Things türkçesi Things nedir

Things ile ilgili cümleler

English: A few things didn't quite meet Tom's expectations.
Turkish: Birkaç şey, Tom'un beklentilerini bütünüyle karşılamadı.

English: "Special forces might do a lot of things that regular troops wouldn't do" "Like torture?" "I won't answer this question"
Turkish: "Özel kuvvetler düzenli birliklerin yapmayacağı birçok şeyi yapabilir" "İşkence gibi mi?" Bu soruya cevap vermeyeceğim."

English: A person views things differently according to whether they are rich or poor.
Turkish: Bir kişi zengin ya da fakir olup olmadığına göre işleri farklı görür.

English: A lot of things happened and my schedule was messed up.
Turkish: Birçok şey oldu ve programım karıştı.

English: A pet theory of mine is that things should be seen from a distance.
Turkish: Benim bir evcil hayvan teorim şeylerin uzaktan görülmesidir.

Things ingilizcede ne demek, Things nerede nasıl kullanılır?

Things are looking up : İşler iyiye gidiyor. İşler düzeliyor.

Things as they are : Halen oldukları gibi olan işler. Olduğu gibi durum.

Things became clear : İşler anlaşılması kolay bir hale geldi. İşler açığa çıktı.

 

Things got worse : Durum daha kötü bir hal aldı. İşler daha da kötüleşti. İşler kötüye gitti.

Things to do : Yapılması gerekenler. İş.

Get things done : Başarmak. Becermek. Halletmek.

Things went awry : İşler ters gitti. Başarılı değildi. İşler yanlış gitti. İşler iyi gitmedi.

All things to all men : Herkesin aradığı veya peşinde koştuğu. Herkesin aradığı. Her yerde ve her zaman hazır.

Things took a turn : Bir değişim oldu. İşler değişmeye başladı. İşler dönmeye başladı. İşler döndü.

Has things to do : Yoğun. Yapması gereken işleri var. Halletmesi gereken görev veya ayak işleri bulunmakta. Yapacakları var.

İngilizce Things Türkçe anlamı, Things eş anlamlısı

Sözcükler, direkt olarak Things ile ilgili eş anlamlı kelimeler olmayabilir. Kelime anlamı benzer olan sözcükler olabilirler.

Fleshes : Akraba. Et yedirmek. Ten. Çiğ etle beslemek. Bedensel istekler. Et. Şişmanlatmak. Ayrıntılarıyla anlatmak. Derisinden eti sıyırmak.

Top coat : Temel renk. Taban. Son kat. Dayanıklı. Pardösü. Son kat boya. Üst tabaka.

Operator : Santral. Alıcıyı doğrudan doğruya çalıştıran ve yöneten, alıcı devinimlerini gerçekleştiren, görüntülerin film üzerine saptanmasını sağlayan kimse. tv. televizyon alıcısını doğrudan doğruya çalıştıran kimse. Operatör. İşi bilen kimse. Telefon operatörü. Işık görevlisi. İşletici. İpli kukla oynatıcısı. Gösterimci. Spekülatör.

Doings : Hareket. İş. Faaliyet. Zımbırtı. Tavır. Şey. Muamele.

Fleshing : Et. Çiğ etle beslemek. Dünyevi veya bedensel şeylere adanmış kimse. Şişmanlatmak. Akraba. Bedensel istekler. Ayrıntılarıyla anlatmak. Ten. Derisinden eti sıyırmak. Et yedirmek.

 

Coiffed : Yüksük. Bone. Takke. Saç modeli. Külah.

Conjunctures : Ekonomik hayatın gelişmesi. Kritit durum. Belli bir zaman dilimi içinde belli bir olayı. Eylem ya da etkinliği çevreleyen şartların tümü. Buhran. Kriz. Konjonktür. Şartlar.

Course of events : Olayların gidişatı. Olayların akışı. Cereyan. Olayların gelişimi. İşin gidişatı. İşin gidişi.

Coifed : Saç modeli. Takke. Külah. Yüksük. Bone.

Things synonyms : clothings, associations, clothing, status, beanie, attitude, contexts, going, condition, bonnet, freight, factual situation, course, chapeaus, bioplasm, attitudes, works, chapeau, paletot, postures, connexions, article, affairs, case, circumstance, trajectory, hat, gaberdine, commodity, property, station, coif, estate.