Point türkçesi Point nedir

  • Göstermek.
  • Nokta.
  • Tevcih etmek.
  • Punto.
  • Tenis, bilgisayar, masa tenisi alanlarında kullanılır.
  • Ferma yapmak (av köpeği).
  • Topun kurallara uygun olarak geri çevrilememesi ya da başlama atışının kullanılmaması sonucu tarafların kazancını ya da yitirimini belirleyen birim.
  • Fermaya oturmak.
  • Sivriltmek.
  • Noktalamak.
  • İşaret etmek.
  • Puan.
  • Sayı.
  • Çevirmek.
  • Sivrilmek.
  • Doğrultmak.
  • Doğrultmak (silah).
  • Bitirmek.
  • Uç vermek.
  • Ucunu sivriltmek.
  • Çıkmak (çıban vb).
  • Uç.

Point ile ilgili cümleler

English: Ali brought up an interesting point during the meeting.
Turkish: Ali toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.

English: Ali always makes a point of arriving at least five minutes ahead of time.
Turkish: Ali her zaman en az beş dakika önce varmayı kendine vazife edinir.

English: Ali didn't understand Mary's point of view.
Turkish: Ali Mary'nin bakış açısını anlamadı.

English: Ali has a point here.
Turkish: Ali burada bir fikri var.

English: At that point the mistake will have already been made.
Turkish: O noktada hata zaten yapılmış olacak.

Point ingilizcede ne demek, Point nerede nasıl kullanılır?

Point a moral : Ders çıkarmak. Hisse çıkarmak (kıssadan). Kıssadan hisse çıkarmak. Ahlak dersi çıkarmak.

Point at infinity : Sonsuzdaki çekit. Sonsuzdaki nokta.

 

Point blank : Yakın mesafeden yapılan. Yakın. Dolaysız. Çok yakın geçen. Açık. Kesin. Çok yakından. Yatay olarak ateşlenen. Doğrudan. Açıkça.

Point brillance : Nokta parıltı. Bir ışık kaynağının, boyu ayırt edilemeyecek bir uzaklıktan, doğrudan doğruya görsel gözleminde ortaya çıkan ve kaynağın, gözbebeğinde düşünülen, ışınlara dik bir düzlem parçacığı üzerinde doğuracağı aydınlıkla ölçülen büyüklük.

Point charge : Çekit yük. Fizik, nükleer enerji alanlarında kullanılır. Nokta-yük. Bir nesnenin, tüm elektrik yükünün o nesnenin özeğinde toplandığı varsayımına dayanan düşünsel yükü. eksicik, önelcik gibi öğecikaltı parçacıklar nokta-yük sayılırlar. Noktasal yük. Bir elektriksel yükün bir noktaya indirgenmiş biçimi.

Point elasticity : Bağımlı ve bağımsız değişkenlerdeki değişmelerin çok küçük (türevsel veya farksal) olması durumunda hesaplanan esneklik. Ekonomi, iktisat alanlarında kullanılır. Nokta esnekliği.

Point function : Nokta işlevi.

Point estimate : Tek değer halinde tahmin. Nokta tahmini. Nokta tahmin.

Point drift : Çalışma noktasının kayması. Çalışma noktası kayması.

Point density : Nokta yoğunluğu.

İngilizce Point Türkçe anlamı, Point eş anlamlısı

Sözcükler, direkt olarak Point ile ilgili eş anlamlı kelimeler olmayabilir. Kelime anlamı benzer olan sözcükler olabilirler.

Pinpointing : Gerçek nedenini bulmak ya da tanımlamak. Ufacık nokta. Yerini tam olarak belirlemek. İğne ucu. Kesin olarak yerini belirtmek. Harita üzerinde iğne saplayarak yerini göstermek. Yerini belirlemek. Tam yerini saptamak. Nokta atışı yapmak.

 

Vowelizes : Sesli işaretleri koymak. Sesli yapmak.

Factor : Öge. Öğe. Faktör. Faktör. etken. Etmen. Finansör (üretimde). Bir olayın oluşumunu etkileyen değişkenlerden her biri. Kahya. Birlikte ya da ayrı ayrı etkisini gösteren ve belli bir sonuca götüren güçlerden, koşullardan her biri. zeka ölçümünde, uygulanan iki ya da daha çok sayıda testten elde edilen sonucu belirleyen ve etkileyen böylece ayrı test puanları arasında bağlılaşma sağlayan varsayımsal özellik, yetenek ya da yetenek öğelerinden biri. Çarpan.

Orienting : Doğuya doğru yapmak. Yönlendirmek. Yöneltmek.

Constituent : Kurucu unsur. Oluşturan parçalardan her biri. Kurucu öğe. Elemen. Kurucu. Seçmen. Temsilci atayan kimse. Oluşturan. Bileşen. Bir örüntü içinde örgütlenmiş alt öğe.

Diminish : Kısaltmak. Küçültmek. Eksilmek. İnceltmek. Gevşemek. Hafifletmek. Küçülmek. Kısmak. Eksiltmek.

Button : Elektriksiz kılıçoyunu savutlarında, namluların ucuna sivriliğini gidermek için konan düğmecik. Bilgisayar, eskrim alanlarında kullanılır. Buton. Düğmelemek. İliklemek. Düğme. Namlu düğmesi. Sır vermemek. Düğmelenmek.

Accomplishes : Yapmak. Becermek. Tamamlamak. Başarmak. Sonunu getirmek. Sonuçlandırmak. Başarıyla tamamlamak. Başarı elde etmek. Başarılı olarak tamamlamak.

Fine away : İnceltmek. Yontmak. Aşınmak. İncelmek.

Directs : Direktif vermek. Aydınlatmak. Adres yazmak (gönderiye). Yol göstermek. Komuta etmek. Yönlendirmek. Yöneltmek. Emretmek. Atfetmek.

Point synonyms : attracter, allude, arrest, end, taper off, whet, punctuated, orientated, type size, stops, presented, come to a point, bear witness to, call attention, ends, full point, designate, endpiece, vowelize, be through, orient, whets, attractor, connoted, fleck, averts, counts, figure, shined, acros, connoting, points, indicate.

Point zıt anlamlı kelimeler, Point kelime anlamı

Node : Yaprakların gövde üzerinde bağlı oldukları yer. nodyum. Bezecik. Boğum noktası. Yaprağın ayrıldığı eklem yeri. nod. yürekte yürütücü dokuya ait atriyoventriküler ve sinüatriyal düğümler. 3.ranvier boğumu. Duran dalga profilinde. Bilgisayar, biyoloji, fizik, kimya, uzay alanlarında kullanılır. Boğum. Çizge. Ay yörüngesinin tutulum'u deldiği iki noktadan her biri. çift-yıldizlarda yoldaş yörüngesinin, bakış doğrultumuza dik olan izdüşüm düzlemini deliği noktalardan her biri. Yumru.

Antinode : Dalga karnı. Karın. Durağan dalgaların en büyük genlikte kesimi.

End : Uç. Sona ermek. Ölüm. Son kısım. Son çekit. Kalıntı. Son bulmak. Taraf. Amaç. Bitim.

Point antonyms : beginning, middle.

Point ingilizce tanımı, definition of Point

Point kelimesinin İngilizce - İngilizce çevirisi (English to English) : Called also vaccine point. To cut, forge, grind, or file to an acute end. To direct the point of something, as of a finger, for the purpose of designating an object, and attracting attention to it. A pointed piece of quill or bone covered at one end with vaccine matter. To sharpen. As, to point a moral. That which pricks or pierces. With at. As, to point a dart, or a pencil. Used also figuratively. The sharp end of anything, esp. the sharp end of a piercing instrument, as a needle or a pin. To appoint. To give a point to.