Kese nedir, Kese ne demek

Kese; Dil bilgisi yönünden Türkçe'de sıfat olarak kullanılır. kökeni farsça dilinden gelmektedir.

  • Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük torba.
  • Kısa, kestirme (yol).
  • Beş yüz kuruşluk para birimi.
  • Bazı şeylerin üzerine geçirilen, kumaştan çanta biçiminde kap.
  • Bir kimsenin mal varlığı.
  • Su bitkilerinde içi hava ile dolu olan ve bitkinin suda yüzer durumda kalmasını sağlayan şişkinlik.
  • Organizmanın bazı boşlukları.
  • Bu küçük torba miktarında olan
  • Yıkanırken kir çıkartmak için ele geçirilen, vücudu ovmaya yarayan, bürümcükten, cep biçiminde bez.

"Kese" ile ilgili cümleler

  • "Bu sadeleşme, vücut ve keseye daha elverişli idi." - F. R. Atay
  • "Kur'an kesesi."
  • "Çıkarken elini göğsüne sokup bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam
  • "Üç kese tütün."

Yerel Türkçe anlamı:

Kestirme, kısa yol

Kestirme, kısa (yol ve benzeri).

Kestirme; kısa; kısa yol || kese gelmek: kısa anlatmak || keseden getmek: kısa yoldan gitmek

Cepte taşınan küçük torba

Kestirme

Kestirme, kısa, kese yol

Ev idaresi, kestirme

Kısa (yol için).

Biyoloji'deki anlamı:

Torba ya da cep biçiminde herhangi bir yapı. Cep.

Tarih'teki anlamı:

Değeri ve sayısı altın ya da gümüş olduğuna göre ve zaman zaman değişen belli bir para birimi.

 

Zooloji alanındaki anlamı:

(anlamdaş. cep): Torba ya da cep biçiminde herhangi bir yapı.

Diğer sözlük anlamları:

Kesin, kati

İngilizce'de Kese ne demek? Kese ingilizcesi nedir?:

pouch

Fransızca'da Kese ne demek?:

poche

Osmanlıca Kese ne demek? Kese Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

kîse

Gezilecek görülecek bir yer, şehir olarak tanımı:

Kastamonu ili, Taşköprü ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir bölge.

Kese anlamı, kısaca tanımı:

Keseden yemek : Herhangi bir üretim yapmadan, kâr elde etmeden, hazırda bulunan veya el altında olan varlığı harcamak.

Kesenin ağzını açmak : Bol para harcamaya başlamak.

Kesenin dibi görünmek : Para tükenmek.

Kesenize bereket : Maddi katkısı görülen bir kimseye "çok kazan, kazancın bol olsun" anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü.

Kesesi elvermemek : Bütçesi elverişli olmamak.

Kesesine bir şey girmek : Bir yarar veya çıkar sağlamak.

Kesesine göre : Parasına, mali imkânlarına göre.

Kesesine güvenmek : Parasına güvenmek.

Kesesini doldurmak : Fırsatlardan yararlanarak para kazanıp zengin olmak.

Keseye davranmak : Ödemek istemek.

Kese çiçeği : Süs için yetiştirilen ve demet olarak çiçek açan bitki (Ceanothus).

Kese kağıdı : İçine bazı şeyler konulmak için kâğıttan yapılmış kese biçiminde torba.

Kese yoğurdu : Süzme yoğurt.

Bol keseden : Bol bol, ölçüsüz bir biçimde.

Döl kesesi : İçinde embriyo veya fetüsün bulunduğu amniyon sıvısı ile dolu boşluğu çeviren zar, amniyon.

Göz kesesi : Gözlerin hemen altında derinin ve kasların bozulması sonucu oluşan şişkinlik.

Hamam kesesi : Hamamda kiri çıkarmak için kullanılan kıldan veya kenevirden örülmüş, ele geçirilebilen kese.

 

Hava kesesi : Balıkların aşağı ve yukarı inip çıkmalarını sağlayan, hava ile dolup boşalan kese. Kuşlarda vücudun çeşitli yerlerinde bulunan ve akciğere bağlı olan boşluklar. Birçok böcekte trake boruları üzerinde yer almış olan hava dolu şişkinlikler.

İdrar kesesi : İdrar torbası.

İşitme kesesi : Suda yaşayan bazı omurgasız hayvanlardan, işitme taşını içinde bulunduran akışkan sıvılı organ, otosist.

Öd kesesi : Safra kesesi.

Reçine kesesi : Bazı açık tohumlular ile benzerlerinde bulunan ve reçineli maddelerin birikmesine yarayan küçük kese.

Safra kesesi : Karaciğere yapışık, armut biçiminde, safra salgılayan küçük organ, öd kesesi.

Spor kesesi : Çiçeksiz bitkilerde, içinde sporların bulunduğu küçük kese.

Su kesesi : Su bitkilerinde içi hava ile dolu bölüm.

Yağ kesesi : Vücudun değişik yerlerinde oluşan beze.

Yüzme kesesi : Balıklarda, iç organların üzerinde bulunan ve su içinde balığın dengede durmasını sağlayan tek veya iki bölmeli balon biçiminde organ.

Kesecik : Kulağın dolambacında bulunan ve lenf ile dolu olan küçük zarsı organ.

Kesedar : Esnafın gelirlerini toplayan kimse. Zengin kimselerin parasını yöneten ve gerekli harcamaları yapan kimse, vekilharç.

Kesek : Bel, çapa veya sabanın topraktan kaldırdığı iri parça. Tezek. Çimen yapmak için üzerindeki otuyla birlikte çıkarılmış çayır parçası.

Keseklenmek : Toprak, parça parça olmak.

Kesekli : Parça parça kabarmış olan (toprak).

Kesel : Gevşeklik, tembellik.

Kesel gelmek : Gevşemek, tembelleşmek.

Kesel perdesi : Herhangi bir müzik ölçüsüne girmeyen, insanın iç dünyasını karartan ve bıkkınlık veren bir ses tonu.

Keseleme : Keselemek işi.

Keselemek : Kir çıkarmak için vücudu kese ile ovmak.

Keseleniş : Keselenme işi.

Keselenme : Keselenmek işi.

Keseletme : Keseletmek işi.

Keseli : Kesesi olan.

Keseli kurt : Genellikle omurgalılarda, kasların içinde gelişen şerit kurtçuklarının genel adı (Cysticercus).

Keseliler : Kanguru gibi, dişilerinin karnında yavrularını taşımaya yarayan kese bulunan hayvanlar takımı.

Kesen : Bir şekli özellikle bir üçgenin kenarlarını kesen doğru. Kesme işini yapan.

Kesene : Götürü veya toptan satış. Sözleşme, yazılı anlaşma.

Keseneğe almak : Gelirini satın almak, iltizam etmek.

Keseneğe vermek : Bir şeyin gelirini önceden götürü olarak satmak.

Kesenek : Fabrika, çiftlik vb. gelir kaynaklarının gelirini satın alma işi, iltizam. Görevlilerin aylıklarından her ay belli oranda kesilip bir sosyal güvenlik kurumuna yatırılan para.

Kesenekçi : Keseneği alan kimse, iltizamcı, kesimci, mültezim.

Keser : Tahta, ağaç yontmaya ve çivi çakmaya yarayan, kısa saplı, bir yanı keskin ağızlı çelik araç.

Keseye danış pazarlığa sonra giriş : "ödeyecek paranız yoksa bir şey satın almaya girişmeyin" anlamında kullanılan bir söz.

Acı acıyı keser su sancıyı : "bir güçlüğü yenmek için başka bir güç yola başvurulmalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

Akciğer kesecikleri : Akciğerde gaz alışverişinin gerçekleştiği yapılar.

Altın keseği : Yerden temiz külçe durumunda çıkan altın.

Arslanın adı çıkmış çakallar baş keser : "haksızlık veya kötülük yapacağı düşünülen kişi yerine bu konuda adı ön plana çıkan kişiler asıl haksızlığı ve kötülüğü yaparlar" anlamında kullanılan bir söz.

Ayak keseri : Ayakta durarak ağaç yontmaya elverişli uzun saplı keser.

Bal ile kaymak yenir ama her keseye göre değil : "güzel yemeyi, güzel giymeyi, güzel eşya kullanmayı herkes ister ama bunları ancak parası bol olanlar yapabilir" anlamında kullanılan bir söz.

Borç yiyen kesesinden yer : "borçla alışveriş yapan, aldıklarının parasını hemen ödemese de günün birinde mutlaka ödeyecektir" anlamında kullanılan bir söz.

El keseri : Marangozluk işlerinde kullanılan küçük keser.

Emmim dayım kesem elimi soksam yesem : "bir kimsenin rahatça harcayabileceği para, başkalarının verdiği değil kendisinin kazandığı paradır" anlamında kullanılan bir söz.

Kurdun adı yaman çıkmış tilki vardır baş keser : "öylesine sinsi ve kurnaz kimseler vardır ki adı zalime, haine ve kötüye çıkmış kimselerden daha tehlikelidirler" anlamında kullanılan bir söz.

Nalıncı keseri : "Yaptığı işlerde hep kendi çıkarını düşünmek" anlamındaki nalıncı keseri gibi kendine yontmak deyiminde geçen bir söz.

Sap döner keser döner gün gelir hesap döner : "her şey zaman içinde planlandığı gibi gerçekleşmeyebilir" anlamında kullanılan bir söz.

Vakitsiz öten horozun başını keserler : "her söz yerinde ve zamanında söylenmelidir, zamansız ve yersiz söylenen sözler büyük zararlara yol açabilir" anlamında kullanılan bir söz.

Para : Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit. Kazanç. Kuruşun kırkta biri.

Tütün : Duman. Patlıcangillerden, birleşiminde nikotin bulunan, otsu bir bitki (Nicotiana tabacum). Bu bitkinin kurutulup kıyılarak sigara biçiminde veya pipoyla içilen yaprağı.

Kumaş : Varlığı ve kişiliği oluşturan nitelik veya malzeme. Pamuk, yün, ipek vb.nden makinede dokunmuş her türlü dokuma.

Örgü : Her türlü eylem ve olaydan oluşan akış. Dokumacılıkta atkı ve çözgü ipliklerinin, dokumayı oluşturacak biçimde belli bir desene göre kesişmesi. Bazı sinir veya damarların birbirine geçip dolaşmasından ortaya çıkan oluşum. Örme işi veya biçimi. Yapı. Örülerek yapılan, örme. İletişim, ulaşım vb.nin ülke yüzeyinde yayılmış biçimi, ağ. Tığ, şiş veya özel makineyle ilmiklerin yan yana getirilmesiyle örülerek yapılmış şey. Örülmüş saç bölüğü, belik. Konunun ana çizgisi, oyunun işlenişi veya çatısı.

Küçük : Niteliği aşağı olan, bayağı. Makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse. Küçük abdest. Kısık, parlak olmayan (ses). Yaşı daha az olan. Niceliği az olan. Değersiz, önemsiz. Geri aşamada. Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, mikro, büyük karşıtı.

Torba : Genellikle plastikten veya kâğıttan yapılmış, içine öteberi koymaya yarayan, çeşitli büyüklükte olabilen taşıma gereci, poşet. Genellikle pamuk ve kıldan dokunmuş, türlü boy ve biçimde, ağzı büzülüp bağlanabilen araç. Er bezi, husye, testis. Vücutta meydana gelen şişlik.

Miktar : Ölçü. Bir şeyin ölçülebilen, sayılabilen veya azalıp çoğalabilen durumu, nicelik.

Bu : En yakında bulunan bir varlığı veya biraz önce anılan bir şeyi işaret yolu ile belirtmek için kullanılan bir söz. Yerde, zamanda veya söz zincirinde en yakın olanı gösteren bir söz.

Bir : Bu sayı kadar olan. Tek. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Beraber. Sayıların ilki. Eş, aynı, bir boyda. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Sadece. Aynı, benzer. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Ancak, yalnız. Bir kez.

Mal : Bayağı, aşağılık, kötü kimse. Orospu. Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü. Esrar. Büyükbaş hayvan. Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, emtia.

Bazı : Birtakım, kimi. Bazen.

Beş : Dörtten sonra gelen sayının adı. İlkokul. Dörtten bir artık. Bu sayıyı gösteren 5 ve V rakamlarının adı.

Yüz : Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret. Nedeniyle, sebebiyle. Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin her biri. Bu sayıyı gösteren 100 ve C rakamlarının adı. Kere, kat vb. kelimeler ile birlikte kullanılarak yapılmış olan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatan söz. Yüzey. Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı. On kere on, doksan dokuzdan bir artık. Utanma. Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş. Kesici araçlarda ağız. Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü. Yan, taraf. Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat. Yorgana ve yastığa geçirilen kılıf.

Kuruşluk : Herhangi bir kuruşa karşılık olan.

Kısa : Boyu, uzunluğu az olan, uzun karşıtı. Kısaca, kısaltarak. Az süren, uzun olmayan. Ayrıntısı çok olmayan. Kısa olan şey.

Kestirme : Amacı fazla uzatmadan anlatan. Kısaca, özet olarak. Kaynatılıp limon sıkılarak koyulaştırılmış şeker şerbeti. Alışılanın dışında kısa olan (yol), kese. Tahmin. Oturduğu yerde hafif ve kısa süreli uyuma. Kestirmek işi.

Kese gelmek : Biçimine, yerine gelmek : Kesemine gelmedi çiviyi çakamadım.

Kese getirmek : Biçimine getirmek, yerine getirmek : Kese getirip öyle bir tokat attım ki.

Kese hücreleri : Katarakt’ta göz merceği epitelinin yeni iplikler oluşturma yönündeki yetersiz çabalarının sonucunda oluşan büyük, katarakt için patognomik, köpüklü çekirdekli hücreler. Embriyonel gelişim döneminde parmak uçlarındaki epidermisteki şişkin görünümlü hücreler.

Kese solucanı : Sistiserkus. Sönurus.

Kese yol : Kısa yol. Bağlardaki keçi yolları.

Kesealan : Samsun şehrinde, Asarcık belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim yeri.

Kesebiç : Sözleşme, kontrat.

Kesebilme : Kesebilmek işi.

Kesebilmek : Kesme imkânı veya olasılığı bulunmak. Kesmeyi becermek.

Kesecek : Makas. Boğaya gelen ineklerin döl tutması için dişilik organının kenarında çıkan, kesilmesi gerekli olan beze : Kesmesi olan inek durmadan boğaya gelir Meşin kesmekte kullanılan kunduracı aracı. Hamur kesmeye yarayan yassı demir araç.

Kese ile ilgili Cümleler

  • Beni rahatsız etmeyi kesecek misin?
  • Kesecek bıçağım yok.
  • Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
  • Tek başıma bir boğayı kesemem. Bana yardım edecek iki kişiye ihtiyacım var.
  • Lütfen şarkı söylemeyi keser misin?
  • Safra kesesi safra üretir.
  • Köylü oduncu, odun keser.
  • Kunduzlar ağaçları dişleri ile kesebilir.
  • Safra kesesi karaciğere bitişik bulunur.

Diğer dillerde Kese anlamı nedir?

İngilizce'de Kese ne demek? : n. bath glove, bag, purse, pocket, bladder, pouch, scrip, vesicle, sac

v. cut, break, clip, cease, stop, discontinue, interrupt, disconnect, intersect, abandon, butcher, carve, chop, chop off, close, close down, crop, cut back, cut off, cut out, deaden, dock, drop, dry up, excise, fair, fell, gash, give over, hack, hew

n. dope fiend

Fransızca'da Kese : sac [le], sachet [le]

Almanca'da Kese : n. Beutel

Rusça'da Kese : n. сумка (F), кисет (M), пузырь (M)

adj. кратчайший