Sarmak nedir, Sarmak ne demek

"Sarmak" ile ilgili cümleler

  • "Ah işte tövbe ettik bütün suçlarımızdan / Bir gaflet perdesiydi gözlerimizi saran" - E. B. Koryürek
  • "Gece, ahenk içinde divanımı/ Şenlendirse pırıl pırıl rakkaseler / Gece, gece, her yanımı / Sarsa güller, laleler, menekşeler" - H. F. Ozansoy
  • "Asma çardağı sardı."
  • "Dolma sarıyorum diye yaprağı parmağıma doladım." - H. R. Gürpınar
  • "İpliği sarmak."
  • "Bu canlılık, insanı on yıl önce görmüş olduğum muhteşem yazdan daha başka türlü sarıyordu." - A. H. Tanpınar
  • "Kitabı kâğıda sarmak."
  • "Faik Efendi biliyordu ki saracaklar hem de fena saracaklar." - M. Ş. Esendal
  • "Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu." - N. Cumalı
  • "Evdekilerin hepsi bana sarıyor."
 

Yerel Türkçe anlamı:

Hoşa gitmek, hoş gelmek

Köpek havlamak, saldırmak.

Tırmanmak : Bayıra sarmak.

Değnekle, sopayla dövmek : Ali'ye değerli bir deynek sardım.

Sarmak

Değirmen arklarındaki suyu tahtalarla öbür yana geçirmek.

Sarmak, sarılmak

Dolamak, sarmak.

Köpek ve benzeri hayvan saldırmak.

Kucaklamak

Yüklemek.

Sarmak, kuşatmak

Diğer sözlük anlamları:

Sarılmak, kucaklamak.

İngilizce'de Sarmak ne demek? Sarmak ingilizcesi nedir?:

wind

Sarmak tanımı, anlamı:

Sarıp sarmalamak : Sıkıca sarmak.

Sarma : Bir ayakta alınan, paralel veya dik olarak dikmelerin üzerine yerleştirilen direk. Lahana, pazı ve üzüm yaprağının hazırlanan içle sarılmasıyla yapılmış olan etli veya zeytinyağlı yemek. Sarılarak yapılan. Çevirme. Sarmak işi. Saran, içine alan şey, zarf.

Alev bacayı sarmak : Ateş bacayı sarmak.

Ateş bacayı sarmak : Bir olay, önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak.

Çapraza sarmak : Bir iş içinden çıkılmaz duruma gelmek, çaprazlaşmak.

Fenaya sarmak : İş veya durum kötüye gitmek.

Güce sarmak : Bir iş güç bir duruma gelmek, güçleşmek.

İçini sarmak : Sürekli aynı konuyu düşünmek, hep onunla meşgul olmak.

İş sarpa sarmak : İş, içinden çıkılması zor bir duruma girmek.

Kafasını sarmak : Uyuşmak, anlaşmak, uyum sağlamak.

Kırıp sarmak : Bir şeyi yapmak için her türlü imkândan güçlükle yararlanmak.

Merak sarmak : Bir şeyi edinme, yapma veya onunla uğraşma isteğine kapılmak, bir şeye eğilim duymak.

Örümcek sarmak : Bir yer örümcek ağları ile dolmak.

Sarpa sarmak : Güçlükler ortaya çıkmak, çözülmesi çok güç bir duruma gelmek.

Sigara sarmak : Sigara kâğıdına tütün koyarak sigara yapmak.

 

Tütün sarmak : Sigara kâğıdına tütün koyup sigara yapmak.

Yangın bacayı sarmak : Durum olağanüstü kötüye gitmek.

Çevre : Yağlık. Düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi. Kişinin içinde bulunduğu toplumu oluşturan ortam. Hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü. Bir birimden önce veya sonra gelen aynı türden birimlerin tümü, bunların oluşturduğu küçük grup, kontekst. Aynı konu ile ilgisi bulunan kimselerin tümü, muhit. Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar, muhit. Bir şeyin yakını, dolayı, etraf, periferi.

Çevirmek : Bir durumdan başka duruma geçmek. İşlemek, yapmak. Bir durumdan başka duruma getirmek, dönüştürmek. Öteki yüzünü görünür duruma getirmek. Bir yerin çevresini bir şeyle sarmak, kuşatmak. Bir şeyin yönünü değiştirmek. Bir giyeceği söküp iç yüzünü dışa getirmek. Kâğıt oyunu oynamak. Çevrilemek, tevil etmek. Geri göndermek. Yönetmek, idare etmek. Durdurmak. Döndürerek hareket ettirmek. Yolundan alıkoymak, yoldan döndürmek. Çeviri yapmak.

Dolanmak : Gelişigüzel gezmek. Bir şeyin çevresine sarılmak. Bir şeyin çevresinde dönmek, gezmek, dolaşmak. Karışmak, dolaşmak.

Çevrelemek : İçine almak. Kuşatmak, sarmak, ihata etmek. Bir konunun sınırlarını çizmek, tahdit etmek.

Kuşatmak : Kaplamak. Bele sarılıp bağlanan şeyleri başkasının beline bağlamak. Çevrelemek, çokça bulunmak. Çevresini sarmak, çevrelemek, çevirmek, abluka etmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek.

İhata : Kavrayış, anlayış. Kuşatma.

Dolay : Bir yeri saran başka yerlerin bütünü, civar.

Çepeçevre : Bütün yanlarını kuşatan. Bütün yanlarını kuşatacak biçimde, fırdolayı.

Etmek : Kötülükte bulunmak. Bulmak, erişmek. Demek, söylemek. Eşit değer kazanmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Bir işi yapmak. Herhangi bir değerde olmak. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak.

Yer : Yerküre. Otel, motel vb.nde kalınacak oda. Ülke. İz. Durum, konum. Ekime elverişli toprak parçası, arazi. Görev, makam. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal. Gezinilen, ayakla basılan taban. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa. Durum, konum, vaziyet. Önem. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân.

Almak : Gidermek, yok etmek. Bürümek, sarmak, kaplamak. Yol gitmek, mesafe katetmek. Erkek, kadınla evlenmek. Göreve, işe başlatmak. Yolmak, koparmak. Yutmak, kullanmak. Satın almak. İçecek veya sigara içmek. Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek. Ele geçirmek, fethetmek. Kısaltmak, eksiltmek. Temizlemek. Sürükleyip götürmek. Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak. İçeri girmesini sağlamak. Kazanmak, elde etmek. Görevden, işten çekmek. Yer değiştirmek. Başlamak. Birlikte götürmek. Soldurmak. Örtmek, koymak. İçeri sızmak, içine çekmek. Kendine ulaştırılmak, iletilmek. Kabul etmek. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak. Çalmak. İçine sığmak. Tat veya koku duymak. Kazanç sağlamak. Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak.

Kaplamak : Kaplama adı verilen ince ağaç levhaları, değişik yöntemlerle hazırlanmış yüzeylere yapıştırmak. Doldurmak. Çepeçevre sarmak, kuşatmak. Bir madeni bir başka madenle kimyasal bir yöntemle örtmek. Her yanını örtmek, istila etmek. Bir kabın, bir kılıfın, bir örtünün içine almak. Bir kimsenin veya bir şeyin nitelikleri herkesçe bilinir olmak. Yayılıp doldurmak, etkisinde bırakmak. Bir yüzeyi döşemek, başka bir nesne ile örtmek. Doldurmak.

Örtmek : Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak. Kapamak. Kaplamak. Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak.

Kucaklamak : İçine almak veya çepeçevre sarmak, kuşatmak. Kollarla sarıp göğüs üzerine bastırmak. Kucağına almak, kucağında taşımak.

Yumak : Yıkamak. Yuvarlak biçimde sarılmış olan. Yuvarlak biçimde sarılmış iplik, yün vb. şey.

Yapmak : Düzenli bir duruma getirmek. Olmasına yol açmak. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek. Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek. Gerçekleştirmek. Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek. Davranmak, hareket etmek. Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak. Yol almak. Evlendirmek. Onarmak, tamir etmek. Dışkı çıkarmak. Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek. Olmak. Üretmek. Bir durum yaratmak. Salgılamak, çıkarmak. Edinmek, sahip olmak. Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek.

Şerit : Dar, uzun dokuma veya kumaş parçası. Bir kara yolunda trafik çizgileri ile ayrılmış bölümlerden her biri. Herhangi bir maddenin dar, düz, ince ve uzun parçası. Dar, uzun kıyı parçası. Şeritgillerden, vücudu yassı, birbirine kenetlenmiş boğumları bulunan ve bazısı metrelerce boyda olan bir bağırsak asalağı, tenya, sığır tenyası, sığır şeridi, abdestbozan.

İp : İplik. Asarak öldürme cezası.

Dolaşmak : Doğru gitmeyip yolu uzatmak. Gezmek, gezinmek. Nefes, el bir şey üzerinde hafifçe hareket etmek. Akmak. Gezinmek. Çok kimse tarafından söylenmek. Bir yeri belli bir amaçla gezmek. Dönüp başka bir yönden gelmek. Saç, iplik vb. şeyler birbirine karışarak güç çözülür duruma gelmek. Denetlemek amacıyla bir yeri gezmek. Belirmek.

Tırmanmak : El ve ayaklarıyla tutunarak veya tırnaklarını iliştirerek dik bir yere çıkmak. Bir şeyin eğimini izleyerek yükselmek. Bitki, yakınındaki bir nesneye tutunarak yükselmek. Yokuş, merdiven vb. çıkmak. Belli bir durum, olay gittikçe güç kazanmak, giderek etkisini artırmak.

Taşıt : Otomobil, tren, gemi, uçak gibi taşıma araçlarının ortak adı, nakil aracı, nakil vasıtası, vasıta.

Doğru : Yakın, yakınlarında. Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. Gerçek, hakikat. Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu. İki nokta arasındaki en kısa çizgi. Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun. Karşı yönünce. Gerçek, yalan olmayan. Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca. Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde.

Çıkmak : Sesini yükseltmek. Belirmek, tanınmak. Yükselmek, artmak. Bir konu yetkililerce karara bağlanmak. Süresi dolduğunda ayrılmak. Mal olmak. Bir yere ulaşmak, varmak. Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak. Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak. Yayılmak, duyulmak. Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak. Harcamak zorunda kalmak. Piyasaya sürülmek. Yetişecek ölçüde olmak. Oyunda herhangi bir rolü oynamak. Verilmek. Flört etmek. Bir şeyin yukarısına doğru yürümek. Yerinden oynamak. Vermeye katlanmak. Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak. Yayımlanmak. Yetkili birinin makamına iş için gitmek. Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak. Karaya ayak basmak. Oluşmak, olmak. Büyük abdest bozmak. Niteliği sonradan anlaşılmak. İçeriden dışarıya varmak, gitmek. Bir iddia ile ortalıkta görünmek. Eksilmek. Yayılmak. Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek. Bulaşmak. Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek. Yeni yetişip satışa sunulmak. Bitmek, büyümek, sürmek. Olmak, bulunmak, var olmak. Yapılmak, yürümek. Giderilmek, yok olmak. Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak. Ay veya mevsim geçmek. Unutmak. Erişmek, görmek. Sıyrılmak, ayrılmak. Artırmak, fiyatı yükseltmek. Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek. Görünür veya belli bir durumda bulunmak. Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek. Meydana gelmek. Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak. Binaya kat eklemek. Gerçekleşmek. Gelmek. Ay, Güneş görünmek. Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek.

Saldırmak : Bir şey veya kimse üzerine saldırı yapılmasına sebep olmak. Etkisiyle eritmek. Yıkıcı ve sert eleştiriler yapmak. Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek. Gemi, kalkmak için yelken açıp başını gideceği yola çevirmek.

Hücum : Sert eleştiri. Gol atmak veya sayı kazanmak amacıyla yapılmış olan akın, hamle. Üşüşme, bir yere toplanma. Saldırı. "İleri" anlamında kullanılan bir seslenme sözü.

Tedirgin : Rahatı, huzuru kaçmış, bizar.

Gitmek : Dayanmak. Değerlendirmek, saymak, karşılamak. Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak. Sürmek, devam etmek. Satılmak. Götürülmek, gönderilmek. Bir şey zarar görmüş olmak. Yeter olmak, yetmek, yetişmek. Herhangi bir durumda olmak. Bir yerden veya bir işten ayrılmak. Yok olmak, elden çıkmak. Yakışmak, yaraşmak. Yapmak. Başvurmak, yapmak. Yürümek, yol almak. Geçmek. Bir yere doğru yönelmek. Makine, işlemek, çalışmak. Ölmek. Tüketilmek, harcanmak. Çıkmak, ulaşmak. Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak.

Okşamak : Benzemek, andırmak, hatırlatmak. Bir kimseyi hoşnut etmek. Hafifçe dokunmak. Hafifçe dövmek. Sevgi, şefkat belirtisi olarak elini bir şeyin üzerinde yavaş yavaş gezdirmek veya ona hafifçe vurmak.

Sarmakaya : Bingöl ili, Yenisu nahiyesine bağlı bir yerleşim bölgesi.

Diğer dillerde Sarmak anlamı nedir?

İngilizce'de Sarmak ne demek? : v. wind, wrap, wrap up, envelop, surround, encircle, bandage, bind, embrace, enclasp, begird, beset, bundle, cincture, clothe, coat, cocoon, coil, coil up, compass, do up, encompass, enfold, enlace, entwine, entwist, enwrap, fold, fold up, furl, gird

Almanca'da Sarmak : v. anwandeln, aufwickeln, bestürmen, einhüllen, einpacken, einschlagen, einwickeln, herumschlagen, hüllen, schlingen, umhüllen, umschließen, umschlingen, verpacken, wickeln, windeln, zusammenrollen

Rusça'da Sarmak : v. обвязывать, повязывать, перевязывать, бинтовать, накладывать, окружать, оцеплять, опоясывать, охватывать, объять, обнимать, мотать, наматывать, сматывать, перематывать, обертывать, завертывать, кутать, закутывать, укутывать, окутывать, обматывать, свертывать, сворачивать, скручивать, зав