmamakta özgür bırakılmak.

Vebal altında kalmak : Manevi sorumluluk yüklenmek.

Yanına kalmak : Yanına kâr kalmak.

Yanına kar kalmak : Cezasız kalmak.

Yarıda kalmak : Bitmemek.

Yarım kalmak : Tamamlanmamak, sonuçlanmamak.

Yatıya kalmak : Gidilen yerde geceyi geçirmek.

Yaya kalmak : İstediği şeyi yapamaz duruma gelmek. geri kalmak. binecek bir şeyi olmamak. yardımcısız kalmak.

Yedekte kalmak : Karşılaşma sırasında takımda yer alamamak.

Yerde kalmak : Saygı görmemek, yüzüne bakılmamak.

Yerinde kalmak : Makam veya aşama değişmemek. başka yere gitmemek.

Yersiz yurtsuz kalmak : Bütün varlığını yitirip çok zor durumda olmak. barınacak bir yeri bulunmamak, oturacak yeri olmamak.

Yığılıp kalmak : Birikmek. düşmek, yıkılmak.

Yoksun kalmak : Sahip olunan bir şeyi kaybetmek, kullanamamak.

Yolda kalmak : Kaza, doğal afet vb. sebeplerden olayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak.

Yoldan kalmak : Gidilmek istenen yere gidememek.

Yolsuz kalmak : Parasız kalmak.

Yürürlükte kalmak : Bir kanun veya karar geçerli olmaya devam etmek.

Yüz yüze kalmak : Aynı ortam içerisinde bulunmak.

Yüzü yazılı kalmak : Kullanılmak, yenilmek için hazırlanmışken herhangi bir sebeple olduğu gibi dokunulmadan kalmak.

Yüzüne hasret kalmak : Birinden veya bir şeyden yoksun kalmak, özlemek.

Yüzüstü kalmak : Bir iş, zamanında yapılmayıp olduğu gibi bırakılmak. bir iş bitirilmeden bırakılmak.

Zebun kalmak : Güçsüz, zavallı durumda bulunmak.

Zil kalmak : Parasız kalmak.

Zorunda kalmak : Kesinlikle yapması gerekmek, yapmaya mecbur olmak.

Durum : Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Duruş biçimi, konum, tavır. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.

Korumak : Tehlikeye karşı denetimi altında bulundurmak, savunmak, müdafaa etmek. Süregelen bir durumun değişikliğe uğramasını önlemek. Bir şeyin eskimesini, yıpranmasını önlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek. Karşılamak, denk gelmek. Tehlikeli, zararlı durumları önlemek. Güçlü bir kimse veya kuruluş, güçsüz birini veya bir şeyi desteklemek, himaye etmek. Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek.

Sürdürmek : Bir durumun, bir şeyin sürmesini, olmasını sağlamak. Devam ettirmek. Sürme işini yaptırmak.

Zaman : Fiillerin belirttikleri geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, geniş zaman kavramı. Belirlenmiş olan an. Olayların oluş ve akış sırasını belirleyen, düzenli ve dönemli gök olaylarını birim olarak kullanan sanal bir kavram. Dönem, devir. Çağ, mevsim. Bu sürenin belirli bir parçası, vakit. Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler, vakit. Yer kabuğunun geçirdiği gelişimde belirlenen ve fosillere göre dörde ayrılan geniş evrelerden her biri. Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit.

Uzaklık : Uzak olma durumu, ıraklık. İki nokta arasındaki uzay ölçümü, mesafe.

Nicelik : Genellikle sayılabilen, toplamı doğrudan sayı olarak belirtilebilen genel özellik. Bir şeyin eşit parçalara bölünebilen ve ölçülebilir olan yanları. Bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen veya azalıp çoğalabilen durumu, kemiyet, miktar, kantite.

Belirtilen : Tamlanan.

Konaklamak : Yolculuk sırasında bir yerde durup geçici bir süre kalmak.

Konmak : Kuş, kelebek, uçak, toz vb. bir yere inmek. Kısa bir süre için bir yere yerleşmek, bir yeri yurt edinmek. Koyma işi yapılmak. Yolculukta geceyi geçirmek için bir yerde kalmak, konuk olmak. Bir şeyi emeksiz edinmek.

Oturmak : Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak. Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmak. Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek. Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak. Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak. Belli bir yörüngede dönmeye başlamak. Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek. Uygun gelmek, ölçüleri tam olmak. Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmek. Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak. Yer almak, geçmek. Biriyle beraber yaşamak. Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmek.

Yaşamak : Düzen vermek. Yasa koymak.

Eğleşmek : Bir yerde oturmak, ikamet etmek. Oyalanmak, eğlenmek, tevakkuf etmek.

Oyalanmak : Boşuna zaman harcamak. Beklemek. Oyalama işine konu olmak. Vakit geçirmek.

Vakit : Zaman. Zaman anlatan kelimelere belirtilen durumunda geldiğinde "iken" anlamı veren bir söz. Belirlenmiş olan zaman. Çağ. Geçim, para bakımından elverişli durum. Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler.

Geçirmek : Hastalık bulaştırmak. Giymek, giyinmek. Herhangi bir durumu yaşamış olmak. Bir şeyi kendisine ayrılmış olan yere yerleştirmek, takmak. Alışverişte aldatmak, kötü mal satmak, kazıklamak. Vurmak. Yola çıkan birini uğurlamaya gitmek, selametlemek, teşyi etmek. Bir şeyi bir yandan öbür yana götürmek. Geçme işini yaptırmak, geçmesini sağlamak. Bir gereksinimi eldeki imkânla karşılamak. Tespit etmek, yazmak, kaydetmek. Bir şeyi bir yerden başka yere taşımak, nakletmek. Zaman harcamak. Bir süre yaşamak, oturmak, kalmak. Bir işi birden çok kişi üzerinde uygulamak. Etmek, yapmak. Birine kötü söz söylemek.

Sınıf : Önemlerine, niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri. Öğrencilerin yıllık öğrenime göre ayrıldıkları bölümlerden her biri. Çeşitli amaçlarla oluşmuş kümeler. Takımlardan oluşan birlik, dalların alt bölümü. Bir toplumda, aynı görevi yapan, aynı yararı sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu, klas. Derslik. Belli ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği.

Gelmek : -dikçe, -esi biçiminde kullanılan sıfat-fiil eklerinden sonra geldiğinde önceki fiille ilgili olarak pekiştirilmiş bir istek ve sürerlik bildiren bir fiil. Ulaşmak, varmak. İhtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil. İsabet etmek. İzlemek, takip etmek. Biriyle birlikte gitmek. Belli bir süre dolmak. Katılmak, eklenmek. Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Kendine yapılmış olan herhangi bir davranış veya durumu iyi karşılamak. Bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak. Türemek. Daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek. Oturmaya, ziyarete gitmek. Belli bir zamana ulaşmak. Düşmek, rast gelmek. Başlamak, ortaya çıkmak. Uygun düşmek. Akmak. Yönelme durumundaki bazı kelimelere getirilerek birleşik fiil yapar. Çıkmak, yönelmek. Uymak. Varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek. Dayanmak, tahammül etmek. Etkisini herhangi bir biçimde göstermek. Görünmek, sanılmak. Bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek. Olmak, -e uğramak. Kadar olmak. Getirmek. Ortaya çıkmak, doğmak. Herhangi bir sırada bulunmak. Sonuç çıkmak. Mal olmak. -mez, -mezlik ile birlikte yapmacık anlatan deyimler yapar. Kazanılmak, sağlanılmak.

Atılmak : Saldırmak, hücum etmek. Patlatılmak. Bir şeye doğru birden gitmek, birden bir davranışta bulunmak. Bir işe girişmek. Atma işine konu olmak. Bir yerden, görevden veya işten uzaklaştırılmak. Başlamak.

Ertelenmek : Daha sonraki bir zamana bırakılmak.

Miras : Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı şey. Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke. Kalıtım yoluyla gelen herhangi bir özellik.

Geçmek : Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek. Bir yandan girip diğer yandan çıkmak. Sürümü olmak, satılmak. Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak. Sönmek. Etki yapmak, işlemek. Görev almak. Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek. Kalmak, devrolmak. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek. Söylemeden veya bitirmeden atlamak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak. Okulda, sınavda başarı göstermek. Bir duruma uğramak, konu olmak. Bir yerden başka bir yere gitmek. Hastalık bulaşmak, sirayet etmek. Zamanı aşmak, geride bırakmak. Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak. Geride bırakmak, aşmak. Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak. Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. Yerini bırakıp başka yer almak. Bir yere gidip oturmak. Kabul edilemez olmak. Birinden meşk etmek. Harcamak. Üstünlük sağlamak. Yaşamak. Bırakmak, vazgeçmek. Kullanımda olmak, tedavülde olmak. Çekiştirmek, yermek. Tükenmek, bitmek, sona ermek. Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak. Yazılmak, girmek. Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek. Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak.

Yetinmek : Bir şeyi kendisi için yeter bularak daha çoğuna gerek görmemek, daha çoğunu istememek, kanaat etmek, iktifa etmek.

Sınırlanmak : Sınır çekilmek. Belli bir sınır içinde bırakılmak, belirlenmek.

Herhangi : Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.

Bir : Aynı, benzer. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Eş, aynı, bir boyda. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Beraber. Tek. Bu sayı kadar olan. Bir kez. Ancak, yalnız. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Sayıların ilki. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Sadece.

Olmak : Gerçekleşmek veya yapılmak. Yaklaşmak, gelip çatmak. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Sarhoş olmak. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Yetişmek, olgunlaşmak. Yol açmak. Bulunmak. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Yitirmek, elinden kaçırmak. Uymak, tam gelmek. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Herhangi bir durumda bulunmak. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Sürdürmek, yürütmek. Geçmek, tamamlanmak. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak.

Bulunmak : Bir yerde olmak. Herhangi bir durumda olmak. Bulma işine konu olmak.

Kalmakal : Gürültü.

Kalmak ile ilgili Cümleler

  • Kalmak için başımın üstünde yerin var.
  • Kalmak bir hataydı.
  • İki gün yatakta kalmak zorundaydım.
  • Kalmak için çekinmeyin.
  • Ne kadar süre kalmak istiyorsun?
  • Çocuklar yaz aylarında serin kalmak için su tabancalarıyla oynamayı severler.
  • Kalmak için bir yerin var mı?
  • Bütün hafta kalmak istiyorum.
  • Biz rekabetçi kalmak zorundayız.
  • Kalmak için gerçekten bir neden görmüyorum.
  • Kalmak için hiçbir neden yoktu.
  • Kalmak için buradayım.
  • Gitme zamanı olduğunu biliyorum ama biraz daha kalmak istiyorum.
  • Ben sağlıklı kalmak için düzenli olarak spor yaparım.

Diğer dillerde Kalmak anlamı nedir?

İngilizce'de Kalmak ne demek? : [Kalmyk people] v. stay, remain, continue, keep, stand, fail, be left, be left over, abide, bed, come to, devolve, flunk, keep to, leave, put up, refuge, rest with, room, sleep, stop, survive, tarry, wait

Almanca'da Kalmak : v. aufhalten: sich aufhalten, aushalten, bleiben, hier bleiben, verbleiben, verweilen

Rusça'da Kalmak : v. оставаться, просиживать, задерживаться, простаивать, пребывать, пробыть, прожить, отодвигаться, останавливаться, удерживаться, лишаться, прекращаться, остаться, просидеть, задержаться, простоять, отодвинуться, остановиться, удержаться, лишиться, прекратиться