Kanı nedir, Kanı ne demek

"Kanı" ile ilgili cümleler

  • "Ahlakın da iyiliğe değil, güce dayandığı kanısındadır." - S. Birsel

Yerel Türkçe anlamı:

Köşe.

Elle ağ örmekte kullanılan silindir biçiminde odundan yapılmış bir araç.

Hukuki terim anlamı:

kanâat.

Sosyoloji'deki anlamı:

Kanıtlanmış sayılmak için yeterli dayanağı olmayabilen, ancak doğru olduğuna inanılan ve anlıksal etkinlikler yoluyla varılmış olan bir yargı.

Uzman sayılan kişinin belirttiği görüş.

Diğer sözlük anlamları:

Hani, nerede

Bilimsel terim anlamı:

Bireyin belli bir konudaki süreğen ya da kalıcı düşünce, yargı ve değerlendirmelerinin toplu ürünü. bk. görüş, tutum

İngilizce'de Kanı ne demek? Kanı ingilizcesi nedir?:

opinion

Kanı anlamı, kısaca tanımı:

Kanısında olmak : İnancında olmak, kanaatinde olmak.

Kanıya varmak : Belli bir kanı edinmiş olmak.

Kanı ayaklı : Genç kız, kan ayaklı. Yeni evlenmiş kadın, kan ayaklı.

Kanı bozuk : Soysuz (kimse).

Kanı bozukluk : Kanı bozuk olma durumu.

Kanı donmak : Donakalmak, çok şaşırmak.

Kanı içine akmak : Derdini dışa vuramamak.

Kanı ısınmak : Birine karşı yakınlık duymak.

Kanı kanla yumazlar kanı suyla yurlar : "kötülük, kötülük yapılarak düzeltilmez ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılır" anlamında kullanılan bir söz.

 

Kanı kaynamak : Coşkun ve kıpırdak olmak.

Kanı kurumak : Bitkin, yorgun, cansız duruma düşmek. çok usanmak, çok bıkmak.

Kanı sıcak : Sevimli, kendini çabuk sevdiren (kimse).

Kanı sıcaklık : Kanı sıcak olma durumu.

Kanı sulanmak : Kansızlığa uğramak.

Kanı temizlenmek : Öldürülenin arkasından, öldüren kişi veya yakınlarından birini öldürerek öç almak.

Kanık : Kanaatkâr. Tokgözlü.

Kanıklanmak : Edindiği bir şeyi yeter bulmak, yetinmek, kanaat etmek.

Kanıklık : Kanaatkârlık.

Kanıkma : Kanıkma işi.

Kanıkmak : Kanmak, gönlü kanmak.

Kanıksama : Kanıksamak işi.

Kanıksamak : Bıkkınlık getirmek, usanmak. Çok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak, alışmak.

Kanına dokunmak : Çok sinirlenmek.

Kanına ekmek doğramak : Birini küçük düşürmek, birine zarar vermek. birinin ölümüne yol açarak sevinmek.

Kanına girmek : Bir kızın kızlığını bozmak. birini öldürmek veya öldürtmek.

Kanına işlemek : Bir şeyi aşırı ölçüde benimsemek. büyük ölçüde etkisinde kalmak.

Kanına susamak : Belasını aramak.

Kanını emmek : İnsafsızca sömürmek.

Kanını içine akıtmak : Sıkıntısını belli etmemek.

Kanını kaynatmak : Heyecanlandırmak, coşturmak.

Kanını kurutmak : Canından bezdirmek.

Kanını yerde koymak : Birini öldüreni ölümle cezalandırmamak.

Kanırma : Kanırmak işi.

Kanırmak : Bir şeyi eğip zorlayarak yerinden çıkarmak veya çıkarmaya çalışmak.

Kanırtma : Kanırtmak işi.

Kanırtmaç : Bir şeyi kanırmak için kullanılan değnek veya araç, bir tür kaldıraç.

Kanırtmak : Büküp zorlayarak yerinden oynatmak.

Kanış : Kanma işi. Kanı, kanaat. Aldanış, kanma.

 

Kanıt : Anlaşmazlık konusu olan şeyde, yargıcın kanılarını oluşturan şey, delil. Sonurguya ulaşan bir uslamlamanın dayandığı gerçek, delil. Bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda kanaat verici belge, delil, iz, argüman.

Kanıtlama : Kanıtlamak işi, ispatlama.

Kanıtlamak : Bir şeyin gerçekliğini kanıtla ortaya koymak, ispat etmek.

Kanıtlanmak : Kanıtlama işi yapılmak, ispat edilmek.

Kanıtlı : Kanıtla gösterilmiş, müdellel.

Kanıtsama : Kanıtsamak işi.

Kanıyla ödemek : Yaptığının cezasını hayatıyla ödemek.

Kardeş kanı dökmek : Aralarında çeşitli bakımlardan yakınlık bulunan kimseler birbirini öldürmek.

Savı kanıtsama : Bir şeyi yine kendisine dayanarak, kendisini kanıt göstererek tanıtlamaya çalışma.

İnanç : Birine duyulan güven, inanma duygusu. İnanılan şey, görüş, öğreti. Tanrı'ya, bir dine inanma, akide, iman, itikat. Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma.

Düşünce : Niyet, tasarı. Tasa, kaygı, sıkıntı. Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, ide, idea. İlke, yönetici sav. Dış dünyanın insan zihnine yansıması.

Kanaat : Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum. Kanma, inanma. Kanış, kanı, inanç, düşünce.

Kanı boynuna : Ölümünün vebali boynuna

Kanı donmak : donakalmak, çok şaşırmak.

Kanı ılımak : Sevmek, yakınlık duymak, beğenmek. Sevmek, beğenmek.

Kanı ıssıcak : Kanı sıcak, sevimli

Kanı kanla yumazlar, kanı suyla yurlar : “kötülük, kötülük yapılarak düzeltilmez ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılır” anlamında kullanılan bir söz.

Kanı notu : Öğrencilere, genellikle güz ve bahar dönemi sonlarında, okudukları derslerdeki başarılarına göre verilen not.

Kanı notu dönemi : İlk ve orta dereceli okullar ile kimi yüksek okullarda öğrenci başarılarının sınav, yoklama ve ödev yoluyla değerlendirildiği ve kanı notu ile sonuçlandırıldığı dönem.

Kanı önderi : Birincil kümelerde kendisine ve bilgisine güvenilen, kanıları, davranışları örnek alınan üye ya da üyeler.

Kanıbulanmak : Çocuklar buluğa ermek.

Kanıdanım : Bir önermenin belitler kümesinden türetilebildiğini göstermeye yarayan türetim. Anlamdaş. tanıtlama.

Kanı ile ilgili Cümleler

  • Kanı gördüğünde neredeyse bayılıyordu.
  • Diş etlerim kanıyor.
  • Kanımca Tom'un çok iyi bir işi yok.
  • "Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik!" "Ne münasebet, seni seviyorum!" "Kanıtla!" "Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun..."
  • Onlar kendilerini kanıtladılar.
  • Kanın kırmızı.
  • Duyduğu şey onun kanını dondurdu.
  • Kanın görünüşüne asla dayanamadım.
  • Sülük onun kanını emdi.
  • Ali Jackson'ın suçu kanıtlandı, ölüme mahkum edildi ve idam edildi.
  • Kanımdaki kolestrol seviyesi yüksektir.
  • Kanı görünce bayılacak gibi hissetti.
  • Benim kulaklarım kanıyor!
  • Kanını istiyorum.

Diğer dillerde Kanı anlamı nedir?

İngilizce'de Kanı ne demek? : [Kani, Gifu] n. blood, claret

n. opinion, belief, idea, conclusion, deliverance, esteem, estimation, eye, fancy, impression, judgement [Brit.], judgment, notion, persuasion, sense, sight, surmise, thought, view, sentiments

Fransızca'da Kanı : conviction [la], opinion [la], présomption [la]

Almanca'da Kanı : n. Beurteilung

Rusça'da Kanı : n. убеждение (N)