Olmak nedir, Olmak ne demek

"Olmak" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Köyden, kasabadan olmayan, düveni, dirgeni nasıl bilebilir?"
  • "İlişkilerimiz dostça olsun istiyorum."
  • "Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir." - T. Buğra
  • "Sen adamakıllı olmuşsun."
  • "Kız da hemen olduğu yere oturdu." - M. Ş. Esendal
  • "Bu şapka başıma oluyor."
  • "Tembelliği yüzünden işinden oldu."
  • "Bu davranışın ona çok zararı oldu."
  • "Çay oldu."
  • "Sabah oldu."
  • "Nihayet ben mal sahibi olacağıma göre rahattım." - S. F. Abasıyanık
  • "Böyle iş olmaz. Oraya gitmesek de olur."
  • "En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu." - S. F. Abasıyanık
  • "Aman, ona bir şey olmasın! Kimseye bir şey olmadı."
  • "Su, buz oldu."
  • "Pırlanta gerdanlığı da tektaş küpesi de zümrüt yüzüğü de kendinin olsun!" - S. M. Alus
  • "Annesi oluyor. Yeğeni olur."
  • "Artık bize gelmez oldu. Bu işi yapmış olacak."
  • "İki yıl oldu. Nerede ise üç yıl olacak."
  • "Partili olmak."
  • "Ekinler oldu. Üzümler daha olmadı."
  • "Tifo olmak. Verem olmak."
 

Yerel Türkçe anlamı:

Vuku bulmak, cereyan etmek.

Uygun gelmek.

Olmak, oluvermek.

Münasip düşmek.

Dönüşmek.

Olmak; olgunlaşmak. || ulmak

Mertebe kazanmak// aşih olmak: sevdalanmak// mayil olmak: meyl etmek, hayran olmak// na olusa olsun: her hâl ve şartta// nasil olsa: her halükârda// razi olmak: razı olmak // revan olmak: akmak// şehit olmak: şehit düşmek// tamam olmak: eksiği giderilmek, tamamlanmak

Bitirmek.

Doğmak.

Olmak

Bir işi bitirmek : Çamaşırı oldum.

Meydana gelmek, vücut bulmak.

Olmak, bulunmak

Diğer sözlük anlamları:

Bulunmak, kalmak, ikamet etmek, eğlenmek.

Olmak anlamı, kısaca tanımı:

Ola ki : Olabilir ki, belki.

Olan biten : Meydana gelen olaylar, ortaya çıkan durum veya oluşan her şey.

Olan oldu : "iş işten geçti, artık yapacak bir şey kalmadı" anlamında kullanılan bir söz.

Oldu bilmek : Sorunu çözülmüş bilmek.

Oldu olacak : Hiç olmazsa.

Oldu olanlar : "hoş olmayan, kötü birtakım olaylar oldu" anlamında kullanılan bir söz.

Olduğu kadar : Beklenilenin altında. kabul edilebilir düzeyde.

Olmayacak duaya amin demek : Gerçekleşmeyecek, sonuç vermeyecek işlerle uğraşmak.

 

Olup olacağı : "hepsi bu kadar" anlamında kullanılan bir söz.

Olur a : Geniş zaman kipinden sonra gelerek belirsizlik, olasılık anlamı katan bir söz.

Oldubitti : Başkasına karışma fırsatı vermeden bir işi aceleye ve kargaşalığa getirip sonuca bağlama, olupbitti, emrivaki.

Oldum bittim : Oldum olası.

Oldum olası : Eskiden beri, kendimi bildiğimden beri, oldum bittim, oldum olasıya.

Olur olmaz : İyi veya kötü olduğuna bakılmadan seçilen. Olunca, olmasından hemen sonra. Doğru mu, yanlış mı, yerinde mi yersiz mi olduğu düşünülmeden söylenen (söz). Rastgele, sıradan, kimliği, niteliği belirsiz kişi.

Üretici olmayan alan : Sonucunda maddi ürünlerin değil, hizmetlerin doğduğu etkinlikleri kapsayan üretim alanı.

Olsa olsa : Ancak. Son ihtimal olarak, nihayet.

Abandone olmak : Dövüşemeyecek duruma gelmek, sersemlemek. bunalmak, sıkıntı içinde bulunmak.

Abat olmak : Rahata kavuşmak, gönenmek. mutlu olmak.

Abdestinde namazında olmak : Dindar olmak.

Abone olmak : Dadanmak. bir şeyi belli bir süre için peşin para ile almayı önceden üstlenmek, sürdürümlenmek.

Aborda olmak : Gemi bordasını tamamen vererek başka bir gemiye, iskeleye veya rıhtıma yanaşmak. bir kimseye veya bir şeye sokulmak, yanaşmak, yaslanmak.

Absorbe olmak : Soğurulmak.

Acayip olmak : Yadırganacak bir duruma gelmek.

Acelesi olmak : Hızlı hareket etme durumunda olmak.

Açık olmak : Dürüst davranmak.

Açıklar livası olmak : İşsiz ve kazançsız kalmak.

Aciz içinde olmak : Gücü yetmemek, becerememek.

Adalete teslim olmak : Sanık, adalet işleriyle uğraşan kuruluşa gidip hakkında gerekli işlemin yapılmasını istemek.

Adam olmak : Toplum kurallarına uyuyor olmak. iyi yetişmek, iyi bir duruma gelmek. gelişmek, büyümek.

Adapte olmak : Uymak.

Aday olmak : Herhangi bir işe alınmak veya seçilmek için istekli olmak.

Adı olmak : Gereksiz, yersiz ünü olmak.

Adı sanı olmak : Bilinmek, tanınmak, ünlü olmak.

Afiyet üzere olmak : Sağlıklı, rahat yaşıyor olmak.

Ağaç olmak : Bir yerde ayakta durarak çokça beklemek.

Ağırlığı olmak : Etkisi büyük olmak.

Ağırlık olmak : Sıkıntı vermek. birine yük olmak, kendi masrafını başkasına çektirmek.

Ağlamaklı olmak : Neredeyse ağlayacak duruma gelmek, ağlamalı olmak.

Ağlamalı olmak : Ağlamaklı olmak.

Ağzına sakız olmak : Dedikodusuna konu olmak.

Ağzının kahyası olmak : Birinin alışkanlıklarına, davranışlarına, düzenine karışmak.

Ahbap olmak : Arkadaş olmak, dostluk kurmak, yakınlık kurmak.

Ahirette on parmağı yakasında olmak : Kendisine karşı sorumlu olan kimseden ahirette hesap sormak.

Ait olmak : Birine düşmek. birinin olmak.

Akil baliğ olmak : Ergenleşmek.

Akıllı olmak : Gerçeklere uygun davranmak.

Aklı başka yerde olmak : Başka şeyler düşünmek.

Aklı bir karış yukarıda olmak : Değişik sebeplerden dolayı dengeli düşünemez durumda olmak.

Aklı bir yerde olmak : Bir iş yaparken başka bir şey düşünmek.

Aklı fikri bir şeyde olmak : Düşüncesini bir konuda yoğunlaştırmak.

Aklına mukayyet olmak : Aklını başına toplamak.

Aklından zoru olmak : Akla sığmayacak işler yapmak.

Akraba olmak : Evlilik yoluyla yakınlık kurmak.

Alabora olmak : Tekne, sandal vb. deniz araçları devrilip ters dönmek. işler altüst olmak.

Alacağı olmak : Birinden alınacak parası olmak. bir teklifi vakit darlığından dolayı kibarca geri çevirmek.

Alacaklı olmak : Birinden alacağı bir şey bulunmak.

Alakadar olmak : İlgilenmek.

Alan talan olmak : Darmadağınık bir duruma getirilmek, altüst olmak. yağma edilmek, yağmalanmak.

Albenisi olmak : Çekiciliği bulunmak.

Alem olmak : Simge olmak.

Alet olmak : Bilerek veya bilmeyerek kötü bir işe aracılık etmek, vasıta olmak.

Aleyhinde olmak : Birine karşı olumsuz duygu ve davranış içinde bulunmak.

Aleyhine olmak : Bir iş, birinin zararına olmak, onun için iyi olmamak.

Aleyhte olmak : Karşı durum almak.

Alışık olmak : Alışkın olmak.

Alışkanlığında olmak : İyice alışık bulunmak, huy hâline getirmek.

Alışkın olmak : İyice alışmış olmak, yabancılık çekmemek.

Allak bullak olmak : Şaşkına dönmek. çok karışık duruma gelmek, altı üstüne gelmek, karmakarışık olmak, düzeni bozulmak. karışmak.

Allameicihan olmak : Çok bilgili olmak. çokbilmiş görünmek.

Alnında yazılmış olmak : Bir olayın, kişinin başına gelmesini Allah yazmış olmak.

Alt olmak : Yenilmek.

Altı yaş olmak : İşe birtakım oyunlar karışmak, böyle bir işe girişmekte sakıncalar bulunduğu anlaşılmak.

Altın yürekli olmak : Çok iyi niyetli, merhametli olmak.

Altüst olmak : Üzülmek, tedirgin olmak, yıkılmak. çok karışık duruma gelmek. rahatsızlanmak.

Ameliyat olmak : Hastaya ameliyat işlemleri yapılmak.

Anasından doğduğuna pişman olmak : Çok eziyet görmek, çok üzülmek, bezdirilmek.

Anjiyo olmak : Damar görüntüleme işlemi yaptırmak.

Anne olmak : Kadın, çocuk sahibi olmak.

Antipatik olmak : Sevimsiz, istenmeyen olmak.

Aptal olmak : Aptal durumda bulunmak.

Araları limoni olmak : Aralarında hafif bir kırgınlık olmak.

Araları şekerrenk olmak : İki kişi arasında dostluk ilişkileri bozuk olmak.

Aralarında dağlar kadar fark olmak : Aralarında her yönden büyük ayrılıklar bulunmak, benzer nitelikler çok az olmak.

Arap gibi olmak : Simsiyah olmak, kararmak.

Arazi olmak : İşten kaçmak. sıvışmak.

Arız olmak : Bulaşmak, ilişmek. sonradan ortaya çıkmak.

Arka olmak : Maddi veya manevi yönden destek olmak.

Arkadaş olmak : Bir kimseyle yakın ilişki kurmak.

Asıda olmak : Bir işe son verilmeyip öylece bırakılmış olmak.

Aşina olmak : Tanımak, bilmek.

Asıntı olmak : Sırnaşmak, tebelleş olmak.

Asker olmak : Askerlik ödevine başlamak.

Askı olmak : Askıntı olmak.

Askıntı olmak : Karşı cinsi rahatsız etmek. başkalarının sırtından geçinmek.

Aslanın ağzında olmak : Elde edilmesi çok güç olmak.

Astarı yüzünden pahalı olmak : Bir işin ayrıntılarına harcanılan para veya emek, elde edilen sonucun değerini aşmak.

Avare olmak : İşsiz güçsüz dolaşmak.

Ayağına bağ olmak : Birinin bulunduğu yerden ayrılmasına veya yaptığı işi sürdürmesine engel olmak.

Ayağının türabı olmak : Bir kimse başka bir kimseye kul gibi bağlanıp onun her emrini yerine getirmek.

Ayak bağı olmak : Bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olmak.

Ayak üstünde olmak : Dinç olmak, canlı olmak. iş görür durumda olmak.

Ayaklar baş başlar ayak olmak : Değersiz kimseler başa geçip değerli kimseler ise en geride bırakılmak.

Ayan olmak : Belli olmak, bilinir olmak.

Aydedeye misafir olmak : Gece açıkta yatmak, geceyi açıkta geçirmek.

Aykırı olmak : Ters olmak, zıt olmak.

Aylak olmak : Boşta olmak, yapacak bir işi olmamak, boş oturmak.

Aynı kafada olmak : Aynı düşünceleri paylaşmak.

Ayrımında olmak : Farkında olmak.

Azat olmak : Özgür kalmak.

Baba olmak : Erkek, çocuk sahibi olmak.

Bacakları tutmaz olmak : Yürüyemeyecek duruma gelmek.

Bacası tütmez olmak : Aile dağılmak veya işi bozulmak.

Badem olmak : Sonu kötü olmak, kötü bitmek.

Bağlı olmak : Tabi bulunmak. tutulmak, tutkun olmak.

Bahis konusu olmak : Söz konusu olmak.

Bahis mevzusu olmak : Söz konusu olmak.

Bahtı açık olmak : Herhangi bir konuda şansı yaver gitmek, talih yüzüne gülmek.

Bahtı bağlı olmak : Kız için evlenecek istekli çıkmamak. talihi kapalı olmak.

Bahtı kara olmak : Sürekli olarak talihi yaver gitmemek, mutsuz olmak.

Bahtiyar olmak : Mutlu olmak, sevinmek.

Bahtsız olmak : Bahtı kötü, mutsuz, talihsiz olmak.

Baliğ olmak : Ulaşmak, erişmek. ergenleşmek.

Ballı börek olmak : Çok iyi anlaşmak.

Balta olmak : Direnerek bir şey istemek, asılmak, musallat olmak.

Barış görüş olmak : Her türlü dargınlığı unutarak barışmak.

Barışık olmak : Sevecen ve hoşgörülü davranmak.

Baş başa olmak : Birlikte bulunmak, beraber yaşamak.

Baş belası olmak : Sıkıntı, üzüntü, eziyet vermek.

Başağrısı olmak : Sıkıntı vermek, uğraştırmak.

Başarısız olmak : Başarı sağlayamamak, başarı gösterememek.

Başı dik olmak : Cesur, yürekli olmak. onurlu, gururlu olmak.

Battal olmak : Kullanılamaz, işe yaramaz duruma gelmek.

Bedbaht olmak : Üzülmek.

Bedbin olmak : Üzülmek, karamsar olmak, ümitsizliğe düşmek.

Bela olmak : Aşırı güçlük, sıkıntı ve zarara sebep olmak.

Belediyelik olmak : Belediye olma hakkını kazanmak. belediye ile ilgili bir işi olmak.

Belli olmak : Anlaşılmak, açıklanmak.

Bencil olmak : Bencilce davranışta bulunmak.

Bent olmak : Bağlanmak, tutulmak.

Benzi kül gibi olmak : Yüzünden kan çekilmek, yüzü sararmak.

Berbat olmak : Kirlenmek. bozulmak. kötü duruma gelmek.

Berhava olmak : Boşa gitmek. patlama yolu ile havaya uçmak.

Berhayat olmak : Yaşamak, hayatta olmak.

Bertaraf olmak : Ortadan kalkmak, yok edilmek.

Beş paralık olmak : Zor durumda kalmak, dile düşmek, rezil olmak.

Biçare olmak : Çaresiz kalmak.

Bileğinde altın bileziği olmak : Kolunda altın bileziği olmak.

Bin pişman olmak : Çok pişman olmak.

Bin tarakta bezi olmak : Birçok işle uğraşmak.

Bir atımlık barutu olmak : Bir konuda yapabileceği çok az şeyi bulunmak.

Bir avuç toprak olmak : Ölmek.

Bir ayağı çukurda olmak : Yaşayacak çok az zamanı kalmış olmak. çok yaşlanmış olmak.

Bir çift sözü olmak : Söyleyecek bir şeyleri bulunmak.

Bir gömlek fazla eskitmiş olmak : Birinden daha yaşlı ve daha görmüş geçirmiş olmak.

Bir hal olmak : Ölmek. huyu değişmek. kazaya uğramak. bir şeyin çok tekrarlanması yüzünden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenalık gelmek.

Bir hoş olmak : Hüzünlenmek. şaşırmak.

Bir hoşluğu olmak : Garip veya tuhaf bir durumda olmak.

Bir iğne bir iplik olmak : İğne ipliğe dönmek.

Bir iş olmak : Anlaşılmaz, bilinmeyen bir durum olmak.

Bir kafada olmak : Aynı düşüncede olmak.

Bir olmak : Bir araya gelmek, iş birliği yapmak.

Bir şey olmak : Bayılır gibi olmak, birden fenalık gelmek. ölmek. huyu, durumu, tutumu değişmek, yeni huylar edinmek.

Bir sıkımlık canı olmak : Çok cılız ve güçsüz olmak.

Bir tuhaf olmak : Garipleşmek, acayipleşmek. şaşırmak, ne yapacağını bilememek.

Bir tuhaflığı olmak : Kendini iyi hissetmemek.

Birbiri için yaratılmış olmak : Birbiriyle çok iyi anlaşmak.

Birinci olmak : Başta gelmek, önde gelmek.

Birlik olmak : Bir işi yapmak için anlaşmak.

Bıyığını balta kesmez olmak : Kimseden korkusu olmamak.

Bizar olmak : Usanmak, bıkmak.

Boğaz olmak : İmrenmekten boğazı şişmek. boğazı ağrımak.

Bölük bölük olmak : Parçalanmak, kesilmek.

Bomboş olmak : Tamamen boş olmak.

Boynu eğri olmak : Herhangi bir sebeple birine karşı direnecek veya söz söyleyecek durumda olmamak.

Boynu kıldan ince olmak : Haksız olduğu anlaşıldığında verilecek her türlü cezaya razı olmak.

Boynuz isterken kulaktan olmak : Daha iyisini, mükemmelini ararken mevcut olanı yitirmek.

Boyun olmak : Kefil olmak.

Boyunca çocuğu olmak : Yetişkin çocuğu olmak.

Boza olmak : Utanmak, bozum olmak.

Bozum olmak : Utanmak, utanacak duruma düşmek, mahcup olmak.

Buhar olmak : Yok olmak, kaybolmak.

Buldumcuk olmak : Bir şeye sonradan ulaşınca şımarmak.

Bulut olmak : Çok sarhoş olmak.

Burnundan düşen bin parça olmak : Çok asık suratlı olmak.

Burun buruna olmak : Çok yakınında bulunmak.

Büyükle büyük küçükle küçük olmak : Her yaş ve durumdaki kişilere karşı dostça, arkadaşça davranmak.

Çabuk olmak : Çabuk davranmak, oyalanmamak.

Çağ dışı olmak : Yedek askerlik çağını doldurmuş olmak. çağın gerektirdiği şartların gerisinde kalmak.

Çak çak olmak : Çok yırtık, lime lime, parça parça olmak.

Çamaşır ertesi olmak : Çamaşır yıkamaktan aşırı yorulup hasta olmak.

Cami olmak : Toplamak, bir araya getirmek, bir arada bulundurmak.

Can derdinde olmak : Zor bir durumdan kurtulmaya çalışmak.

Can olmak : Sevimli, hoş görünmek.

Can simidi olmak : Birinin kötü durumda kalmasını engellemek.

Canciğer olmak : Birbiriyle çok yakın arkadaş olmak.

Çatkın olmak : Kendini ağırdan satmak.

Çekeceği olmak : Başına sıkıntılı çok iş gelecek olmak.

Çekimser olmak : Kararsız kalmak.

Çiçek olmak : Yaşına, durumuna uymayan aşırı davranışlarda bulunmak.

Ciğer kebap olmak : Büyük bir acıya uğramak, yüreği yanmak.

Çıkmazda olmak : Çözüm bulamamak, çözümsüz durumda olmak.

Cin ifrit olmak : Son derece kızmak, öfkelenmek.

Çivi gibi olmak : Çok üşümek, donmak. çok soğuk olmak.

Çocuğu olmak : Çocuğu doğmak.

Çocuk olmak : Çocuklaşmak.

Çocukla çocuk büyükle büyük olmak : İçinde bulunulan yere veya çevredeki insanlara uymak.

Çok olmak : Haddini aşarak karşısındakini usandırmak.

Çoluk çocuk sahibi olmak : Evlenip eşi ve çocukları olmak.

Çorba olmak : Bir iş karmakarışık duruma gelmek, içinden çıkılmaz bir durum almak.

Dadı olmak : Çocuk bakıcılığını üstlenmek.

Dahli olmak : Bir işe karışmış olmak, bir işte parmağı olmak.

Daim olmak : Sürekli olmak, sürüp gitmek, devam etmek.

Darmadağın olmak : Dağınık ve karışık duruma gelmek. kötü bir biçimde dövülmek.

Darmaduman olmak : Yenilmek. karmakarışık bir duruma gelmek. dağılıp gitmek.

Davacı olmak : Dava etmek.

Dayağa idmanlı olmak : Dayak yemeye alışmış olmak.

Dedikodu sermayesi olmak : Dedikodusu yapılacak duruma gelmek.

Deforme olmak : Biçimi, kalıbı bozulmak.

Dejenere olmak : Soysuzlaşmak. yozlaşmak.

Deli divane aşık olmak : Aşırı derecede sevmek.

Deli divane olmak : Aşırı derecede ilgi göstermek.

Deli olmak : Birini çok sevmek. delirmek. çok sinirlenmek.

Deli olmak işten değil : Densiz davranışlar, güç durumlar veya duyulan öfke karşısında düşülen çaresizliği anlatan bir söz.

Delik deşik olmak : Bir canlının vücudunda bir araçla birçok yara, kesik oluşmak. bir şeyin her yanı delinmek.

Demek olmak : Anlamına geliyor olmak.

Demode olmak : Modası geçmek, gözden düşmek, değerini yitirmek.

Den yana olmak : Birinin tarafını tutmak.

Derde derman olmak : Soruna çözüm bulmak, sıkıntıyı geçirmeye çare göstermek.

Derde düçar olmak : Kötü bir duruma düşmek.

Ders olmak : Kötü bir olay bir daha yapmamak üzere örnek olmak, ibret olmak.

Deşarj olmak : Akü, pil gücünü yitirmek. içini dökmek, boşalmak, rahatlamak.

Deşifre olmak : Gizli durum açığa çıkmak. kimliği anlaşılmak, kimliği açığa çıkmak, belli olmak.

Destek olmak : Güç sağlamak, yardımcı olmak.

Detone olmak : Bir sazı yanlış çalmak veya söylemek. ezgiyi kusurlu bir biçimde söylemek.

Deve olmak : Para veya yiyecek kaybolmak.

Didik didik olmak : Didiklenmek.

Diken diken olmak : Dik duruma gelmek, dikleşmek.

Dikkati calip olmak : Dikkati çeken kimse veya şey olmak.

Dikkatli olmak : Dikkat etmek, dikkat göstermek.

Dilden düşmez olmak : Herkes tarafından sürekli tekrar edilir olmak.

Dili bir karış olmak : Fazla konuşmak, her söze karşılık vermek.

Dili kılıçtan keskin olmak : Kırıcı ve ağır konuşmak.

Diline sağlam olmak : Kötü söz söylemekten kaçınmak. saklanacak konuları açığa vurmamak.

Dilinin altında bir şey olmak : Birinin açıkça söylemediği sözler olmak.

Dillere destan olmak : Herkes tarafından konuşulur olmak.

Dindaş olmak : Aynı dinden olmak.

Dinden imandan olmak : Dinî inancını yitirmek.

Diskalifiye olmak : Yarış dışı bırakılmak.

Divane olmak : Deli divane olmak.

Divanesi olmak : Bir şeye çok düşkün olmak.

Doğduğuna pişman olmak : Anasından doğduğuna pişman olmak.

Döl döş sahibi olmak : Çocuk ve torunları bulunmak.

Dörtköşe olmak : Çok keyiflenmek, çok zevk almak.

Dost olmak : Yakınlık kurmak, ahbap olmak.

Düçar olmak : Uğramak, yakalanmak, tutulmak.

Düğüm düğüm olmak : Birbirine geçmek. çok karışık bir duruma gelmek. içinden çıkılmaz bir durum almak.

Duman altı olmak : Esrar, sigara vb. içilen bir yerin havasından etkilenmek.

Duman olmak : Bir kimse veya bir şey ortadan kaybolmak. işi, durumu berbat olmak.

Dünden hazır olmak : Kendisine yapılmış olan bir öneriyi seve seve ve hemen kabul etmek.

Dünya başına dar olmak : Çok sıkılmak, büyük bir çaresizlik içinde kalmak.

Dünya birinin olmak : Çok sevinmek.

Dünya gözüne zindan olmak : Büyük bir karamsarlık ve umutsuzluk içinde olmak.

Düşkün olmak : Çok önem, değer vermek.

Düşman olmak : Kin beslemeye başlamak.

Dut gibi olmak : Çok sarhoş olmak. utanmak, mahcup olmak.

Ebe olmak : Oyun içinde ebelik yapmak.

Efsane olmak : Efsane gibi anlatılmak veya anılmak.

Ehil olmak : Ustalaşmak, uzman olmak.

Ek bent olmak : Şaşırıp ne diyeceğini bilememek.

Ekmeğinden olmak : Geçimini sağlayan işinden zorunlu olarak ayrılmak.

El iyisi olmak : Yakın çevresine değil, yabancılara yardımcı olmayı sevmek.

Eli altında olmak : Bir şey buyruğunda olmak, istediği anda o şeyden yararlanabilmek.

Eli dar olmak : Para sıkıntısı içinde olmak.

Eli mahkum olmak : Mecbur durumda kalmak.

Eli olmak : Karışmış olmak, gizli bir ilgisi bulunmak.

Elinde olmak : İsteyince o işi yapabilmek. bakımı, gözetimi altında olmak. egemenliği altında, yetkisinde olmak.

Eline erkek eli değmemiş olmak : Kız, namuslu olmak.

Emdiği süt haram olmak : Herhangi bir isteğinin yapılmamasından sonra ilenmek.

Emekli olmak : Belirli bir süre çalıştıktan sonra kanun ile sağlanan haklardan yararlanarak görevinden ayrılmak, tekaüt olmak.

Emin olmak : İnanmak, güvenmek.

Emir komuta zinciri içinde olmak : Herhangi bir işlem en alt rütbe veya makamdan en üst rütbe veya makama doğru gerçekleşmek.

Emrihak vaki olmak : Ölmek.

Emsal olmak : Örnek olmak.

Engel olmak : Önlemek, geciktirmek.

Ense kulak yerinde olmak : İri yarı olmak. kelli felli olmak.

Entegre olmak : Bütünleşmek.

Ergen olmak : Evlenecek çağa girmek.

Erkek olmak : Erkeğe yaraşır davranışlarda bulunur duruma gelmek. kadınken cinsiyet değiştirmek. sünnet olarak erkekliğe adım atmak.

Esir olmak : Tutsak olmak.

Eski kulağı kesiklerden olmak : Görmüş geçirmiş, çok deneyimli olmak.

Et tırnak olmak : Sıkı aile bağı kurmak.

Etkili olmak : Etkisi duyulmak, etkisini göstermek, tesirli olmak.

Ezberinde olmak : Aklında tutmuş olmak.

Façası olmak : Havalı, gösterişli olmak.

Fariğ olmak : Vazgeçmek, çekilmek, el çekmek.

Farkında olmak : Görülmesi veya bilinmesi gereken şeylerden haberi bulunmak, kavranması gereken bir şeye dikkat etmek.

Farz olmak : Yapılması kaçınılmaz olmak.

Fasit olmak : Namaz, oruç, abdest vb. bozulmak.

Faydalı olmak : Yararlı olmak.

Faydası olmak : Yararı olmak.

Fazla olmak : Dayanma gücünü aşacak davranışlarda bulunmak, çok olmak.

Feda olmak : Uğrunda yok olmak.

Felç olmak : İnme inmek. bir şey içinden çıkılamaz durum almak, tıkanmak.

Fena olmak : Çok üzülmek, bozulmak. hasta gibi olmak, fenalaşmak. biri kötüleşmek.

Fevt olmak : Ölmek. yitmek.

Fit olmak : Ödeşmek, razı olmak.

Fıtık olmak : Büyük sıkıntı duymak, kahrolmak, çaresiz kalmak.

Fitil olmak : Çok kızmak. sarhoş olmak.

Formda olmak : Gerekli güç ve yeteneklere sahip olmak.

Forsu olmak : Bir konuda saygınlığı, gücü, söz geçirirliği bulunmak.

Gaddar olmak : Acımasız, haksız, insafsız davranmak.

Garazı olmak : Birine karşı kötülük, kin beslemek.

Gark olmak : Gömülmek, batmak. boğulmak.

Gazi olmak : Savaştan, ölmeden dönmek.

Gebe olmak : Bir şeyin gerçekleşme ihtimali bulunmak.

Geçmişi olmak : Aralarında eskiye dayanan dostluk, arkadaşlık olmak. aralarında kırgınlığa yol açacak bir durum geçmiş bulunmak.

Gelin olmak : Kız, evlenmek.

Gelip geçici olmak : Kısa süreli, önemsiz olmak.

Gibi olmak : Bir duruma, bir duyguya yaklaşmak.

Gıllıgışlı olmak : Gizli amaçlı, inandırıcılıktan uzak bulunmak.

Giriftar olmak : Yakalanmak, tutulmak.

Gol olmak : Top kaleye girmek.

Gönlü olmak : Sevip istemek.

Gönülden ırak olmak : Sevilmekten yoksun kalmak, sevilmemek.

Görünmez olmak : Gözden kaybolmak.

Görüş birliği içinde olmak : Aynı görüş ve düşünceye sahip bulunmak.

Göz göz olmak : Üzerinde birçok göz, delik oluşmak veya bulunmak.

Göz kulak olmak : Gözetmek, korumak, bakmak. görme, işitme yoluyla bilgi edinmeye çalışmak.

Gözden nihan olmak : Gözden kaybolmak.

Göze diken olmak : Göze batmak.

Gözleri fıldır fıldır olmak : Telaşlı bir biçimde bakmak.

Gözü olmak : Bir şeyi ele geçirmek isteği beslemek.

Gözü açık olmak : Fırsattan yararlanmak, kurnazca davranmak.

Gözü bağlı olmak : Bağlanmak, tutulmak. büyülenmiş bulunmak.

Gözü büyükte olmak : Büyük emeller beslemek.

Gözü görmez olmak : Artık ona değer vermemek.

Gözü kapalı olmak : Çevresinde olup bitenin farkına varmamak, ilgisiz kalmak.

Gözü pek olmak : Cesur, korkusuz olmak.

Gözü yüksekte olmak : Bulunduğu durumdan çok üstün olan bir duruma ulaşma amacını gütmek.

Gözüne diken olmak : Gözüne batmak.

Günah keçisi olmak : Gerçek sorumluları korumak amacıyla suç, kabahat vb. olumsuzlukların sebebi olarak gösterilen kişi durumuna gelmek.

Günah olmak : Yazık olmak.

Günleri gece olmak : Çok kederlenecek bir durum içinde bulunmak.

Günleri sayılı olmak : Bir yerde kalmak için ancak birkaç günü bulunmak. ölümü yakın olmak.

Gurk olmak : Kuluçkaya yatmaya hazırlanmak.

Güveni olmak : Güvenmek, inanmak.

Güzel olmak : Güzelleşmek.

Haberdar olmak : Bilgi edinmek, haber almak.

Haberi olmak : Bilgisi olmak, bilmek.

Haberli olmak : Öğrenmiş olmak, haber almış bulunmak.

Haceti olmak : Tuvalete gitmesi gerekmek.

Hacı olmak : Hacca gidip haccın gereklerini yapmak.

Haiz olmak : (bir şeyi) elinde bulundurmak, taşımak.

Hakikat olmak : Gerçek duruma gelmek, gerçekleşmek.

Hakkı olmak : Payı, alacağı, hissesi olmak. sözünde, düşüncesinde, iddiasında haklı olmak.

Haklı olmak : Davası, iddiası, davranışı, düşüncesi adalete uygun olmak.

Halas olmak : Kurtulmak.

Halef selef olmak : Biri ötekinin makamını almak, yerine geçmek.

Haleldar olmak : Bozulmak, sarsılmak.

Halka olmak : Bir çember biçiminde dizilmek.

Hallihamur olmak : Birbirine karışmak.

Halvet olmak : Birisi veya birileriyle yalnız görüşmek amacıyla içeriye başkasını veya başkalarını almamak.

Hamamcı olmak : Boy abdesti alması gerekmek.

Hamil olmak : Üzerinde bulundurmak, taşımak.

Haram olmak : Bir şeyden gereği gibi yararlanamamak.

Harap olmak : Harap duruma gelmek, haraplaşmak, perişan olmak.

Harem selamlık olmak : Bir yerde kadın erkek ayrı oturmak.

Hariç olmak : Bir işin içinde olmamak.

Haritada olmak : Göz önünde bulundurulması gerekmek.

Has olmak : Özgü olmak.

Haşat olmak : Yorulmak, perişan olmak. bozulmak, kullanılamaz duruma gelmek.

Hasıl olmak : Ortaya çıkmak, türemek.

Hassas olmak : Çabuk duygulanmak. duyarlı davranmak.

Hasta olmak : Hastalanmak.

Hatırında olmak : Unutmamış olmak.

Havası olmak : Bir kimsenin albenisi veya cana yakınlığı olmak.

Havi olmak : İçinde bulundurmak, içine almak, kapsamak, içermek.

Hayal olmak : Gerçekleştirilememek. geçmişte kalmak, hatıra olmak.

Hayatını borçlu olmak : Biri tarafından ölümden kurtarılmış olmak. birinin yaşamı bir başkasının desteği ile sağlanmış olmak.

Hayatının baharında olmak : Hayatının en güzel dönemini yaşıyor olmak.

Hayatta olmak : Yaşamak.

Hayran olmak : Çok beğenmek.

Hazır olmak : Hazır durumda bulunmak.

Hazırda olmak : Yararlanılabilecek bir durumda, el altında olmak.

Hazırlıksız olmak : Hazırlanmamış olmak.

Heba olmak : Boşa gitmek, ziyan olmak.

Hedef olmak : Hoş olmayan herhangi bir davranışa uğramak.

Heder olmak : Boşa gitmek, boşuna geçmek.

Helak olmak : Yok olmak, ölmek. yorulmak, bitkin duruma gelmek.

Helal olmak : Yapılmasında veya kullanılmasında dinen sakınca bulunmamak, uygun ve yerinde olmak.

Hep bir ağız olmak : Söz birliği etmek, anlaşarak bir konuda aynı şeyleri söylemek.

Her aşın kaşığı olmak : Her şeye karışmak, her şeye burnunu sokmak.

Her derde deva olmak : Birçok şeye çare olmak.

Her tarakta bezi olmak : Birçok işi veya ilişkisi olmak.

Hizmetinde olmak : Birinin yanında çalışmak, işlerini yapmak.

Hoşnut olmak : Memnun olmak, yakınmamak, şikâyetçi olmamak.

Hükmünde olmak : Yerinde olmak, yerine geçmek. değerinde olmak.

Hurdahaş olmak : Aşırı ölçüde yorulmak. kırıp dökülmek, paramparça olmak.

İbaret olmak : -den oluşmak, meydana gelmek. ancak bu kadar olmak.

İbret olmak : Ders olmak.

İcapçı olmak : İcapçı olarak görevli olmak.

İçecek suyu olmak : Bir yere gitmesi kısmet olmak.

İçeride olmak : Hapishanede olmak. zarar etmiş olmak, borçlanmış olmak.

İçinde olmak : Herhangi bir özellik yaradılışında var olmak. hevesli, istekli olmak.

İçinden olmak : Bir yerin merkezinde yaşamak veya orada doğmuş bulunmak.

İçine dert olmak : Bir şeyi yapamamaktan dolayı üzülmek.

İçli dışlı olmak : Karşılıklı olarak candan ve içten davranmak, teklifsiz görüşmek.

İğne olmak : İğne ile vücuduna ilaç verilmek.

İhtiyacı olmak : Gereksemek, gereksinmek.

İhtiyar olmak : Yaşlanmak.

İhtiyatlı olmak : Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranmak.

İhya olmak : Mutluluğa kavuşmak. daha iyi bir duruma gelmek. bayındır duruma getirilmek.

İki baştan olmak : Bir şey, her iki tarafın aynı şeyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerçekleştirilebilmek.

İki büklüm olmak : Riyakârlık, dalkavukluk, gerçek olmayan saygı vb. nedenlerle iki kat olup öne eğilmek. yorgunluk, hastalık, yaşlılık vb. nedenlerle beli bükülmek, öne doğru eğilmek.

İki eli yakasında olmak : Kıyamette ondan davacı olmak.

İki kat olmak : İki büklüm olmak.

İki paralık olmak : Değerini yitirmek.

İkişer olmak : İkişer ikişer sıraya dizilmek.

İkna olmak : İnanmak, kanmak.

İlgi odağı olmak : Çevrenin yoğun dikkatini üzerinde toplamak.

İlham kaynağı olmak : Hayal dünyasını beslemek.

İllet olmak : Çok sinirlenmek, çok kızmak.

İltiması olmak : Arkası, kayırıcısı olmak.

İmtihan olmak : Bilgisi ölçülmek. denenmek, sınanmak.

İnadım inat olmak : Söylediğinden veya yaptığından vazgeçmemek, çok direnmek.

İnhisarında olmak : Tekelinde olmak.

İpleri birinin elinde olmak : Bir işi el altından yönetmek.

İshal olmak : Amel olmak, sürgün olmak, bağırsakları bozulmak.

İşi iş olmak : İşi yolunda olmak.

İşi olmak : Uğraşma zorunda olmak. işi istediği gibi bitirmek. yapacak bir şeyi bulunmak.

İşin alayında olmak : İşi şaka konusu yapmak, ciddiye almamak. işi önem vermeyerek yapmak. bir işe gereken önemi vermemek.

İşin kurdu olmak : Belirli bir konuyla ilgili her şeyi bilmek, uzmanlaşmak.

İşinden olmak : Görevini yitirmek, görevinden atılmak.

İşkilli olmak : İşkil duymak, tedirgin durumda olmak.

Israrlı olmak : Düşüncesinde, kararında direnmek.

İştahı olmak : Yemek isteği fazla olmak.

İştahı yerinde olmak : Yemesi, içmesi ve yaşaması düzenli olmak.

İstim üstünde olmak : Buharla işleyen araçlar kalkmaya hazır duruma gelmek. hemen gidecek durumda bulunmak.

İyesi olmak : Bir şeyi elinde bulundurmak, yasaya uygun olarak dilediğince kullanabilmek, sahip olmak.

İyi gün dostu olmak : Dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçmak.

İyi olmak : Yerinde olmak. hastalıktan kurtulmak, iyileşmek. uygun gelmek.

İzi belirsiz olmak : İz bırakmadan ortadan çekilmek.

Kabakulak olmak : Kabakulak hastalığına yakalanmak.

Kabız olmak : Peklik olmak.

Kadın olmak : Kızlığını yitirmek. kadın kocasını, evini iyi yönetmek.

Kadir olmak : Güçlü olmak, gücü olmak, gücü yetmek.

Kadük olmak : Değerini yitirmek. yasama meclisinin değişmesi ile önceden sunulan yasa tasarıları değerini yitirmek, görüşme dışı kalmak.

Kafası kazan olmak : Kafası şişmek.

Kail olmak : Razı olmak. inanmak.

Kaim olmak : Yerine geçmek.

Kalbi boş olmak : Sevgilisi bulunmamak.

Kalbi dolu olmak : Sevgilisi olmak.

Kalemi olmak : Herhangi bir nitelikte yazı yazabilmek.

Kalıbı kıyafeti yerinde olmak : Görünüşü gösterişli olmak.

Kalkan olmak : Birinin zor duruma düşmesini önlemek için kendini siper etmek.

Kalp olmak : Sahte, düzme olmak.

Kan olmak : İnsan öldürülmek.

Kanayan yara olmak : Sürekli sıkıntı, üzüntü ve zarar veren bir durumda olmak.

Kangren olmak : Vücudun herhangi bir yerindeki doku, kan gelmemesi sonucu ölmek. kangrenleşmek.

Kanısında olmak : İnancında olmak, kanaatinde olmak.

Kanlı bıçaklı olmak : Aralarında herhangi bir nedenden dolayı birbirini öldürecek kadar düşmanlık bulunmak.

Kanlısı olmak : Birinin katili olmak.

Kapalı olmak : İlgisiz kalmak. iş yapmamak.

Karakolluk olmak : Kavga sonucu karakola gitmek zorunda kalmak.

Karamsar olmak : Kötümserliğe kapılmak, bedbin olmak.

Karı koca olmak : Nikâhlı veya nikâhsız birlikte yaşamaya başlamak.

Karmakarış olmak : Çok karışık duruma gelmek.

Karmakarışık olmak : Çok karışık duruma gelmek.

Karnı tok sırtı pek olmak : Geçimi iyi olmak, para sıkıntısı olmamak.

Karşı karşıya olmak : Yüz yüze gelmek.

Karşı olmak : Birine veya bir düşünceye katılmamak, karşıt olmak.

Kaskatı olmak : Kıpırdamamak, hareketsiz kalmak.

Kastı olmak : Birine kötülük etme, zarar verme isteği beslemek.

Katı kalpli olmak : Olan bitenden etkilenmemek, duygusuzlaşmak.

Kayıtsız olmak : İlgisiz, umursamaz, önem vermeyen durumda bulunmak. kaydedilmemiş veya yazıya geçirilmemiş olmak.

Keçe külah olmak : Ordudan veya resmî görevden çıkarılmak.

Kefeni boynunda olmak : Her an ölümü göze almak.

Kefil olmak : Borçlu borcunu ödemediğinde veya bir kimse verdiği sözü yerine getirmediğinde bütün sorumluluğu üzerine almak.

Keleme olmak : Bakımsız kalmak.

Kellesinden olmak : Can vermek, ölmek.

Kemeri dolu olmak : Çok zengin olmak.

Kendi kendine gelin güveyi olmak : İlgilinin nasıl karşılayacağını düşünmeden bir işi olmuş bitmiş sayarak sevinmek.

Kepaze olmak : Gülünç veya utanılacak duruma düşmek.

Ketum olmak : Sır saklamak, ağzı sıkı olmak.

Keyfi yerinde olmak : Sağlığı, neşesi, mutluluğu bulunmak.

Kıl olmak : Birisi sinirine dokunmak.

Kilit gibi olmak : Birbirine çok bağlı ve dayanışmalı olmak.

Kilit kürek olmak : Bir yeri korumak, o yerin güvenilir, sağlam adamı olmak.

Kimya olmak : Bulunmaz olmak.

Kirada olmak : Kira karşılığında verilmiş olmak.

Kırığı olmak : Karnede zayıf notu bulunmak. yasa ve törelere aykırı olarak karşı cinsten biriyle sürekli ilişki içinde bulunmak.

Kırış kırış olmak : Çok kırışmak.

Kırk tarakta bezi olmak : Her tarakta bezi olmak.

Kıskacında olmak : Bir konu üzerinde iki taraftan da sıkıştırılıp sıkıntılı duruma düşmek.

Kısmet olmak : Nasip olmak.

Kısmetine mani olmak : Kazancına veya evlenmesine engel olmak.

Kitapta yeri olmak : Din veya yasa kitaplarında bulunmak, konusu geçmek.

Kol kanat olmak : Yardım etmek, korumak, himaye etmek.

Koltuk değneği olmak : Birine, yaptığı uygunsuz işlerde destek sağlamak.

Koltukta olmak : Başkasının konuğu olup kendi masraf etmemek.

Kolunda altın bileziği olmak : Kazanç sağlayan bir mesleği, zanaatı olmak.

Komalık olmak : Yediği dayaktan sonra kıpırdayamayacak duruma gelmek.

Komplo kurbanı olmak : Komploya kurban gitmek.

Konsantre olmak : Bilenmek. düşünceyi, duyguyu, gücü bir noktada toplamak.

Kontrol altında olmak : Denetlenmek.

Konuğu olmak : Birine konuk olarak gidip kalmak.

Konuk olmak : Bir yerde kısa bir süre ağırlanmak.

Köstek olmak : Engel olmak.

Kötü kişi olmak : Bazı kimseler birtakım insanların düşmanlığını kazanmak.

Kötü olmak : Kadın kötü yola düşmek. olumsuz bir durum almak. beğenilmemek, takdir edilmemek.

Kötürüm olmak : Güçsüz kalmak. yaşlılık veya sakatlık sebebiyle yürüyememek.

Kova olmak : Çok gol yemek.

Kraldan çok kralcı olmak : Birinin davasını ondan çok savunur olmak.

Küçükle küçük büyükle büyük olmak : Her yaştaki kişilere karşı dostça, arkadaşça davranmak. her makam ve durumdaki kişilere karşı dostça ve anlayış göstererek davranmak.

Küfelik olmak : Çok sarhoş olmak.

Kul köle olmak : Tam bir doğruluk ve özveri ile bağlanarak bütün isteklerini yerine getirmeye hazır olmak.

Kul olmak : Aşırı derecede bağlanmak, boyun eğmek.

Kula kul olmak : Bir kimsenin buyruğu altında bulunmak.

Kulağı duvar olmak : Sağır olmak.

Kulağı kirişte olmak : Söylenecek sözü, gelecek haberi sabırsızlıkla beklemek.

Kulağı olmak : Dikkatini bir şeye vermek.

Kulağına küpe olmak : Başa gelen bir durumdan alınan dersi unutmamak.

Külah peşinde olmak : Yalan ve dolanla bir işin başına geçmeye çalışmak.

Kulak misafiri olmak : Yanında konuşulanları konuşmaya katılmadan dinlemek.

Kuluçka olmak : Dişi kuş yumurtaya yatma zamanı gelmek.

Kuma olmak : Evli bir erkekle yasal olmayan bir biçimde birlikte yaşamak, üzerine varmak.

Kumpasa dahil olmak : Hileli bir işe ortak olmak.

Kurası olmak : O yıl askerlik çağına girenlerden olmak.

Kurban olmak : Bir kimse veya bir şey için kendini feda etmek.

Kurbanı olmak : Uğruna ızdırap veya büyük üzüntü, sıkıntı çekmek, zarara girmek, ölmek.

Kürek kadar dili olmak : Pabuç kadar dili olmak.

Kuş kadar canı olmak : Küçük, cılız, güçsüz bir yaratık olmak.

Kuyruk olmak : Arka arkaya dizilmek, sıralanmak.

Kuzu gibi olmak : Uslanmak, sessizleşmek, sakinleşmek.

Laçka olmak : Herhangi bir düzen iyi işlemez olmak. vida, mil vb. makine parçaları aşınarak veya yuvaları genişleyerek gevşemek.

Laf olmak : Söz olmak.

Laubali olmak : Aşırı samimi veya teklifsizce davranmak.

Layık olmak : Hak kazanmış olmak. uygun olmak.

Lehinde olmak : Birinin yararına olmak. bir şeyin tarafını tutmuş olmak. bir kimseyi desteklemek.

Lehine olmak : Bir kimsenin iyiliğine yardım eder olmak.

Lehte olmak : Bir şeyden yana olmak.

Leke olmak : Üstünde leke oluşmak.

Lime lime olmak : Parçalanmak.

Liste başı olmak : Listenin ilk sırasında olmak.

Madara olmak : Kötü duruma düşmek. yalanı, yanlışı ortaya çıkmak.

Mağdur olmak : Zarara uğramak.

Mağlup olmak : İsteğine karşı duramamak, gerçekleşmemesi gereken bir şey için iradesizlik gösterip direnememek ve yapılmasını kabul etmek. yenilmek.

Mağrur olmak : Kibirlenmek, gururlanmak, kendini beğenmek.

Mahcup olmak : Utanmak.

Mahkemede dayısı olmak : Yüksek bir makamda koruyucusu, kayırıcısı bulunmak.

Mahkemelik olmak : İstemediği hâlde dava konusu olmak.

Mahmul olmak : Dolu bulunmak.

Mahrum olmak : Yoksun kalmak.

Mahzun olmak : Üzgün durumda olmak, boynu bükülmek.

Mail olmak : Hayran kalmak, vurulmak.

Makbul olmak : Beğenilmek.

Maksat hasıl olmak : Amaca ulaşılmak, amaç gerçekleşmek.

Makul olmak : Akıllıca, akla uygun davranmak.

Mal olmak : Bir şeye bir değer karşılığında sahip olmak. bir yeri, bir şeyi benimsenmek. bir iş, bir davranış sonucu zarara uğramak.

Malik olmak : Sahip olmak.

Malum olmak : İçine doğmak.

Mangal gibi yüreği olmak : Cesareti çok olmak.

Manyetize olmak : Manyetizma ile etkilenmek.

Marka olmak : Markalaşmak.

Mars olmak : Söz söyleyemeyecek duruma gelmek. tavla oyununda pul toplayamadan kaybetmek.

Maskara olmak : Gülünç bir duruma düşmek.

Maskarası olmak : Birinin eğlencesi olmak.

Mastor olmak : Esrar içerek kendinden geçmek.

Mat olmak : Bir tartışma sonunda veya benzeri bir durumda yenik düşmek. satranç oyununda yenilmek.

Matiz olmak : Sarhoşluktan sızacak duruma gelmek.

Matuf olmak : Bir şeye yöneltilmek.

Mayasında olmak : İçinde olmak.

Maydanoz olmak : Olur olmaz her işe karışmak.

Mazhar olmak : İyi bir şeye ermek, ulaşmak.

Mazur olmak : Mazeretli olmak, bahanesi bulunmak.

Mecnun olmak : Sevda sebebiyle kendini kaybetmek. delirmek, çıldırmak.

Medar olmak : Yardımı, yararı dokunmak.

Medyun olmak : Kendini borçlu hissetmek.

Medyunuşükran olmak : Teşekkür borçlu olmak.

Meftun olmak : Tutulmak, gönül vermek, vurulmak.

Memede olmak : Henüz meme ile beslenmek.

Memnu olmak : Yasaklanmak.

Memnun olmak : Sevinmek, sevinç duymak, kıvanmak.

Memul olmak : Umulmak, beklenilmek.

Mensup olmak : Bir şey veya kimseyle bağıntısı olmak.

Merak olmak : Anlamak veya öğrenmek isteği olmak.

Merakını mucip olmak : Merakına dokunmak.

Merbut olmak : Bağlı bulunmak.

Merhabası olmak : Esenleşecek kadar tanışıklığı, yakınlığı olmak.

Merhametsiz olmak : Merhamet etmemek, merhametsizleşmek.

Merhem olmak : Bir derde çare olmak.

Merhum olmak : Ölmek.

Mesel olmak : Söz, cümle, dize vb. atasözü durumuna gelmek.

Mesele olmak : Dert olmak.

Meşgul olmak : Vaktini vermek, uğraşmak, oyalanmak.

Meşhur olmak : Ün kazanmak, tanınmak, ün almak, ünlenmek.

Mesleğinin eri olmak : İşinin uzmanı veya ustası olmak.

Mest olmak : Kendinden geçmek, çok mutlu olmak.

Mesul olmak : Sorumlu olmak.

Mesut olmak : Mutlu olmak, onmak.

Methali olmak : Bir işe karışmış bulunmak, bir işte parmağı olmak.

Mevcut olmak : Var olmak, bulunmak.

Mevkisi olmak : Bir işte önemli bir makamda bulunmak.

Meyli olmak : Beğenmek, ilgisi olmak, hoşuna gitmek.

Meyus olmak : Üzgün ve umutsuz bir duruma düşmek.

Mezun olmak : Okul, kurs vb.ni bitirmek.

Mihman olmak : Konuk olarak bulunmak.

Misafir olmak : Bir yerde konuk olarak karşılanıp gerekli ilgiyi, izzet ve ikramı görmek.

Moda olmak : Yaygın duruma gelmek, herkesçe kabul edilmek.

Mostra olmak : Kendini gülünç bir duruma sokmak.

Muallakta olmak : Sonuca bağlanmamak, sürüncemede kalmak.

Muammer olmak : Uzun ve mutlu yaşamak. yaşamak.

Muaşakada olmak : Sevişmek, birbirine âşık olmak.

Muayene olmak : Hekimce bakılmak.

Muazzep olmak : Acı, azap çekmek.

Mücehhez olmak : Taşımak, kendinde bulundurmak.

Mucip olmak : Gerektirmek.

Müdavim olmak : Bir yere sürekli gitmek.

Müessir olmak : Etkili olmak.

Muğber olmak : Gücenmek, küsmek.

Muhacir olmak : Göçmen durumuna girmek.

Muhatap olmak : Kendisine söz söylenmek, hitap edilmek. karşılaşmak.

Muhtaç olmak : Gereksinim duymak.

Mukadder olmak : Alnında yazılı olmak, belirlenmiş olmak.

Mukayyet olmak : Korumak, gözetmek.

Mükedder olmak : Üzülmek, kederlenmek.

Muktedir olmak : Gücü yetmek, yapabilmek.

Mülaki olmak : Buluşmak, kavuşmak, görüşmek.

Mülhem olmak : Esinlenmek.

Mum olmak : Hırçınlığı, yaramazlığı bırakmak. razı olmak.

Mümkün olmak : İmkân bulunmak.

Müncer olmak : -e dökülmek, -e varmak.

Münfesih olmak : Dağılmak.

Münkir olmak : Kabul etmemek, inkâr etmek.

Muntazır olmak : Beklemek, gözlemek.

Müptela olmak : Alışmak, düşkün olmak, tutulmak.

Murdar olmak : Kirlenmek.

Mürekkep olmak : -den oluşmak.

Mürt olmak : Hayvan ölmek.

Müsadif olmak : Rastlamak.

Musallat olmak : Birini sürekli rahatsız etmek, birine sataşmak, peşini hiç bırakmamak.

Müşerref olmak : Onurlanmak, onur kazanmak, şereflenmek.

Müstahak olmak : Hak kazanmak, layık olmak.

Müstefit olmak : Yararlanmak, faydalanmak.

Müşteki olmak : Yakınmak, şikâyetçi olmak.

Müsterih olmak : İçi rahat olmak, kaygıdan kurtulmak.

Mutabık olmak : Aralarında anlaşmazlık olmamak, anlaşmak.

Muteber olmak : Yürürlükte olmak, geçerli olmak.

Müteessif olmak : Üzülmek, acınmak, yerinmek, esef etmek.

Müteessir olmak : Etkilenmek. üzülmek.

Mütelezziz olmak : Lezzet duymak, tat almak, mutlu olmak.

Müteselli olmak : Avunmak.

Mutlu olmak : Mutluluk duymak, bahtiyar olmak.

Mutmain olmak : İnanmak, gönlü kanmak.

Muttali olmak : Bir durumdan haberi olmak, bir durum üzerine bilgi edinmek.

Muvaffak olmak : Başarmak.

Muvafık olmak : Uygun düşmek, kabul edilebilir olmak.

Müyesser olmak : Nasip olmak. kolaylıkla ortaya çıkmak, kolaylıkla elde edilmek.

Muzaffer olmak : Üstün gelmek, yenmek, zafer kazanmak.

Nadim olmak : Pişman olmak.

Nail olmak : Erişmek, ulaşmak, kavuşmak.

Nakavt olmak : Boks maçında nakavtla yenilmek.

Namerde muhtaç olmak : Güvenilmeyecek kimselerden yardım istemek zorunda kalmak.

Namusu iki paralık olmak : Onursuz bir duruma düşmek.

Nasip olmak : Fırsat düşmek, elvermek. mutluluk veren güzel şeylere erişmek, ulaşmak, kavuşmak.

Nazil olmak : İnmek.

Ne oldum delisi olmak : Ummadığı bir duruma beklemediği bir anda ulaşan kimse çok şımarmak.

Neden olmak : Bir şeyin olmasına veya ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak.

Nevmit olmak : Çaresiz kalmak, umudu kalmamak.

Nispeti olmak : İlgisi olmak, bağlantısı olmak.

Objektif olmak : Nesnel olmak. tarafsız davranmak.

Öğür olmak : Çokça birlikte bulunmaktan çok sıkı bir alışkanlık edinmek.

Öksürük olmak : Öksürük hastalığına yakalanmak.

Okullu olmak : Okula yazılmak, öğrenime başlamak.

Okumuş olmak : Okunmuş gibi görünmek, öyle farz edilmek.

Ölçülü olmak : Dikkatli, hassas, düşünceli olmak.

Ölüm döşeğinde olmak : Son anlarını yaşamak.

On parmağı boğazında olmak : İsteği yapılmadığında sıkıntıya düşmek, düşürmek.

On parmağında on hüner olmak : Elinden her iş gelmek, çok becerikli olmak.

Öncül olmak : Kılavuzluk, öncülük etmek.

Örnek olmak : Davranış yönünden başkasının kendisine benzemesi yolunda etkili olmak. davranışlarıyla başkasını heveslendirmek.

Ortadan sır olmak : Kaybolmak, arkada iz bırakmadan gitmek.

Ortak olmak : Bir şeyi paylaşmak veya bir şeye katılmak.

Ortalık sütliman olmak : Sakinleşmek, durulmak.

Orucunda olmak : Herhangi bir şeyi yemez içmez olmak. bir şeyi yapmaz olmak.

Örülü olmak : Her şeyiyle mükemmel, eksiksiz ve estetik bütünlüğe sahip bulunmak.

Oydaş olmak : Biriyle aynı düşüncede, aynı inançta olmak.

Özgü olmak : Birine, bir şeye ait olmak. belli bir kimsede, şeyde veya türde bulunmak. aynı cinsten başka hiçbir türde veya bireyde rastlanılmamak.

Pabuç kadar dili olmak : Kabaca ve terbiyesizce karşılık vermek.

Pamuk ipliğiyle bağlı olmak : Pamuk ipliğiyle bağlanmak.

Pancar gibi olmak : Yüzüne kan hücum edip çok kızarmak.

Panik olmak : Büyük korku yaratan bir olay birdenbire ortaya çıkmak.

Papaz olmak : Çıkarları ters düştüğü için sürtüşmek.

Paramparça olmak : Pek çok parçaya ayrılmak, kırılmak.

Parasıyla rezil olmak : Para vererek yaptırdığı bir şey iyi çıkmamak, parasının karşılığını alamamak.

Parmağı olmak : Bir işi olumsuz yönde etkilemek, bir işe karışmış olmak.

Parmakla sayılacak kadar az olmak : Çok az olmak.

Paşa olmak : Fazlaca içki içmiş olmak.

Pata olmak : Berabere kalmak.

Payanda olmak : Destek olmak, arka çıkmak.

Payansız olmak : Sonsuz, bitmez tükenmez olmak.

Perişan olmak : Dağılmak, düzeni bozulmak. acınacak duruma gelmek.

Pert olmak : Taşıt hurdaya çıkmak.

Pervane olmak : Birinin yanında onun hizmetine hazır olduğunu gerekli gereksiz göstermek.

Peyda olmak : Çıkmak, ortaya çıkmak, oluşmak.

Peydah olmak : Peyda olmak.

Piç olmak : Tadı bozulmak. boşa gitmek.

Pıllım pıllım olmak : Köhneleşmek.

Pırıl pırıl olmak : Tertemiz olmak.

Pirüpak olmak : Kirlerden arınıp tertemiz olmak. tamamen kurtulmak, rahatlamak, huzura kavuşmak.

Pişman olmak : Yaptığı bir işin yanlış veya uygunsuz sonuç verdiğini anlayarak üzülmek.

Pişti olmak : İstenmeyen birisiyle aynı ortamda karşılaşmak. bir ortamda birbirinden habersiz olarak aynı giyim kuşam içinde karşılaşmak.

Popüler olmak : Ünlü olmak.

Postundan olmak : Bulunduğu makamı yitirmek.

Problem olmak : Dert olmak.

Projektör ışığında olmak : Göz önünde bulunmak, ortada olmak.

Pul pul olmak : Küçük ve ince tabakalar hâlinde olmak.

Puşt olmak : Birinin ilencine uğrayıp kötüleşmek, mahvolmak. bir işin uzmanı olmak.

Raci olmak : Dokunmak, dayanmak, ilgilendirmek.

Rahat olmak : Üzüntülü, sıkıntılı veya tedirgin durumda olmamak.

Rahatsız olmak : Rahatı bozulmak, keyfi kaçmak, sağlığı bozulmak.

Rahmetlik olmak : Ölmek.

Ram olmak : Boyun eğmek, itaat etmek.

Randevusu olmak : Belli bir saatte, belli bir yerde buluşmak için biriyle sözleşmiş olmak.

Razı olmak : Uygun bulmak, beğenmek, benimsemek, istemek, kabul etmek.

Realist olmak : Gerçekçi olmak.

Rencide olmak : İncinmek, kalbi kırılmak.

Reşit olmak : Erginleşmek.

Rezil olmak : Çok utanacak bir duruma gelmek.

Rezil rüsva olmak : Toplum içinde ayıplanacak bir duruma düşmek.

Rızası olmak : İzni olmak, müsaadesi olmak.

Rolü olmak : Etkisi bulunmak.

Sabit olmak : Durağan durumda bulunmak. bir şeyin varlığı, gerçekliği kesin olarak belli olmak.

Şad olmak : Sevinmek, memnun ve mutlu olmak.

Saf dışı olmak : İlgisi kesilmek, işin gereğinden alıkonulmak, işlemez duruma getirilmek. dizinin dışına çıkmak.

Sağır olmak : Sağır duruma gelmek, sağırlaşmak.

Sahip olmak : Mülkiyetinde olmak, elinde bulundurmak.

Şahit olmak : Tanık olmak.

Sahne olmak : Bir yerde bir olay geçmek.

Sakat olmak : Sakatlanmak.

Sakıt olmak : Hükmü kalmamak.

Salik olmak : Bir yola girmek.

Samimi olmak : İçli dışlı olmak. içten, açık yüreklilikle davranmak.

Sarhoş olmak : Sarhoş bir duruma gelmek, esrimek.

Sarkıntı olmak : Sataşmak, takılmak, musallat olmak.

Sarmaş dolaş olmak : İç içe girmek, karman çorman olmak. birbirine sarılıp kucaklaşmak.

Şart olmak : Gerekmek, kaçınılmaz bir durum almak.

Sayesinde sayeban olmak : İstenilen bir şeyi başkasının aracılığıyla elde etmek.

Sebep olmak : Neden olmak, yol açmak.

Sedyelik olmak : Ayakta duramayacak duruma gelmek.

Seferber olmak : Birçok kimse bir iş, bir amaç için bütün olanaklarıyla girişmek.

Şekilci olmak : Belli biçimler, kalıplar dışına çıkamamak.

Şekvacı olmak : Şikâyet etmek, yakınmak.

Senli benli olmak : İç içe olmak, bütünleşmek. aşırı ölçüde içten, teklifsiz olmak.

Şerefyap olmak : Onur kazanmak.

Sermest olmak : Çok hoşlanmak, kendinden geçmek.

Sersefil olmak : Perişan, zavallı durumda olmak.

Sersem olmak : Serseme dönmek.

Sevk olmak : Gönderilmek.

Şeytan tüyü olmak : Kendini herkese kolaylıkla sevdirme özelliği bulunmak.

Sıcak olmak : Sıcak artmak.

Sıçan deliğine paha biçilmez olmak : "güç bir durumda sığınacak bir yer bulmakta güçlük çekmek" anlamında kullanılan bir söz.

Sigorta olmak : Bir kimse veya bir şey ileride olabileceği düşünülen kazanın zararını gidermek için sigortaya bağlanmak.

Sıkıntıda olmak : Geçim darlığı çekmek.

Sıkıntısı olmak : Tedirgin, rahatsız eden bir durumda bulunmak. işemesi gerekmek, sıkışmak.

Sinir küpü olmak : Aşırı derecede sinirli olmak.

Siper olmak : Birini veya bir şeyi korumak amacıyla kendini siper olarak kullanmak.

Sıra olmak : Düzenli bir biçimde sıra oluşturmak, dizilmek.

Sırdaş olmak : Sırrını paylaşmak.

Sırılsıklam olmak : Çok ıslanmak.

Sırsıklam olmak : Çok ıslanmak.

Sıska olmak : Karın boşluğuna su dolarak karnı şişmek. aşırı zayıf olmak.

Soğukkanlı olmak : Kolayca, öfke, telaş ve heyecana kapılmamak.

Sorun olmak : Dert olmak.

Söyleyeceği olmak : Herhangi bir konuda kendisinin de diyecekleri bulunmak.

Söz konusu olmak : Üzerinde konuşulmak, bahis konusu olmak, bahis mevzusu olmak.

Söz olmak : Dedikodu yapılmak veya bir iş hoş karşılanmamak.

Söz sahibi olmak : Bir konuda konuşma yetkisi olmak.

Su gibi olmak : Çok ıslanmak.

Suç olmak : Suç sayılmak.

Suçlu olmak : Suçlu sayılmak.

Sucuk gibi olmak : Baştan aşağı ıslanmak.

Suikastta parmağı olmak : Düzenlenen suikast olayında rol oynamak.

Sulh olmak : Uzlaşmak.

Sünnet olmak : Sünnet edilmek.

Suratından düşen bin parça olmak : Öfke veya küskünlükten ileri gelen can sıkıntısıyla suratı asık olmak.

Suspus olmak : Susmak, sinmek, sesini hiç çıkarmamak.

Tabi olmak : Birinin kontrolü altına girmek, bir şeye veya bir kimseye bağlı olmak.

Taciz olmak : Sıkıntı duymak, rahatsız olmak.

Tahrik olmak : Cinsel isteği, duyguları uyanmak, artmak. harekete geçmek.

Tahriş olmak : Zedelenmek.

Talip olmak : İstemek.

Tamam olmak : Sona ermek, tamamlanmak.

Tamtakır olmak : İçinde gerekli hiçbir şey kalmamak.

Tanık olmak : Bir olayı görmek ve duymak, şahit olmak.

Tarafa olmak : Birinin görüş ve düşüncesini benimsemek, desteklemek.

Tarumar olmak : Dağılmak, karışmak, perişan olmak.

Tasasız olmak : Dertsiz olmak.

Tatil olmak : Kapanmak, ara verilmek.

Tatlı canından olmak : Ölmek.

Tatmin olmak : Cinsel isteklerini gidermek. istediği bir şeye ulaşarak hoşnut olmak, rahatlamak, doyurulmak. doyurucu bulmak.

Tav olmak : Kanmak. tam olarak istediği olmasa da kabul etmek.

Tebelleş olmak : Bir kimsenin veya şeyin başına dert olmak, musallat olmak.

Tedavülde olmak : Bir uygulama gelenek vb. için geçerli olmak. para vb. geçerli olmak, sürümde bulunmak.

Tedirgin olmak : Rahatı, huzuru kaçmak.

Tek sıra olmak : Sıraya girmek, sıralanmak.

Tek vücut olmak : Birlikte hareket etmek.

Tekaüt olmak : Emekli olmak, emekliye ayrılmak.

Tekelinde olmak : Herhangi bir şey tekeli altında bulunmak, elinde tutmak, inhisarında olmak.

Tekmil olmak : Tamamlanmak.

Telef olmak : Mahvolmak. hayvan, ölmek.

Tercüman olmak : Başkasının düşüncesini ve duygusunu bildirmek, dile getirmek, anlatmak.

Terhis olmak : Askerlik görevini bitirmek.

Ters pers olmak : Yüzükoyun düşmek. fena hâlde bozulmak.

Teşne olmak : Çok istekli görünmek.

Tetikte olmak : Her an uyanık ve hazır bulunmak.

Tiftik tiftik olmak : Kumaşın telleri birbirinden ayrılmak, çok eskimek.

Tıkırı yolunda olmak : Varlıklı olmak, parasal yönden sıkıntısı olmamak.

Tıknefes olmak : Nefesi tıkanmak, nefes darlığı olmak.

Timsal olmak : Simge durumuna gelmek.

Tıraş olmak : Erkek saçını, sakalını kesmek veya berberde kestirmek.

Tiryakisi olmak : Bir şeye veya birine çok düşkün olmak.

Toprak olmak : Ölümünün üzerinden çok zaman geçtiği için artık çürümüş olmak, toprağa karışmış olmak. ölmek.

Tortop olmak : Top biçimine girmek.

Torun tosun sahibi olmak : Torunu olmak. yaşlı olmak.

Toz olmak : Toz durumuna gelmek. kaybolup gitmek, kaçmak, uzaklaşmak.

Tu kaka olmak : Hafife alınıp bir kenara itilmek, önem verilmemek, kötülenmek.

Turfa olmak : Değerini yitirmek, çürümek.

Turşu gibi olmak : Çok yorgun düşmek.

Turşu olmak : Yiyecek bozulmak, ekşimek. güçsüzleşmek, bitkinleşmek.

Tuş olmak : Yenilmek. güreşte sırtı yere gelmek.

Tutkun olmak : âşık olmak, sevdalanmak.

Tutsak olmak : Bir kimsenin veya nesnenin müptelası olmak. savaşta düşmanın eline geçmek.

Tutunacak dalı olmak : Güveneceği bir kimse veya şey bulunmak.

Tüyleri diken diken olmak : Üşümekten veya korkmaktan vücuttaki kılların dipleri kabarıp kıllar dikilmek.

Tuz buz olmak : Cam türünden şeyler onarılamayacak biçimde kırılmak, dağılmak, paramparça olmak.

Tuzluya mal olmak : Çok para vererek satın almak, çok pahalı gelmek.

Tuzu olmak : Katkısı olmak.

Uçan kuşa borcu olmak : Pek çok kişiye borçlu olmak.

Uçkuruna gevşek olmak : Cinsel isteklerin tutkunu olmak.

Uçkuruna sağlam olmak : Cinsel isteklerin tutkunu olmamak, namuslu olmak.

Uf olmak : Çocuk dilinde yaralanmak. çocuk dilinde acımak.

Uhdesinde olmak : Üstünde olmak, sorumluluğu altında olmak.

Un ufak olmak : Çok ufak kırıntılar durumuna gelmek, parçalanmak.

Usta olmak : Usta duruma gelmek.

Üstün olmak : Bir kimseden veya bir şeyden daha yüksek, daha değerli olmak. benzerlerinden daha yüksek düzeyde olmak.

Üstünde hakkı olmak : Birinde emeği, iyiliği, hakkı bulunmak.

Üye olmak : Bir kuruluşa üye olarak girmek.

Uygun olmak : Bağdaşmak. sakıncalı görülmemek. isabetli, yerinde olmak.

Uykuda olmak : Yürütülmemek, olduğu gibi durmak.

Uykusu ağır olmak : Uykudan zor uyanmak.

Uykusu derin olmak : Uykusu ağır olmak.

Uyuz olmak : Uyuz hastalığına yakalanmak. birine, bir şeye sinirlenmek.

Üzerinde etkisi olmak : Bir kimsenin kişiliğinin oluşumunda etkin olmak.

Vacip olmak : İslam dinine göre yapılması gerekli olmak. yapılması gerekli olmak.

Vaki olmak : Vuku bulmak, gerçekleşmek.

Vakti olmak : Yapılması için yeterli zaman bulunmak.

Var olmak : Sağ olmak, yaşamak.

Varit olmak : Geçerli durumda bulunmak.

Vasıl olmak : Ulaşmak, varmak.

Vazifesinden olmak : Bir şey bir kimsenin görevleri arasında olmak.

Vazıh olmak : Açık durumda bulunmak, anlaşılır biçimde görünmek.

Verem olmak : Verem hastalığına yakalanmak. sabırsızca davranmak.

Verilmiş sadakası olmak : Büyük bir tehlike veya kaza atlatıldığında söylenen bir söz.

Vesile olmak : Uygun ortam oluşmak.

Viran olmak : Viran duruma gelmek, haraplaşmak.

Yağlı ballı olmak : Araları çok iyi olmak, içli dışlı olmak.

Yakamoz olmak : Gizlendiği yer belli olmak.

Yalaka olmak : Arsızlaşmak. dalkavuklaşmak.

Yalama olmak : Aşınmak.

Yalana şerbetli olmak : Çekinmeden yalan söyleyebilmek.

Yalancısı olmak : Doğruluğu bilinmeyen bir bilgiyi başkasından duyup iletmek.

Yalvar yakar olmak : Çok yalvarmak.

Yanında olmak : Desteklemek, yardımcı olmak.

Yaramaz olmak : Yaramazlaşmak.

Yararı olmak : Yararlı olmak, olumlu etki yapmak.

Yararlı olmak : Yarar sağlamak, faydalı olmak.

Yaraya merhem olmak : Zorunlu ihtiyacı karşılamak.

Yardımcı olmak : Yardımda bulunmak.

Yasak olmak : Yapılmaması istenmek, yasaklanmak.

Yatalak olmak : Yataktan kalkamayacak durumda hasta olmak, felçli duruma gelmek.

Yazık olmak : Boş yere zarar verilmek.

Yazının cahili olmak : Okuma yazması olmamak, bilgisiz olmak.

Yekvücut olmak : Birleşmek, tek bir yürek olmak.

Yem olmak : Birinin tuzağına düşmek. herhangi bir hayvan tarafından yenilmek.

Yeri olmak : Uygun olmak. sırası, uygun zamanı olmak. saygınlığı olmak.

Yeri yurdu belirsiz olmak : Belli bir yeri olmamak.

Yerinde olmak : Uygun olmak. tamam olmak, iyi durumda bulunmak. makamında bulunuyor olmak.

Yerli yerinde olmak : Eskiden olduğu yerde bulunmak. uygun, yakışır olmak.

Yeterli olmak : Bir işi yapabilme gücü bulunmak. iktidar sahibi olmak.

Yıkım olmak : Büyük zarara yol açmak.

Yıkıntı olmak : Birini çok zarara sokmak.

Yok olmak : Varlığı sona ermek. ortadan kalkmak, kaybolmak.

Yoksun olmak : Belli bir şeye, sahip olamamak.

Yola revan olmak : Yola çıkmak.

Yolu açık olmak : Bir iş, önünde engel olmamak.

Yük olmak : Kendisi için başkasına para harcatmak, masraf yaptırmak. zahmet, sıkıntı vermek.

Yuları birinin elinde olmak : Bir kimsenin davranışları birinin denetiminde, yönetiminde olmak.

Yüreği göz göz olmak : Dert, acı ve sıkıntıdan içi kabarmak, aşırı dertlenmek.

Yüreği parça parça olmak : Pek çok acımak.

Yüreğine dert olmak : Başkasının herhangi bir davranışı, sonradan kendisi için sürekli bir üzüntü kaynağı olmak.

Yürek selanik olmak : Çok korkmak ve çok heyecanlanmak.

Yürürlükte olmak : Kanun, karar, iş yapılmakta, uygulanmakta olmak.

Yüz karası olmak : Utanılacak bir durum ortaya çıkmak.

Yüzü kağıt gibi olmak : Kanı çekilip benzi solmak.

Yüzü kireç gibi olmak : Yüzünde renk kalmamak, rengi solmak.

Yüzü sıcak olmak : Çok sevilmek, hoşlanılmak.

Yüzü soğuk olmak : Ürkütücü olmak.

Yüzünden düşen bin parça olmak : Öfke veya küskünlükten ileri gelen can sıkıntısıyla suratı asık olmak.

Yüzüne bakamaz olmak : Utanç, yüreksizlik vb. sebeplerle bir kimsenin karşısına çıkamamak.

Yüzüne bakılacak gibi olmak : Çok çirkin olmamak.

Yüzüne bakılır olmak : Çirkin sayılmamak.

Yüzüne bakılmaz olmak : Çok çirkin olmak.

Zahmet olmak : Yapılan bir işten sıkıntı, yorgunluk duymak.

Zail olmak : Yok olmak, ortadan kalkmak.

Zararda olmak : Alışverişte kâr elde edememek. kötü duruma düşmek.

Zayi olmak : Yitmek, kaybolmak.

Zebun olmak : Güçsüz duruma düşmek.

Zebunu olmak : Birini çok sevmek, ona aşırı düşkün olmak.

Zelil olmak : Hor görülmek, aşağılanmak.

Zemzemle yıkanmış olmak : Biri, ötekine göre çok iyi nitelikte olmak.

Zengin olmak : Çok mal ve para edinmek.

Zevali olmak : Zararı olmak, zararı dokunmak.

Zevkinde olmak : Zevkine bakmak.

Zevkten dörtköşe olmak : Çok sevinip keyiflenmek, aşırı zevk duymak.

Zıddı olmak : Bir şey birini tedirgin etmek, hoşuna gitmemek.

Zilzurna olmak : Çok içip sarhoş olarak kendini bilemeyecek duruma gelmek.

Zindan olmak : Yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz duruma gelmek.

Ziyan olmak : Boşuna harcanmak, zarar görmek.

Ziyan zebil olmak : Boşuna, boş yere harcanmak.

Zom olmak : Çok sarhoş olmak.

Zoru olmak : Kendisini zorlayan bir durumu, bir sıkıntısı olmak, sorunu bulunmak, güçlüğü olmak.

Meydan : Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri. Alan, saha. Bulunulan yer ve çevresi, ortalık. Fırsat, imkân veya vakit. Mevlevi tekkelerinde ayin yapılmış olan yer.

Gelme : Gelmek işi. Bir ışının, kaynağından çıkarak bir ayna yüzüne veya saydam bir cismin yüzeyine erişmesi. Gelmiş olan. Yetişme.

Varlık : Ömür, hayat. Var olma durumu, mevcudiyet. Para, mal, mülk, zenginlik, variyet. Var olan her şey. Önemli, yararlı, değerli şey. Kalıcı olan, gelip geçici olmayan şey. Canlı varlıkların sayısal yoğunluğu veya dağılımı, popülasyon.

Kazanmak : Olumlu, iyi bir sonuç elde etmek. Çıkmak, isabet etmek. Yenmek, galip gelmek. Tutulmak, yakalanmak. Kazanç sağlamak. Kendinden yana çekmek. Ele geçirmek, fethetmek, kazanç sağlamak. Edinmek, sahip olmak.

Vuku : Olma, meydana gelme.

Bulmak : Kaybedilen bir şeyi yeniden ele geçirmek. Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak. Herhangi bir görüşe, bir yargıya varmak. Seçmek. Hatırlamak. Bir yere, bir noktaya erişmek, ulaşmak. İstenilen şeye kavuşmak, nail olmak. Varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak, keşfetmek. İlk kez yeni bir şey yaratmak, icat etmek. Cezaya uğramak. Sağlamak, temin etmek. Bir şeyi elde etmek.

Gerçekleşmek : Gerçek olmak, gerçek duruma gelmek, meydana gelmek, tahakkuk etmek.

Veya : Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut. Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok olduğunda kullanılan bir söz.

Yapılmak : Yapma işine konu olmak. Gerçekleştirilmek, ortaya çıkarılmak.

Bir : Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Beraber. Bu sayı kadar olan. Eş, aynı, bir boyda. Aynı, benzer. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Ancak, yalnız. Bir kez. Sayıların ilki. Tek. Sadece. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer.

Elde : Çarpma ve toplama işlemlerinde bir sonraki sıranın rakamlarına katılacak olan sayı.

Etmek : Küçük veya büyük abdestini yapmak. Kötülükte bulunmak. Herhangi bir değerde olmak. Demek, söylemek. Eşit değer kazanmak. Bulmak, erişmek. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Bir işi yapmak. Birini bir şeyden yoksun bırakmak.

Edinmek : Kendini bir şeye sahip kılmak, kendine sağlamak, elde etmek, iktisap etmek.

Herhangi : Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.

Bulunmak : Herhangi bir durumda olmak. Bir yerde olmak. Bulma işine konu olmak.

Uygun : Orantılı, oranlı. Elverişli, yarar, müsait, muvafık. Yakışır, yaraşır, mutabık, mütenasip.

Düşmek : Isı, basınç, ateş vb. eksilmek, azalmak. Belirli zamana rastlamak. Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak. Vurmak, değmek, rastlamak. Eksilmek. Düşkünleşmek. Hızı, gücü, değeri azalmak. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak. Kötü yola girmek. Fırsat çıkmak. Alışmak, müptela olmak. Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak. Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak. Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil. Bulunmak. Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak. Yere devrilmek, yere serilmek. Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek. İşbaşından uzaklaşmak. Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek. Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak. Yakışmak, uygun gelmek. Vakti gelmeden ölü doğmak. Aşırı ilgi veya sevgi göstermek. Olmak, olumsuz bir duruma girmek. Bayağılaşmak. Uğramak, kapılmak. Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak. Yakışık almak. Telefon, sanal ağ vb. alanlarda bağlantı kurmak. Yağmak. Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak.

Yerinde : Durumunda. Zamanı, yeri uygun düşerek, gerektiği biçimde. İyi, yeterli.

Görülmek : Gereken iş yapılmış olmak. Göz yardımıyla bir şey, bir varlık algılanmak, seçilmek. Bir şeyin bulunduğu anlaşılmak, karşılaşılmak, rastlanmak. Kabul edilmek, sayılmak.

Yetişmek : Yardım etmek, yardımına koşmak. Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak. Yetmek, yeter olmak, kâfi gelmek. Değmek, uzanıp dokunabilmek. Üremek, büyümek, olmak. Bir zamanda yaşamış olmak, bir zamanı veya kimseyi görmüş olmak. Ortaya çıkmak. Bir işe başlamış olanlara veya gidenlere sonradan katılmak. Vakit bulmak, yapabilmek. İş görebilecek yaşa gelmek, büyümek. Eğitim görmüş olmak, öğrenmek, gelişmek. Vaktinde varmak, vaktinde bulunmak. Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak.

Olgunlaşmak : Yazı, düşünce olgun duruma gelmek. Meyve olgun duruma gelmek. İnsanın bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş olmak.

Hazırlanmak : Kendini hazırlamak. Hazır duruma getirilmek.

Hazır : Belirli bir biçimde yapılmış olarak satılan, alıcı bekleyen, ısmarlama karşıtı. Bir işi yapmak için gereken her şey tamamlanmış olarak. Belli bir işe yarayacak, kullanılacak bir duruma getirilmiş. Bir iş yapmak için gereken her şeyi tamamlamış olan, anık, amade, müheyya. Fırsattan yararlanarak.

Gelmek : Kadar olmak. Uymak. Kazanılmak, sağlanılmak. İhtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil. Belli bir süre dolmak. Türemek. Oturmaya, ziyarete gitmek. İsabet etmek. Ortaya çıkmak, doğmak. Belli bir zamana ulaşmak. Ulaşmak, varmak. Getirmek. Daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek. Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur. -mez, -mezlik ile birlikte yapmacık anlatan deyimler yapar. İzlemek, takip etmek. Kendine yapılmış olan herhangi bir davranış veya durumu iyi karşılamak. Başlamak, ortaya çıkmak. Varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek. Çıkmak, yönelmek. -dikçe, -esi biçiminde kullanılan sıfat-fiil eklerinden sonra geldiğinde önceki fiille ilgili olarak pekiştirilmiş bir istek ve sürerlik bildiren bir fiil. Dayanmak, tahammül etmek. Yönelme durumundaki bazı kelimelere getirilerek birleşik fiil yapar. Sonuç çıkmak. Biriyle birlikte gitmek. Olmak, -e uğramak. Düşmek, rast gelmek. Bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek. Görünmek, sanılmak. Mal olmak. Bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak. Etkisini herhangi bir biçimde göstermek. Akmak. Uygun düşmek. Katılmak, eklenmek. Herhangi bir sırada bulunmak.

Geçmek : Sönmek. Bir duruma uğramak, konu olmak. Tükenmek, bitmek, sona ermek. Etki yapmak, işlemek. Kalmak, devrolmak. Kullanımda olmak, tedavülde olmak. Bir yerden başka bir yere gitmek. Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak. Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak. Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. Söylemeden veya bitirmeden atlamak. Görev almak. Yazılmak, girmek. Okulda, sınavda başarı göstermek. Kabul edilemez olmak. Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek. Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak. Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak. Sürümü olmak, satılmak. Yerini bırakıp başka yer almak. Birinden meşk etmek. Zamanı aşmak, geride bırakmak. Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak. Üstünlük sağlamak. Geride bırakmak, aşmak. Bir yere gidip oturmak. Hastalık bulaşmak, sirayet etmek. Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek. Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak. Çekiştirmek, yermek. Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. Bir yandan girip diğer yandan çıkmak. Bırakmak, vazgeçmek. Yaşamak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. Harcamak. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek.

Tamamlanmak : Bitirilmek. Eksiksiz duruma getirilmek, tamam olmak, bütünlenmek.

Sürdürmek : Bir durumun, bir şeyin sürmesini, olmasını sağlamak. Devam ettirmek. Sürme işini yaptırmak.

Yürütmek : İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak. Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek. Gerektiği gibi yapmak, uygulamak. Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak. Bir yargıyı yerine getirmek, uygulamak. Habersiz olarak almak, çalmak.

Yaklaşmak : Bir konuyu, bir sorunu ele alarak değerlendirmek. Yakınlaşmak. Benzemek, andırmak, uygun olmak. Arada az bir aralık kalacak biçimde ilerlemek, aradaki uzaklığı azaltmak veya büsbütün ortadan kaldırmak için ileri gitmek.

Çatmak : Rastlamak, karşılaşmak. Başa yemeni, çatkı, yazma vb.ni bağlamak. Kereste vb.ni birbirine tutturmak. Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek. Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak. Üzücü, kızdırıcı veya şaşırtıcı olaylarla karşılaşmak. Yazıyla veya sözle sataşmak. Yükü hayvana iki yanlı yüklemek. Gemiler birbirine çarpmak.

Şey : Madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin yerine kullanılan, belirsiz anlamda bir söz. Nesne, madde.

Sarhoş : Hoşa giden bir etki ile kendinden geçmiş olarak, esrik. Bir şeyden çok fazla mutluluk duyan. Alkollü içki veya keyif verici bir madde sebebiyle kendini bilmeyecek durumda olan (kimse), esrik, mest, sermest, başı dumanlı, kafası bulutlu, kafası iyi, kafası dumanlı, kafası kıyak.

Olmak : Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Bulunmak. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Yol açmak. Yetişmek, olgunlaşmak. Geçmek, tamamlanmak. Uymak, tam gelmek. Sarhoş olmak. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Sürdürmek, yürütmek. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Yaklaşmak, gelip çatmak. Gerçekleşmek veya yapılmak. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Yitirmek, elinden kaçırmak. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Herhangi bir durumda bulunmak.

Uymak : Ölçüleri birbirini tutmak. Uygun düşmek, münasip olmak. Bağlı kalmak, tabi olmak. Zevke, anlayışa uygun düşmek. Bir inanca, bir anlayışa, bir duruma veya egemen bir güce uygun davranışta bulunmak, riayet etmek. Renk, biçim vb. yönünden birbirini tutmak, uygun düşmek.

Tam : Amerikan doları. Ehliyetli, yetkin. En elverişli, en uygun. Tıpkı. O sırada, o anda. Eksiksiz, kesintisiz. Bütün, tüm. Gerçek, kusursuz.

Yitirmek : Ne olduğunu, nerede bulunduğunu bilememek, kaybetmek. Bazı nitelik veya özelliklerin yok olması durumuna uğramak, kaybetmek. Yakın birini ölüm sonucu kaybetmek. Yanlış yola girmek, kaybolmak.

Elinden : Yüzünden, -den dolayı.

Kaçırmak : Birini veya bir şeyi göstermemek. Bir daha ele geçmemek üzere yitirmek. Ölçüyü, sınırı aşmak, fazlasına gitmek. Delirmek. Çalmak, kimsenin haberi olmadan götürmek, aşırmak. Kaçmasını sağlamak veya kaçmasına imkân yaratmak. Gitmek, kaçmak zorunda bırakmak. Bir araç veya aletle iş görürken aracı iyi kullanamama yüzünden kendine veya bir başkasına zarar vermek. Yasal olmayan yoldan bir ülkeye mal sokmak veya çıkarmak. Zor kullanarak yanında götürmek. İstemeyerek altını kirletmek. Futbol veya basketbolda savunduğu oyuncuyu boş bırakmak, pas almasına fırsat vermek. Yararlanamamak. Yarışan bir koşucu diğeri tarafından hızla geçilip ara açılmak. Bir işi belirlenen zamanda yapamamak. Sıvı, gaz vb. sızdırmak.

Yol açmak : Yol yapmak. davranışlarıyla başkalarına örnek olmak. kapanmış olan yolu geçilir duruma getirmek. kalabalık bir yerde genellikle saygıdeğer bir kişinin geçmesi için insanları kenara çekip yol vermek. bir olayın sebebi olmak.

Yol : Hile, tuzak. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer. Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik. Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer. Yolculuk. Gidiş çabukluğu, hız. Gaye, uğur, maksat. Düğünde, oğlanevinin kızevine verdiği para, mal veya armağan. Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem. Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi. Kez, defa. Kumaşta bulunan çizgi.

Açmak : Savaşla almak, fethetmek. Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek. Satranç, poker vb. oyunları başlatmak. Ayırmak, tahsis etmek. Görünür duruma getirmek. Rengin koyuluğunu azaltmak. Bir şeyi, bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak. Bir aygıtı, bir düzeneği çalıştırmak. Avunmak veya danışmak üzere söylemek, içini dökmek. Birbirinden uzaklaştırmak. Geçit sağlamak. Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak. Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak. Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek. Yakışmak, güzel göstermek. Bir konu ile ilgili konuşmak. Alışverişi başlatmak. Yarmak. Ferahlık vermek. Engeli kaldırmak. Düğümü veya dolaşmış bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Beğenmek. Alanını genişletmek. Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek. Yapmak, düzenlemek. Bir toplantıyı, etkinliği başlatmak.

Yakalanmak : Karşılaşmak istenilmeyen birine veya kötü bir duruma tutulmak. Bir hastalığa tutulmak. Birinin kendisini zor duruma düşürecek bir şeyi, bir suçu ortaya çıkmak. Yakalama işi yapılmak, ele geçirilmek.

Tutulmak : Kapatılmak, sarılmak. Tutma işi yapılmak veya tutma işine konu olmak. Birine tutkun olmak, sevmek. Tutuk duruma gelmek. Ay ve Güneş, tutulma olayına uğramak. Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncu yakından izlenmek, tutulmak, markaja alınmak. Bir organ veya bir şey hareket edemez olmak. Yakalanmak. Ünlü olmak, meşhur olmak.

Olmaklu olmak : Olması gerekmek, yapılması icap etmek.

Olmak ile ilgili Cümleler

  • İngilizcede akıcı olmak için ne kadar süre İngiltere'de yaşamalıyım?
  • Olmak istediğim kadar zengin değilim.
  • Sen uyanık olmak zorundasın.
  • Olmak istediğinde oldukça yararlı olabilirsin.
  • Olmak istemiyorsam neden burada olayım?
  • Burada olmak hoş.
  • Burada onlar için olmak istiyoruz.
  • Yardımcı olmak için gönüllü olmana sevindim.
  • Olmak istediğim kadar yaratıcı değilim.
  • Olmak ya da olmamak.
  • Olmak istediğim için buradayım.
  • Olmak istediğinin bu olmadığını biliyorum.
  • Genç kız Nicki Minaj gibi ünlü olmak istiyor.
  • Artık ebeveynlerime yük olmak istemiyorum.

Diğer dillerde Olmak anlamı nedir?

İngilizce'de Olmak ne demek? : v. be, happen, become, exist, occur, take place, have, mature, befall, come about, come off, come over, eventuate, fare, get, go, go on, hap, hatch, hit, turn

Fransızca'da Olmak : être, devenir, advenir, exister, arriver, faire, s'opérer, se faire, se passer, se produire, se trouver, tomber, venir, (meydana gelmek) avoir lieu, (aya

Almanca'da Olmak : v. aufstoßen, ereignen, erfolgen, geschehen, passieren, sein, stattfinden, stecken, stehen, steigen, tun, vorfallen, werden, zählen

Rusça'da Olmak : v. быть, становиться, делаться, случаться, происходить, совершаться, твориться, состояться, приключаться, наступать, наставать, оказываться, получаться, наличествовать, иметься, стоять, лежать, водиться, бывать, дозревать, зреть, поспевать, клевать, иметь, подобать, стать, случить