Karın nedir, Karın ne demek

  • İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi.
  • Mide.
  • Döl yatağı.
  • Bazı şeylerde şiş ve içi boş bölüm
  • Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan duraklı dalgalarda en büyük genlikte titreşen noktalar.
  • Ahlaki açıdan kabul edilemeyen şeyleri kabullenme.
  • İç, gönül, akıl, kafa.

"Karın" ile ilgili cümleler

  • "Fakat karnındaki çocuk da bu insanüstü erkeğin bir parçasıydı." - H. E. Adıvar
  • "Ben senin karnındakini ne bileyim?"
  • "Şuursuz bir acele ile mahmuzlarını atının karnına vurdu." - Ö. Seyfettin
  • "Geminin karnı. Şişenin karnı."
  • "Karnım aç, elim ayağım donmuş gibi." - H. E. Adıvar

Yerel Türkçe anlamı:

Yürek, iç: Sadıkla yaptığı münakaşa karnında.

Biyoloji'deki anlamı:

Omurgalı hayvanlarda vücudun sindirim organını içine alan, memelilerde göğüsten bir diyafram ile ayrılmış bölgesi.

Eklem bacaklı hayvanlarda ve bazı poliket solucanlarda vücudun arka bölgesi. 3.Tunikatlarda mide ve bağırsağı kapsayan bölge. Abdomen.

Bir fizik terimi olarak tanımı:

Durağan dalgaların en büyük genlikte kesimi.

Su ürünleri alanındaki kelime anlamı:

Eklem bacaklılarda ve bazı poliketlerde vücudun arka bölgesi, abdomen.

Omurgalı canlılarda vucudun sindirim kanalını içine alan, memelilerde ise göğüsten bir diyaframla ayrılmış bölgesi.

 

Veterinerlik alanındaki anlamları:

Sindirim organları, karaciğer ve böbreklerin içinde bulunduğu ve göğüs boşluğundan bir diyaframla ayrılan vücut boşluğu, abdomen.

Zooloji alanındaki anlamı:

(karşılık: ventral), (Lat. venter = karın): Bir hayvanın ya da onun bir parçasının alt yüzeyi.

(karşılık: abdomen):

Omurgalı hayvanlarda, vücudun, sindirim organını içine alan bölgesi,

Eklembacaklı hayvanlarda ve bazı kurtlarda vücudun ard bölgesi.

Diğer sözlük anlamları:

Mide

Bilimsel terim anlamı:

Gövdenin, kaburga alt kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi.

İngilizce'de Karın ne demek? Karın ingilizcesi nedir?:

belly, antinode, abdomen, ventral

Fransızca'da Karın ne demek?:

abdomen, ventral, gaster

Osmanlıca Karın ne demek? Karın Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

batın, batnî

Karın hakkında bilgiler

Karın (abdomen, batın): kaburga kemiklerinden kasıklara kadar olan kısım.

Karın duvarı, en dışta deri, derinin altında yağ tabakası, yağ tabakasının altında karın boşluğu içinde iç organları barındıran kas tabakasından oluşmaktadır. Santral obesite olarak adlandırılan yani karın bölgesinin aşırı şişmanlığının, yağlanmasının, vücuttaki fizyolojik değişikliklerle beraber koroner kalp hastalığı riskini arttırdığı kanıtlamıştır. Karın bölgesinin yağlanması, görünümü ya da bu bölgede baş gösteren değişiklikler kişinin sosyal hayatına, cinsel hayatına ve sağlık durumuna da doğrudan yansımaktadır. Deri, karın bölgesinin dış yüzeyini kaplayarak doğrudan göze çarpan ve dış etkenlerden koruyucu bir konumda olduğu için en önemli yapıdır. Hamilelik sırasında gerek karın içinde yer alan bebeğin büyümesi gerekse bebeğin içinde bulunduğu rahmin içini dolduran amnion sıvısının artışı sonucu ilerleyen aylarla birlikte karın da büyümeye başlar. Hamileliğin 5 ayından itibaren büyüme hızı da artar. Bu büyümeyle birlikte karın derisi gerginleşiyor, gerginleştikçe incelir. Hamileliğin son ayında en yüksek noktaya ulaşan derideki incelme, derinin gerilime karşı zayıf olan bölgelerinde çatlaklara neden olabilir. Vücut, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, hamilelik insan metabolizmasında hormonların da etkisiyle tüm vücudu etkileyen değişikliklere neden olur. Bu değişikliklerden en göze çarpanı gebelik sırasında alınan kilolar. Yağ dokusu gebelik sırasında alınan kiloların yaklaşık % 20 sini teşkil eder. Doğumun ardından normale dönüş süreci başlıyor. Emzirme döneminde süt yapımında kullanılan yağlar annenin yağ depolarından sağlandığı için hamilelikte alınan kilolar bu dönemde yavaş yavaş erimeye başlar. Bebeğini emziren kadınlar, emzirmeyenlere göre günde 600 – 800 kalori daha fazla harcarlar. Karın duvarı, en dışta deri, derinin altında yağ tabakası, yağ tabakasının altında karın boşluğu içinde iç organları barındıran kas tabakasından oluşur. Hamilelikle birlikte karın içindeki rahim doğal olarak büyümeye başlar. Rahim büyüdükçe karın duvarını oluşturan kaslar da esneyerek genişler. Hamileliğin son aylarında karın içinin büyümesine bağlı olarak karın kaslarının esneklik kapasitesini zorlamaya başladığında ise karın ortasındaki kasları birbirine bağlayan kas kılıfı gerginliğe bağlı olarak genişler. Bunun sonucunda kaslar birbirinden uzaklaşır ve daha ayrık hale gelir. Doğumun ardından esnek olan kaslar eski haline tekrar döner, ancak genişleyerek gevşemiş olan kas kılıfı kaslar gibi esnek bir yapıda olmadığı için eski haline dönemez, gevşek olarak kaldığı için de karın orta kasları birbirinden ayrık bir şekilde durur. Bu durum dış görünüme, karın bölgesinin dışa doğru bombe yapmış, şişkin bir görünümü şeklinde yansır.

 

Karın ile ilgili Cümleler

  • Karın aradı.
  • Eve dönmeni bunu karınla tartışmanı öneriyorum.
  • Karın altında çalışıyordu.
  • "Sayın Tom, Sayın Mary'yi karınız olarak kabul ediyor musunuz?" "Evet."
  • Karın araba sürebilir mi?
  • Karın ağrısı sık karşılaşılan bir sorundur.
  • Bir karıncayiyen bir domuza benziyor.
  • En son ne zaman karınla akşam yemeği yedin?
  • Lütfen karına selam söyle.
  • Eve karına git, Tom.
  • Karın bana İtalyanca öğretiyor.
  • Karın ağrım hakkında doktorla görüşmek istiyorum.
  • Karın ağrısı yaygın bir sorundur.
  • Bu kadar çok yersen, karın ağrın olur.

Karın anlamı, tanımı:

İnsan : Âdemoğlu, âdem evladı. Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse). Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı.

Kaburga : Eğe kemiklerinin oluşturduğu kafes. Gemilerde dış kaplamanın dayandığı iskelet. Eğe.

Kasık : Vücudun karın ile uyluk arasındaki bölümü.

Bölge : Vücut yüzeyinde sınırları belli herhangi bir bölüm, nahiye. Sınırları idari, ekonomik birliğe, toprak, iklim ve bitki özelliklerinin benzerliğine veya üzerinde yaşayan insanların aynı soydan gelmiş olmalarına göre belirlenen toprak parçası, mıntıka.

Yansı : Işığın parlak bir yere çarpıp geriye doğru yön değiştirerek kaynağını göstermesi, inikâs. Bilgisayar veya tepegözle hazırlanan saydamın yansıtılmasıyla perdede ortaya çıkan görüntü. Tepke. Akis.

Nokta : Sınır, derece, radde. Orta nokta. Cümlenin bittiğini anlatmak için sonuna konulan, küçük benek biçimindeki noktalama işareti (.). Çok küçük boyutlarda işaret, benek. Bazı harflerin üzerine konulan ufak işaret. Hiçbir boyutu olmayan işaret. Yer. Nöbetçi bulunan yer. Konu, konu ile ilgili önemli bölüm. Nöbetçi, gözcü, bekçi.

Karın doyurmak : Yararı olmak. geçinmek.

Karnı büyümek : Hamileliği belirgin durumu gelmek.

Karnı tok it gölgede yatar : "akılsız kişi bugün karnını doyurunca yarını düşünmez, yan gelir yatar, keyfine bakar" anlamında kullanılan bir söz.

Karnı tok : Söylenilen sözlere kanmayan, önem vermeyen (kimse). Maddi olarak herhangi bir eksiği olmayan.

Sırtı pek : Kalın giyinmiş.

Karnı zil çalmak : Çok acıkmış olmak.

Karnından konuşmak : İşitilemeyecek kadar alçak sesle söylemek. uydurarak söylemek.

Karnını doldurmak : Çok yemek yemek. gebe kalmak.

Karın ağrısı : Adı, niteliği bilinmeyen şey. Karında duyulan ağrı. Huzursuzluk, rahatsızlık veren iş, olay veya düşünce. Çekilmeyen, sevilmeyen kimse.

Karın boşluğu : Kaburga kemikleriyle kalça kemiklerinin arasında vücudun her iki yanında bulunan bölge.

Karıntası : Pastırmada kullanılan hayvanın göbek etleri.

Karın tokluğuna : Yapılan iş karşılığında yalnızca yiyip içme sağlamak üzere, boğaz tokluğuna.

Karın zarı : Karın boşluğunun içini, bu boşluğun içinde bulunan bağırsakları, öbür organları kaplayan ve tutan zar, periton.

Karından ayaklılar : Karından bacaklılar.

Karından bacaklılar : Yumuşakçalardan, karınlarındaki etli, yassı pul biçimindeki uzantıları bacak gibi kullanarak ve sürünerek yürüyen salyangoz, sümüklü böcek vb.ni içine alan kabuklu hayvanlar sınıfı.

Karnı aç : Acıkmış.

Karnı burnunda : Gebeliği çok ilerlemiş, doğumu yakın.

Karnı geniş : Çok yemek yiyen, obur (kimse). Vurdumduymaz, tasasız (kimse).

Karnıkara : Börülce.

Karnı kara : Kötü yürekli (kimse).

Karnıyarık : Uzunlamasına yarılan kızarmış patlıcanların ortasına kıymalı iç konularak hazırlanmış yemek. Matbaacılıkta her sayfayı çift sütun olarak düzenleme.

Karnından konuşan : Başkası söylüyormuş gibi konuşma becerisi olan (kimse), vantrilok. Karşısındakine söylemeyip arkasından kötü izlenim bırakacak biçimde üstü kapalı konuşan.

Orta karın : Göbeğin üstünde kalan karın bölgesi.

Yumuşak karın : Bir kimsenin veya bir ülkenin saldırıya en uygun yeri. Kişilerin, kurumların, ülkelerin konuşulmasından, gündeme getirilmesinden rahatsız olduğu durumlar, konular.

Aç karnına : Mide boşken, henüz bir şey yiyip içmemişken.

Tok karnına : Yemek yedikten sonra.

Karın zarı iltihabı : Karın zarı yangısı.

Karın zarı yangısı : Karın zarının çabuk ilerleyen veya kronik iltihabı, karın zarı iltihabı, peritonit.

Karınca : Madenlerde, döküm sırasında arada hava kalmasından veya pastan ileri gelen ufak boşluk. Zar kanatlılardan, toplu olarak yaşayan, yuvaları toprağın altında olan ve birçok türü bulunan böceklerin genel adı (Formica).

Karınca asidi : Formik asit.

Karınca belli : Beli çok ince olan (kimse).

Karınca duası : Bereket getirdiğine inanılarak iş yerlerine asılan dua.

Karınca duası gibi : Çok küçük, sık ve okunaksız (yazı).

Karınca kaderince : Karınca kararınca.

Karınca kararınca : Az da olsa, elinden geldiği kadar, karınca kaderince.

Karınca sabrı : Yoğun biçimde gösterilen sabır.

Karınca yuvası : Karıncaların barındığı yer.

Karınca yuvası gibi : Çok kalabalık.

Karınca yuvası gibi kaynamak : Çok kalabalık ve hareketli olmak.

Karıncadan ibret al yazdan kışı karşılar : "kişi çalışıp kazanabildiği zamanı boş geçirmemeli, çalışamayacağı günler için geçimini sağlayacak varlık edinmelidir" anlamında kullanılan bir söz.

Karıncaezmez : Çok merhametli, ince duygulu (kimse), karıncaincitmez. Yavaş hareket eden.

Karıncaincitmez : Karıncaezmez.

Karıncakuşu : Karıncayiyen.

Karıncalanış : Karıncalanma işi.

Karıncalanma : Karıncalanmak işi.

Karıncalar : Zar kanatlıların, karınca adı altında toplanan ve beş bin kadar türü sayılan bir dalı.

Karıncalı : Paslı veya dökülme sonucu küçük delikleri olan (metal). İçinde, üstünde karınca bulunan.

Karıncanın zevali gelince kanatlanır : "kişi durumunun gereklerine aykırı taşkınlıklarda bulunursa artık düşecek demektir" anlamında kullanılan bir söz.

Karıncasever : Karınca yiyerek beslenen ve karınca yuvası çevresinde yaşayan böcek.

Karıncayı bile ezmemek : Çok merhametli, ince duygulu olmak.

Karıncayiyen : Karıncayiyengillerden, Avustralya'da yaşayan, karıncayla beslenen bir tür memeli, karıncakuşu (Echidna acule ata).

Karıncayiyengiller : Örnek hayvanı karıncayiyen olan, vücutları kirpi dikenli, ağızları boru biçiminde uzamış, karıncayla beslenen bir familya, karıncakuşugiller.

Karıncık : Vücudun çeşitli organları içinde bulunan boşluk. Kalbin alt bölümünde bulunan ve biri sağdaki akciğere kan pompalayan, öbürü soldaki akciğerden vücuda pompalanacak kanı alıp vücuda göndermeye yarayan iki boşluk.

Karındaş : Kardeş.

Karının saçlısı tarlanın taşlısı : "kadının saçlı olanı ile tarlanın taşlı olanı makbuldür" anlamında kullanılan bir söz.

Karınlama : Karınlamak işi.

Karınlamak : Gemi yanını dayamak.

Karınlı : Karnı büyük ve çıkıntılı olan. Karnı olan.

Karınma : Karınmak işi.

Karınmak : Çiftleşmek. Sallanarak karışmak.

Karınsa : Kuşların tüy değiştirme zamanı.

Karıntı : Geminin yanından vurarak gemiyi sarsan dalga. Anaforlarda oluşan çevrinti.

Ağızdan burun yakın kardeşten karın yakın : "insanın kendi yararı her şeyden önemlidir" anlamında kullanılan bir söz.

Atlı karınca : İri bir tür karınca (Ponera grandis).

Atom karınca : Hızlı ve çok çalışkan kimse.

Beyin karıncıkları : İçinde beyin omurilik sıvısı bulunan, kafa içinin, dört boşluğundan her biri.

Beyni karıncalanmak : Zihin yorgunluğundan düşünemez olmak.

Burnuna karıncalar dolmak : Ölmek.

Düşmanın karınca ise de hor bakma : "düşmanın ne kadar güçsüz olursa olsun dikkat et, uyanık ol" anlamında kullanılan bir söz.

Gönülsüz yenen aş ya karın ağrıtır ya baş : "istenmeyerek yapılmış olan işlerden kötü sonuçlar ortaya çıkar" anlamında kullanılan bir söz.

İnce karın ağrısı : Huzursuzluk, rahatsızlık veren iş, olay veya düşünce.

Kuru laf karın doyurmaz : "boş sözlerle olumlu iş yapılamaz" anlamında kullanılan bir söz.

Lokma karın doyurmaz şefkat artırır : "bir kimseye verilen armağan, aradaki sevgiyi artırdığı için değerlidir" anlamında kullanılan bir söz.

Tarlanın taşlısı karının saçlısı : "kadının saçlı olanı, tarlanın taşlı olanı halk arasında daha yeğ tutulur" anlamında kullanılan bir söz.

Hayvan : Duygu ve hareket yeteneği olan, içgüdüleriyle hareket eden canlı yaratık. Kızılan bir kimseye söylenen bir söz. Akılsız, duygusuz, kaba, hoyrat (kimse). At, eşek, katır gibi türlü hizmetlerde kullanılan yaratık.

Gövde : İnsan bedeninde baş, kol ve bacaklar dışında kalan bölüm. Bir şeyin asıl bölümü. Ad ve fiil köklerinden yapım ekleriyle türetilmiş kelime. Hayvanlarda baş, ayak ve kuyruktan geri kalan bölüm. Ağaç ve bitkilerin dallarının dışında kalan ana bölümü. Kesilmiş hayvanın, sakatatı alındıktan sonraki durumu.

Kenar : Bir şeyin, bir yerin bitiş kısmı veya yakını, kıyı, yaka. Bir biçimi sınırlayan çizgilerden her biri. Yan. Pervaz, çizgi, antika, baskı vb. çevre süsleri. Merkezden uzak olan, kuytu, ıssız, sapa, tenha yer. Bir şeyi çevreleyen çizgi.

Bölüm : Bölme işlemi sonunda elde edilen sayı. Çağ, devir. Bir okul veya üniversitenin herhangi bir bilim ve uzmanlık dalında eğitim sağlayan birimlerinden her biri, departman. Bir kuruluşun yönetim birimlerinden her biri, departman, seksiyon. Canlıların bölümlenmesinde filumların bir araya gelmesiyle oluşan birlik. Bir bütünü oluşturan parçaların her biri, kısım.

Mide : Karın, karın bölgesi. Omurgalılarda, sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak bağırsağı arasında besinlerin sindirime hazır duruma getirildiği omurgasız hayvanlarda sindirim kanalının bu bölgeye karşılık olan parçası. Yemek yeme isteği.

Gönül : Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı. İstek, arzu.

Akıl : Öğüt, salık verilen yol. Bellek. Düşünce, kanı. Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us.

Kemik : İnsanın ve omurgalı hayvanların çatısını oluşturan türlü biçimdeki sert organların genel adı. Bu sert organdan yapılmış.

Döl yatağı : Memelilerde dölün ana karnındayken içinde bulunduğu organ, ana rahmi, rahim, karın, meşime, uterus.

Döl : Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya bireylerin bütünü, zürriyet, nesil. Yavru, çocuk.

İç : Mide, bağırsak, karın. Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan. Değişik yemeklerde kullanılmak üzere et ile sebzelerin ince kıyımının karıştırılması ve yoğrulmasıyla meydana getirilen karışım. Pirinç, soğan ve baharatla hazırlanan, dolmalarda kullanılan karışım. Ten ile dış giysiler arası. Kabuğu olan veya dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuğun sardığı bölüm. Oyuk şeylerin boşluğu. Muhteva. Bir ülke, şehir, topluluk vb.nde olan veya yapılan. Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta. Akıl, gönül, irade gibi insanın manevi varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri. Nesnelerin veya kimselerin arasında bulunan nesne veya kimse, ara. Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı. İnsanın manevi varlığıyla ilgili olan.

Kafa : İnsan başı, ser. Mekanik bir bütünün parçası. Hayvanlarda genellikle ağız, göz, burun, kulak vb. organların bulunduğu vücudun en ön bölümü. Kavrama ve anlama yeteneği, zekâ, zihin, bellek. Görüş ve inançların etkisi altında beliren düşünme ve yargılama yolu, zihniyet. Çocuk oyunlarında kullanılan zıpzıp taşının veya cevizin büyük boyu.

Karın açımı :

Karın almamak : Kıskanmak, çekememek.

Karın boşluğuna kaburga yanından girilmesi : Son kaburgaya paralel bir kesi yapılarak karın boşluğuna girilmesi, parakostal laparotomi.

Karın boşluğuna orta hattan girilmesi : Karın çizgisinden bir kesi yapılarak karın boşluğuna girilmesi, mediyal laparotomi.

Karın bölgesinin elle muayenesi : Avuç içi, parmak veya yumrukla çok hafif basınç uygulayarak karın bölgesindeki değişikliklerin niteliğini anlamak için yapılan muayene, abdominal palpasyon.

Karın bölümü : Truncus sympathicus’un karın boşluğunda seyreden kesimi. M. pectoralis major’un vagina musculi recti’den çıkan bölümü. Yemek borusunun karın bölümü. Ureter’in karın boşluğunda seyreden kesimi. N. vagus’un karın boşluğunda seyreden parçası.

Karın çekmeni : Bazı asalaklarda vücudun alt kısmında yer alan, konağın beslenmesine, tutunmasına ve yer değiştirmesine yarayan organ, asetabulum, ventral çekmen.

Karın davın : Ağır ağır.

Karın delikçiği : ((biyoloji)

Karın diyaframı : Bazı böceklerde karın sinir zincirini iç organlarından ayıran bölme. Bazı böceklerde karın sinir zincirini iç organlardan ayıran bölme.

Diğer dillerde Karın anlamı nedir?

İngilizce'de Karın ne demek? : [KaRIN] n. snow

n. Dutch, wife, Jane, spouse, woman, dame, bedfellow, broad, old lady, old woman

adj. ventral

Fransızca'da Karın : abdomen [le], ventre [le]

Almanca'da Karın : n. Bauch, Magen, Plauze

prep. trotz

Rusça'da Karın : n. живот (M), утроба (F), брюхо (N)

adj. брюшной, утробный