Meydan nedir, Meydan ne demek

Meydan; kökeni arapça dilinden gelmektedir.

"Meydan" ile ilgili cümleler

  • "Şehir kapılarının önündeki meydanlarda davul zurna çalınıyor, cirit, bar oynanıyordu." - A. H. Tanpınar
  • "Kileri kilitlemezdi, paraları meydanda dururdu." - Ö. Seyfettin
  • "Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin

Yerel Türkçe anlamı:

Düello

Sıva yapmakta kullanılan iyi toprak.

Gösteri Sanat terimi olarak anlamı:

Ortaoyunu'nun oynandığı alan. bk. orta, palanga.

Gezilecek görülecek bir yer, şehir olarak tanımı:

Bartın kenti, Kurucaşile ilçesi, merkez nahiyesine bağlı bir bölge. Sinop ili, Erfelek ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi. Bitlis şehrinde, Sağınlı nahiyesine bağlı bir yerleşim yeri. Hatay ilinde, Samandağ belediyesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim bölgesi. Bitlis ili, Meydan bucağına bağlı bir yerleşim bölgesi.

Meydan anlamı, tanımı:

Meydan açmak : Sebep olmak.

Meydan almak : Gelişmek, yayılmak, geniş ölçüde olmak.

Meydan bırakmamak : Fırsat vermemek.

Meydan bulamamak : Fırsat bulamamak.

Meydan kalmamak : Fırsat bulamamak.

 

Meydan okumak : Korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek, kavga veya yarışmaya çağırmak.

Meydan vermemek : Kötü bir durumun gerçekleşmesi için imkân veya zaman bırakmamak.

Meydana atmak : Ortaya çıkarmak.

Meydana çıkarmak : Açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek. bularak ortaya çıkarmak.

Meydana çıkmak : Ortaya çıkmak, görünmek. belli olmak. yetişmek, büyümek.

Meydana dökmek : Hepsini sergilemek, ortaya dökmek.

Meydana düşmek : Bir iş yapmak için kendini ortaya atmak.

Meydana gelmek : Ortaya çıkmak. olmak, oluşmak.

Meydana getirmek : Olmasını sağlamak, oluşturmak.

Meydana koymak : Yapıp ortaya çıkarmak, göstermek.

Meydana vurmak : Belli etmek, ortaya çıkarmak.

Meydanı bırakmak : Yarışmadan çekilmek. savunduğu şeyden vazgeçmek.

Meydanı boş bulmak : Kendisini engelleyecek kimse görmeyerek aşırı davranışlarda bulunmak.

Meydanı dar etmek : Birini çok sıkıntıya sokmak, her yönden sıkıştırmak.

Meydan dayağı : Ceza olarak açıkta ve kalabalık içinde suçlulara atılan dayak.

Meydan korkusu : Alan korkusu.

Meydan muharebesi : Meydan savaşı.

Meydan saati : Halkın yararlanabilmesi için alanlara konulan büyük saat.

Meydan savaşı : Bir savaşta, kesin sonuç almak için düşmana karşı bütün güçlerle yüklenilen ölüm kalım savaşı, meydan muharebesi.

Meydan sazı : On iki teli olan, sesinin yüksekliği sebebiyle açık yerlerde çalınmaya uygun, halk ozanlarının kullandığı en büyük saz, divan sazı.

At meydanı : Atların pazarlandığı yer. At veya at arabası koşularının yapıldığı yer.

Er meydanı : Kahramanlığın, cesaretin, güç ve yeteneğin gösterileceği yer. Güreş meydanı. Boy ölçüşülecek, yarışılacak durum.

 

Hava meydanı : Havalimanı.

Köy meydanı : Genellikle köyün ortasında bulunan geniş alan.

Ok meydanı : Ok atma ustalığı edinilen veya ok atma yarışı yapılmış olan alan.

Siyaset meydanı : Siyasi konularda çeşitli kesimlerden görüşlerin ortaya konduğu ve tartışıldığı yer veya ortam. Ölüm cezalarının uygulandığı yer.

Söz meydanı : Serbestçe konuşulacak yer.

Meydan dayağı atmak : Birini kalabalık içinde iyice dövmek.

Meydan dayağı çekmek : Herkesin içinde veya çok dövmek.

Meydan dayağı yemek : Kalabalık içinde iyice dayak yemek.

Meydancı : Avlu, bahçe vb. yerleri süpürüp temizleyen hizmetli. Mevlevi tekkelerinde konukları karşılayan, meydanı açan, Mevlevi raksını düzenleyen tarikat adamı. Hapishane koğuşlarında ayak işlerini gören kimse.

Meydancık : Küçük meydan.

Meydancılık : Meydancı olma durumu.

Meydanda : Ortada, belli, açık, aşikâr.

Meydanda bırakmak : Açıkta, evsiz barksız bırakmak. ortada, herkesin gözü önünde bırakmak.

Meydani : Beyaz veya renkli, yol yol ipek çözgülü dokunmuş kumaş.

Meydanlık : Açıklık.

At bulunur meydan bulunmaz meydan bulunur at bulunmaz : "bir işi başarabilmek için gerekli olan koşullar her zaman eksiksiz olarak ele geçmez" anlamında kullanılan bir söz.

At ölür meydan kalır yiğit ölür şan kalır : "yaşarken iyi işler yapmalı, iyi bir ad bırakılmaya çalışılmalıdır" anlamında kullanılan bir söz.

At var meydan yok : "yapacak güç var ancak kullanma imkânı yok" anlamında kullanılan bir söz.

Er ekmeği meydan ekmeği : "kadın, kocasının kazancını rahatça yer" anlamında kullanılan bir söz.

Foyası meydana çıkmak : Bir olay dolayısıyla bir kimsenin kötü niteliği ortaya çıkmak.

Mal meydanda : Bir işin gizli bir yönünün olmadığını belirten bir söz.

Ok meydanında buhurdan yakmak : Önemli bir iş için yetersiz imkânlardan yararlanmaya çalışmak. geniş bir yeri yetersiz bir şeyle ısıtmaya çalışmak.

Yarışma : Ticarette üstünlük kazanma çabası, rekabet. Yarışmak işi, müsabaka. Bilgi, yetenek, güzellik vb.nde üstünlüğünü göstermek için yarışmak işi, yarış, yarışım. Başkalarından üstün olmaya çalışma.

Eğlence : Eğlenme işi, sefahat. Neşeli ve hoşça vakit geçirten şey veya kimse.

Karşılaşma : Karşılaşmak işi. İki sporcu veya iki takım arasında, karşılıklı olarak kazanmak amacıyla yapılmış olan yarışma, maç.

Çevre : Bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi. Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü. Aynı konu ile ilgisi bulunan kimselerin tümü, muhit. Yağlık. Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam. Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit. Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst. Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi.

Ortalık : Yeryüzünün görünen bölümü, çevre, etraf. İçinde bulunulan, yaşanılan ev, oda vb. yer. Bulunulan yer, çevre. Soyut anlamda yaşanan ortam.

Fırsat : Herhangi bir şey için en uygun zaman, uygun durum veya şart, vesile, okazyon.

Vakit : Çağ. Zaman anlatan kelimelere belirtilen durumunda geldiğinde "iken" anlamı veren bir söz. Zaman. Geçim, para bakımından elverişli durum. Belirlenmiş olan zaman. Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler.

Alan : Eski Roma'da açık hava gösterisi yapılmış olan geniş yer. Orman içinde düz ve ağaçsız yer, düzlük, kayran. Yüz ölçümü. İçinde birtakım kuvvet çizgilerinin yayılmış bulunduğu varsayılan uzay parçası. Bir çalışma çevresi. Yarışmaların, karşılaşmaların ve oyunların yapıldığı yer, saha. Bir alıcı merceğinin net bir görüntü sağlayabildiği derinlik ve genişliğin bütünü. Düz, açık ve geniş yer, meydan, saha.

Saha : Alan. Takım oyunlarında karşılaşmaların yapıldığı yer.

Veya : Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok olduğunda kullanılan bir söz. Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut.

Yer : Otel, motel vb.nde kalınacak oda. Gezinilen, ayakla basılan taban. Durum, konum. Yerküre. Ülke. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân. İz. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal. Durum, konum, vaziyet. Önem. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge. Ekime elverişli toprak parçası, arazi. Görev, makam.

Ve : Türk alfabesinin yirmi yedinci harfinin adı, okunuşu. İki kelime veya iki cümle arasına girerek aralarında bir bağ olduğunu anlatan söz.

Mevlevi : Mevlevilik tarikatına bağlı kimse.

Ayin : Arap alfabesinin on sekizinci harfinin adı.

Meydan epmeği : Sıkıntısız, minnetsiz yenilen yemek.

Meydan etmek : Saz ozanlarının toplanıp sazla koşuk okumaları "meclis kurmaları", yarışmaları.

Meydan günü : Ok meydanında, ok atma yarışları yapılan gün.

Meydan ozanı : (h.y.) Meydanlarda, halk arasında saz çalarak ve karşılıklı deyişler söyleşen saz ozanı.

Meydan süpürgesi : Çalıdan yapılmış avlu süpürmekte kullanılan süpürge.

Meydan şeyhi : Güreş alanında, pehlivanları tanıtan ve hakemlik yapan kişi.

Meydanbaşı : Acemi ocağında, erlere verilen cezaların uygulanması işini yürütmekle görevli subayın sanı.

Meydançayırı : Balıkesir kenti, Kavacık bucağına bağlı bir yer.

Meydanda kalmak : Eli boş kalmak, ortada kalmak

Meydandağı : Ağrı kenti, Dedeli nahiyesine bağlı bir yerleşim yeri.

Meydan ile ilgili Cümleler

  • Meydan okumadan hoşlanırım.
  • O bir meydan okuma.
  • Meydan okumayı severim.
  • Meydana gelen şüpheniz var mı?
  • Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.
  • Aynı anda birçok şey meydana geliyor.
  • Meydanda bir sürü kişi toplandı.
  • Belki şeyler bir nedenden dolayı meydana gelir.
  • Bu büyük bir meydan okuma.
  • Meydan okuma iki kişi arasında olur.
  • Yaratıcı bir meydan okuma için hazır mısın?
  • Meydan okumaktan hoşlanıyorum.
  • Ali Mary'ye başka bir satranç oyunu için meydan okudu.
  • Ali iyi bir meydan okumaktan hoşlanır.

Diğer dillerde Meydan anlamı nedir?

İngilizce'de Meydan ne demek? : [Meydan] n. open space, square, arena, agora, common, esplanade, maidan, piazza

Fransızca'da Meydan : esplanade [la], place [la]

Almanca'da Meydan : der Platz, das Feld

Rusça'da Meydan : n. площадь (F), плац (M), кругозор (M), возможность (F)