Varmak nedir, Varmak ne demek

"Varmak" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Secdeye varmak. Uykuya varmak."
  • "Eli varmak. Dili varmak."
  • "Beni tahkir etmeye kadar varıyorsun." - P. Safa
  • "Gönül verdin derlerdi o delikanlıya / En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya" - A. M. Dranas
  • "Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne?" - İ. Özel
  • "Tadına varmak. Sırrına varmak."
  • "Yaşı elliye vardı. O şimdi yolun yarısına varmıştı."

Yerel Türkçe anlamı:

Duymak, sezmek: Dadına yini vardım.

Yönelip gitmek

Yetişmek.

Evlenmek.

Varmak

Gitmek.

Yetişmek, ulaşmak, yanaşmak: Guyunun dibine vardı.

Gelmek.

Varmak, gitmek

İyice anlamak: Aklım varmadı.

Gönül kırmak, acı, dokunaklı konuşmak: Otur sen de yirine; hinci bir ayak ta sana varacağım!

Vasıl olmak.

Diğer sözlük anlamları:

Hücum etmek.

Gitmek, yürümek.

Geçmek, maziye karışmak.

Yok olmak, zail olmak.

Varmak anlamı, kısaca tanımı:

Var : Elde bulunan her şey. Sahiplik bildiren olumlu ad cümleleri kuran bir söz. Mevcut, evrende veya düşüncede yer alan, yok karşıtı.

 

Varıncaya kadar : Ne varsa her şeyi.

Varagele : Belirsizlik. Bir şeyi, bir yerden bir yere çekerek götürüp getirmeye yarayan araç.

Varagele bombardımanı : İkinci Dünya Savaşı'nda müttefiklerin çok sık uyguladığı bombardıman yöntemi.

Varagele botu : İki nokta arasında ulaşımı sağlayan bot.

Tümevarım : Teklik olandan, özel olandan genel olana giden, tek tek olgulardan genel önermelere varan yöntem, istikra, endüksiyon.

Varma : Varmak işi.

Ağzı kulaklarına varmak : Çok sevinmek.

Anlaşmaya varmak : Bir konuda birisiyle anlaşmak.

Bilincine varmak : Anlamak, kavramak.

Düşünceye varmak : Bir görüşe veya karara varmak, bir inanca ulaşmak.

Eteğe varmak : Yardım istemeye gitmek.

Farkına varmak : Gözüne çarpmak, fark etmek, anlamak.

Görüş birliğine varmak : Farklı görüş ve düşüncelerden sonra aynı görüş ve düşünceye ulaşmak.

Hükme varmak : İyice düşündükten sonra karar vermek.

İleri varmak : İleri gitmek.

Kanıya varmak : Belli bir kanı edinmiş olmak.

Karara varmak : Bir konuda anlaşmak, bir şeyi kararlaştırmak.

Kocaya varmak : Kız, kadın evlenmek.

Künhüne varmak : Bir şeyin özünü, aslını anlamak.

Secdeye varmak : Secde etmek.

Sevincinden ağzı kulaklarına varmak : Çok sevinmek.

Tadına varmak : Bir şeydeki ince güzelliği kavramak.

Üstüne varmak : Saldırmak. kadın evli bir erkekle evlenmek. bir şey yapmasını baskı yaparak istemek.

Uykuya varmak : Sükûnet, sessizlik, hareketsizlik içine girmek. uyumak.

Üzerine varmak : Üstüne varmak.

Yargıya varmak : Karşılaştırma ve değerlendirme yaparak bir sonuca ulaşmak, anlam vermek.

Erişilmek : Erişme işi yapılmak, ulaşılmak, yetişilmek.

 

Ayak : Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi. Halk edebiyatında uyak. Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta. Yarım arşın veya 30,5 santimetre uzunluğundaki ölçü birimi, kadem, fit, fut. Bacak. Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizeler. Basamak. Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri. Altılı ganyanda yer alan her bir koşu. Futun küpü alınarak hesaplanan değer. Kömür ocaklarında kömürün çıkarıldığı galeri. Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri. Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü. Göl ayağı. Mayalardan önce, makama uygun olarak çalınan veya söylenen beste. Vücudun belden aşağı bölümü.

Basmak : Sıkıştırarak yerleştirmek. Vücudun ağırlığını verecek bir biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak. Duman, sis vb. çevreyi kaplamak, çökmek. Bir kimse bir yaşa girmek. Kümes hayvanları kuluçkaya yatmak. Basınç yaparak sıvı ve gazları itmek. Örtmek, bürümek, kaplamak. Bir şeyin etkisinde kalıp eziklik, üzüntü ve ağırlık duymak. Bası işi yapmak, tabetmek. Bir şeyi, üzerine kuvvet vererek itmek. Baskın yapmak. Küçük çocuklar ayakta durabilmek. Bir şey üzerinde kalıp, mühür vb.yle iz yapmak. Uygunsuz vaziyette yakalamak.

Ulaşmak : Yetişmek. Varmak, gelmek. Elde etmek, erişmek. Birbirine katılmak, dökülmek.

Vasıl : Ulaşan, varan.

Durum : Duruş biçimi, konum, tavır. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.

Düzey : Bir yüzeyin veya bir noktanın yüksekliğindeki yatay sınır, seviye. Bir nesnenin, bir kimsenin başka nesnelere veya kimselere göre olan değer ve yücelik derecesi, seviye. Bir kursun basamaklarından her biri, kur.

Hoş : Bununla birlikte. Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren. Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde.

Bir : Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Bir kez. Aynı, benzer. Sayıların ilki. Ancak, yalnız. Tek. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Sadece. Bu sayı kadar olan. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Beraber. Eş, aynı, bir boyda. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı.

Ermek : Erişmek. Ürün olgunlaşmak. Yetişip dokunmak. Kavuşmak. İnsan veya bitki büyüyüp gelişmek, yetişmek. Kendini Tanrı yoluna vermiş kimse insanüstü kutsal bir aşamaya erişmek.

Yapmak : Dışkı çıkarmak. Bir durum yaratmak. Üretmek. Davranmak, hareket etmek. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek. Olmak. Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak. Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek. Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek. Onarmak, tamir etmek. Edinmek, sahip olmak. Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek. Evlendirmek. Yol almak. Salgılamak, çıkarmak. Gerçekleştirmek. Olmasına yol açmak. Düzenli bir duruma getirmek. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek. Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek.

Kadın : Bayan. Erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi, zen. Hizmetçi bayan. Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri, becerileri olan.

Evlenmek : Erkekle kadın, aile kurmak için yasaya uygun olarak birleşmek, izdivaç etmek.

Başka : Nitelik yönünden alışılmışın dışında bir üstünlüğü olan. Bilinenden ayrı, değişik, farklı, özge. "Ayrıca, üstelik, bir yana" anlamlarında -den başka biçiminde kullanılan bir söz.

Geçmek : Görev almak. Sürümü olmak, satılmak. Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek. Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak. Yazılmak, girmek. Kullanımda olmak, tedavülde olmak. Birinden meşk etmek. Çekiştirmek, yermek. Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek. Bir yere gidip oturmak. Bırakmak, vazgeçmek. Zamanı aşmak, geride bırakmak. Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak. Tükenmek, bitmek, sona ermek. Bir duruma uğramak, konu olmak. Okulda, sınavda başarı göstermek. Söylemeden veya bitirmeden atlamak. Sönmek. Geride bırakmak, aşmak. Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek. Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak. Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak. Hastalık bulaşmak, sirayet etmek. Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. Harcamak. Bir yandan girip diğer yandan çıkmak. Yaşamak. Etki yapmak, işlemek. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak. Bir yerden başka bir yere gitmek. Kalmak, devrolmak. Kabul edilemez olmak. Yerini bırakıp başka yer almak. Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek. Üstünlük sağlamak.

Varmak ile ilgili Cümleler

  • Birkaç dakika erken varmak her zaman iyi bir fikir.
  • Onlar tatmin edici bir uzlaşmaya varmak için müzakere ediyorlar.
  • Oraya vaktinde varmak için biz bir taksi tuttuk.
  • Evinizden 10 km uzaktaki bir mağazaya gitmek istiyorsanız ve saatte 50 km hızla sürüyorsanız oraya varmak kaç dakikanızı alır?
  • Saniyede 17 km hızla dünyadan en yakın ikinci yıldız olan Proxima Centauri'ye varmak yaklaşık 75.000 yıl alır.
  • Mağaraya varmak kolay.
  • Varmak istediğiniz yere ulaştınız.
  • Roma'ya varmak üç saat sürmez.

Diğer dillerde Varmak anlamı nedir?

İngilizce'de Varmak ne demek? : v. approach, arrive, arrive at, attain, come at, come to, get, get at, get to, go into, hit, make, reach

Fransızca'da Varmak : arriver, accéder, aller à la maison, parvenir, se monter à, se rendre, comprendre, concevoir, saisir

Almanca'da Varmak : v. ankommen, anlangen, betragen, einlaufen, eintreffen, gelangen, gewinnen, züngeln

Rusça'da Varmak : v. прибывать, доходить, доезжать, долетать, добредать, добираться, приходить, приезжать, подъезжать, достигать, дотягивать, доживать, приводить, прибыть, доехать, долететь, добрести, добраться, прийти, подъехать, достигнуть, достичь, дотянуть, дожить, привести