Kara nedir, Kara ne demek

Kara; bir jeoloji terimidir. kökeni arapça dilinden gelmektedir.

"Kara" ile ilgili cümle

  • "Kara gözlüm efkârlanma gül gayri / İbibikler öter ötmez ordayım" - B. S. Erdoğan
  • "Kurbağa karada da soluk alır, suda da." - N. Hikmet

Yerel Türkçe anlamı:

İftira, leke.

Zenci

Gece bekçisi, jandarma.

Etin sık kısmı,

Anahtar.

Suç : Ben karamı söylüyorum inkâr etmiyorum.

Kara// kara kiş: kara kış, zemheri// kara kuri: zayıf, çelimsiz

Kara, siyah

Su içinde toprak parçası

Gök bilimleri ve Uzay alanındaki anlamı:

Kara renk; üzerine düşen bütün ışığı soğuran cisimlerin rengi.

Güzel Sanatlar alanındaki anlamı:

(Resim) Kemik ya da ağaçların yakılması ile elde edilen kömür rengi. a. bk. ak boya.

Tarih'teki anlamı:

Çok yoksul olan bennâk vergisi yükümlüsü.

Bir çift büyüklüğünde toprağı olan bir köylünün, kalıtı üzerinde hakları olmayan ikinciden sonraki erkek çocuklarından, ekmeğini kazanır duruma gelinceye kadar evlenmemiş olanlar.

Bir kıran yüzünden hayvanları yiten vergi yükümlüsü.

Diğer sözlük anlamları:

 

Zenci

Ayıp.

Kara isminin anlamı, Kara ne demek:

Erkek ismi olarak; En koyu renk, siyah. Zenci, esmer.

İngilizce'de Kara ne demek? Kara ingilizcesi nedir?:

black, lamp black, bone black

Osmanlıca Kara ne demek? Kara Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

(ber), kıt'a

Kara hakkında bilgiler

Siyah ya da kara, bir renktir. Işığı yansıtmak yerine emen pigmentler siyah gözükür. Renkler pigmentlerin yansıttığı ışığın dalga boylarına bağlı olarak oluşurlar. Ortamda hiç ışık bulunmadığında hiçbir ışık yansıtılamadığı için her şey siyah görünür. Pratikte renk olarak kabul edilir.

Renkler pigmentlerin yansıttığı ışığın dalga boylarına bağlı olarak oluşurlar. Ortamda hiç ışık bulunmadığında hiçbir ışık yansıtılamadığı için her şey siyah görünür, başka bir deyişle hiçbir şey görünmez.

Siyah renginin hex değeri "#000000", RGB değeri "0, 0, 0", ve CMYK değeri "0, 0, 0, 100" dür.

"Kara" sözcüğü Türkçe, "siyah" sözcüğü Farsça kökenlidir.

Kara ile ilgili Cümleler

  • Ali kararından pişmanlık duymadığını söyledi.
  • Ben Tom'a bir şans daha vermeye karar verdim.
  • Ali projeyi bitirmek için çok kararlıydı.
  • Kara bulutlar toplanıyor. Yağmur yağacak.
  • Kara delikler çok yoğundur.
  • Kara benzer.
  • Kara bulutlar yağmur habercisidir.
  • Soçi kentinde karanlık geceler vardır.
  • Burak Tuğba'nın yasa dışı işlerini ortaya çıkarmak için uzun bir makale yazmaya karar verdi.
  • Kara göründü.
  • Ben ne sipariş edeceğime karar veremiyorum.
  • Kara benziyor değil mi?
  • Bütçeyi gözden geçirdim ve maliyetleri düşürmeye karar verdim.
  • Kara gün için para biriktirin.

Kara tanımı, anlamı:

Renk : Çeşitlilik. Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum. Nitelik.

 

Siyah : Bu renkte olan. Baskıda başka harflerden daha kalın görünen harf türü. Kara, ak, beyaz karşıtı.

Karada ölüm yok : "bundan sonra herhangi bir sıkıntı ile karşılaşma ihtimali yok" anlamında kullanılan bir söz.

Karaya ayak basmak : Deniz taşıtından karaya çıkmak. deniz, göl vb.nden karaya çıkmak.

Karaya çıkarmak : Göl veya denizden karaya çıkmasını sağlamak.

Karaya düşmek : Deniz içinde bulunan bir şey akıntı veya dalga ile kıyıya atılmak.

Karaya oturmak : Gemi denizin sığ bölümüne saplanıp kalmak.

Karaya vurmak : Denizdeki bir cisim kendini karaya atmak. karaya çarpmak.

Kara çalmak : Birine iftira etmek, kara sürmek.

Kara kara düşünmek : Çok üzüntülü olmak, düşünceye dalmak.

Kara sürmek : Kara çalmak.

Karalar bağlamak : Yas tutmak.

Kara iklimi : Yazların sıcak ve kurak, kışların soğuk ve kar yağışlı geçtiği, günlük ve mevsimlik sıcaklık farklarının belirgin olduğu iklim, karasal iklim.

Kara kurbağası : Kurbağalardan, karalarda yaşayan, yumurtalarını suya bırakan bir tür kurbağa.

Kara kuvvetleri : Bir ülkeyi karadan gelecek saldırı ve tehlikeye karşı korumak amacı ile kurulan askerî teşkilat. Silahlı kuvvetler içinde yer alan kara ordularının tümü.

Kara mili : 1609 metre uzunluğundaki bir ölçü birimi.

Kara saban : Toprağı sürmede kullanılan ilkel bir tarım aracı.

Kara suları : Bir devletin deniz kıyıları boyunca egemenliği altında tuttuğu belli genişlikte su şeridi.

Kara vapuru : Demir yolu taşıtı.

Kara yeli : Yaz geceleri karadan denize doğru esen yel.

Kara yolu : Yerleşim merkezlerini birbirine karadan bağlayan yol.

Kara yosunu : Çayır ve ormanlarda yumuşak bir bitki oluşturan çiçeksiz bitki, temriye.

Ana kara : Kıta.

Çaykara : Çay kenarında çıkan göze, kaynak, pınar. Trabzon iline bağlı ilçelerden biri.

Karaağaç : Karaağaçgillerin örnek bitkisi olan, kerestesi değerli bir ağaç, narven (Ulmus).

Kara ağızlı : Kara çalıcı, iftira eden.

Karaardıç : Güney Avrupa'da yetişen bir tür ardıç (Juniperus sabina).

Karaasma : Lohusa otu.

Karabacak : Pancar fidelerinde gelişerek fidenin ölümüne veya cılız kalmasına yol açan ve yerleştiği bölgeleri kara beneklerle örten asklı mantar. Bu mantarın sebep olduğu hastalık.

Kara baht : Kara yazı.

Karabakal : Karatavukgillerden, kara renkli ardıç kuşu (Tutrdus pilaris).

Karabaldır : Baldırıkara.

Karabalık : Tatlısu kayası.

Karaballık : Bu mantarın sebep olduğu hastalık. Birtakım böceklerin çıkardıkları şekerli sıvıya yapışarak yaprak, filiz ve meyvelerin kurum karası bir renkte kaplanmasına yol açan ilkel mantar.

Karabasan : Sıkıntılı ve korkulu düş, kâbus. Bir kimsenin içinde bulunduğu karmakarışık, sıkıntılı ruh durumu.

Karabaş : Ballıbabagillerden, çiçekleri mavi veya menekşe renginde başakçıklar durumunda olan güzel kokulu bir bitki (Lavandula stoechas). Rahip. Kışa dayanıklı sert buğday. Çoban köpeği. Evlenmemiş, evlenmek istemeyen erkek. Bir hücreli özel bir asalağın, hindinin karaciğerine yerleşerek yaptığı, büyük ölçüde ölümlere yol açan kümes hastalığı.

Karabatak : Karabatakgillerden, balıkla beslenen, gagası uzun ve sivri, kara tüylü bir deniz kuşu (Phalacrocorax). Borcunu ödemeyen kimse.

Karabiber : Bu tanelerin kurutulup öğütülmesiyle yapılmış olan toz. Bu bitkinin baharat olarak kullanılan kuru ve siyah tanesi. Karabibergillerin örnek bitkisi olan, zeytinsi, meyvelerin taneleri yuvarlak, yaprakları kalp biçiminde, tırmanıcı bir bitki (Piper nigrum). Sevimli ve ufak tefek esmer güzeli.

Karaborsa : Piyasada olmayan bir malın gizlice yüksek fiyatla alınıp satılması işi.

Kara boya : Sülfürik asit.

Karabuğday : Karabuğdaygillerden, tohumları için yetiştirilen, bir yıllık bitki (Fagopyrum).

Karabulut : Sıkıntı, felaket.

Kara bulut : Koyu esmer renkte büyük yağmur bulutu, nimbus.

Karaburçak : Baklagillerden, hayvan yemi ve gübre olarak kullanılan bir tür, küşne (Ervum ervilla).

Kara cahil : Çok cahil.

Karaciğer : Karın boşluğunun sağ üst bölgesinde bulunan, öd salgılayan, şeker depolayan, iri, açık kahverengi organ.

Kara cümle : Aritmetikte dört işlem.

Karaçalı : İki kişinin arasına girerek ilişkileri bozan kimse. Hünnapgillerden, kurak yerlerde yetişen, çiçekleri altın sarısı renginde, dikenli bir bitki, çalı dikeni (Paliurus spinosa).

Karaçam : Bir tür çam (Pinus nigra).

Karaçayır : Buğdaygillerden, çimen biçiminde veya geniş çayır olarak yetiştirilen bir park bitkisi (Lolium).

Kara çıyan : Sinsi, hain esmer kimse.

Karadağlı : Bir tür toplu tabanca.

Kara damaklı : İnatçı, aksi (kimse).

Karadavar : Her yaştaki kıl keçisi veya kıl keçisi sürüsü.

Kara delik : Yakınındaki nesnelerin kaçıp kurtulmasına izin vermeyecek kadar yüksek çekim kuvvetine sahip, çok yoğun bir kütlenin oluşturduğu uzay bölgesi. Parasal açıdan kapatılamayan açık.

Karadul : Sokması büyük acı veren, iri, esmer, zehirli örümcek (Latrodectus mactans).

Karadut : Siyah renkte olan dut.

Kara düzen : Düzensiz, karışık. Halk müziğinde bağlama çalış türlerinden biri.

Kara elmas : Maden kömürü. Kayaları delmekte kullanılan siyah elmas, karbonado.

Kara et : Kastan oluşan yağsız et.

Karaevli : Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri.

Karafatma : Kın kanatlılardan, böcek, kurt ve sümüklü böceklerle beslenen, tarıma yararlı, parlak siyah renkli bir böcek, ağılı böcek (Carabus).

Kara fırın : İçinde odun yakılmak suretiyle ekmek pişirilen, yüksek ateşe dayanıklı tuğlalardan yapılmış ve pişirme süresi modern fırınlardan daha uzun olan fırın, taş fırın.

Karagevrek : Bir tür üzüm.

Karagöz : Deve derisinden veya mukavvadan kesilip boyanmış insan biçimlerini beyaz bir perde üzerine arkadan ışık vererek yansıtma yoluyla oynatmaya dayalı bir gösteri oyunu. Bu oyunda halk görüşünü ve duyuşunu veren kimse. İzmaritgillerden, 25-30 santimetre uzunluğunda, enli, boz renkli, beyaz etli bir balık (Sargus sargus). Güldürüp eğlendiren kimse.

Karagül : Karakul.

Kara gün : Üzüntülü, sıkıntılı zaman.

Karagürgen : Gürgen.

Kara haber : Ölüm veya felaket haberi, kötü haber. Kötü, üzücü veya sıkıntı yaratan haber, bilgi, kötü haber.

Karahalile : Doğu Hindistan'da yetişen bir bitkinin olgunlaşmadan önce toplanan ve kurutulan 1-3 santimetre uzunluğunda, iğ biçiminde siyah renkli, sert, kokusuz taneleri (Fructus Myrobalani).

Karahindiba : Birleşikgillerden, uzun ve dişli yapraklı, çiçekleri sarı ve kömeç biçiminde bir bitki (Taraxacum).

Karahumma : Tifo.

Karaiğne : Bir tür iğneli karınca.

Karakabarcık : Şarbon.

Karakaçan : Eşek.

Karakafes : Sığırdiligillerden, çiçekleri beyaz ve menekşeye çalan kırmızı renkte, eczacılıkta kullanılan bir bitki, eşekkulağı (Symphytum).

Kara kalem : Bu kalemle yapılmış olan (resim). Resim yapmada kullanılan kömür kalem.

Kara kaplı kitap : Kadıların hüküm vermek için baktıkları kitap. Çıkar sağlamak için yasa dışı işlerin yapılmasında yol gösteren yöntemler bütünü.

Karakarga : Kuzgun.

Karakaş : Genellikle Güneydoğu Anadolu'da yetiştirilen, vücudu beyaz, ağız, burun, göz etrafı, kulak ve tırnakları siyah, yağlı kuyruğunun uç kısmı fazla sarkık bir tür koyun.

Karakavak : Yüksekliği 35 metre kadar olabilen, kabuğu koyu renkli bir tür kavak (Populus nigra).

Karakavuk : Hindiba.

Karakavza : Yaban havucu.

Karakeçi : Sazana benzer bir tatlı su balığı (Barbus fluviatilis). Kıl keçisi.

Kara kehribar : Oltu taşı.

Karakeme : Domalan.

Karakılçık : Kılçıkları siyah olan, kırmızı veya beyaz, sert taneli buğday.

Kara kış : Kış ortası, kışın en şiddetli zamanı, zemheri. Çok sıkıntılı durum veya zaman.

Kara koca : Saçı ağarmamış yaşlı kimse.

Karakoncolos : Çocukları korkutmak için kendisinden söz edilen, gerçek dışı bir yaratık, umacı, hayalet. Çok çirkin kimse.

Kara kovan : Arıların fennî kovan yerine içine petek oluşturdukları sazdan, çamurdan veya sepetten kovan.

Karakucak : Kökeni Orta Asya'ya uzanan, serbest stilde, yağ sürülmeden yapılmış olan en eski, geleneksel Türk güreşi.

Karakul : Asıl yurdu Buhara'da Karakul bölgesi olan ve yurdumuzda da yetiştirilen, tüyleri uzun ve kıvırcık bir cins koyun, karagül.

Karakulak : Osmanlı Devleti'nde emir çavuşu, haberci. Kedigillerden, çakala benzer vahşi bir hayvan (Caracal melanotis).

Kara kullukçu : Yeniçeri Ocağı bölüklerinde odaları ve odaya gelen konukların ayakkabılarını temizleme, yemek kaplarını yıkama vb. işlerle görevli er.

Kara kuru : Zayıf, güçsüz (şey). Esmer ve zayıf (kimse).

Kara kusmuk : İçinde bol miktarda kara kan bulunan kusmuk.

Karakuş : Atların ayaklarında şiş yapan bir hastalık. Kartal türünden kuşlara verilen ad.

Karakutu : Uçaklarda pilotların konuşmalarını ve kuleden gelen mesajları alıp saklayan araç.

Kara kutu : Bir kişinin bütün sırlarını bilen kimse, sırdaş.

Kara kuvvet : Din bağnazlığının oluşturduğu gerici ve tehlikeli güç.

Karalahana : Yaprakları koyu yeşil olan bir tür lahana.

Karaleylek : Leylekgillerden, gagası aşağı doğru kıvrık, tüyleri kara, uzun bacaklı bir kuş, çeltik kargası (Ciconia nigra).

Kara liste : Sakıncalı sayılan veya cezalandırılması düşünülen kimse, grup, ülke vb.nin listesi.

Kara maşa : Zayıf, esmer, ufak tefek kadın.

Kara mizah : Yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve yergiyi de amaçlayan mizah.

Kara nokta : Kara yollarında çok sık kaza olan yer.

Kara para : Yasa dışı yollardan sağlanan kazanç.

Kara pazar : Piyasada olmayan malların gizli olarak yüksek fiyatla satıldığı yer.

Karasakız : Zift.

Kara sarı : Siyaha çalan sarı. Bu renkte olan.

Kara sevda : Kişinin belirli bir neden olmadan çöküntü durumuna girip çevreden gelen uyaranlara kapanması, güçlü suç ve günah duyguları içine düşmesi durumu, malihülya, melankoli. Umutsuz ve güçlü aşk.

Karasığır : Orta Anadolu'da yetişen, sert ve kurak iklime dayanıklı, küçük yapılı bir tür sığır.

Karasinek : Böcekler sınıfının çift kanatlılar takımından, insan ve evcil hayvanların kanını emen, görünüşü ev sineğine benzeyen bir tür eklem bacaklı (Stomoxys calcitrans).

Karasu : Çoğunlukla gözün iç basıncının çoğalmasıyla kendini gösteren, körlüğe sebep olabilen bir göz hastalığı, glokom. Sakarya iline bağlı ilçelerden biri.

Kara su : Ağır akan su.

Karataban : İpek böceklerinde geniş çapta ölüme yol açan kelebek hastalığı.

Kara tahta : Okullarda üzerine tebeşirle yazı yazılan, tahtadan yapılmış, siyah veya yeşil renkli, geniş levha, yazboz tahtası, tahta.

Kara talih : Kara yazı.

Karatavuk : Karatavukgillerden, tüyleri kara, meyve ve böceklerle beslenen ötücü kuş (Turdus merula).

Kara tren : Kömürle işleyen tren.

Karaturp : Turpgillerden, etli, iri beyaz köklü çok yıllık bir bitki (Raphanus sativusvar niger).

Kara yağız : Esmer (erkek).

Karayaka : Doğu Karadeniz kıyı bölgesinde yetişen, uzun kuyruklu, beyaz renkli bir tür koyun.

Karayandık : Deve dikeni.

Karayanık : Şarbon.

Kara yas : Aşırı bir biçimde üzüntüye kapılma.

Kara yazı : Kötü yazıldığına inanılan alın yazısı, kara talih, kara baht.

Kara yel : Kuzeybatıdan esen, genellikle soğuk, bazen fırtına niteliğinde yel, keşişleme karşıtı. Kuzeybatı 315°'lik yön.

Karayemiş : Taflan.

Kara yer : Mezar, sin, gömüt.

Karayılan : Boyu uzun, başı iri pullarla örtülü, zararlı hayvanları yediği için tarıma yararlı, tehlikesiz bir yılan (Coluber).

Kara yüz : Utanç verici, yüz kızartıcı durum.

Acıkara : Sık, yuvarlak ve küçük taneli bir tür ekşi üzüm.

Ağzı kara : Kara haber vermekten hoşlanan, şom ağızlı. Bir yerde konuşulanı veya yapılanı duyup görmesi istenilmeyen.

Bağrıkara : Bir tür iskete kuşu (Saxicola torquata).

Bağrı kara : Bağrı yanık.

Bahtı kara : Mutsuz, talihsiz (kimse).

Baldırıkara : Nemli yerlerde yetişen birçok eğrelti otu türünün ortak adı, karabaldır.

Baştankara : Ötücü kuşlar takımının baştankaragiller familyasından, Kuzey Afrika, Avrupa ve Asya'da yaşayan, böcek yiyerek tarıma yararlı olan, oldukça kısa, güçlü ve sivri gagalı, çeşitli renklerde olabilen bir tür kuş (Parus major).

Gönlü kara : Başkalarının kötülüğünü isteyen (kimse).

Gözü kara : Korkusuz (kimse).

Karnıkara : Börülce.

Karnı kara : Kötü yürekli (kimse).

Kıçtankara : Baştan demirleyen, kıçtan da halatlarla kıyıya bağlanan gemi.

Sırtıkara : Bir tür lüfer.

Yağlı kara : Yağları zor temizlenen. İs ile yağın karışımından oluşan, halk arasında yaralara da sürülen tencere kiri.

Yanıkara : Şarbon.

Yüzü kara : Utanacak bir durumu olan (kimse).

Fil dişi karası : Fil dişi külünden yapılmış olan kara boya.

Horozkarası : Bir tür üzüm.

Kalecikkarası : Orta Anadolu'da şarap yapımı için üretilen, kalın kabuklu, siyah renkli bir tür üzüm.

Papazkarası : Kırmızı şarap yapımında kullanılan bir tür üzüm. Bu üzümden yapılmış olan kırmızı şarap.

Sergikarası : Gaziantep çevresinde genellikle şarap yapmak için üretilen, sofralık olarak da tüketilen, orta kalın kabuklu, siyah renkli, iri taneli bir tür üzüm.

Tavukkarası : Gece körlüğü.

Yürek karası : İşlenen bir günahtan sonra duyulan sürekli ve üzücü pişmanlık.

Yüz karası : Utanılacak bir durum veya şey, yüz kiri.

Kara bahtlı : Yaşayışı, hayatı sürekli kötü, mutsuz, bahtlı karşıtı.

Kara gün dostu : Sıkıntılı günlerde de dostluğunu sürdüren ve yardımcı olan kimse.

Kara gün kararıp kalmaz : "insanın sıkıntılı zamanı sürüp gitmez, arkasından iyi günler de gelir" anlamında kullanılan bir söz.

Kara haber tez duyulur : "ölüm gibi kötü haber çabuk yayılır" anlamında kullanılan bir söz.

Kara listeye almak : Birini, bir grubu, bir ülkeyi sakıncalı veya zararlı görmek.

Kara para aklamak : Yasa dışı yollarla elde edilen parayı yasallaştırmak için yatırım yapmak.

Kara paracılık : Kara paracı olma durumu.

Kara sevdalı : Kara sevdaya tutulmuş, melankolik.

Kara yasa bürünmek : Aşırı üzülmek. derin derin düşünmek.

Kara yolu ile : Otomobil, otobüs vb. taşıtlar ile.

Kara yosunları : Çiçeksiz bitkiler sınıfından, nemli yerlerde yetişen, birleşim veya spor verme yoluyla üreyen, pek çok türü bulunan bir bitki familyası.

Kara yüzlü : Suçlu, lekeli, günahkâr.

Karabatak gibi : Bir görünüp bir ortadan kaybolan (kimse).

Karabatakgiller : Leyleksiler takımının, örnek hayvanı karabatak olan bir familyası.

Karabet : Hısımlık. Yakınlık.

Karabibergiller : Taçsız iki çeneklilerden, karabiberle türlerini içine alan bir bitki familyası.

Karabina : Namlusu genellikle yivli, kısa ve hafif bir tüfek.

Karabinyer : İtalyan jandarması.

Karaborsacı : Karaborsacılık yapan kimse.

Karaborsacılık : Karaborsacı olma durumu.

Karaborsaya düşmek : Bir mal gizlice pahalıya alınıp satılır olmak.

Karabuğdaygiller : Taçsız iki çeneklilerden, ravent, kuzukulağı, kurtpençesi, çobandeğneği ve karabuğday gibi sapları boğumlu, çiçekleri başak veya salkım durumunda bazı türleri hekimlikte kullanılan bitkileri içinde toplayan bir familya.

Karabük : Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri.

Karaburun : İzmir iline bağlı ilçelerden biri.

Karaca : Geyikgillerden, boynuzları küçük ve çatallı bir av hayvanı, ahu, ceylan (Capreolus). Üst kol. Rengi karaya yakın olan, esmer.

Karaca darısı : Buğdaygillerden, hayvanlara yedirilmek için ekilen bir bitki (Panicum milliaceum).

Karaca kemiği : Kol kemiği.

Karaca kuruca : Esmer, zayıf ve çelimsiz.

Karacabey : Bursa iline bağlı ilçelerden biri.

Karaçalılık : Kara çalısı çok olan yer.

Karacaot : Bir tür çöpleme (Helloborus niger). Çörek otu.

Karacasu : Aydın iline bağlı ilçelerden biri.

Karaçayca : Karaçay Türkçesi. Bu Türk diliyle yazılmış olan.

Karacı : Kara kuvvetlerine bağlı subay, astsubay veya er.

Karaciğer yangısı : Sarılık.

Karaciğer yetmezliği : Karaciğerin yeterince işlev görememesi.

Karacılık : Karacının yaptığı iş, müfterilik, iftira.

Karaçoban : Erzurum iline bağlı ilçelerden biri.

Karadeniz : Çok düşünceli ve durgun görünen kimseler için kullanılan "Karadeniz'de gemilerin mi battı?" deyiminde geçen bir söz.

Karadut şerbeti : Karadut meyvesinden yapılmış olan bir şerbet türü.

Karafa : Uzun boyunlu, kulpsuz küçük rakı sürahisi.

Karağı : Tavukkarası. Ateş karıştırmaya yarayan, eğri uçlu demir çubuk.

Karagöz oynatmak : Komik bir durum yaratmak.

Karagözcü : Karagöz oyunu oynatan kimse, hayalci, hayalî, hayalbaz. Karagöz oyununda kullanılan boyanmış insan biçimlerini yapıp satan kimse.

Karagözcülük : Karagözcünün yaptığı iş.

Karagözlük : Güldürüp eğlendirecek davranış.

Karagözlük etmek : Güldürüp eğlendirecek davranışlarda bulunmak.

Karahallı : Uşak iline bağlı ilçelerden biri.

Karaim : Çoğu Türk soyundan olan ve genellikle Polonya ve Litvanya topraklarında oturan bir Musevi topluluğu, Karay.

Karaimce : Karaim Türkçesi. Bu Türkçeyle yazılmış olan.

Karaisalı : Adana iline bağlı ilçelerden biri.

Karakalpakça : Karakalpak Türkçesi. Bu Türkçeyle yazılmış olan.

Karakeçili : Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri.

Karakoçan : Elâzığ iline bağlı ilçelerden biri.

Karakol : Güvenliği sağlamakla görevli kimselerin bulunduğu yapı. Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, kol, kulluk, devriye.

Karakol gemisi : Kara sularında güvenliği sağlamak ve gözcülük yapmak için dolaşan küçük gemi.

Karakol gezmek : Huzur ve güvenliği sağlamak amacıyla dolaşmak, devriye gezmek.

Karakol hattı : Sınırda bulunan karakolların oluşturduğu hat.

Karakol kurmak : Herhangi bir yerde güvenliği sağlamak amacıyla karakol oluşturmak. güvenlik görevlisi yasa dışı faaliyetler yürütüldüğü belirlenen bir yerde gerekli diğer birimler gelinceye kadar beklemek.

Karakola düşmek : Herhangi bir suç dolayısıyla karakolluk olmak.

Karakolluk : Karakolla ilgili.

Karakolluk olmak : Kavga sonucu karakola gitmek zorunda kalmak.

Karakoyunlu : Iğdır iline bağlı ilçelerden biri.

Karakter : Bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen, üstün ana özellik, öz yapı, ıra, seciye. Bir eserde duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse. Ayırt edici nitelik. Basımda harf türü. Bir kimsenin veya bir insan grubunun tutumu, duygulanma ve davranış biçimi. Bireyin kendi kendine egemen olmasını, kendi kendisiyle uyum içinde bulunmasını, düşünüş ve hareketlerinde tutarlı, sağlam kalabilmesini sağlayan özellikler bütünü.

Karakteristik : Bir kimse veya nesneye özgü olan (ayırıcı nitelik), tipik. Bir logaritmanın tam birimler anlatan bölümü.

Karakterize : Ayırıcı niteliği ortaya konulmuş, ayırt edilmiş.

Karakterize etmek : Ayırıcı niteliğini ortaya koymak, ayırt etmek.

Karakterli : Herhangi bir karakteri olan. Karakteri sağlam olan.

Karakterolojik : Karakteroloji ile ilgili.

Karaktersiz : Karakteri kötü olan.

Karakuşi : Kanun, kural, mantık ölçülerine dayanmayan.

Karalahana çorbası : Karalahana yapraklarının ince ince kıyılmasından sonra tereyağı, kuru fasulye, mısır yarması ve baharat ile pişirilmesiyle hazırlanan sulu bir yemek.

Karalama : Karalamak işi. Üstünde düzeltmeler yapılan, temize çekilmemiş yazı taslağı, müsvedde. El alıştırmak için çok tekrarlanarak yazılan yazı. Leke sürme, kötülük yükleme.

Karalama beyti : Mühür beyti.

Karalama defteri : Karalamaların yapıldığı defter, müsvedde defteri.

Karalamak : Hızlı ve acele olarak yazmak. Leke sürmek, kötülük yüklemek, iftira etmek. Boya veya kalemle birtakım şekiller çizerek bir yeri kirletmek. Taslak olarak yazmak veya çizmek. Bir yazının üzerini çizerek onu geçersiz kılmak.

Karalanma : Karalanmak işi.

Karalanmak : Kara duruma gelmek. Leke sürülmek, kötülük yüklenmek. Karalama işi yapılmak.

Karalatma : Karalatmak işi.

Karalayış : Karalama işi.

Karalı : Üzeri kalemle karalanmış. Karası (II) olan.

Karalık : Kara olma durumu. Karaya çalan leke.

Karaltı : Leke. Hafif karanlık. Uzaklık ve karanlık sebebiyle kim veya ne olduğu seçilemeyen, belli belirsiz, koyu renkli biçim, silüet.

Karama : Karamak işi.

Karamak : Karalamak, kara çalmak, lekelemek. Kötülemek, yermek. Hor görmek.

Karaman : Orta Anadolu'da yetiştirilen, kuyruğu iri ve yağlı bir tür koyun. Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri.

Karamandola : Bu kumaştan yapılmış. Genellikle ayakkabı yüzü yapılmış olan bir tür sağlam ve parlak kumaş.

Karamanlı : Karaman ilinden olan kimse. Burdur iline bağlı ilçelerden biri.

Karamanlı türkçesi : Türkçenin, Karaman ve yöresinde yaşayan Ortodoks Hristiyanlar tarafından konuşulan, Yunan alfabesi ile yazılan ağzı, Karamanlıca.

Karambol : Bilardo oyununda isteka ile vurulan bilyenin öbürlerine dokunması. Çarpışma, birbirine çarpma. Karışıklık, karmaşa.

Karambole getirmek : Bir işi aşırı bir çabuklukla yaparak gereken özeni göstermemek. karışıklıktan yararlanarak birini aldatmak.

Karamela : Karamel.

Karamsar : Kötümser.

Karamsar olmak : Kötümserliğe kapılmak, bedbin olmak.

Karamsarlaşma : Kötümserleşme.

Karamsarlaştırma : Kötümserleştirme.

Karamsarlaştırmak : Kötümserleştirmek.

Karamsarlık : Kötümserlik.

Karamuk : Karanfilgillerden, ekin tarlalarında biten, yaprakları karşılıklı, çiçeği pembe mor renkte, zararlı bir bitki (Agrostemmagithago). Koyunlarda görülen bir hastalık türü. Vücutta kara renkli kabarcıklara sebep olan bir hastalık.

Karamürsel : Kocaeli iline bağlı ilçelerden biri.

Karamürsel sepeti : Önemsiz kimse veya şey.

Karamürsel sepeti sanmak : Bir kimse veya şeyi ufak, önemsiz saymak.

Karamusal : Çifte demir atıldığında geminin dönmesiyle zincirlerin karışmasını önlemek için kullanılan, fırdöndüye bağlı zincir düzeni.

Karanfil : Bu ağacın karanfil yağı elde edilen ve baharat olarak kullanılan, ağız kokusunu gideren, acımsı, koyu renkli, küçük çivi biçimindeki tomurcuğu. Mersingillerden, Molük Adaları'nda, Filipinler'de ve Hindistan'da yetişen ve yaprakları sürekli yeşil kalan bir ağaç (Caryophyllus aromaticus). Karanfilgillerden, güzel renkli çiçekler açan bir süs bitkisi (Dianthus caryophyllus).

Karanfil yağı : Karanfilin tomurcuklarından elde edilen uçucu yağ.

Karanfili sıkmak : Tehlikelere ve güçlüklere göğüs gerebilmek.

Karanlığa gömülmek : Büyük sıkıntı ve keder içinde kalmak. koyu karanlık içinde kalmak.

Karanlığa kalmak : Gidilecek yere varmadan akşam olmak.

Karanlığı deşmek : Büyük sıkıntı ve üzüntüden kurtulmak için çabalamak. karanlıkta görmeye çalışmak, aydınlığa çıkmak için çaba harcamak.

Karanlık : Gereğince anlaşılıp bilinemeyen, ne olacağı, sonu belli olmayan (durum). Karışık. Işıksız. Yasalara, töreye uygun olmayan. Üzüntü, sıkıntı, perişanlık. Işık olmama durumu.

Karanlık basmak : Hava kararmak.

Karanlık etmek : Bir şeyin önünde durarak görünmesine engel olmak.

Karanlık kesilmek : Ortalık birdenbire kararmak.

Karanlık nokta : Bilinmeyen, gizli, şüpheli konu.

Karanlık oda : Film banyosu yapılmış olan ışıksız oda.

Karanlıkta göz kırpmak : Bir şeyi anlatmak isterken karşısındakinin anlayamayacağı bir işarette bulunmak veya bir söz söylemek.

Karantina : Hastanelerde, yatacak hastaların kayıt ve kabul edildikleri yer. Bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için belli bir bölgenin veya yerin kontrol altında tutulup giriş çıkışların engellenmesi biçiminde uygulanan sağlık önlemi.

Karapınar : Konya iline bağlı ilçelerden biri.

Karapürçek : Sakarya iline bağlı ilçelerden biri.

Karar : Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş. Herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı, hüküm. Tam ölçüsünde, ne az ne çok. Bu yargıyı bildiren belge. Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı. Değişmez olma. Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik.

Karar almak : Bir davayı, bir sorunu sonuca bağlamak.

Karar altına almak : Karar vermek, kararlaştırmak.

Karar bulmak : Kararlı bir durum almak. yatışmak.

Karar kılmak : Birçok şeyi deneyip birini seçmek.

Karar vermek : Bir sorunu karara bağlamak, kararlaştırmak.

Karara bağlamak : Bir davayı, bir sorunu çözümlemek, sonuçlandırmak.

Karara kalmak : Davanın görüşülmesi bitip yargıcın kararını beklemek.

Karara varmak : Bir konuda anlaşmak, bir şeyi kararlaştırmak.

Kararınca : Gerektiği ölçüde. Gerektiği gibi.

Kararında bırakmak : Ölçüyü aşmamak.

Kararış : Kararma işi.

Kararlama : Kararlayarak, tahminen. Karar verilerek yapılan, tahminî. Kararlamak işi.

Kararlamadan : Kararlama yoluyla, görmeden.

Kararlamak : Ölçü ve tartıya dayanmaksızın, gözle oranlayarak hesaplamak, tahmin etmek.

Kararlaşma : Kararlaşmak işi.

Kararlaşmak : Bir şey için karar verilmek.

Kararlaştırılma : Kararlaştırılmak işi.

Kararlaştırılmak : Kararlaştırma işi yapılmak.

Kararlaştırma : Kararlaştırmak işi.

Kararlı : Dengeli. Kesin karar vermiş olan. Kararında direnen, kararını değiştirmeyen.

Kararlı dalga : Duraklı dalga.

Kararlı denge : Bir güç etkisiyle hareket ettikten sonra gene aynı duruma gelen cisimlerin konumu.

Kararlılık : Boyanın zamanla özelliklerini değiştirmeme durumu. Kararlı olma durumu, istikrar.

Kararma : Kararmak işi. Görüntülerin gittikçe kararıp görünmez duruma geçmesine dayanan bir noktalama türü.

Kararmak : Ateş sönmeye yüz tutmak. Niteliğini yitirmek. Rengi karaya dönmek, siyahlaşmak. Kederlenmek, canı sıkılmak. Işık sönmek, kısılmak veya gücü azalmak.

Kararname : Cumhurbaşkanının onayladığı hükûmet kararı. Bu kararı bildiren resmî yazı. Bakanlar Kuruluna verilen yetkilere dayanarak alınan karar.

Kararsız : Dengesiz. Karar vermekte güçlük çeken, duruksun, tereddütlü, bikarar, mütereddit. Kararı olmayan.

Kararsız denge : Denge durumundaki cismin küçük bir yer değiştirmesiyle bozulan denge.

Kararsızlık : Düzensizlik, istikrarsızlık. Kararsız olma durumu, tereddüt.

Karartı : Karaltı. Kararmış yer, siyahlık.

Karartılmak : Karanlık duruma getirilmesini sağlamak.

Karartma : Karartmak işi. Savaş durumunda düşman uçaklarından korunma amacıyla ışıkları örtme veya söndürme biçiminde alınan önlemlerin bütünü.

Karartmak : Kötü bir duruma getirmek. Işığı kısmak veya örtmek. Karanlık duruma getirmek. Rengini karaya çevirmek, esmerleştirmek, siyahlaştırmak.

Karasal : Karayla, toprakla ilgili, berri.

Karasal iklim : Kara iklimi.

Karasal kumul : Deniz kıyısından uzak, çöllerde oluşan kumul.

Karasal oluşuk : Yer kabuğunun kara bölümündeki katmanlarında olan oluşuk.

Karaşın : Rengi karaya çalan, esmer (kimse).

Karataş : Adana iline bağlı ilçelerden biri.

Karatavukgiller : Omurgalı hayvanların kuşlar sınıfından, ardıç kuşlarını ve kızılkuyrukları içine alan bir familya.

Karatay : Konya iline bağlı ilçelerden biri.

Karate : Ayak ve yumruk vuruşları üzerine kurulu, Japon kökenli bir dövüş yöntemi.

Karateci : Karate yapan kimse.

Karatecilik : Karatecinin yaptığı iş.

Karavan : Bir otomobilin arkasına takılan, hem taşıt hem konut olarak kullanılan üstü kapalı araç.

Karavana : Bu kaptan dağıtılan yemek. Genellikle orduda yemek dağıtımında kullanılan büyük metal kap. İnce, yassı elmas. Atış taliminde hedef tahtasını bile vuramama.

Karavana borusu : Yemek vaktinin geldiğini bildiren boru sesi.

Karavana çıkmak : Yemek hazırlanmak veya gelmek.

Karavanacı : Hedef tahtasını vuramayan kimse. Karavanayı taşıyan asker.

Karavanadan yemek : Aynı kaptan topluca yemek.

Karavaş : Savaşta tutsak edilen veya satın alınan kadın köle.

Karavaşlık : Karavaş olma durumu.

Karavel : Çift motorlu bir uçak türü.

Karavela : Büyük deniz teknesi. Gemilerde denizcilik kurallarına aykırı durum.

Karavide : Kerevit.

Karaya : Eczacılıkta kullanılan ve çürümeyen bir bitki.

Karaya sabun deliye öğüt neylesin : "özü bozuk olan şey, düzeltme çabalarıyla iyi duruma getirilemez" anlamında kullanılan bir söz.

Karayazı : Erzurum iline bağlı ilçelerden biri.

Karayemiş ağacı : Taflan.

Ağzı karalık : Ağzı kara olma durumu.

Ak akçe kara gün içindir : "çalışarak kazandığımız para, dar zamanımızda bizi sıkıntıdan kurtarır" anlamında kullanılan bir söz.

Ak dediğine kara demek : İnatçılık ederek karşısındaki ile anlaşmaya yanaşmamak.

Ak don kara don geçitte belli olur : Akı karası geçitte belli olur.

Ak gün ağartır kara gün karartır : "mutlu bir yaşayış kişiyi dinç kılar, mutsuz bir yaşam ise yıpratır" anlamında kullanılan bir söz.

Ak koyun kara koyun geçit başında belli olur : "kimin ne olduğu deney veya sınav sonunda anlaşılır" anlamında kullanılan bir söz.

Ak koyunun kara kuzusu da olur : "iyi bir ailenin çocuğu kötü de olabilir" anlamında kullanılan bir söz.

Akı ak karası kara : Beyaz tenli, kara gözlü, kara saçlı.

Akı karası geçitte belli olur : "bir iddiadaki doğruluk ancak deney veya sınav sonucunda belli olur" anlamında kullanılan bir söz.

Akla karayı seçmek : Bir işi başarıncaya değin çok sıkıntı çekmek, güçlüklerle karşılaşmak.

Aklı karalı : Akı ve karası olan.

Akşam karanlığı : Alaca karanlık.

Alaca karanlık : Güneş doğmadan önceki veya battıktan hemen sonraki aydınlık, yarı karanlık, akşam karanlığı.

Alnına kara sürmek : Bir kimsenin haksız yere kötü tanınmasına yol açmak.

Alnının kara yazısı : Kötü kaderi, kötü talihi.

Ara kararı : Bir davanın bakılmasını kolaylaştırmak için yargıdan önce önlem niteliğinde verilen karar.

Aralarına kara kedi girmek : İki dost birbirine gücenmek, iki dostun arasına soğukluk girmek.

Aralarından kara kedi geçmek : Birbirinden soğumak, aralarına soğukluk girmek.

Arama kararı : Arama yapılabilmesi için hâkim tarafından verilmiş karar.

Arife günü yalan söyleyenin bayram günü yüzü kara çıkar : "bir sözün yalan olduğu çabuk anlaşılır ve söyleyen toplum içinde utanılacak bir duruma düşer" anlamında kullanılan bir söz.

Avustralya karatavuğu : Serçegillerden, erkeğinin kuyruğu lir biçiminde ve çok süslü bir Avustralya kuşu (Maenura superba).

Ay karanlığı : Bulutlar arkasında kalan ayın yansıttığı hafif ışık.

Ayaklarına kara su inmek : Çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak.

Bahtı kara olmak : Sürekli olarak talihi yaver gitmemek, mutsuz olmak.

Bahtı karalık : Bahtı kara olma durumu.

Başat karakter : Bir melezde her zaman ortaya çıkan karakter.

Bir karar : Aynı durumunu koruyarak, belli durumunu değiştirmeden.

Bir kararda bir allah : "gücü, büyüklüğü eksilmeyip aynı kalan yalnızca Tanrı'dır" anlamında kullanılan bir söz.

Çoğu zarar azı karar : "hiçbir zaman aşırıya kaçılmamalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Denizdeki balığın karada komisyonculuğunu yapmak : Gerçekte bulunmayan bir konu üzerinde varmış gibi savunuculuğunu yapmak, hayalî konularda gereksiz söz söylemek.

Dizlerine kara su inmek : Beklemekten veya yorgunluktan güçsüz kalmak.

Dost kara günde belli olur : "gerçek dost üzüntülü, sıkıntılı günlerde insanı yalnız bırakmaz" anlamında kullanılan bir söz.

Enseyi karartmak : Ümitsizliğe kapılmak, karamsarlığa düşmek.

Gemi karaya oturmak : Gemi, sığ bir yere saplanıp kalmak.

Gıyap kararı : Duruşmaya gelmemenin yaptırımı.

Gönlünü karartmak : Yaşamaya karşı sevgi ve isteğini azaltmak.

Görevsizlik kararı : Yargıcın bir davada mahkemeyi yetkisiz bulması.

Göz kararı : Ölçü veya tartı ile değil gözle oranlanarak belirlenen miktar.

Gözü kara çıkmak : Korkusuz olduğu anlaşılmak.

Gözü karalık : Gözü kara olma durumu.

Gözü kararmak : Umutsuzluğun veya aşırı bir isteğin etkisi altında ne yaptığını bilmez duruma gelmek. başı dönmek, hafif baygınlık geçirmek.

Gözüne karasu inmek : Gelmesini çok istediği kimsenin uzun süre yolunu gözlemek. karasu hastalığı yüzünden gözü görmez olmak.

Gözünü karartmak : Bir işe atılırken hiçbir şeyden çekinmemek.

Güney karamanı : Siyahtan kül rengine kadar değişen renklerde, kuyrukları diğer karamanlara göre daha küçük, kuzularından bukleli post alınabilen ve Batı Toroslar bölgesinde yetiştirilen bir tür koyun.

Hakem kararı : Mahkemeler tarafından belirlenen yeminli hakemlerin verdiği karar. Sporda özellikle güreş ve boksta sonucun hakem veya hakemler tarafından belirlenmesi.

Hava kararmak : Güneşin batmasıyla ortalık kararmak. gökyüzü iyice bulutlanmak.

İçi kararmak : Sıkılmak, bunalmak. umutsuzluğa düşmek. hiçbir şeyden tat alamaz olmak.

İçini karartmak : Bunalıma veya sıkıntıya sokmak, endişeye düşürmek.

İleri karakol : Keşif ve gözetleme amacıyla sınıra yakın, en uç noktada bulunan birlik.

İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara : "birinden bir şey isteyen utanır ancak isteği yerine getirmeyen daha çok utanmalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Jandarma karakolu : Güvenliği sağlamakla görevli jandarmanın görev yaptığı bina.

Kadının yüzünün karası erkeğin elinin kınası : "yolsuz ilişkiler kadınlar için hoş karşılanmadığı hâlde erkekler bu gibi ilişkilerden övünme payı çıkarırlar" anlamında kullanılan bir söz.

Kalbi kararmak : Yüreği kararmak. inancını kaybetmek.

Kanun hükmünde kararname : Bakanlar Kurulu tarafından yayımlanan ve kanun değerinde olan karar.

Karınca kararınca : Az da olsa, elinden geldiği kadar, karınca kaderince.

Köseyle alay edenin top sakalı kara gerek : "başkasının eksikleriyle eğlenen kimsenin kendisi kusursuz olmalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Mahkeme kararı : Dava sonunda açıklanan karar, hüküm.

Nihai karar : Yargılama sonunda verilen karar. Herhangi bir konuda alınan son karar.

Nizamiye karakolu : Nizamiye kapısındaki karakol.

Nörotik karakter : Toplumun koyduğu değer yargılarına karşı ters davranışlarda bulunan kimsenin sahip olduğu özellik, nörotik kişilik.

On parmağında on kara : Herkesi lekelemek huyu olanlar için kullanılan bir söz.

Orta karar : Orta derecede, biraz uygun.

Ortalık kararmak : Akşam olmak.

Polis karakolu : Güvenliği sağlamakla görevli polislerin görev yaptığı bina.

Ruhu karartmak : Sıkıntıya sokmak, bunaltmak.

Sınır karakolu : Sınır bölgesinde görev yapan kolluk gücü.

Su karanfili : Ormanlarda, akarsu ve göl kenarlarında yetişen, 20-50 santimetre yüksekliğinde, sarı çiçekli, çok yıllık ve otsu bir bitki (Geum urbanum).

Sular kararmak : Akşam olmaya başlamak.

Takipsizlik kararı : Herhangi bir suçtan ötürü sanık durumunda olan bir kimse için kovuşturmadan vazgeçme kararı.

Tencere dibin kara seninki benden kara : "kötülük, kusur yönünden sen benden daha betersin" anlamında kullanılan bir söz.

Üzüm üzüme baka baka kararır : "her zaman bir arada bulunan, arkadaşlık eden kimseler, birbirlerine huy aşılar" anlamında kullanılan bir söz.

Yapraklı kara yosunları : Kayaların, ağaç kabuklarının yüzünde halı tüyleri gibi sık biten kara yosunları.

Yarı karanlık : Alaca karanlık.

Yazı karakteri : Elle yazılan yazının kendine özgü biçimi. Bilgisayarda birbiriyle uyumlu büyüklüğe ve biçime sahip, belirli bir özelliği olan harfler dizisi, font.

Yıldız kara yel : Kuzey ile kuzeybatı arası 337° 30`'lık yön. Kara yel ile kuzey arasında esen yel.

Yüreği kararmak : İçine karamsarlık ve sıkıntı çökmek.

Yüz karası olmak : Utanılacak bir durum ortaya çıkmak.

Yüzü karalık : Yüzü kara olma durumu.

Yüzünü kara çıkarmak : Birini utandırmak.

Yüzünü karartmak : Birine sinirlenerek somurtmak.

Zifiri karanlık : Çok koyu karanlık.

Yeryüzü : Dünya. Yer kabuğu.

Deniz : Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi. Aydaki düzlükler. Çokluk, yoğunluk. Geniş alan. Bu su kütlesinin belirli bir parçası.

Örtü : Yapılarda çatı, dam. Örtmek için kullanılan şey, vualet.

Bölüm : Çağ, devir. Bir kuruluşun yönetim birimlerinden her biri, departman, seksiyon. Bölme işlemi sonunda elde edilen sayı. Bir bütünü oluşturan parçaların her biri, kısım. Bir okul veya üniversitenin herhangi bir bilim ve uzmanlık dalında eğitim sağlayan birimlerinden her biri, departman. Canlıların bölümlenmesinde filumların bir araya gelmesiyle oluşan birlik.

Toprak : Yer kabuğunun, toz durumuna gelmiş türlü kütle kırıntılarıyla, çürümüş organik cisimlerden oluşan ve canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü. Kara. Memleketli. Ülke. Yer kabuğunun bu bölümünden yapılmış. Arazi, tarla.

Beyaz : Beyaz zehir. Beyaz ırktan olan kimse. Ak, kara, siyah karşıtı. Bu renkte olan. Baskıda normal karalıkta görünen harf türü.

Karşıt : Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast.

Yansıtmak : Işık, ses, görüntü vb.ni geri göndermek, yansımasını sağlamak, aksettirmek. İletmek, duyurmak, aktarmak. Aktarmak, göstermek, aksettirmek.

Bu : En yakında bulunan bir varlığı veya biraz önce anılan bir şeyi işaret yolu ile belirtmek için kullanılan bir söz. Yerde, zamanda veya söz zincirinde en yakın olanı gösteren bir söz.

Esmer : Teni ve saçları karaya çalan, koyu buğday rengi olan (kimse), yağız. Kurşuni renk. Siyaha çalan buğday rengi. Bu renkte olan.

Kötü : Aşırı, çok. Kaba ve kırıcı. İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı. Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. Zararlı, tehlikeli. Korku, endişe veren.

Uğursuz : Kendinde uğursuzluk bulunan, yomsuz, kadersiz, meymenetsiz, menhus, musibet, meşum, şom.

Sıkıntılı : Sıkıntı veren, çileli, kasvetli, meşakkatli, mukassi. Sıkıntısı olan.

Yüz : On kere on, doksan dokuzdan bir artık. Yüzey. Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı. Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş. Utanma. Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü. Yan, taraf. Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat. Bu sayıyı gösteren 100 ve C rakamlarının adı. Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin her biri. Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret. Nedeniyle, sebebiyle. Kere, kat vb. kelimeler ile birlikte kullanılarak yapılmış olan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatan söz. Kesici araçlarda ağız. Yorgana ve yastığa geçirilen kılıf.

Durum : Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Duruş biçimi, konum, tavır. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.

Leke : Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe. Vücudun herhangi bir yerinde oluşan değişik renk. Kirliliği gösteren iz. Güneş, ay, yıldız veya herhangi bir gezegenin parlak yüzeyinde görülen karanlık bölüm. Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan farklı renk.

İftira : Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma, bühtan.

Kara ağaçkakan : Gökkuzgunumsular (Coraciiformes) takımının, ağaçkakangiller (Picidae) familyasından, Avrupa ve Kuzey Asya'da ormanlarda yaşayan, Trakya ve Ege bölgesinin kuzey tarafları ile bütün Karadeniz bölgesinde her mevsim görülen, ormanlarda yaşayan, iri karınca türleri ve böcek larvaları ile beslenen, 45 cm kadar boyda, kara renkli yerli bir tür. (zooloji) (Dryocopus martius) Gök-kuzgunumsular (Coraciiformes) takımının ağaçkakangiller (Picidae) familyasından bir kuş türü. Uzunluğu 45 cm. Karadır. Avrupa ve Kuzey Asyada ormanlarda yaşar.

Kara ağrı : Bir çeşit humma

Kara akbaba : (zooloji)

Kara akça : Köylerde muhtara verilen yıllık ücret.

Kara akrep : Doğu illerimizde de rastlanan 5-6 cm. boyunda, kahverengimsi esmer akrep. Eklem bacaklı hayvanlardan, örümceğimsiler (Arachnoidea) sınıfının, akrepler (Scorpionidea) takımından 5-6 cm kadar uzunlukta, Anadolu ve Kuzey Afrika'da yaşayan bir tür. (Scorpio mourus): Eklembacaklı hayvanlardan örümceğimsiler (Arachnoidea) sınıfının akrepler (Scorpionidea) takımına giren bir tür. Uzunluğu 5-6 cm kadardır. Anadolu ve Kuzey Afrikada yaşar.

Kara alınlı örümcek kuşu : Kuşlar(Aves) sınıfının, ötücü kuşlar (Passeriformes) takımının, örümcek kuşugiller (Laniidae) familyasından, 23 cm kadar uzunlukta, sırtı kül rengi, karnı ak, kanatları kara renkte olan, Avrupa, Ön ve Batı Asya'da bahçe ve ormanlarda yaşayan bir kuş türü. Karaalın çekirge kuşu.

Kara antilop : Çift parmaklılar (Artiodactyla) takımının, boynuzlugiller (Bovidae) familyasından, 115 cm kadar uzunlukta, 80 cm kadar yükseklikte, erkeklerinde yay gibi kıvrılmış uzun boynuz bulunan, Hindistan'da yaşayan bir tür. (zooloji) (Antilope cervicapra) Çift-parmaklılar (Artiodactyla) takımının boynuzlugiller (Bovidae) familyasından bir memeli türü. Uzunluğu 115, yüksekliği 80 cm. Yalnız erkeklerde bulunan boynuzlar uzun olup yay biçiminde kıvrılmıştır. Hindistanda yaşar.

Kara arap : Gölge oyunu ile Ortaoyununda görülen bir tip; zenci de denir. Halayık, uşak, lala olarak gergiye çıkar.

Kara asma : (botanik)

Kara ayı : Etçiller (Carnivora) takımının, ayıgiller (Ursidae) familyasından, 183 cm kadar uzunlukta, esmer kahverengi kılları olan, kafası geniş, iyi tırmanan, eti, yağı ve postu için avlanan, Kanada'da yaşayan bir tür. (zooloji) (Ursus americanus) Etçiller (Carnivora) takımının ayıgiller (Ursidae) familyasından bir memeli türü. Uzunluğu 183 cm. Kılları esmer kahverengidir. Kafası geniştir. İyi tırmanır. Eti, yağı ve postu için avlanır. Kanadada yaşar.

Diğer dillerde Kara anlamı nedir?

İngilizce'de Kara ne demek? : [Kara] n. snow

adj. black, dark, ivory black, overland, sable, territorial, sooty

n. earth, ground, land, sable, shore, smut, terra firma

Fransızca'da Kara : terre [la]; continent [le]; noir/e

Almanca'da Kara : n. Kontinent, Land

adj. festländig, kontinental, schwarz

Rusça'da Kara : n. суша (F), земля (F), континент (M), материк (M)

adj. сухопутный, континентальный, материковый, территориальный, черный, смуглый, темный, горестный