Sürmek nedir, Sürmek ne demek
- Yönetip yürütmek, sevk etmek.
- Devam etmek.
- Zaman geçmek.
- Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer ya da ülkeye göndermek, nefyetmek
- Herhangi bir durum içinde bulunmak.
- Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek.
- Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek.
- Zaman almak.
- Olmaya devam etmek.
- Önüne katıp götürmek.
- Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak.
- Pulluk veya sabanla toprağı işlemek.
- Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak.
- Dokundurmak, değdirmek.
- Uzatmak, ileri doğru itmek.
- Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak.
"Sürmek" ile ilgili cümleler
- "Bu gölgeli yerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, rutubetli toprakta bir bir arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı." - R. H. Karay
- "Koyunları sürmek."
- "Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi." - Ö. Seyfettin
- "Her odanın ziyareti bir saat sürmüştü." - A. Haşim
- "Yenilenmesine karar verilen Meclisin yetkileri, yeni Meclisin seçilmesine kadar sürer." - Anayasa
- "Baygınlığım ne kadar sürdü bilmiyorum." - A. Gündüz
- "Satılamayan ne kadar bayat, bozuk mal varsa pansiyonerlere sürerler." - H. R. Gürpınar
- "Mütarekede İngilizler onu Malta'ya sürdüler." - Y. Z. Ortaç
- "Dört duvar arasında bir memur hayatı sürüyordu." - Y. Z. Ortaç
- "Çok sürmez, her şey düzelir."
- "Kahveyi ısıtıyor, suyu dolduruyor, cezveyi sürüyor, fincanı boşaltıyor." - M. Ş. Esendal
- "Yüzümü saçlarına sürmek için başımı eğdim." - H. C. Yalçın
- "Avucuna doldurup kokluyor; ensesine, şakaklarına, boynuna sürüyor." - R. H. Karay
Yerel Türkçe anlamı:
Buğday saplarını dövenle ezmek.
Sürgün olmak.
Kızı gönülsüz, güç kullanarak evlendirmek, kaçırmak.
Tos vurmak : Koç beni sürdü.
1.Götürmek. 2.İleri itmek, sürmek. 3.Sürdürmek. 4.Kovmak. 5.İzlemek. 6.Direnmek, üstünde durmak : Allah aşkına üzerime sürüp durma şu işi.
Sığırlar çiftleşmek.
Filizlenmek.
Sürmek, kovalamak, tart etmek
Sürmek, kovmak
Sinema ve Televizyon dünyasındaki anlamı:
Sürüm işlemi.
Diğer sözlük anlamları:
Karıştırmak, katmak, ilâve etmek.
Takibetmek, kevam etmed.
Geçirmek, görüp geçirmek, yaşamak.
Yürümek, ilerlemek.
Kovmak, uzaklaştırmak, gidermek, tardetmek.
Yürütmek.
Ovmak, delketmek.
İngilizce'de Sürmek ne demek? Sürmek ingilizcesi nedir?:
continue, drive, release, launch
Osmanlıca Sürmek ne demek? Sürmek Osmanlıca'da ne anlama gelir?:
hafretmek, hafriyat
Sürmek tanımı, anlamı:
Sürüp gelmek : Eskiden beri devam etmek.
Sürüp gitmek : Eskiden olduğu gibi, eskiden nasılsa gene öyle olmak, öyle devam etmek.
Süreduran : Süredurum durumunda olan, atıl.
Süredurum : Bir cismin içinde bulunduğu düzgün hareket veya hareketsizlik durumunun sürüp gitmesi, hareketsizliğe veya hareketsizlikten harekete kendi başına geçememesi özelliği, atalet.
Süregelmek : Başlangıcından beri aynı biçimde sürmek, devam etmek.
Sürer durum : Statüko.
Kuyruksüren : Firavun faresi.
Sürme : Kirpik diplerine sürülen siyah boya, sürme, is. Sürmek işi. Masa ve dolapta küçük çekmece. Kapı kanadını içeriden kapama, dolap kapağını yerinde tutma vb. işlere yarayan ve yuvası içinde ileri geri sürülebilen sistem, sürgü. Sürülerek kullanılan. Sürme mantarıgillerin yol açtığı ve tanelerin içini kurum karası bir tozla dolduran ekin hastalığı, rastık.
Alnına kara sürmek : Bir kimsenin haksız yere kötü tanınmasına yol açmak.
Astar sürmek : Astar boyası ile boyamak.
Çaprazda sürmek : Çapraza alınan hasmı geriye doğru hızla sürmek.
Cezve sürmek : Kahveyi pişirmek için cezveyi ateşe koymak.
Çift sürmek : Saban, pulluk kullanarak toprağı ekilebilir duruma getirmek.
Dal sürmek : Yayılmak, kaplamak.
Düven sürmek : Düvenle ekinlerin tanelerini başaklarından çıkarmak.
Ekmeğine yağ sürmek : İstemediği hâlde birinin işine yarayacak biçimde davranmak.
Hatim sürmek : Okunan Kur'an'ı, önündeki Kur'an'dan takip etmek.
Hüküm sürmek : İşbaşında olmak. etki, hız vb. sürmek, devam etmek. yaygın olmak.
İçi sürmek : İshal olmak.
İleri sürmek : Öne doğru yürütmek. bir düşünceyi veya tasarıyı önermek, serdetmek.
İşi yokuşa sürmek : İşi zorlaştırmak.
İz sürmek : Av sırasında hayvanın ayak izlerine bakarak gittiği yeri bulmaya çalışmak. izlemek, arkasından gitmek, takip etmek.
Kara sürmek : Kara çalmak.
Keyif sürmek : Sıkıntısız, rahat yaşamak.
Leke sürmek : Birine onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak, suç yüklemek, lekelemek.
Pey sürmek : Rekabet etmek. artırma ile satılan bir şey için önce bir miktar para vermek veya önermek.
Saban sürmek : Güreşte, hasmı ayaklarından tutup yüzükoyun yerde sürümek. toprağı sabanla kazıp altüst etmek.
Saltanat sürmek : Hükümdarlık etmek. bolluk içinde yaşamak.
Sefa sürmek : Rahat, sakin ve eğlenceli yaşamak.
Sefasını sürmek : Bir durumun getirdiği, sağladığı olanaklardan yararlanmak.
Top sürmek : Kısa vuruşlarla, topu kaçırmadan karşı takımın kalesine veya potasına doğru götürmek.
Yorgunu yokuşa sürmek : Yapılması güç bir işin, büsbütün güç şartlarda gerçekleştirilmesini istemek.
Yüz sürmek : Aşırı sevgi göstermek için yere eğilmek.
Yürütmek : Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak. İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak. Bir yargıyı yerine getirmek, uygulamak. Gerektiği gibi yapmak, uygulamak. Habersiz olarak almak, çalmak. Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek.
Sevk : Gönderme, götürme. Sürükleme, itme.
Devam : Ek, parça. "Kesme, sürdür" anlamında kullanılan bir söz. Bir yere belli bir amaçla, gereken zamanlarda gitme. Sürme, sürüp gitme, kesilmeme, bitmeme.
Götürmek : Öldürmek. Haksız kazanç sağlamak, mal veya para sahibi olmak. Tümüyle sahip olmak. Herhangi bir yiyeceği tek başına ve hızlı bir biçimde yemek. Bir kimseyi bir yere kadar yanında yürütmek. Bir sonuca vardırmak. Yerinden ayırıp uzağa atmak veya yok etmek. Kaybolmasına, yok olmasına yol açmak. Taşımak, ulaştırmak veya koymak. Dayanmak, katlanmak, tahammül etmek. Birinin yanında yürüyüp ona bir yere kadar arkadaşlık etmek.
Uzatmak : Bir şeyi vermek için birine yöneltmek. Süreyi artırmak, temdit etmek. Vermek, göndermek. Germek. Konuşmayı, tartışmayı sürdürmek. Başı, kolları veya bacakları bir yere yöneltmek. Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak.
İtmek : Kapı, pencere vb.ni güç uygulayarak açmak veya kapamak. Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek. Sürüklemek, sevk etmek. Bulunduğu yerden aşağı düşürmek. Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisinden uzaklaşmaya zorlamak, çekmek karşıtı.
Dokundurmak : Dokunmasını sağlamak. Bir şeyi üstü kapalı ve sitem yollu hatırlatmak, tariz etmek.
Etmek : Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Eşit değer kazanmak. Bir işi yapmak. Bulmak, erişmek. Demek, söylemek. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Kötülükte bulunmak. Herhangi bir değerde olmak.
Devam etmek : Sürdürmek. sürekli, düzenli gitmek. başlanmış bir iş sürmek.
İleri : Temel duruşta ayak uçlarının gösterdiği yön. Henüz gelmemiş zaman, gelecek, sonra. Öne doğru, ileri doğru. Benzerlerini geride bırakmış. "Amaca doğru durmadan yürü" anlamında kullanılan bir seslenme sözü. Doğrusundan daha çok gösteren (saat). Önde bulunan. Herhangi bir şeye göre daha ötede olan yer, geri karşıtı. Bir şeyin ulaşılacak yönü.
Doğru : Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca. İki nokta arasındaki en kısa çizgi. Yakın, yakınlarında. Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu. Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun. Karşı yönünce. Gerçek, yalan olmayan. Gerçek, hakikat. Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde.
Değdirmek : Değmesini sağlamak, değmesine yol açmak.
Herhangi : Belli olmayan, özellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.
Bir : Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Aynı, benzer. Beraber. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Sadece. Ancak, yalnız. Eş, aynı, bir boyda. Tek. Bu sayı kadar olan. Sayıların ilki. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Bir kez.
Durum : Duruş biçimi, konum, tavır. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.
İçinde : Ortamında. Süresince, zarfında. ... ile dolu bir biçimde.
Bulunmak : Bulma işine konu olmak. Bir yerde olmak. Herhangi bir durumda olmak.
Pulluk : Toprağı sürmek için kullanılan tarım aracı.
Veya : Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok olduğunda kullanılan bir söz. Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut.
İşlemek : İse tutup karartmak.
Zaman : Dönem, devir. Fiillerin belirttikleri geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, geniş zaman kavramı. Yer kabuğunun geçirdiği gelişimde belirlenen ve fosillere göre dörde ayrılan geniş evrelerden her biri. Bu sürenin belirli bir parçası, vakit. Belirlenmiş olan an. Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler, vakit. Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit. Olayların oluş ve akış sırasını belirleyen, düzenli ve dönemli gök olaylarını birim olarak kullanan sanal bir kavram. Çağ, mevsim.
Geçmek : Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak. Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak. Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak. Sürümü olmak, satılmak. Yazılmak, girmek. Bir duruma uğramak, konu olmak. Geride bırakmak, aşmak. Etki yapmak, işlemek. Çekiştirmek, yermek. Bir yere gidip oturmak. Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak. Kullanımda olmak, tedavülde olmak. Yerini bırakıp başka yer almak. Bırakmak, vazgeçmek. Bir yerden başka bir yere gitmek. Kabul edilemez olmak. Üstünlük sağlamak. Zamanı aşmak, geride bırakmak. Hastalık bulaşmak, sirayet etmek. Söylemeden veya bitirmeden atlamak. Sönmek. Yaşamak. Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek. Görev almak. Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek. Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. Birinden meşk etmek. Bir yandan girip diğer yandan çıkmak. Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek. Kalmak, devrolmak. Harcamak. Tükenmek, bitmek, sona ermek. Okulda, sınavda başarı göstermek. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek. Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak. Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar.
Zaman almak : Sürmek, devam edip zamanı geçirmek.
Almak : Birlikte götürmek. Temizlemek. Yol gitmek, mesafe katetmek. Gidermek, yok etmek. Kabul etmek. İçeri sızmak, içine çekmek. Sürükleyip götürmek. İçecek veya sigara içmek. Yolmak, koparmak. Kendine ulaştırılmak, iletilmek. Erkek, kadınla evlenmek. Örtmek, koymak. Bürümek, sarmak, kaplamak. Yer değiştirmek. Soldurmak. Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak. Tat veya koku duymak. Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak. Göreve, işe başlatmak. Çalmak. Kazanç sağlamak. İçeri girmesini sağlamak. Yutmak, kullanmak. İçine sığmak. Ele geçirmek, fethetmek. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak. Kazanmak, elde etmek. Görevden, işten çekmek. Satın almak. Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek. Kısaltmak, eksiltmek. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak. Başlamak.
Sürmek ile ilgili Cümleler
- Arabamla onun evine sürmek istiyorum.
- Sürmek için çok sarhoş olduğunu düşünüyorum.
- Araba sürmek istemiyorum.
- Sürmek ister misin?
- Cennette hizmet etmektense, Cehennemde saltanat sürmek daha iyidir.
- Ali arabayı sürmek istedi.
- Sen sürmek zorunda olacaksın.
- Ali açıkça araba sürmekten hoşlanır.
- Bisiklet sürmek Kuzey Amerika'da gittikçe daha popüler oluyor.
- Sürmek istemediğine emin misin?
Diğer dillerde Sürmek anlamı nedir?
İngilizce'de Sürmek ne demek? : v. drive, drive out, last, continue, hang over, expatriate, run, apply, wipe on, lay on, rub, roll, spread, banish, bedaub, cast out, daub, endure, exile, expel, herd, lead, ostracize, outlaw, persist, pitchfork, relegate, slip in, smear, steer
Fransızca'da Sürmek : mener, continuer, (ta
Almanca'da Sürmek : v. anhalten, auftragen, begeben, bestehen, dauern, einsalben, einstreichen, erhalten: sich erhalten, führen, schieben, schmieren, steuern, streichen, überstreichen, umbrechen, verbannen, verstreichen, verweisen, währen, wegjagen
Rusça'da Sürmek : v. вести, водить, управлять, гнать, гонять, перегонять, подгонять, погонять, пододвигать, выдвигать, высылать, угонять, сбывать, тереть, мазать, смазывать, намазывать, замазывать, вымазывать, душиться, покрывать, всучивать, пахать, вспахивать, распахивать, продолжаться, длиться
Bu kısımda Sürmek nedir? Sürmek ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Sürmek tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Sürmek hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.