Kestirmek nedir, Kestirmek ne demek

  • Kesme işini yaptırmak.
  • Kısa bir süre uyumak, şekerleme yapmak.
  • Anlamak, farkına varmak
  • Akıl yolu ile gerçeğe yakın bir yargıya varmak, tahmin etmek.
  • Kesilmesini sağlamak, kesilmesine yol açmak.
  • Karar vermek.

"Kestirmek" ile ilgili cümle

  • "Bebeğin sütünü limon sıkarak kestirdi."
  • "Ben bu kadar şeyi kestiremez miyim?" - M. Ş. Esendal
  • "Söze nereden, nasıl başlayacağımı kestiremiyorum." - H. Taner
  • "Köyde kefenlik bez olmadığı için Selim sandalın yelkenini kestirip kefen diktirdi." - Halikarnas Balıkçısı
  • "Rahmi peykenin köşesine büzülmüş, kestiriyordu." - B. Felek
  • "Bu çocuk zaten hâlâ durumunu kestirememiştir." - B. Felek

Yerel Türkçe anlamı:

Pekmez şırasını kaynattıktan sonra durulmaya bırakmak.

Kaynayan şeker şerbetine ya da reçele limon suyu koymak.

Pekmez kaynatılırken şıraya pekmez toprağı koymak.

Gebe hayvan yavrusunu düşürmek.

Kestirmek anlamı, kısaca tanımı:

Kestirip atmak : Ayrıntılı düşünmeden kesin yargıya varmak.

Dalak kestirmek : Sıtmadan büyümüş dalağı eski bir yöntemle tedavi ettirmek.

Gözüne kestirmek : Başarabileceğini ummak. uygun bulmak, elverişli görmek. zevkine uygun bulmak, hoşlanmak.

Şekeri kestirmek : Şeker şerbetine, limon suyu veya limon tuzu katarak kaynatıp koyulaşmasını sağlamak.

 

Uyku kestirmek : Kısa bir süre uyumak.

Yem kestirmek : Yolda durup hayvanlara yem yedirmek.

Kesme : Teneke, sac vb.ni kesmek için kullanılan makas. Kesme işareti. Küp biçiminde veya köşeli olarak kesilmiş olan. Çizgisel iki doğru parçası ve bir eğri yayı ile sınırlanan düzlem yüzeyi. Kesin, değişmez, maktu. Lokum. Kıyılarımızda yaygın olarak bulunan, yuvarlak tepeli, 5 metre kadar boylu, her dem yeşil, yaprakları küçük ve kenarları testere dişli, çiçekleri yeşilimsi beyaz renkli olan bir süs ağacı, akçakesme (Phillyrea latifolia). İki çekimin birbirine doğrudan doğruya bağlanmasından, iki ayrı çekimin birbirini izlemesinden doğan durum. Nazımda veya nesirde, bir cümleyi sonu anlaşılacak biçimde yarım bırakma sanatı, kat. Kesmek işi.

Yaptırmak : Yapmasını sağlamak, yapmasına imkân vermek. Satın almak.

Akıl : Bellek. Düşünce, kanı. Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us. Öğüt, salık verilen yol.

Yakın : Uzak olmayan yer. Benzeyen, andıran, yaklaşan. Erişmesi, olması zaman bakımından yaklaşmış olan. Uzak olmadan. Aralarında sıkı ilişki olan arkadaş, dost veya akraba. Aralarında sıkı ilgi bulunan. Az bir ara ile ayrılmış olan (zaman veya yer), uzak karşıtı. Küçük, önemsiz değişikliklerle birbirinden ayrılan.

Yargı : Yasalara göre mahkemece bir olay veya olgunun doğuşuna etken olan sebeplerin de göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi sonucu verilen karar, kaza. Kavrama, karşılaştırma, değerlendirme vb. yollara başvurularak kişi, durum veya nesnelerin eleştirici bir biçimde değerlendirilmesi, hüküm.

Varmak : Acımadan, çekinmeden yapmak. Kadın, evlenmek. Hoş olmayan bir sona ermek. Belli bir duruma veya düzeye gelmek. Bir durumdan başka duruma geçmek. Bir şeyi iyice anlamak veya duymak. Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak.

 

Tahmin : Önceden kestirilen, düşünülen şey. Yaklaşık olarak değerlendirme, oranlama. Akla, sezgiye veya bazı verilere dayanarak olabilecek bir şeyi, bir olayı önceden kestirme, kestirim.

Sağlamak : Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek. Elde etmek, sahip olmak. Bir işlemin doğruluğunu ortaya koymak. Öndeki aracın sağından ilerleyerek önüne geçmek.

Yol : Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer. Düğünde, oğlanevinin kızevine verdiği para, mal veya armağan. Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi. Kumaşta bulunan çizgi. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem. Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer. Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi. Yolculuk. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik. Kez, defa. Gidiş çabukluğu, hız. Hile, tuzak. Gaye, uğur, maksat.

Açmak : Yakışmak, güzel göstermek. Geçit sağlamak. Savaşla almak, fethetmek. Rengin koyuluğunu azaltmak. Yarmak. Ferahlık vermek. Görünür duruma getirmek. Alışverişi başlatmak. Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Bir aygıtı, bir düzeneği çalıştırmak. Alanını genişletmek. Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek. Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek. Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak. Yapmak, düzenlemek. Bir toplantıyı, etkinliği başlatmak. Bir şeyi, bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak. Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak. Engeli kaldırmak. Beğenmek. Birbirinden uzaklaştırmak. Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek. Satranç, poker vb. oyunları başlatmak. Avunmak veya danışmak üzere söylemek, içini dökmek. Düğümü veya dolaşmış bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Ayırmak, tahsis etmek. Bir konu ile ilgili konuşmak.

Karar vermek : Bir sorunu karara bağlamak, kararlaştırmak.

Karar : Tam ölçüsünde, ne az ne çok. Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik. Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş. Herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı, hüküm. Bu yargıyı bildiren belge. Değişmez olma. Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı.

Vermek : Bitki ve ağaç, ürün üretmek. Ondan bilmek, atfetmek. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek. Bırakmak veya bağışlamak. Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek. Hepsini herhangi bir duruma sokmak. Dayamak. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek. Ayırmak, harcamak. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek. Sahip olmasını sağlamak. Kazandırmak, katmak. Satmak. Kızı, kadını biriyle evlendirmek. Tespit etmek. Herhangi bir duruma yol açmak. Cinsel yönden kendisini kullandırmak. Doğurmak. Ödemek. Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Yaymak. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak.

Anlamak : Doğru ve yerinde bulmak. Sorup öğrenmek. Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak. Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek. Birinin duygularını, istek ve düşüncelerini sezebilmek. Yarar sağlamak. Bir şey hakkında bilgisi bulunmak.

Kestirmek ile ilgili Cümleler

  • Biraz daha kestirmek istiyorum.
  • Öğleden sonra kestirmek isteyebilirsin.
  • Saçını kestirmek için genellikle nereye gidersin?
  • Saçımı kestirmek istemiyorum.
  • Ali öğleden sonra kestirmek istediğini söyledi.
  • Saçımı kestirmek zorundayım.
  • Kestirmek istiyorum.
  • Kısa bir süre kestirmek istiyorum.

Diğer dillerde Kestirmek anlamı nedir?

İngilizce'de Kestirmek ne demek? : v. cause to cut, estimate, perceive, conjecture, take a nap, have a nap, get some sleep, have a snooze, doze, nap, snooze, zizz

Fransızca'da Kestirmek : augurer, faire couper, faire un somme, conjecteur, évaluerr, fixer, présager, somnoler, supputer

Almanca'da Kestirmek : v. anpeilen, rätseln, voraussagen, vorhersagen

Rusça'da Kestirmek : v. определять, предполагать, пеленговать, дремать, определить, предположить, задремать, вздремнуть