Yakalamak nedir, Yakalamak ne demek

  • Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak.
  • Aynı düzeye gelmek
  • Arayarak veya rastlantı sonucu bulup bağlantı kurmak.
  • Bir kimseyi hoşa gitmeyecek bir durumda bulmak, bir kimsenin suçu ortaya çıkmak.
  • Avlamak, tuzakla ele geçirmek.
  • Kaçan kimseyi ele geçirmek, derdest etmek.
  • Birdenbire etkisi altına almak.
  • Tutturmak.
  • Söz, bakış veya işareti fark etmek.
  • Bir kimsenin gitmesini engellemek, durdurmak.

"Yakalamak" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Kocasını bir kadınla yakalamış."
  • "Türkiye geçen senenin ihracat rakamlarını yakaladı."
  • "Yağmur bizi yolda yakaladı."
  • "Sayısal Loto'da beşi yakaladım."
  • "Zehra, Yorgaki'nin müziğini herhangi bir yerinden yakalıyor." - A. İlhan
  • "Bu defa Tevfik'i dükkânın kapısında yakaladılar, aynı şeyi ona açtılar." - H. E. Adıvar
  • "Üç ince dalı birleştirerek sıkıca yakaladım." - R. H. Karay

İngilizce'de Yakalamak ne demek? Yakalamak ingilizcesi nedir?:

trap, grab, capture

Yakalamak tanımı, anlamı:

Yakalama : Sanığın yargıç kararı olmaksızın hürriyetinin kısıtlanmasını doğuran koruma önlemi. Yakalamak işi.

Burnundan yakalamak : Birini yönetimi altına almak, kaçamak bulamayacağı duruma getirmek.

Can damarından yakalamak : Birinin en zayıf noktasından yararlanmak. konuya en önemli yerinden yaklaşmak.

Frikik yakalamak : Bilerek veya bilmeyerek gereğinden fazla açılmış olan göğüs, bacak gibi vücudun belirli bölümlerini görmek.

 

Gagasından yakalamak : Bir kimseyi karşı koyamayacak duruma getirmek.

Kelepir yakalamak : Bir şeyi çok ucuza almak.

Kıskıvrak yakalamak : Kurtulamayacak veya çözülemeyecek biçimde tutmak, sımsıkı tutmak. tamamen etkisi altında kalmak, bir şeyle sürekli meşgul olmak.

Suçüstü yakalamak : Suç işleyeni suçu işlediği sırada veya hareketinden çok az önce yakalamak.

Yalanını yakalamak : Bir kimsenin yalan söylediğini anlamak.

Zayıf yerinden yakalamak : Güçsüz, eksik ve yanlış bir tutum ve davranışı yüzünden zor durumda bırakmak.

Kimse : Herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi.

Tutmak : Alacağa veya vereceğe saymak. Kaplamak. Otobüs, vapur, uçak vb. hasta etmek. Elde bulundurmak, ele almak. İşgal etmek. İzlemek. Gereğini yapmak, yerine getirmek. Benimsemek, beğenmek. Avlamak. Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak. Para toplamı ...-e varmak, değeri olmak. Ele geçirmek, yakalamak. Denetimi ve yetkisi altına almak. Kullanmak. Uygun gelmek, çelişmez olmak. Sarmak, bürümek. Varsaymak, farz etmek. Herhangi bir durumda bulundurmak. Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak. Hedef olarak almak. Sunmak. Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, markaja almak. Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek. Bir sanat eseri geniş ilgi görmek. Beklenen sonucu vermek. Bağlamak. Desteklemek, birinden yana çıkmak. Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak. Bir yerde kalmasını sağlamak. Bir şey düşünmek. Bir kimsenin yerini almak. Bırakmamak. Yanında bulundurmak, alıkoymak. Hizmetine almak veya kiralamak. Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek. Bir şeyi kullanması için uzatmak. Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj. Biriktirmek, tasarruf etmek. İş görebilmek. Uğramak. Kapatmak, sarmak. Ulaşmak, varmak. Yaklaştırmak. Asılmak, kuvvetlice sarılmak. Sürmek, zaman almak. Başlamak. Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak.

 

Geçirmek : Bir şeyi bir yerden başka yere taşımak, nakletmek. Bir şeyi kendisine ayrılmış olan yere yerleştirmek, takmak. Etmek, yapmak. Tespit etmek, yazmak, kaydetmek. Hastalık bulaştırmak. Herhangi bir durumu yaşamış olmak. Birine kötü söz söylemek. Bir işi birden çok kişi üzerinde uygulamak. Zaman harcamak. Giymek, giyinmek. Bir şeyi bir yandan öbür yana götürmek. Vurmak. Bir gereksinimi eldeki imkânla karşılamak. Geçme işini yaptırmak, geçmesini sağlamak. Alışverişte aldatmak, kötü mal satmak, kazıklamak. Yola çıkan birini uğurlamaya gitmek, selametlemek, teşyi etmek. Bir süre yaşamak, oturmak, kalmak.

Derdest : Yakalama, tutma, ele geçirme. Görülmekte olan.

Engellemek : Bir şeyin gerçekleşmesini veya yapılmasını önlemek. Güreşte hasmı çaprazda sürerken düşürmek için ayağına basmak veya topuğuna ayak takmak.

Durdurmak : Durmasını sağlamak.

Durum : Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Duruş biçimi, konum, tavır. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.

Bir : Aynı, benzer. Beraber. Ancak, yalnız. Bir kez. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Eş, aynı, bir boyda. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Sadece. Tek. Sayıların ilki. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Bu sayı kadar olan.

Birdenbire : Ansızın.

Almak : Gidermek, yok etmek. Görevden, işten çekmek. Tat veya koku duymak. Kazanç sağlamak. Sürükleyip götürmek. Kısaltmak, eksiltmek. Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek. Erkek, kadınla evlenmek. Örtmek, koymak. İçecek veya sigara içmek. Yol gitmek, mesafe katetmek. İçine sığmak. Soldurmak. Temizlemek. İçeri sızmak, içine çekmek. Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak. Başlamak. Yer değiştirmek. Yolmak, koparmak. Ele geçirmek, fethetmek. Göreve, işe başlatmak. Çalmak. Birlikte götürmek. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak. Kabul etmek. Yutmak, kullanmak. Bürümek, sarmak, kaplamak. Kendine ulaştırılmak, iletilmek. İçeri girmesini sağlamak. Satın almak. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak. Kazanmak, elde etmek. Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak.

Avlamak : Bir avı diri veya ölü olarak ele geçirmek. Tuzağa düşürmek, kurnazlıkla kandırmak.

Tutturmak : Tutmasını sağlamak. Aklına koyup direnmek, ısrar etmek. Çivi, toplu iğne, çengelli iğne vb. ile iliştirmek, bağlamak. Bir işe başlayıp sürdürmek, bir şeyi yapmakta olmak. Takip etmek. Hedefe vardırmak, değdirmek, isabet ettirmek.

Aynı : Aralarında ayrım olmayan. Eski durumunda kalmış, değişmemiş. Başkası değil, yine o. Benzer.

Gelmek : Oturmaya, ziyarete gitmek. İzlemek, takip etmek. -mez, -mezlik ile birlikte yapmacık anlatan deyimler yapar. Türemek. Görünmek, sanılmak. Uymak. Katılmak, eklenmek. Bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak. Uygun düşmek. Daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek. Bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek. Kendine yapılmış olan herhangi bir davranış veya durumu iyi karşılamak. Herhangi bir sırada bulunmak. Başlamak, ortaya çıkmak. Etkisini herhangi bir biçimde göstermek. Kazanılmak, sağlanılmak. İhtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil. Akmak. Yönelme durumundaki bazı kelimelere getirilerek birleşik fiil yapar. Getirmek. Düşmek, rast gelmek. Çıkmak, yönelmek. Varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek. Ortaya çıkmak, doğmak. Belli bir zamana ulaşmak. Sonuç çıkmak. Olmak, -e uğramak. Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur. Biriyle birlikte gitmek. Mal olmak. İsabet etmek. -dikçe, -esi biçiminde kullanılan sıfat-fiil eklerinden sonra geldiğinde önceki fiille ilgili olarak pekiştirilmiş bir istek ve sürerlik bildiren bir fiil. Ulaşmak, varmak. Belli bir süre dolmak. Kadar olmak. Dayanmak, tahammül etmek.

Yakalamak ile ilgili Cümleler

  • Tom'u yakalamak zorundayız.
  • Ali uçağını yakalamak için bol zamanı olduğunu düşünüyordu ama o yalnızca ucu ucuna yetişti.
  • Ali otobüsü yakalamak için acele etti.
  • Yakalamak için en sevdiğin balık türü nedir?
  • Treni yakalamak için yeterli zamanın var.
  • O, treni yakalamak için acele etti.
  • Polislerin önemli bir işlevi hırsızları yakalamak.
  • O sekiz trenini yakalamak için acele ediyor.

Diğer dillerde Yakalamak anlamı nedir?

İngilizce'de Yakalamak ne demek? : v. bag, catch, catch hold of, catch up on, claw hold of, clutch, collar, cop, embrace, entrap, grab, grapple, grasp, grip, get hold of, hook, intercept, nab, nail, nobble, overtake, pinch, pull up to, seize, seize on, snap up, snatch, tackle, take

Fransızca'da Yakalamak : attraper, accrocher, appréhender, capturer, gripper, happer, empoigner, pincer, mettre la main sur qn, piquer, prendre au collet, saisir, surprendre

Almanca'da Yakalamak : v. abfangen, abfassen, auffangen, auffischen, aufschnappen, einfangen, ergattern, ergreifen, erhaschen, erwischen, fangen, fassen, festnehmen, gefangen nehmen, greifen, kaschen, packen, schnappen, wegschnappen, habhaft werden, zufassen

Rusça'da Yakalamak : v. хватать, схватывать, захватывать, ловить, перехватывать, подхватывать, застигать, заставать, вылавливать, подстерегать, брать, взыскивать, нахватать, ухватить, схватить, хватить, схватить, захватить, поймать, перехватить, подхватить, застигнуть, застать, выловить, подстеречь, взыска