Sava nedir, Sava ne demek

Yerel Türkçe anlamı:

Küçük örs.

Yas : Ayşe çok savalı.

1.Tenekeden yapılmış olan su maşrapası. 2.Topraktan yapılmış olan yağ tavası.

Topal.

1.bk. savak (VI). 2.Bakır işlemekte kullanılan demir araç.

Sağır.

Aptal, şaşkın.

Zanaat Ticaret alanındaki sözlük anlamı:

Maşraba gibi küçük boyda kap yapmakta kullanılan örs. (*Divrik -Sivas; *Bor -Niğde)

Sava isminin anlamı, Sava ne demek:

Erkek ismi olarak; Haber. Müjde.

Sava hakkında bilgiler

Sava Nehri (Boşnakça, Hırvatça, Slovence ve Sırpça: Sava - Almanca: Save / Sau - Macarca: Száva) Avrupa'da bir akarsudur. Tuna Nehri'nin sağ kollarından biridir. Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da Tuna Nehri ile buluşur. Uzunluğu yaklaşık 990 kilometre olup havzası 95.719 km 2dir. Akarken, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Sırbistan olmak üzere toplam dört ülkenin sınırlarından geçer.

Sava Nehri iki ana akarsuyun birleşmesi ile oluşur. Sava Dolinka (sol) ve Sava Bohinjka (sağ) Slovenya topraklarında, Lesce adında bir kasabada birleşir. Bu noktadan Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da Tuna Nehri'ne dökülene dek uzunluğu 945 kilometredir. Bunun 206 kilometresi Sırbistan sınırları içinde kalır. Alpler üzerinde ilk doğduğu yer olan Planica denen vadiden, Lesce'ye kadar tek başına aktığı da göz önüne alındığında uzunluğu 990 kilometre olmaktadır.

 

Tuna üzerinden sularını Karadeniz'e boşaltan nehir, Tuna Nehri'nin sağ kolları içinde en büyük olanı, tüm kolları içinde ise Tisa'dan sonra ikinci büyük olanıdır. Yugoslavya'nın var olduğu dönemlerde ülkeden geçen en uzun akarsu olma özelliğini taşıyan nehir, 1991 yılındaki dağılmanın ardından bugün toplam 4 ülkeden geçmektedir.

Sava ile ilgili Cümleler

  • Ali savaşta yaralandı.
  • Savaş 45 yıl önce gerçekleşti.
  • Savaş 1941 yılında patlak verdi.
  • Burak özel kuvvetlerdeydi ve onlar orada onlara psikolojik savaş öğretiyorlar.
  • Bu savaşın sona ermesi gerekiyor.
  • Savaş - üstesinden geleceksin!
  • Bush Orta Asya petrolünü kontrol etmek için savaşmak istemiyor.
  • Nükleer savaşın korkusuyla başladı.
  • Savaş, 1939'da patlak verdi.
  • Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.
  • Savahilii konuşuyor musunuz?
  • Burak bir savaşta savaştı ve onu kazandı.
  • Savaş 1939'da patlak verdi.
  • Savaş 1939 yılında patlak verdi.

Sava tanımı, anlamı:

Savacı : Haberci. Muştucu.

Savak : Suyu başka yöne akıtmak için yapılmış olan düzenek. Bir barajın fazla suyunu akıtmak için yapılmış olan düzen. Aptal, salak. Değirmen arkındaki fazla suyun akması için açılan ikinci su yolu.

Savaklama : Savaklamak işi.

Savaklamak : Suyu arklara salmak.

Savan : Tropikal iklim bölgesinin tipik bitki örtüsü. Pamuk ipliğinden yapılmış olan kalınca kilim. Yaygı, örtü.

Savana : Ekvator kuşağındaki otsu bitkilerle kaplı çayırlar.

Savaş : Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, harp, cenk, cidal. Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla girişilen mücadele. Uğraşma, kavga, mücadele.

 

Savaş açmak : Bir veya daha fazla devlete karşı savaş durumuna geçmek. ortadan kaldırmak için uğraşmak.

Savaş alanı : Savaş olan yer, meydan.

Savaş düzeni : Savaş alanında birlikler belirli bir düzenleme içinde yerleşme.

Savaş gemisi : Özel ve büyük ateş gücüne sahip, korunmak için zırhla kaplanmış gemi, harp gemisi.

Savaş sebebi : Ülkeler arasında savaş ilanına yol açan olay veya konu.

Savaş vermek : Savaşmak.

Savaşçı : Savaşa katılan kimse. İyi veya çok savaşan, savaşkan, cengâver. Savaşan, savaş durumunda bulunan, muharip.

Savaşçılık : Savaşçı olma durumu.

Savaşım : Herhangi bir amaca erişmek, bir güce karşı koyabilmek amacıyla bir kişi veya grubun sürekli çabası, mücadele.

Savaşım vermek : Bir amaca erişmek, bir güce karşı koyabilmek için uğraşmak, çaba göstermek, mücadele etmek.

Savaşımcı : Savaşım veren kimse, mücadeleci.

Savaşkan : Savaşçı.

Savaşma : Savaşmak işi, muharebe.

Savaşmak : Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla mücadeleye girişmek. Çaba sarf etmek. Ordu ölçüsünde iki silahlı kuvvet karşı karşıya gelip çarpışmak, vuruşmak, muharebe etmek.

Savaştepe : Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri.

Savat : Gümüş üstüne özel bir biçimde kurşunla işlenen kara nakış.

Savatlama : Savatlamak işi.

Savatlamak : Gümüş üstüne kurşunla kara nakışlar işlemek.

Savatlı : Savatı olan, savatlanmış.

Çete savaşı : Küçük asker birlikleri veya çeteler tarafından düşmanı yıpratmak için her türlü yola başvurarak yapılmış olan savaş.

Gerilla savaşı : Düşman kuvvetlerinin eylemlerini engellemek, baltalamak veya geciktirmek amacıyla gerillaların yaptığı savaş.

İç savaş : Bir ülke içinde çıkan savaş, iç harp, dâhilî harp.

İki kardeş savaşmış ebleh buna inanmış : "iki kardeş arasındaki anlaşmazlık geçicidir, bu durumu gerçek ve sürekli sanmak saflıktır" anlamında kullanılan bir söz.

Kalem savaşçısı : Yazılarıyla sürekli olarak başkalarına saldıran yazar, kalemşor.

Kimyasal savaş : Kimyasal madde ve silahların kullanıldığı savaş.

Meydan savaşı : Bir savaşta, kesin sonuç almak için düşmana karşı bütün güçlerle yüklenilen ölüm kalım savaşı, meydan muharebesi.

Psikolojik savaş : Temeli propagandaya dayanan, karşı düşünceli grupların birbirlerini etkileyebilmek ve kendi düşüncelerini kabul ettirmek için aralarında tehdit, şantaj, yıldırma vb. psikolojik ögelerin kullanıldığı mücadele türü.

Sıcak savaş : Silaha başvurularak yapılmış olan savaş, sıcak harp.

Sinir savaşı : Söz veya davranışlarla birbirini sinirlendirme, sinir harbi.

Soğuk savaş : İki kişi arasında fazla belli edilmeden yaşanan çekişme. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu ve Batı Bloklarının zaman zaman savaş çıkarma tehditlerinin bütün dünyada yarattığı gerginlik, soğuk harp.

Uzay savaşı : Uzay çalışmalarında öne geçme yarışı. Uzayla ilgili geliştirilen modern tekniğin imkânlarını askerî ve siyasi amaçlarla kullanarak ülkeler arasında üstünlük sağlama mücadelesi.

Yaşam savaşı : Yaşama çabası.

Yıldız savaşı : Bilim kurgu filmlerde yıldızlar arasında geçen savaş.

Haber : Bilgi. İletişim veya yayın organlarıyla verilen bilgi. Yüklem. Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık.

Muştu : Sevindiren haber, sava, müjde, erim, beşaret.

Hırvat : Hırvatistan Cumhuriyeti'nde yaşayan bir halk ve bu halkın soyundan olan kimse.

Sloven : Slavların güney kolundan bir ulus veya bu ulustan olan kimse, İsloven.

Sırp : Sırbistan'da yaşayan ve Slavların güney kolundan bir halk veya bu halkın soyundan olan kimse.

Almanca : Bu dille yazılmış olan. Hint-Avrupa dillerinin Cermence kolundan, Almanya, Avusturya ile İsviçre'nin bir bölümünde kullanılan dil.

Macarca : Macar dili. Bu dille yazılmış olan.

Savabilme : Savabilmek işi.

Savabilmek : Savma imkânı veya olasılığı bulunmak.

Savacağ : Çağlayan. Değirmeni döndüren su.

Savacah : Değirmen suyunu başka yöne çevirmek için oluk önüne konulan tahta. < T. sav-acak: Ark içinde, akarsuyun yönünü değiştirecek düzenek ve o düzeneğin çıkarılıp takılan tahtası (Erzincan Merkez) Değirmen suyunun başka bir yere akıtılmasına mahsus bend Çalıştırılmak istenmediği zaman değirmenin suyunu başka bir yere akıtmak için yapılmış kanal

Savacak : 1.Değirmen suyunu başka yöne çevirmek için oluk önüne konulan tahta. 2.Değirmen arkmdaki fazla suyun akması için açılan ikinci suyolu. 3.Genel su arkı, su anayolu. Değirmen suyunun yönünü değiştirmeye yarayan, bentlere konulan kapak. Değirmende çarka çarpan suyun yönünü değiştirerek durmasını sağlayan araç. Değirmen arkındaki fazla suyun dışarı akması için konulan oluk. [- savak -2] [Bakınız: savak]

Savacık : Saplı su tası, maşrapa Van şehrinde, Güzelsu bucağına bağlı bir yer.

Savacılık : Savacı olma durumu.

Savaçcı : Muharip.

Savah : Değirmen suyunu başka yöne çevirmek için oluk önüne konulan tahta. Sabah. Aptal, şaşkın Değirmen arkındaki fazla suyun dışarı akması için konulan oluk bk. savak (I)- bk. savacak- bk. savak (I)-4. Değirmene suyu eğik biçimde akıtan oluk ya da içi oyuk ağaç Ark Aptal, akılsız. Beli sakat insan ya da hayvan. Sabah: savah üzü Saf; budala; sersem Salak, ahmak

Savahacan : Sabaha kadar.

Diğer dillerde Sava anlamı nedir?

İngilizce'de Sava ne demek? : [Sava River] n. allegation, thesis, proposition, assertion, position, contention, pretension

v. dismiss, drive away, brush off, stave off, head off, get rid of, stop