Vurmak nedir, Vurmak ne demek

"Vurmak" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Bohçacı ve yazmacı kadınların tuhaflığına vurarak etrafını alırlar." - R. H. Karay
  • "Yıkık damından içeriye parça parça güneş vurur." - R. H. Karay
  • "İkiyi dörde vurursak sekiz eder."
  • "Duvara boya, tahtaya cila vurmak. Yakı vurmak."
  • "Deliliğe vurmak."
  • "Masaya vurmak. Birinin başına vurmak."
  • "Birinin on milyon lirasını vurmak."
  • "Ayağını güm güm yere vurarak."
  • "Kolumu duvara vurmuşum."
  • "Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara giriyor." - R. H. Karay
  • "Bıçak vurmak."
  • "Bir gün kızı kurtarmışlar, ayıyı vurmuşlar." - H. E. Adıvar
  • "Hamalın biri sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu." - H. Taner
  • "Seni buradan ellerine kelepçe, ayaklarına zincir vurup öyle götürecekler!" - Y. K. Karaosmanoğlu
  • "Damga vurmak."
  • "Kalbi öylesine kopacakmış gibi vuruyordu." - H. Taner
  • "Kriz kitap dünyasını da vurdu."
  • "Bizim evin bacası çekmiyor. Bütün kış, maaile kömür vuruyor bizi bu yüzden." - N. Hikmet
  • "Dolu, bu yıl ekinlerin çoğunu vurmuş." - F. Otyam
  • "Su dışarı vurdu."
  • "Akşam olunca kapının desteğini vurduk."
 

Yerel Türkçe anlamı:

Yönelmek, sapmak (genellikle yokuş için).

Seslenmek // yola vurmak: uğurlamak

Koymak: Yemeği ataşa vur.

Silahla öldürmek.

Çarpmak, vurmak.

Denk getirmek: Tam üstüne vurmuşum.

(çalgı) Çalmak.

İdam etmek.

Yüklemek.

Vurmak (bk. urmak)

Diğer sözlük anlamları:

Yapıştırmak.

Vurmak kısaca anlamı, tanımı:

Vur abalıya : Bütün özverinin yumuşak huylu kişiye yüklenmesi, sessiz, güçsüz kişinin hırpalanması, hakkının çiğnenmesi durumunda söylenen bir söz.

Vur aşağı tut yukarı : Uzun uzun çekişerek, sıkı pazarlık ederek.

Vur dediyse öldür demedi : Bir dileği yerine getirirken aşırılığa düşen için söylenen bir söz.

Vurduğu yerden ses gelmek : Çok kuvvetli vurmak, eli ağır olmak.

Vurdukça tozumak : Üzerinde çalışıldıkça, işlendikçe işi artmak.

Vurup kafayı yatmak : Uykusu geldiğinde hemen yatmak.

 

Vurkaç : Birden saldırıp hemen kaybolma.

Vurtut : Silahla yaratılan kargaşalık. Uzun uzun çekişerek, sıkı pazarlık ederek.

Başvurmak : Bir işe girmek, bir sınava katılmak vb. konularda müracaatta bulunmak. İsteği, dileği belirtmek için herhangi bir işlem başlatmak. Bir şeye yararlanmak amacıyla el atmak. Bilgi sahibi olmak için bir kaynağı kullanmak, müracaat etmek. Bir işin yapılması için bir kimsenin aracılığını istemek.

Dışa vurum : Ruhsal olayların belli işaret veya tasvirlerle yansıtılması, insan ruhunun algılanabilecek biçimde kendini dışa yansıtması, ifade, dış vurum.

Vurma : Vurmak işi.

Açığa vurmak : Belli etmek, ortaya çıkarmak.

Afyonu başına vurmak : Aşırı davranışlarda bulunacak kadar öfkelenmek, ne yaptığını bilememek.

Ağzına gem vurmak : Susturmak, söyletmemek.

Alaya vurmak : Ciddiyken sonradan alay ediyormuş gibi bir havaya girmek.

Aptallığa vurmak : Bir şeyi bilmez, anlamaz gibi görünmek.

Arkadan vurmak : Bir kimse kendisine güvenen ve inanan birine gizlice kötülük etmek.

Ateşe vurmak : Bir yemeği pişmek üzere ocağa koymak.

Ateşi başına vurmak : Çok öfkelenmek, sinirlenmek, coşmak.

Ayağına bağ vurmak : Önüne bir engel çıkarmak.

Ayağını vurmak : Ayakkabı ayağını yara etmek.

Ayakkabı vurmak : Ayakkabı ayağı zedelemek, ayağı rahatsız etmek.

Ayaz vurmak : Sebze ve meyveler donmak.

Ayıbını yüzüne vurmak : Birinin kusurunu yüzüne söylemek.

Bağın vurmak : Çökmemesi için kazı duvarlarını bağınlarla desteklemek.

Baharı başına vurmak : Gençliğin verdiği coşkuyla gereksiz veya aşırı davranışta bulunmak.

Balta vurmak : Balta ile kesmek, parçalamak.

Baltayı taşa vurmak : Farkında olmayarak birine dokunacak sözler söylemek, pot kırmak.

Belden aşağı vurmak : İş hayatında, insan ilişkilerinde, siyasette kural dışı saldırmak.

Beynine vurmak : İçki etkisiyle ne yaptığını bilemez duruma gelmek.

Bıçak vurmak : Bıçaklamak. bıçakla kesmek.

Bir taşla iki kuş vurmak : Bir davranışla birden çok yararlı sonuca ulaşmak.

Borç vermekle düşman vurmakla : "borç vermekle, düşman vurmakla yok edilir" anlamında kullanılan bir söz.

Boş yerine vurmak : Böğürlerine vurmak.

Boya vurmak : Boyamak.

Boynunu vurmak : Başını keserek öldürmek.

Boyunduruğa vurmak : Baskı altına almak.

Bukağı vurmak : Bukağı takmak.

Camadan vurmak : Fazla rüzgâra karşı yelkeni kasmak.

Canevinden vurmak : En etkileyici yönünden saldırmak.

Çekip vurmak : Bir anda karar verip silahla öldürmek.

Çenesine vurmak : Aşırı derecede konuşmak, gevezelik etmek.

Çifte vurmak : Çiftelemek.

Çırpı vurmak : Boyaya batırılmış ipin gerilip çabucak çırpılmasıyla yüzeylere çizgi çekmek.

Damga vurmak : İz bırakmak. damgalamak.

Darbe vurmak : İyi olan bir durumu kötüye dönüştürmek.

Deliliğe vurmak : Kendini deli gibi göstermek.

Dem vurmak : Bir şeyden söz etmek, konu açmak.

Demire vurmak : Demir zincirle bağlamak.

Dibe vurmak : En kötü duruma düşmek.

Dışa vurmak : Belli etmek.

Dışarı vurmak : Belli etmek, açıklamak.

Dizgin vurmak : Ata dizgin bağlamak.

Düğüm üstüne düğüm vurmak : Parasını pintilik ederek saklamak.

Düğüm vurmak : Düğümlemek. parasını pintilik ederek saklamak, biriktirmek.

Eyer vurmak : Eyeri hayvanın sırtına koyup bağlamak.

Gem vurmak : Hayvanın ağzına gem takmak. her türlü taşkınlığı, isteği, hevesi vb.ni engellemek.

Gemi baş vurmak : Önden gelen dalgalarla gemi başı kalkıp kalkıp inmek.

Harı başına vurmak : Azmak, kendini tutamayacak duruma gelmek. çok kızmak.

Horon vurmak : Horon oyununu oynamak.

İşi vurmak : İşi değiştirmek.

Kafasına vurmak : Başına vurmak.

Kafasını vurmak : Bir kimsenin kafasını kesmek.

Kafayı vurmak : Hastalanıp yatağa düşmek. uyumak için yatmak.

Kalıba vurmak : Biçimi bozulmuş bir şeyi düzeltmek için kalıba geçirmek.

Kapısına kilit vurmak : Girilip çıkılmasını önlemek için bir yeri kapamak. bir yerin çalışmasına son vermek.

Karaya vurmak : Karaya çarpmak. denizdeki bir cisim kendini karaya atmak.

Kazığa vurmak : Bir kimseyi yere dikilmiş ucu sivri bir kazığa oturtarak öldürmek.

Kelepçe vurmak : Bileklere demir halka geçirmek.

Kelepçeye vurmak : Kelepçe vurmak.

Ket vurmak : Engel olarak güçleştirmek.

Kilit vurmak : Kapatmak.

Kıyıya vurmak : Bir şey akıntı veya dalgayla kıyıya sürüklenmek.

Kol vurmak : Dolaşmak.

Kolan vurmak : Hayvanın eyer veya semerini kolana bağlamak. salıncakta hızlanmak için ayakta durup vücudu doğrultarak ileriye atılırcasına hareket etmek.

Kömür başa vurmak : Kömürün iyi yanmamasından çıkan karbon oksidiyle zehirlenmekten baş ağrımak.

Köstek vurmak : Hayvanın ayağına köstek bağlamak. güreşte hasmın bir veya iki ayağını sımsıkı yakalamak. kösteklemek.

Lapa vurmak : Ağrıyı kesmek, iyileştirmek amacıyla lapa koymak.

Makas vurmak : Makasla kesmek.

Meydana vurmak : Belli etmek, ortaya çıkarmak.

Mihenge vurmak : Denemek.

Neşter vurmak : Bir sorunu kesin bir sonuca ulaşmak amacıyla ele almak. ameliyat yapmak.

Oltaya vurmak : Balık yakalanmak.

Palan vurmak : Palanı hayvanın sırtına koyup bağlamak.

Palet vurmak : Dipte yüzerken yükselme amacıyla paletlerle suyu dövmek.

Partiyi vurmak : Büyük bir kazanç sağlamak.

Payanda vurmak : Payandalamak.

Pençe vurmak : Pençelemek. ayakkabıya pençe çekmek.

Perdah vurmak : Parlatmak.

Pireyi gözünden vurmak : Keskin nişancı olmak.

Pişkinliğe vurmak : Kötü bir davranışa veya söze aldırmamak.

Piyango vurmak : Beklenmedik bir yerden büyük kazanç sağlamak. piyangoda ikramiye kazanmak.

Prangaya vurmak : Ayağına pranga bağlamak, zincire vurmak.

Sağ gösterip sol vurmak : Şaşırtmak.

Sahile vurmak : Bir nesne dalga veya akıntının etkisiyle kıyıya gelmek, kıyıda bulunmak.

Sakalına göre tarak vurmak : Birinin hoşlanacağı biçimde konuşmak veya davranmak.

Sarhoşluğa vurmak : Kendini sarhoş gibi göstermek, sarhoş olmuşçasına davranmak.

Şavkı vurmak : Bir şeyin ışığı yansımak.

Sekte vurmak : Kesilmesine sebep olmak, kesintiye uğratmak.

Semer vurmak : Semer sırtı yaralamak. semeri, yük hayvanının sırtına koyup bağlamak, semerlemek.

Sıva vurmak : Bir duvarı sıva kullanarak düzgünleştirmek, sıvamak.

Soğuk vurmak : Soğuk etkisiyle bitki kurumak.

Tarak vurmak : Taramak.

Tavana vurmak : Tavan yapmak.

Teraziye vurmak : İyice tartarak düşünmek.

Topuk vurmak : Selamlamadan önce ayak topuklarını yan yana getirmek.

Tos vurmak : Alın veya boynuzla vurmak, süsmek.

Turnayı gözünden vurmak : Umulmadık bir kazanç veya çıkar sağlama imkânı ele geçirmek.

Voli vurmak : Vurgun vurmak.

Volta vurmak : Gemi zikzak yapmak. bir aşağı bir yukarı dolaşmak.

Vurgun vurmak : Yolsuzluk yaparak kısa sürede büyük kazanç elde etmek.

Yalpa vurmak : Rüzgâr, deniz ve yolun durumu dolayısıyla deniz taşıtları iki yana sallanmak. dağılmak, sağa sola yayılmak. iki yana eğilerek yürümek.

Yama vurmak : Delik, yırtık veya eski bir yere yama koymak, yama koyarak onarmak.

Yerden yere vurmak : Birine türlü yönlerden saldırarak onu çok aşağılayıcı bir duruma düşürmek.

Yere vurmak : Yenmek, alt etmek. kötü bir duruma sokmak.

Yol vurmak : Yol kesmek.

Yola vurmak : Yolcu etmek, uğurlamak. yola koyulmak.

Yük vurmak : Hayvana yük yüklemek.

Yüze vurmak : Yüzüne vurmak.

Yüzüne vurmak : Ayıplayarak kusurunu yüzüne söylemek.

Zincir vurmak : Elini ayağını bağlamak. özgürlüğünü elinden almak.

Zincire vurmak : Prangaya vurmak.

Çarpmak : Etkisiyle birdenbire hasta etmek. El çabukluğu ile çalmak, dolandırarak elde etmek. Kalp, hızlı hızlı vurmak. Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak. Kurnazlıkla ele geçirmek. Hızla değmek, vurmak. Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, darp etmek. Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak.

Çıkarmak : Sunmak. Sonunu getirmek. Söylemek. Yapmak, üretmek. Resim yapmak. Gibi göstermek, bir davranış yüklemek. Boşaltmak. Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak. Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak. Sindirim yolundan dışarı atmak, kusmak. Fotoğraf çektirmek. Bir müzik parçasını notalarıyla çalmak. Yayımlamak. İlgisini keserek uzaklaştırmak. Sağlamak, elde etmek. Yollamak, göndermek. Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek. Gidermek. Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek. Hatırlamak. Bulmak, ortaya koymak. Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek. Göstermek.

Etki : Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir. Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim. Bir etken veya bir sebebin sonucu, yardım.

Uzanmak : Bir şey boyunca sıralanmak. Boylu boyunca yatmak. Gitmek. Sarkıntılık etmek. Yetişmek, ulaşmak. Vücudunu yöneltmek veya vücuduyla birlikte kolunu uzatmak. Bir alana yayılmak.

Duyulmak : Duyma işine konu olmak.

Hissedilmek : Sezilmek. Hissetme işine konu olmak.

Görünmek : Benzemek, görünüşünde olmak. İzlenim uyandırmak. Gözdağı vermek. Görülür duruma gelmek, görülür olmak, gözükmek. Azarlamak.

Bir : Ancak, yalnız. Sayıların ilki. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Sadece. Beraber. Eş, aynı, bir boyda. Tek. Bir kez. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Aynı, benzer. Bu sayı kadar olan. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer.

Kadar : Denli. Dek. Ölçüsünde, derecesinde. Miktarda, derecede. Süre belirten bir söz. Bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirten söz. Gibi. Büyüklüğünde, genişliğinde.

Olumsuz : Olumsuzluk anlatan (kelime, cümle), menfi. Onaylamayan, kabul etmeyen, aleyhte olan. Bir şeyi inkâr eden, inkâr veya ret özelliği taşıyan. Yapıcı ve yararlı olmayan, hiçbir sonuca ulaşmayan, gözetilen amaca veya beklenilene uygun olmayan, menfi, negatif. Davranışları beğenilmeyen, yıkıcı düşünceleri olan, zararlı, menfi.

Etkilemek : Etkiye uğratmak, tesir etmek. Karşısındaki kişiyi kendi duygu ve istekleri doğrultusuna yöneltmek.

Hızla : Çabucak.

Değmek : Ulaşmak, erişmek. Eş değerde olmak. Herhangi bir nitelikte olmak. Zevk veren şeyler hoşa gitmek. Değerinde olmak. Karşılık olmak. Aralık kalmayıncaya kadar birbirine yaklaşmak, dokunmak, temas etmek. İstenilen yere düşmek, rast gelmek, isabet etmek.

Sürmek : Pulluk veya sabanla toprağı işlemek. Yönetip yürütmek, sevk etmek. Uzatmak, ileri doğru itmek. Devam etmek. Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak. Önüne katıp götürmek. Zaman almak. Olmaya devam etmek. Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak. Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek, nefyetmek. Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek. Dokundurmak, değdirmek. Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak. Zaman geçmek. Herhangi bir durum içinde bulunmak. Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek.

Takmak : Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek. Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek. Önemsemek, önem vermek, tınmak. Biriyle olumsuz olarak uğraşmak. Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek. Ad, lakap koymak. Borç bırakmak. Sınavını başaramamak. Kuşanmak.

Koymak : Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak. Etkilemek, dokunmak. Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek. İmza, tarih, adres yazmak. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak. Bırakmak, terk etmek. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak. Katmak, eklemek. Bırakmak.

Bağlamak : Gönlünü kazanmak. Geçişi engellemek. Başka bir işle uğraşamaz durumda olmak. Birinde bir şeye karşı ilgi, istek uyandırarak o şeye ilgi, yakınlık duymasını sağlamak. Sona erdirmek, bitirmek, tamamlamak. Birini söz veya yazı ile bağlamak, taahhüt etmek, angaje etmek. Uyulması zorunlu olmak. Bütün ilgisini bir yerde yoğunlaştırmak. Anlaşma yapmak. Denk yapmak, paket yapmak. Düğümlemek. Eklemek, bir araya getirmek, birleştirmek. Büyü, muska vb.nin aracılığıyla birinin birtakım isteklerini veya yetkinliğini engellemek, yok etmek. Bir şeyi bir yere veya bir şeye tutturmak. Yaraya ilaç koyup bezle sarmak.

Bağlama : Bağlamak işi. Üç çift telli olan ve mızrapla çalınan bir saz. Yapılarda duvarları birbirine bağlayan kiriş, putrel vb. Ulama.

İlişkilendirmek : İlişkili duruma getirmek.

Başka : "Ayrıca, üstelik, bir yana" anlamlarında -den başka biçiminde kullanılan bir söz. Bilinenden ayrı, değişik, farklı, özge. Nitelik yönünden alışılmışın dışında bir üstünlüğü olan.

Uygulamak : Üst üste getirmek, üstüne koymak, tatbik etmek. Kuramsal bir bilgiyi, ilkeyi, düşünceyi herhangi bir alanda hayata geçirmek, tatbik etmek.

Basmak : Bir şeyi, üzerine kuvvet vererek itmek. Uygunsuz vaziyette yakalamak. Kümes hayvanları kuluçkaya yatmak. Bası işi yapmak, tabetmek. Basınç yaparak sıvı ve gazları itmek. Sıkıştırarak yerleştirmek. Bir şeyin etkisinde kalıp eziklik, üzüntü ve ağırlık duymak. Duman, sis vb. çevreyi kaplamak, çökmek. Bir kimse bir yaşa girmek. Vücudun ağırlığını verecek bir biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak. Bir şey üzerinde kalıp, mühür vb.yle iz yapmak. Küçük çocuklar ayakta durabilmek. Baskın yapmak. Örtmek, bürümek, kaplamak.

Ses : Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda oluşturduğu titreşim. Herhangi bir davranış, tutum karşısında uyanan ruhsal tepki. Aralarında uyum bulunan titreşimler. Duygu ve düşünce. Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün.

Vermek : Bırakmak veya bağışlamak. Yaymak. Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek. Sahip olmasını sağlamak. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak. Kızı, kadını biriyle evlendirmek. Kazandırmak, katmak. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek. Doğurmak. Herhangi bir duruma yol açmak. Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Dayamak. Bitki ve ağaç, ürün üretmek. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek. Ödemek. Tespit etmek. Cinsel yönden kendisini kullandırmak. Hepsini herhangi bir duruma sokmak. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek. Ondan bilmek, atfetmek. Ayırmak, harcamak. Satmak.

Çalmak : Madeni oymak, kalemle işlemek. Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak. Vurarak veya sürterek ses çıkartmak. Bozmak, zarar vermek. Üzerine sürmek. Atmak, çarpmak, vurmak. Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak. Kumaşın bir parçasını kesmek. Ses çıkarmak, ses vermek. Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak. Benzemek, andırmak. Süpürmek, temizlemek.

Rast : Klasik Türk müziğinde bir makam. Atılan şey hedefi vurma. Tesadüf. Doğru, düzgün.

Getirmek : Erişmek veya eriştiğini sanmak. Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak. Sebep olmak, ortaya çıkarmak. Bir makama atamak veya seçmek. Sağlamak. İleri sürmek. İletmek, bildirmek. Gelmesini sağlamak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar.

Yaralamak : Silah, bıçak vb. bir araçla yara açmak. Gücendirmek, incitmek, kırmak.

Öldürmek : Ölmesine yol açmak. Etkisini ve gücünü azaltmak. Yok olmasına, ortadan kalkmasına, azalmasına yol açmak. Aşırı yormak. Çok üzmek. Bir canlının hayatına son vermek. Sağlığını bozmak, rahatsızlık vermek. Bitkinin solarak kurumasına sebep olmak. Bazı şeylerin diriliğini, tazeliğini veya sertliğini gidermek. Boşuna geçmek.

Dokunmak : İnsanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak. Karıştırmak. Sağlığını bozmak. Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak. Hafifçe değmek. Dokuma işi yapılmak. Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek. İlişkin, ilgili olmak, değinmek. Tedirgin etmek, sataşmak. Almak, kullanmak, el sürmek.

Hasta : Hastalık, kaza veya yaralanma dolayısıyla fizik veya ruh sağlığı bozulmuş ve tedavi edilmesi gereken kimse, rahatsız. Aşırı düşkün, tutkun. Zihinsel yetenekleri bozulmuş olan. Parasız, züğürt.

Etmek : Bulmak, erişmek. Eşit değer kazanmak. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Bir işi yapmak. Demek, söylemek. Kötülükte bulunmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Herhangi bir değerde olmak.

Kalp : Sevgi, gönül. Yalancı, kendine güvenilmeyen. Duygu, his. Bir ülkenin, bir kuruluşun işleyiş, yönetim ve varlığını sürdürme bakımından en önde gelen yeri. Bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme. Göğüs orta boşluğunda, iki akciğer arasında, vücudun her yanından gelen kirli kanı akciğerlere ve oradan gelen temiz kanı da vücuda dağıtan organ, yürek. Kalp hastalığı. Düzme, sahte, geçmez (para). İşe yaramaz, tembel.

Vuru : Kalbin, gevşeyip kasılmasından ileri gelen atım hareketi.

Olmak : Bir şeyi elde etmek, edinmek. Yaklaşmak, gelip çatmak. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Yetişmek, olgunlaşmak. Gerçekleşmek veya yapılmak. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Herhangi bir durumda bulunmak. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Geçmek, tamamlanmak. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Bulunmak. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Sürdürmek, yürütmek. Uymak, tam gelmek. Sarhoş olmak. Yol açmak. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Yitirmek, elinden kaçırmak. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak.

Piyango : Düzenleyenlerce bastırılmış numaralı kâğıtları satın alanlar içinden, kazananların kura ile belirlendiği talih oyunu. Beklenmedik olay veya durum.

Çıkmak : Mal olmak. Giderilmek, yok olmak. Bir iddia ile ortalıkta görünmek. Olmak, bulunmak, var olmak. Bir yere ulaşmak, varmak. Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak. Flört etmek. Yapılmak, yürümek. Oyunda herhangi bir rolü oynamak. Oluşmak, olmak. Ay, Güneş görünmek. Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak. Niteliği sonradan anlaşılmak. Bir şeyin yukarısına doğru yürümek. Yayılmak. Artırmak, fiyatı yükseltmek. Bulaşmak. Gerçekleşmek. İçeriden dışarıya varmak, gitmek. Piyasaya sürülmek. Harcamak zorunda kalmak. Süresi dolduğunda ayrılmak. Erişmek, görmek. Belirmek, tanınmak. Yetişecek ölçüde olmak. Yerinden oynamak. Eksilmek. Bir konu yetkililerce karara bağlanmak. Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak. Ay veya mevsim geçmek. Yükselmek, artmak. Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek. Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak. Yayılmak, duyulmak. Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek. Büyük abdest bozmak. Görünür veya belli bir durumda bulunmak. Verilmek. Yetkili birinin makamına iş için gitmek. Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak. Sesini yükseltmek. Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek. Vermeye katlanmak. Yayımlanmak. Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek. Unutmak. Bitmek, büyümek, sürmek. Binaya kat eklemek. Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek. Sıyrılmak, ayrılmak. Gelmek. Karaya ayak basmak. Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak. Yeni yetişip satışa sunulmak. Meydana gelmek. Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak.

İsabet : Öneri, düşünce veya söz yerinde olma. "Çok güzel, iyi oldu" anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü. Piyango vb. şans oyunlarında, kazanma, çıkma, vurma. Yanılmama. Güzel rastlantı. Hedefe varma, hedefi vurma.

Desteklemek : Destek koymak. Bir kimse veya kuruluşa yardım sağlamak, müzaheret etmek. Arka olmak, arka çıkmak.

Dayamak : Korkutmak için hızla, öfkeyle yaklaştırmak, uzatmak. Kalitesiz, kötü veya çürük bir malı, gizlice iyi olanların arasına katıp müşteriye satmak. Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, güç almak. Kapı veya pencereyi ardına kadar açmak. Varmak, ulaşmak. Yaslamak. Vakit geçirmeden, bekletmeden vermek.

Yerleştirmek : Söz veya cevabı tam sırasında söylemek. Tokat, şamar vurmak. Yerine koymak. Yerleşmesini sağlamak.

Tavla : At ahırı. Bölümlere ayrılmış iki yanlı tahta üzerinde on beşerden otuz pul ve iki zarla iki kişinin karşılıklı oynadığı oyun. Bu oyunun üzerinde oynandığı, iki iç yüzü bölme desenli, dikdörtgen biçimindeki tahta kutu.

Kırmak : Belirli bir biçimde katlamak. Tahılı iri ve kaba öğütmek. Yok etmek. İri parçalara ayırmak. Gücünü, etkisini azaltmak. Bir şeyin fiyatını azaltmak, indirmek. Kaçmak, uzaklaşmak. Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak. Değerinden düşük fiyata almak. Vücut kemiklerinden birini parçalamak. Hareket durumundaki canlının veya taşıtın yönünü değiştirmek, çevirmek, döndürmek. Öldürmek, yok olmasına neden olmak. Dileğini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davranış karşısında bırakarak gücendirmek, incitmek. Tavlada karşı oyuncunun pulunu oyun dışında bırakmak.

Manevi : Görülmeyen, duyularla sezilebilen, ruhani, tinsel, maddi karşıtı.

İçki : Bu içeceği içme işi. İçinde alkol bulunan içecek.

İçmek : Bir sıvıyı ağza alıp yutmak. Sigara, nargile vb.nin dumanını içe çekmek. İçki kullanmak. Bir şey, bir sıvıyı içine çekmek, emmek.

Kadeh tokuşturmak : İçki içerken kadehleri karşılıklı olarak birbirine dokundurmak.

Kadeh : Bu bardağın alabileceği miktarda olan. İçki içmeye yarayan ayaklı bardak.

Tokuşturmak : Birbirine dokundurmak, çarpıştırmak.

Çarpma : Alaturka müzikte temel notaların arasına sıkıştırılmış ve usulü bozmayan, tek perdelik küçük fazlalık. Dört işlemden biri, çarpmak işlemi, darp. Kuyu çengeli biçiminde beş kollu büyük olta iğnesi. Çarpmak işi.

Yapmak : Salgılamak, çıkarmak. Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek. Bir durum yaratmak. Dışkı çıkarmak. Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek. Olmasına yol açmak. Üretmek. Onarmak, tamir etmek. Düzenli bir duruma getirmek. Evlendirmek. Olmak. Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak. Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek. Davranmak, hareket etmek. Edinmek, sahip olmak. Gerçekleştirmek. Yol almak. Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek. Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek. Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek.

Vurmak ile ilgili Cümleler

  • Seni sırlarımı açığa vurmaktan vazgeçiremem. Ancak, yapmaman için yalvarıyorum.
  • Sana vurmak istemiyorum, Tom.
  • Vurmak istemiyorum.
  • Vurmak vurulmamayı unuttun mu?
  • Ali o gitmezse Mary'yi vurmakla tehdit etti.
  • Ben Tom'a vurmak istemedim.
  • Ali Mary'ye vurmak istedi ama kendini kontrol etti.
  • Ali saldırganın kafasını vurmak niyetiyle kazayağı kaldırdı.
  • Sana vurmak istemedim.

Diğer dillerde Vurmak anlamı nedir?

İngilizce'de Vurmak ne demek? : v. bang, beat, bruise, bust, catapult, catch, clap, clip, clout, dash, deal, gun, hit, impinge, inflict, kayo, knock, land, lay out, lay to, lodge, mall, nail, pack, plant, plonk, plug, plunk, pound, pummel, punch, ram, shoot, shoot off, slog, smash

Fransızca'da Vurmak : frapper, battre, abattre, percuter, taper, asséner, assasiner, tuer, choquer, cingler, cogner, descendre, ficher, flanquer

Almanca'da Vurmak : v. aufschlagen, auftreffen, ficken, krankschießen, puckern, pumpern, schlagen, totschießen, zuschlagen

Rusça'da Vurmak : v. бить, ударять, стукать, хлопать, долбить, стучать, сечь, колотить, дубасить, сражать, поражать, убивать, стрелять, пристреливать, сбивать, кокнуть {разг.}, хватить {разг.}, ранить, бросать, ставить, прикладывать, замазывать, натирать, надевать, навьючивать, заковывать, тыкать

v. трахать {сл.}