Karşı nedir, Karşı ne demek

"Karşı" ile ilgili cümle örnekleri

  • "İlkin bütün bunların bir emperyalizm numarası olduğunu söyleyerek kesin bir karşı tavır koydu." - M. Mungan
  • "Bir ölüm haberine karşı ben içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum." - A. Ş. Hisar
  • "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor." - H. E. Adıvar
  • "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." - R. H. Karay
  • "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?" - S. F. Abasıyanık
  • "Bahçeye karşı oturmak."
  • "Karşı evin kızları. Karşı mahalle."
  • "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar." - Y. Z. Ortaç

Bilimsel terim anlamı:

Bir ölçek sınarının dile getirdiği yargıya katılmayan ya da olumsuz yanıt veren kişi, ona ters düşen tutum ya da görüş.

İngilizce'de Karşı ne demek? Karşı ingilizcesi nedir?:

con, unfavorable

Karşı hakkında bilgiler

Karşı, Türk şair Orhan Veli Kanık'ın 1949 yılında yayınlanan son şiir kitabı. Sanatçının ölümünden bir sene önce Ankara'da yayınlanan kitapta on yedi şiir bulunmaktadır.

 

1946 - 1947 yılları arasında Varlık, 1947 - 1949 yılları arasında Aile, 1948'de Meydan ve 1949'da Yaprak dergilerinde yayınlanan şiirlerinin derlendiği kitap hem yapı hem de büyüklük olarak şairin bir önceki kitabı Yenisi'ne benziyordu.

Karşı'da tıpkı Yenisi'ndeki gibi Garip Akımı'nın devamı olan şiirler, duygu ve doğayı konu alan şiirler ve toplumsal şiirler vardı. Bu üç sınıflandırmanın yanı sıra Karşı'da folklorik şiirler de yer aldı.

Garip Akımı'nın devamı olan şiirler Karşı'da çok az yer tuttu. Daha çok biçimleriyle Garip'i anımsatan bu şiirler taşıdıkları toplumcu eğilimlerle akımdan ayrılırlar. Vatan İçin ve İçerde bu şiirlere örnek olarak verilebilir. Orhan Veli, Vatan İçin'nde sahte vatanseverleri eleştirirken İçerde isimli şiirinde hapse düşmüş bir adamın yalnızlığını ve doğa özlemini işledi.

Karşı ile ilgili Cümleler

  • Karşı karşıya olduğumuz örgütün gücünü anlamak açısından bu bile tek başına ne kadar ürkütücü!
  • Bana karşı çıkmayacağını umuyorum.
  • Biz daha önce hiç olmadığı gibi baskı ile karşı karşıya kaldık.
  • Karşı koymak zorundasın.
  • Karşı çıktık, ama boşunaydı.
  • Karşı koyabilirdik.
  • Karşı koymaktan vazgeç!
  • Ölüm sıklıkla uyku ile karşılaştırılır.
  • Ben sadece önceki öğrencilerimden biriyle karşılaştım.
  • Her zamanki gibi olacağını umuyorduk, ama sıra dışı bir durumla karşılaştık.
  • Karşı karşıya olduğumuz tek sorun bu değil.
  • Hiç kimse bana karşılık vermedi.
  • Bakteriyel enfeksiyonlara karşı etkilidir.
  • Karşı koyma!
 

Karşı tanımı, anlamı:

Karşı çıkmak : Dışarıdan gelenleri karşılamaya gitmek. bir düşünceye katılmamak, cephe almak.

Karşı durmak : Direnmek, dayanmak.

Karşı gelmek : Başkaldırmak. birini karşılamak.

Karşı koymak : Boyun eğmemek.

Karşı olmak : Birine veya bir düşünceye katılmamak, karşıt olmak.

Karşısına almak : Birinin düşünce ve tutumuna katılmadığını belli etmek.

Karşısına dikilmek : Engel olmak. birinin karşısında durmak. karşıt olmak.

Karşısına geçmek : Karşı düşünceye katılmak. karşı partiye, gruba gitmek.

Karşı akın : Karşı takımın yaptığı bir akını durdurup hemen akına geçme işi, kontratak.

Karşı devrim : Bir devrimi yıkmayı ve onun ürünlerini ortadan kaldırmayı hedefleyen hareket.

Karşı düşünce : Karşı görüş.

Karşı düşürüm : Ucuzluğa karşı yapılmış olan ucuzluk.

Karşı gelim : Karşıtlık.

Karşı görüş : Bir teze veya iddiaya karşı getirilen yeni ve değişik önerme, karşı düşünce.

Karşı karşıya : Yüz yüze.

Karşı olum : Birbirinin karşısında bulunan, birbirini karşılıklı olarak dışta bırakan kavram veya yargı arasındaki bağlantı, tekabül.

Karşı oy : Kırmızı oy. Muhalefet etme, karşı gelme.

Karşı sav : Bir çatışkının ikinci terimini oluşturan düşünce veya önerme, antitez.

Kapı karşı komşu : Kapı komşu.

Karşıdan karşıya : Bir yandan öbür yana. Karışmaz görünerek, uzaktan.

Sabaha karşı : Gecenin sabaha yakın zamanında, sabaha doğru.

Karşı karşıya gelmek : Zıtlaşmak. birden karşılaşmak.

Karşı karşıya olmak : Yüz yüze gelmek.

Karşıcı : Karşılamaya çıkan kimse, karşılayan. Karşı düşüncede olan.

Karşıcılık : Karşıcı olma durumu.

Karşılama : Trakya ve Marmara bölgesinde oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği. Karşılamak işi, istikbal.

Karşılama töreni : Önemli bir kimsenin bir yere gelişi sırasında o yerin yöneticileri ve halkı tarafından yapılmış olan kabul töreni.

Karşılamak : Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek. Dışarıdan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek. Boksta karşı oyuncunun yumruklarını savmak. Önlemek, durdurmak. Söylenen, yapılan, bildirilen bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak. Masrafı ödemek.

Karşılanmak : Karşılama işi yapılmak.

Karşılaşma : İki sporcu veya iki takım arasında, karşılıklı olarak kazanmak amacıyla yapılmış olan yarışma, maç. Karşılaşmak işi.

Karşılaşmak : İki sporcu veya iki takım yarışmak. Karşı karşıya gelmek, rastlaşmak.

Karşılaştırılma : Karşılaştırılmak işi.

Karşılaştırılmak : Karşılaştırma işi yapılmak.

Karşılaştırma : Kişi ve nesnelerin benzer veya aynı yanlarını incelemek için kıyaslama, mukayese.

Karşılaştırma derecesi : Daha, çok, fazla, ziyade vb. kelimelerle kavramların karşılaştırılıp üst derecede gösterilmesi.

Karşılaştırmacı : Karşılaştırmalı edebiyat veya dil bilimi uzmanı.

Karşılaştırmak : Kişi ve nesnelerin benzer veya ayrı yanlarını incelemek için kıyaslamak, mukayese etmek. Karşılaştırma işini yaptırmak. Dikişte giysinin bir yanına yapılmış olan işlemi, eşitlik sağlamak amacıyla öbür yanında uygulamak.

Karşılaştırmalı : Karşılaştırma yolu ile yapılan, mukayeseli.

Karşılaştırmalı dil bilgisi : Akraba dilleri ve lehçeleri karşılaştırarak inceleyen dil bilgisi.

Karşılaştırmalı dil bilimi : Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli diller arasındaki ilişkileri, benzerlikleri belirleyip dil ailelerini tespit etmeyi amaçlayan inceleme.

Karşılaştırmalı edebiyat : Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli edebiyatlar arasındaki ilişkileri, benzerlikleri tespit etmeyi amaçlayan bilim dalı, mukayeseli edebiyat.

Karşılık : Bir iş için ayrılmış para, ödenek, tahsisat. Bir dildeki bir sözü başka bir dilde aynı anlamda karşılayan söz. Bir şey alınırken karşı tarafa verilen başka şey, bedel. Bir davranışın karşı tarafta uyandırdığı, gerektirdiği başka davranış, mukabele. Cevap, yanıt.

Karşılık vermek : Küçük büyüğüne karşı gelmek. cevap vermek, yanıt vermek.

Karşılıklı : Birbiriyle ilgili olarak. Birbirine karşı bulunan. Birbirlerine karşı bir biçimde. İki kişi veya iki topluluğun arasında geçen ve karşılaşılan harekete eş değer bir hareketle beliren, mütekabil.

Karşılıklı yapraklar : Sapların her düğümünde karşılıklı olarak ikişer ikişer bulunan yapraklar.

Karşılıksız : Karşılık verilmeyerek. Karşılık gerektirmeyen. Karşılığı olmayan.

Karşılıksız aşk : Kişinin kendince yarattığı aşk, tek yanlı aşk.

Karşılıksız çek : Ödenecek paranın bankadaki hesapta olmadığı çek.

Karşılıkta bulunmak : Cevap vermek.

Karşın : Bir şeyin gerekenin veya mantığın tersine olarak yapıldığını anlatan bir söz, rağmen.

Karşıt : Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast.

Karşıt anlamlı : Anlamları birbirinin karşıtı olan (söz), zıt anlamlı: Aşağı yukarı, ileri geri, siyah beyaz, dar geniş, büyük küçük gibi.

Karşıt anlamlılık : Karşıt anlamlı olma durumu, zıt anlamlılık.

Karşıt duygu : Bazı kişilere veya varlıklara karşı duyulan ve belirli bir sebebe dayanmayan hoşnutsuzluk durumu, antipati.

Karşıtçı : Bir işe, davranışa veya düşünceye karşı çıkan, karşı olan, aleyhtar.

Karşıtlama : Karşıtlamak işi.

Karşıtlamak : Bir iddiaya zıt olarak başka bir iddia ileri sürmek.

Karşıtlaşma : Karşıtlaşmak işi.

Karşıtlaşmak : Birbirine karşıt olmak.

Karşıtlı : Karşıtlık, zıtlık gösteren, tezatlı.

Karşıtlık : İki organ, iki sistem arasındaki görevlerin zıt olması durumu, karşı gelim. Başkalarının istek, dilek veya buyruklarının tersine davranma eğilimi. Bir teoremin karşıtının da doğru olması durumu. Karşıt olma durumu, zıddiyet, mübayenet, tezat, zıtlık, kontrast.

Karşıyaka : İzmir iline bağlı ilçelerden biri.

Alt karşıt : Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tikel olumlu, öbürü tikel olumsuz, karşı karşıya konmuş iki önermeden her biri: "Bazı insanlar bilgindirler" ile "Bazı insanlar bilgin değildirler" gibi.

Dengiyle karşılamak : Kendisine yapılmış olan bir işin karşılığını aynı değerde iş yaparak vermek.

Dosta düşmana karşı : Dostlara üzüntü vermemek, düşmanları da sevindirmemek için. ele güne karşı.

Ele güne karşı : Yabancılara, herkese karşı.

Esmere al bağla karşısına geç ağla : "esmer insana kırmızı renkli giysi yakışmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Geniş karşılamak : Hoşgörü ile değerlendirmek.

Güneşe karşı işemek : Saygı gösterilmesi gereken şeylere saygısızlık göstermek.

Her ihtimale karşı : Her türlü olasılığı düşünerek.

İyi karşılamak : İlgi göstermek. kabul etmek, beğenmek, benimsemek.

Kalp kalbe karşıdır : "sevgi karşılıklıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Karıncadan ibret al yazdan kışı karşılar : "kişi çalışıp kazanabildiği zamanı boş geçirmemeli, çalışamayacağı günler için geçimini sağlayacak varlık edinmelidir" anlamında kullanılan bir söz.

Kısmetsiz köpek sabaha karşı uyuyakalır : "Tanrı kendisine kısmet vermemiş olan yaratık, yararlanılacak şeyi elde etmek kolaylaştığı zaman, başka bir işle uğraştığı için bundan yoksun kalır" anlamında kullanılan bir söz.

Sonuç karşılaşması : Sonuç yarışması.

Yüzüne karşı : Bir kimsenin kendi önünde ve ondan çekinmeden.

Kimse : Herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi.

Esas : Ana, temel olarak alınan, başlıca, asal, esasi. Bir iş veya sözde doğru biçim. Bir şeyin özünü oluşturan ana öge, temel.

Deniz : Geniş alan. Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi. Çokluk, yoğunluk. Bu su kütlesinin belirli bir parçası. Aydaki düzlükler.

Irmak : Çoğunlukla denize dökülen, özellikle genişliği ve taşıdığı su niceliği bakımından en büyük akarsu, nehir.

Kıyı : Kenar, periferi. Sahil. Kara ile suyun birleştiği yer. Issız, tenha yer.

Huzur : Bir yerde bulunma. Ön, yan, kat, makam, yamaç. Dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinç. Padişah katı.

Muhalif : Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olan, aykırı olan kimse. Aykırı.

Türk : Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse.

Ön : Dokuzdan sonra gelen sayının adı. Dokuzdan bir artık. Bu sayıyı gösteren 10 ve X rakamlarının adı.

Kat : Apartman dairesi. Bir yüzey üzerine az veya çok kalın bir biçimde, düzgün olarak yayılmış bulunan şey. Katman. Kesme. Bükülen veya kıvrılan bir şeyin her kıvrımı. Ön, yan. Üst üste konulmuş şeylerden her biri, tabaka. Tekrarlanan bir sayının toplamı. İlgiyi kesme. Giyeceklerde takım. Kesme, kesilme. Makam, mevki. Huzur. Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü. Sonuca bağlama, bitirme. Kez, defa, misil.

Zıt : Karşıt, ters.

Bir : Ancak, yalnız. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Sadece. Tek. Eş, aynı, bir boyda. Aynı, benzer. Sayıların ilki. Beraber. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Bu sayı kadar olan. Bir kez.

Doğru : Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun. Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde. Yakın, yakınlarında. İki nokta arasındaki en kısa çizgi. Gerçek, yalan olmayan. Gerçek, hakikat. Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca. Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu. Karşı yönünce.

Mukabil : Karşılık olarak. Rağmen. Karşılıklı. Bir şeyin karşısında bulunan. Bir şeye karşılık olarak yapılan, bir şeyin karşılığı olan.

İçin : Neden ve sonuç belirten bir söz. Özgü, ayrılmış. Uğruna, yoluna. Hakkında. -den dolayı, -den ötürü. Amacıyla, maksadıyla. Düşüncesince, kendince, göre. Ant deyimleri yapan bir söz. Süre belirten bir söz. Oranla, göz önünde tutulursa. Karşılığında, karşılık olarak.

Hakkında : İlgili olarak, üzerine.

Karşı açı : Bir önceki çekimdeki alıcı açısıyla 180°lik karşıtlık gösteren açı.

Karşı açı çekimi : Karşı açılı çekim.

Karşı cinsellik : Karşı cinsin öğelerine cinsel ilgi duyma.

Karşı çekici : Demirci balyozu

Karşı çekiçi : Demirci balyozu.

Karşı çıkma hakkı : Yapılan işlemlere, yasalarda tanınan karşı çıkma hakkı.

Karşı dava : Dava edilen kişinin dava edene karşı açtığı dava.

Karşı dirençli karartıcı : En eski ve yalın karartıcı türü. Elektrik akımına çeşitli tutarda karşı güç sağlayarak ışıtaca giden akımı denetleyebilen aygıt. Bunların düz akımla da çalışan değişik biçimleri vardır: diskli, kayar fırçalı.

Karşı döllenme : Genetik olarak birbirine yakın olmayan bitki ya da hayvanların çaprazlanması.

Karşı durma yarkurulları : Yapı, yer, kazanç, kalıtım ve geçiş işlemleriyle tüketim gibi özel yasalarında karşı durulabileceği hükme bağlanan vergiler için yükümlüler ve sorumlu görevlilerce yapılacak karşı durmaları, yapılan işlem ve konunun kapsadığı yanlışlar yönünden inceleyerek karara bağlamak yetkisiyle çalışan yasal yarkurul.

Diğer dillerde Karşı anlamı nedir?

İngilizce'de Karşı ne demek? : adj. contrary, opposed, counter, facing, discordant, opponent, opposing, opposite, repugnant

adv. opposite, against, before, con, counter

pref. con, anti

Almanca'da Karşı : n. Gegenteil

adj. abgeneigt, gegnerisch, widrig

adv. zuwiderprep. entgegen, für, gegen-, wider

Rusça'da Karşı : adj. противоположный, противный, встречный, нелояльный

adv. против

prep. напротив, от, к, ко