Uydurmak nedir, Uydurmak ne demek

"Uydurmak" ile ilgili cümleler

  • "Gözlerini kilidi sökülmüş ve büyümüş anahtar deliğine uydurdu." - P. Safa
  • "Terzinin kendi sözünü yanlış anlamış olduğu hikâyesini uydurmuş olmalıydı." - A. Ş. Hisar

Yerel Türkçe anlamı:

Benzetmek.

Ara bulmak, ortam düzenlemek.

Yolunu bularak ele geçirmek: Nirden uydurdun bu gözel ağızlığı?

Uydurmak, yalan söylemek

Kız kaçırmak.

Erkek cinsel ilişkide bulunmak.

Uydurmak tanımı, anlamı:

Uydurma : Şişirme haber. Uydurmak işi. Yeni bir biçim verilmiş. Gerçek dışı, uydurulmuş olan, yalan, sahte, asılsız, düzme.

Anahtar uydurmak : Bir kilidi açmak için kendi anahtarından başka bir anahtar kullanmak.

Ayak uydurmak : Yürüyüşte adım atışını başkalarınınkine uydurmak. kendi gidiş ve davranışını başkasınınkine benzetmek. ayak açmak.

İşini uydurmak : Kurnaz, açıkgöz davranarak işine istediği gibi biçim vermek.

Kılıfına uydurmak : Bir durum ve tutuma, yöntemine uygun biçim vermek.

Kitaba uydurmak : Yasal olmayan bir işi hile, düzen vb. ile kanuna uygun gibi göstermek.

Ortama ayak uydurmak : Çevreye uyum sağlamak.

 

Usulüne uydurmak : Yapılamayacak bir şeyi bir yolunu bulup yapabilmek.

Sağlamak : Öndeki aracın sağından ilerleyerek önüne geçmek. Elde etmek, sahip olmak. Bir işlemin doğruluğunu ortaya koymak. Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek.

Hayal : İmge. Aydınlatılan bir perde arkasında deri veya kartondan yapılmış, hareket edebilen resimler ve bunlarla oynatılan oyun. Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, imge, hülya. Görüntü. Belli belirsiz görülen şey, gölge.

Yarar : Bir işten elde edilen iyi sonuç, fayda, avantaj. Çıkar. Yarayan, elverişli, uygun.

Gerçek : Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici. Yapay olmayan. Temel, başlıca, asıl. Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat. Doğruluk. Gerçeklik. Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan. Yalan olmayan. Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, özbeöz, hakiki, reel. Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan.

Söylemek : Türkü, şarkı vb. okumak. Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak. Önceden bildirmek, tahmin etmek. Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak. Sipariş etmek. Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak. Yapılmasını istemek. Yazmak, düzmek. Haber vermek.

Yakıştırmak : Yakışacak bir duruma getirmek, uygun duruma koymak, yaraştırmak. Uydurmak. Uygun ve yerinde görmek. Bir durum veya niteliği bir kimse için düşünmek, yormak.

Bulmak : Hatırlamak. Herhangi bir görüşe, bir yargıya varmak. Varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak, keşfetmek. Bir şeyi elde etmek. Sağlamak, temin etmek. İstenilen şeye kavuşmak, nail olmak. Kaybedilen bir şeyi yeniden ele geçirmek. Bir yere, bir noktaya erişmek, ulaşmak. İlk kez yeni bir şey yaratmak, icat etmek. Seçmek. Cezaya uğramak. Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak.

 

Elde : Çarpma ve toplama işlemlerinde bir sonraki sıranın rakamlarına katılacak olan sayı.

Etmek : Herhangi bir değerde olmak. Bulmak, erişmek. Demek, söylemek. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Kötülükte bulunmak. Eşit değer kazanmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Bir işi yapmak.

Cinsel : Cinsiyetle ilgili, cinsî, eşeysel, seksüel.

Bulunmak : Bir yerde olmak. Herhangi bir durumda olmak. Bulma işine konu olmak.

Becermek : Irzına geçmek, kirletmek. Güç görünen bir iş veya duruma çözüm bulmak, üstesinden gelmek. Birini öldürmek. Bir şeyi kullanılmaz duruma getirmek, bozmak, kirletmek.

Uydurmak ile ilgili Cümleler

  • Sana ayak uydurmak zor.
  • Ali Mary'ye ayak uydurmak için acele etti.
  • Onlara ayak uydurmak zor.
  • Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın.
  • Ona ayak uydurmak zor.
  • O, konuşmanın bir bölümünü unuttu ve bir süre uydurmak zorunda kaldı.
  • Ali sınıfın geriye kalanına ayak uydurmak için sorun yaşıyor.

Diğer dillerde Uydurmak anlamı nedir?

İngilizce'de Uydurmak ne demek? : v. make up, concoct, fake up, cook up, cook, fabricate, frame, invent, manufacture, tell a fib, adjust, adapt, fit, suit, tune up, tune, accommodate, attune, conform, dream up, fashion, feign, fib, forge, fudge, gear, improvise, key, mint, reconcile

Fransızca'da Uydurmak : adapter, agencer, ajuster, assortir, conformer, fabriquer, inventer, regler qch sur

Almanca'da Uydurmak : v. anpassen, anrichten, einpassen, anschmiegen, anbequemen, erzählen, erfinden, erdichten, fabeln, fingieren, lügen, sohlen, zusammenstoppeln, konstruieren

Rusça'da Uydurmak : v. выдумывать, измышлять, придумывать, надумывать, приспосабливать, приноравливать, прилаживать, изобретать, импровизировать, отхватывать, раздобывать, измыслить, придумать, надумать, приспособить, приноровить, приладить, изобрести, отхватить