Yansı nedir, Yansı ne demek

"Yansı" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Yüzümün durgun sudaki yansısına eğildim." - İ. Aral

Yerel Türkçe anlamı:

Aksi, ters (kimse için).

Koyun, keçi gibi hayvanlarda bulunan, kene cinsinden bir böcek.

Ters yanıt.

Biyoloji'deki anlamı:

[Bakınız: refleks]

Bilgisayar Terimi olarak kelime anlamı:

[Bakınız: yansıma]

Orta Öğretim alanındaki anlamı:

refleks (biyoloji)

Zooloji alanındaki anlamı:

(karşılık,refleks), (Lat. reflectere = geri dönmek): Bir uyartıya verilen cevap. Alınan uyartı sonucunda meydana gelen impulsu beyine iletmeksizin verilen cevap.

İngilizce'de Yansı ne demek? Yansı ingilizcesi nedir?:

mirror, reflex

Fransızca'da Yansı ne demek?:

imitation

Osmanlıca Yansı ne demek? Yansı Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

fi'l-i mün'akis

Yansı anlamı, tanımı:

Yansıca : Başkasının yaptığı hareket ve davranışları anlamsız olarak tekrarlama, ekopraksi.

Yansılama : Yansılamak işi. Türün öteki üyelerinin davranışlarını, öğrenme söz konusu olmadan yapma eğilimi.

Yansılamak : Işık yansı yapmak. Birinin söylediklerini, yaptıklarını alay ederek tekrarlamak.

 

Yansılanma : Yansılanmak işi.

Yansılanmak : Yansılama işi yapılmak.

Yansıma : Yansımak işi. Işık dalgaları yansıtıcı bir yüzeye çarparak yön değiştirme, inikâs. Doğa seslerine benzer seslerle yapılmış olan kelime, taklidî kelime, onomatope: Gürültü, şırıltı, bıngıldak, güm güm, vızıldamak vb.

Yansımak : Ulaşmak, duyulmak, yayılmak, aksetmek. Işık dalgaları yansıtıcı bir yüzeye çarparak yön değiştirmek, aksetmek. Yer almak. Anlaşılmak, belli olmak.

Yansımalı : Yansıtan veya yansıyan. Tabiat seslerini andıran seslerle yapılmış (kelime), onomatopeik.

Yansımasız : Yansıtmayan veya yansımayan.

Yansıtaç : Yansıtıcı.

Yansıtıcı : Işık, ses, görüntü vb.ni geri göndermek, yansımasını sağlamak amacıyla kullanılan araç, yansıtaç, reflektör. Yansıtma işini yapan.

Yansıtıcılık : Yansıtıcı olma durumu.

Yansıtılma : Yansıtılmak işi.

Yansıtılmak : Yansıtma işi yapılmak.

Yansıtım aygıtı : Bir film veya belgenin ışık kaynağından çıkan ışınlarla ekran veya perde üzerinde görüntüsünü oluşturulan alet, projektör.

Yansıtma : Yansıtmak işi. İletme, duyurma.

Yansıtmak : Işık, ses, görüntü vb.ni geri göndermek, yansımasını sağlamak, aksettirmek. Aktarmak, göstermek, aksettirmek. İletmek, duyurmak, aktarmak.

Yansız : Birinden yana olmayan veya bir düşünceye, bir isteğe katılmayan, onu desteklemeyen, yan tutmayan, tarafsız, bitaraf, nötr. Elektriğe karşı hiçbir tepkisi olmayan, nötr. Turnusol gibi bir ayıraç karşısında, asit ve alkali tepkisi göstermeyen, nötr.

Yansızlaştırma : Yansızlaştırmak işi veya durum. Asit veya alkali niteliğini yok etme, etkisiz hâle getirme, nötralizasyon.

 

Yansızlaştırmak : Yansız duruma getirmek.

Yansızlık : Asit veya alkali niteliği yok olma, etkisiz hâle gelme, nötralizm. Yansız olma durumu, bitaraflık, tarafsızlık, nötralizm.

Bilgisayar : Çok sayıda aritmetiksel veya mantıksal işlemlerden oluşan bir işi, önceden verilmiş bir programa göre yapıp sonuçlandıran elektronik araç, elektronik beyin.

Tepe : Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü. Birinin yanı başı, baş ucu. Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi. Bakışım ekseni bulunan bir eğrinin veya yüzeyin bu eksenle kesişme noktalarından her biri. İkizkenar bir üçgende eşit kenarların kesişme noktası. Bir şeyin en üstteki bölümü. Bir yerin, bir nesnenin vb.nin üstü, hizası. Çokgende veya çok yüzlüde köşelerden her biri.

Saydam : Açık seçik, belirgin. Sayısal ortamda hazırlanmış, yansıtım aygıtında kullanılmaya özgü pozitif görüntü, slayt, diyapozitif. İçinden ışığın geçmesine ve arkasındaki şeylerin görülmesine engel olmayan (cisim), şeffaf, transparan. Üzerindeki resim ve şekilleri beyaz bir zemin üzerine yansıtmak amacıyla tepegöze konan şeffaf, ışığı geçiren kâğıt veya madde, slayt. Asetat.

Perde : Üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey. Bu ses derecelerini sağlamak için çalgılarda bulunup parmaklarla basılan yer. Bir sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri. Katarakt. İki yeri birbirinden ayıran bölme. Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü. Kaz, ördek, martı gibi hayvanların parmaklarını birbirine bitiştiren zar. Seste pes perde. Bir müzik parçasını oluşturan seslerden her birinin kalınlık veya incelik derecesi. Doğruyu görmeye engel olan şey.

Ortay : Bir uzayı, bir yüzeyi eşit iki parçaya bölen (düzlem, çizgi). Bir düzlem şeklin aynı yöndeki paralel bütün kirişlerini eşit parçalara bölen (çizgi).

Görüntü : Gölge oyununda Karagözcünün perdeye yansıttığı görsel malzeme. Bir film üzerinde sıralanmış resimlerin gösterici yardımıyla ekrana art arda düşürülmesi sonunda hareketin yeniden kurulmasıyla ortaya çıkan görünüş, görüntülük üzerindeki hareketli resimler bütünü. Herhangi bir nesnenin mercek, ayna vb. araçlarla oluşturulan biçimi, hayal. Gerçekte var olmadığı hâlde varmış gibi görünen şey, hayalet. Sayı doğrusu üzerinde bir sayıya karşı gelen nokta. Manzara.

Parlak : Temiz ve ışıklı. Yüzü güzel (oğlan). Göze çarpacak kadar başarılı. Parlayan, ışıldayan.

Akis : Belirlenen biçimde, kurallarına ve doğasına uygun olarak gerçekleşme. Geçip gitme, sürüp gitme. Akma işi. Akın.

Tepke : Dıştan gelen bir uyarım sonucu doğan hareket, salgı gibi iç tepkilere yol açan irade dışı sinir etkinliği, yansı, refleks. Dıştan veya içten gelen bir uyarım sonucunda organizmada tepkilere yol açan istemsiz sinir etkinliği, refleks.

Yansı yayı : [Bakınız: refleks yayı] (biyoloji) (karşılık.refleks yayı), (Lât.reflectere=geri dönmek): Uyartının alınması,duygu sinirli ile merkeze iletilmesi, merkezden verilen cevabın motor sinir ile kasa iletilmesiyle meydana gelen bir sinir sistemi mekanizma birliği.

Yansık açı : Ölçüsü 180° ile 360° arasında olan açı.

Yansılama uyumu : Sözlü ve yazılı anlatımda, doğa seslerinin yansılanmasıyla elde edilen uyum. Ör.: deniz aynı şiddetiyle şırak-şırak dövüp eziyor köhne teknenin şişkin-siyah kaburgasını.... (Tevfik Fikret, Balıkçılar)

Yansılamah : Sözü yineleyerek alay etmek.

Yansılanım : İnsan kulağının alamayacağı nitelikte olan yüksek frekanslı ses titreşimi, ultrason.

Yansılayabilme : Yansılayabilmek işi.

Yansılayabilmek : Yansılama imkânı veya olasılığı bulunmak.

Yansılmak : Saygısızlık etmek.

Yansıma açısı : Parlak bir yüzeyden yansıyan ışınla yüzeyin dikmesi arasında kalan ve geliş açısına eşit olan açı, (fizik)

Yansıma düzlemi : Bakışım işlemleri arasında yer alan yansıma noktalarını, bir düzlemin öbür yanında eş uzaklıktaki karşıtlarını bulma işlemini saptayan düzlem.

Yansı ile ilgili Cümleler

  • Göldeki yansımama bakıyorum.
  • Onun yüzü sevinç yansıtıyor.
  • Olgun yansımadan sonra, onların teklifini kabul etmeye karar verdim.
  • Ali Afganistan'daki askeri hizmetinden döndükten sonra geçmişin yansımaları ve kabuslarla boğuştu.
  • Bu bizim toplumumuzun bir yansıması.
  • Çeviri çevirmenin görüşlerini yansıtmıyor.
  • Hoşgörüsüzlüğün güvensizliğini yansıtıyor.

Diğer dillerde Yansı anlamı nedir?

İngilizce'de Yansı ne demek? : [yansımak] v. rebound, reverberate

Almanca'da Yansı : die Spiegelung die Reflexion

Rusça'da Yansı : n. отблеск (M), проекция (F)