Yapı nedir, Yapı ne demek
- Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina
- Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme.
- Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür.
- Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün.
- Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür.
- Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat, konstrüksiyon.
- Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür.
- Bir hücrede, bir dokuda, karmaşık oluşumlu bir organizmada elemanların düzeni.
"Yapı" ile ilgili cümle
- "Yapısı sağlam, güzel bir erkekti." - Y. Z. Ortaç
- "Dil yapısı. Cümle yapısı."
- "Kırıkkale yapısı bir tabanca."
Yerel Türkçe anlamı:
Evin çatısı.
Yelkenli, kayık.
Bal peteği.
Coğrafya'daki terim anlamı:
Kayaçların ve onların oluşturdukları katmanlarında yerkabuğu içindeki düzeni, durumu.
Fiziksel Kimya alanındaki anlamı:
Öğecik ile özdeciklerin, eksicik ya da öğeciklerden oluşma biçimi.
Güzel Sanatlar alanındaki anlamı:
(Mimarlık) Genel olarak dülger ve duvarcıların birlikte yaptıkları örek.
Gramer anlamı:
Belli bir dilin bölümlerini birbirine bağlayan ilişkiler bütünü. Söz gelişi, Türkçenin ses yapısı, seslerin birbiri ile ilişkilerine, şekil yapısı da ek ve köklerin karşılıklı ilişkilerine bağlı bir sistem, bir bütündür.
Hukuki terim anlamı:
binâ.
Sosyoloji'deki anlamı:
Parçaları ve öğeleri arasında yasalılık, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge ya da bütün.
Jeoloji ve yer bilimleri alanındaki anlamı:
Kayaç kütlelerinin kıvrılma, kırılma gibi biçim değiştirme olayları ve iç itim sonucu birbirleriyle ilgili durumları.
Zanaat Ticaret alanındaki sözlük anlamı:
Duvar. (*Tavşanlı -Kütahya)
Diğer sözlük anlamları:
[Bakınız: yapu]
Bilimsel terim anlamı:
Bir örnekbiçimi oluşturan değişkenler arasındaki bağıntının örüntüsü. Etken çözümlemesinde yapı, değişkenler ve ortak etkenler arasındaki bağıntının örüntüsüdür. Her değişken ortak etkenlerin tümüne bağlı değilse yapı yalındır.
Her tür dizge, bileşik, molekül, atom ve çekirdekten bir araya gelen nesne ya da parçaların birbirine göre oluşturdukları düzenlenim.
Duvarlar ya da sütunlar üstüne oturtulmuş bir çatısı bulunan, insanların, hayvanların ve malların barınması ya da başka gereksinmeleri karşılamaları amacıyla yapılmış; bir yapıtasarcılık ürünü.
Boş olmayan bir küme ile alanları bu küme içinde olan belli bağıntılardan oluşan dizge.
Metabilimde, genellikle içyapı yerine ve ona özdeş olarak kullanılan terim.
Belirli bir düzen içinde yapılmış olan.
Canlı bir varlığın ruh ve beden özellikleri bütünlüğünün özellikle kalıtımla ilgili olan yönleri.
genel uygulayım: a. Bir bütünü oluşturan parçaların düzenlenimi. b. Yapılış, kuruluş, oluş, yaratış; bunların biçimi.
işleyim: a. Yapma, oluşturma. b. bk. yapım.
Genellikle içyapı yerine ve ona özdeş olarak kullanılan terim.
mimarlık, bayındırlık: Barınmak, çalışmak ya da başka bir amaçla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık, bayındırlık yapıtı.
Belirli bir düzen içinde yapılmış olan ürün, yapım ve benzeri c. yerbilim: Kayaç kütlelerinin kıvrılma, kırılma gibi biçim değiştirme olayları ve iç itim sonucu birbiriyle ilgili durumları.
a. fizik, kimya: Öğecik ve özdeciklerin, eksiciklerden, öğeciklerden oluşma biçimi. b. metalbilim:
İngilizce'de Yapı ne demek? Yapı ingilizcesi nedir?:
structure, building, construction, constitution, making
Fransızca'da Yapı ne demek?:
structure, complexion
Osmanlıca Yapı ne demek? Yapı Osmanlıca'da ne anlama gelir?:
bünye
Yapı kısaca anlamı, tanımı:
Yapı adası : Birbirine bitişik büyük yapılar, blok.
Yapı bilgisi : Kelimelerin yapısını, türeme yollarını ve çekim biçimlerini içeren bilgi, şekil bilgisi, yapı bilimi, morfoloji.
Yapı bilimi : Yapı bilgisi. Bitkilerde ve canlılarda organların yapılarını, biçimlerini, biçimleriyle görevleri arasındaki ilgiyi inceleyen bilim kolu, morfoloji.
Yapı elemanı : Bir yapının bütünü içinde yer alan duvar, çatı, doğrama vb. ögelerden her biri.
Yapı kooperatifi : Katılımcıların konut gereksinimini karşılamak amacıyla kurulan ortaklık.
Yapı malzemesi : İnşaatın yapımında kullanılan her türlü malzeme.
Yapı taşı : Binanın ağırlığını çeken esas taş. Esas, temel.
Yapı yeri : Şantiye.
Altyapı : Bir yerleşim yeri veya bir yapı için gerekli olan yol, kanalizasyon, su, elektrik vb. tesisatın tümü. Toplumun ekonomik yapısını oluşturan ve insan bilincinden bağımsız olarak biçimlenen üretim ilişkilerinin hepsi, enfrastrüktür, üstyapı karşıtı. Bireyin edindiği bilgi ve deneyim.
Ana yapı : Bir yapı bütünü içinde yükseklik ve biçim bakımından göze çarpan, önemli bölüm. Kat mülkiyetinin uygulandığı binaların ana bölümü.
Düzlek yapı : Yatay duruşlu tabakaların geniş yer tuttuğu düzlük.
Eş yapı : Bol yağmur yağan orman bölgelerinde büyüyen ağaçların gövdelerindeki bölümler arasında belirli yapısal özellik farklarının bulunmaması durumu.
Kaba yapı : Bir binayı dış etkenlere karşı koruyup ayakta tutan temel, ana duvar, kiriş, çatı vb.nden oluşan asıl gövde.
Öz yapı : Karakter.
Sosyal yapı : İçinde sosyal ilişkilerin, sosyal olayların meydana geldiği, sosyal grupların ve kurumların yer aldığı toplumun şekil ve çerçevesiyle ilgili dış görünüşe sahip olan bir sosyal varlık, toplumsal yapı, sosyal bünye.
Toplumsal yapı : Sosyal yapı.
Üstyapı : Altyapı üzerinde oluşan kültür, din, sanat, felsefe, bilim, ülkü, siyasal kurumlar gibi toplumsal değerleri içeren genel kavram, altyapı karşıtı. Altyapı üzerine kurulan, oturmaya veya üretime yarayan yapıların tümü. Bir alaşımın mikroskop kullanmadan çıplak gözle incelenen yüzeysel tabakalarından anlaşılabilen genel yapısı. Demir yolculukta toprak düzleme hattının ve köprü, kemer vb. sanat eserlerinin üstünde yapılmış olan ve demir yolu hattının döşenmesini amaçlayan etkinliklerin tümü.
Allah yapısı : İnsanlar tarafından yapılmamış olan.
Fizik yapısı : Bir insanın vücut görünüşü.
Kul yapısı : İnsan eliyle yapılan.
Soy yapısı : Bir canlının genlerinin bütünü, genotip.
Toplum yapısı : Sosyal hayattaki irili ufaklı pek çok sayıda sosyal grubun meydana getirdiği yapı.
Yapı bilimsel : Yapı bilimi ile ilgili, morfolojik.
Yapı taşı yerde kalmaz : "değerli kimse boşta kalmaz, kendisine bir iş verilir" anlamında kullanılan bir söz.
Yapıcı : Önemli ve yararlı işler yapan. Yapan, oluşturan, ortaya çıkaran, meydana getiren. Olumlu. Yapı ustası.
Yapıcılık : Yapıcı olma durumu. Yapıcının yaptığı iş.
Yapık : Yeniçerilerin giydikleri üstlük. Belleme.
Yapılabilirlik : Herhangi bir girişimin işletme ve ekonomi yönlerinden durumunu önceden tespit etme, uygulanabilirlik, fizibilite.
Yapılandırma : Yapılandırmak işi. Bilgisayar sisteminin özellikle fiziksel birimlerini gösterme, konfigürasyon.
Yapılandırmak : Yapılı duruma getirmek. Oluşturmak. Düzenlemek.
Yapılaşma : Yapılaşmak işi.
Yapılaşmak : Oluşmak. Yapı durumuna gelmek.
Yapılı : Vücudu gelişmiş, iri. Yapısı herhangi bir nitelikte olan.
Yapılış : Yapılma işi. Bir şey yapılırken gerçekleştirilen özellik, nitelik, kuruluş, bünye.
Yapılma : Yapılmak işi. Yapılmış.
Yapılmak : Gerçekleştirilmek, ortaya çıkarılmak. Yapma işine konu olmak.
Yapım : Bir filmin çevrilmesi veya bir radyo, televizyon programının hazırlanması için gerekli çalışmaların tümü ve bu çalışmaların ürünü, prodüksiyon. Yapma işi, inşa, imal, konstrüksiyon. Ham maddeyi el veya makine ile işleyerek mal üretme, imal. Özümleme.
Yapım eki : Kelime kök veya gövdesine getirilerek kelimenin yeni bir anlam kazanmasını sağlayan ek: -lik (göz-lük); -ci (ev-ci); -li (ev-li); -inç (sev-inç); -gi (sev-gi); -daş (vatan-daş) gibi.
Yapımcı : Bir filmin çevrilişiyle ilgili bütün yönetim işlerini üzerine alan, sermayesini veren kimse, prodüktör. Bir şeyin yapılmasında, ortaya konulmasında, gerçekleştirilmesinde emeği geçen kimse veya kuruluş. Radyo, sinema programları düzenlemekle görevli kimse, programcı.
Yapımcılık : Yapımcının işi. Yapımcı olma durumu.
Yapımevi : Film yapımı işiyle uğraşmak için kurulmuş ortaklık. İmalathane.
Yapıncak : Seyrek taneli, kırmızı benekli bir tür üzüm, kınalı yapıncak. Soğuk havada, açıkta bırakılan atlara örtülen uzun tüylü kebe.
Yapınmak : Kendine yapmak veya kendi için yaptırmak. Özenmek, hazırlanmak.
Yapıntı : Bilgi kuramında ve ontolojide gerçeğe uymayan ancak belirli bir kuramsal veya pratik amaç için kullanılması sakıncasız olan tasarım, tasni. Gerçekle çeliştiğini, gerçekliğe uymadığını bile bile tasarlanan şey, hayal gücüyle yaratılmış olan şey, tasni.
Yapıntıcılık : Duyumlar yoluyla gösterilemeyen ve gösterilmeyen her şeyin birer yapıntı olduğunu ancak bu yapıntıların, gerçek olmasalar da düşünme ve yaşamada gerekli olduğunu öne süren görüş.
Yapıntılı : Yapıntı niteliğinde olan, musanna.
Yapıp etmek : Yapmak.
Yapış : Yapma işi.
Yapış yapış : Yapışkan bir madde ile bulanmış. Yapışmış. Nemli, rutubetli (hava).
Yapısal : Yapı ile, yapılış ile, kuruluş ile ilgili, strüktürel, konstrüktif.
Yapısal dil bilimi : Yapısalcılık.
Yapısalcı : Yapısalcılık görüşü ve yöntemini benimseyen, strüktüralist.
Yapısalcılık : Bilimin her dalında yapıdan yola çıkarak sonuçlara ulaşma yöntemi, strüktüralizm. Dilin tümüyle bir yapı özelliği gösterdiğini, terimlerin bu ilişkileri belirlediğini ileri süren dil bilimi öğretisi, yapısal dil bilimi.
Yapısallaşma : Yapısallaşmak durumu.
Yapısallaşmak : Yapısal duruma gelmek.
Yapısallık : Yapısal olma durumu.
Yapışıcı sap : Duvarlara, ağaçlara yapışarak yükselen sap türü.
Yapışık : Bir yere yapışmış olan. Dokunan, değen. Sürekli bir arada bulunan. Fizyolojik yönden birbirlerine bağlı olarak doğan.
Yapışık çeneliler : Çengel çeneliler.
Yapışıklık : Yapışık olma durumu.
Yapışkan : Yapışma özelliği olan. Yapıştırıcı. Gitmek bilmeyen.
Yapışkan balığı : Başındaki yapışkan bölümle, çeşitli cisimlere tutunarak yaşayan, yaklaşık 1 metre uzunluğunda bir tür balık (Echeneis naucrafes).
Yapışkan otu : Isırgangillerden, duvarlar üzerinde gelişen, yaprakları yapışkan bir bitki (Parietria).
Yapışkanlık : Yapışkan olma durumu. Bir sıvı veya gaz kütlesinin, içinde bulunan cismin hareketini engelleme özelliği.
Yapışma : Boyanın uygulandığı yüzeye tamamen kuruduktan sonraki tutunma derecesi. Yapışmak işi.
Yapışmak : Bir iş yapmak amacıyla, hevesle bir şeyi eline almak. Sıkıca yakalamak, tutmak, sarılmak. Aralık bırakmayacak biçimde üzerine dokunmak. İyice yaklaşmak, sokulup değmek. Yapışkan bir maddeye bulanmış olan bir şey ayrılmayacak bir biçimde bir yere tutunup kalmak. Birini rahatsız etmek, sataşmak, peşini bırakmamak, musallat olmak. Başı çekeni çok yakından izlemek.
Yapıştırıcı : Yapıştırma özelliği olan, yapıştırmaya yarayan nesne, yapışkan. Filmlerin yapıştırılması işinde kullanılan cihaz.
Yapıştırılma : Yapıştırılmak işi.
Yapıştırılmak : Yapıştırma işi yapılmak.
Yapıştırma : Yapıştırmak işi. Gelinlerin yüzüne yapıştırılarak yapılmış olan süs. Yapıştırarak yapılan.
Yapıştırmak : Gecikmeden karşılık vermek veya gerekeni yapmak. Tokat atmak. Yapışmasını sağlamak. Hızlı bir biçimde yazmak. Yaklaştırmak, birbirine dayamak.
Yapıt : Bir emek sonucunda ortaya konulan ürün, eser. Yayın, kitap.
Anlaşma yapılmak : Anlaşma belgesi düzenlenip imzalanmak.
Bal mumu yapıştırmak : Söz, davranış vb.nin unutulmaması için bir işaret koyup dikkati çekmek.
Bostan gök iken pazarlık yapılmaz : "ayrıntıları belli olmayan bir iş için anlaşma yapılmamalı" anlamında kullanılan bir söz.
Derisi kemiklerine yapışmak : Çok zayıflamak.
Dili damağına yapışmak : Çok susamak.
Ensesine yapışmak : Yakalayıp sıkıştırmak.
Eş yapım : İki tarafın ortak olarak oluşturduğu yapım.
Et kokarsa tuzlanır ya tuz kokarsa ne yapılır : "bozulan şeyi düzeltecek etken vardır ancak bu etken bozulmuşsa artık düzeltmeden umudu kesmek gerekir" anlamında kullanılan bir söz.
Eteğine yapışmak : Birinin koruyuculuğu altına girmek.
Eti kemiğine yapışmak : Çok zayıflamak.
Gönül bir sırça saraydır kırılırsa yapılmaz : "kolay kolay onarılamayacağı için bir kimsenin özellikle de dostlarımızın gönlünü kırmamaya özen göstermeliyiz" anlamında kullanılan bir söz.
Herkesin yorulduğu yere han yapılmaz : Herkesin arşınına göre bez vermezler.
İnce yapılı : Narin, nazik, zayıf.
İri yapılı : Uzun boylu ve etine dolgun (kimse), iri kıyım, iri yarı.
Irmak kenarına çeşme yapılmaz : "zaten var olan ve herkesin işine yarayıp artan şeyin yanına aynı işi görmek üzere bir de daha zayıfını eklemek boşuna yorulmaktır" anlamında kullanılan bir söz.
Kene gibi yapışmak : İstenmediği hâlde birinin peşini bırakmamak, yakasını bırakmamak.
Kenet gibi yapışmak : Çok yakın dost olmak, sıkı fıkı olmak.
Kınalı yapıncak : Yapıncak.
Mum yapıştırmak : Önemli bir şeyi unutmayıp akılda tutmak. bir şeyi kırmızı mumla mühürlemek.
Ne yapıp yapıp : Her ne durumda olursa olsun bir çözüm yolu bularak.
Ortak yapım : İki veya daha çok yapımcının iş birliğinden doğan film çalışması.
Sabanın tutağına yapışan el aç kalmaz : "çiftçilik yapan veya çalışan aç kalmaz" anlamında kullanılan bir söz.
Üstün yapım : Çok büyük giderlerle çevrilen, kalabalık oyuncu kadrosuna sahip, göz kamaştırıcı süs ve giysili, büyük reklamlarla piyasaya sürülen ancak sanat yönünden genellikle büyük bir değer taşımayan film.
Yaftayı yapıştırmak : Yanlış biçimde değerlendirip tanıtmak.
Yalın yapıldak : Üstü başı perişan durumda olan (kimse).
Yayan yapıldak : Yalın ayak bir biçimde.
Yeniden yapılanma : Bir kurum, kuruluş veya işletme personel ve çalışma düzeni bakımından yeni bir yapıya kavuşma.
Yüzünü duvara yapıştırmak : İlgiyi kesmek.
Barınmak : Doğa etkilerinden korunmak için kapalı bir yere sığınmak. Yerleşmek, yaşamak için uygun şartlar bularak oturmak. Çevresiyle uyumlu, dirlik içinde yaşamak. Soyut kavram bir yerde etkili olmak, gelişecek ortamı bulmak. Bir yerde yatarak geceyi geçirmek.
Amaç : Gaye. Bir kimseye veya bir kurula verilen özel amaçlı görev, misyon. Ulaşmak istenilen sonuç, maksat. Hedef.
Kullanılmak : Kullanma işine konu olmak.
Türlü : Çeşitli sebzelerle pişirilen yemek. Çok çeşitli özellikleri olan, çeşit çeşit, muhtelif.
Mimarlık : Belirli ölçü ve kurallara göre yapılar yapma sanatı, mimari. Mimar olma durumu, mimarın işi ve mesleği.
Eser : Yayın, kitap, yapıt. Soyut kavramlarda belirti. İz, işaret, im. Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt.
Bina : Çatı. Yapı. Arapça fiil çatısını konu edinen bilim veya kitap.
Somut : Somut olan şey. Varlığı duyularla algılanabilen, müşahhas, konkre, soyut karşıtı.
Bütün : Bozuk olmayan (para). Parçalanmamış. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi. Birlik, tamlık. Eksiksiz, tam.
Yapı arabalığı : Bir yapıda oturanların ya da çalışanların taşıtları için gerekli olan durma yerlerinin, yapının bulunduğu yerbölüm içinde sağlanması amacıyla yapının yeraltı katında, arka, yan ya da ön bahçelerinde düzenlenmiş durguluk.
Yapı araştırması : Yapımda ucuzluk ve etkinlik sağlamak amacıyla, yapı öğeleri, yapı bileşenleri ve yapım alanı örgütlenmesine ilişkin yeni yöntemler bulma araştırması.
Yapı biçimi : Bir bölgede kıvrımların ya da kırıkların gruplanma biçimi.
Yapı bileşeni : Bir yapının, biçimlendirilmiş yapı gereçlerinden oluşan küçük parçalarından her biri.
Yapı biriktirimi : 1. Konut iyesi olmak isteyenlerin, bir bankadan tutu ödenci alabilmek için, o bankada belli bir süreyle tutmak üzere para biriktirmeleri. 2-Böylece biriktirilmiş ve bankadaki özel bir hesapta toplanmış para.
Yapı bölgesi : Bir kentte, ancak belli bir yapı sınıfına giren yapıların yapılmasına izin verilen bölge. bk. yerleşme alanı.
Yapı çeliği : Yapılarda kullanılan, orta karbonlu çelik.
Yapı çizgisi : Bir yerbölümün önyüzünden ya da kenarlarından belli bir uzaklıkta bulunan ve yasal olarak ondan daha ilerde yapıya izin verilmeyen varsayımsal çizgi.
Yapı danışma örgütü : Yapı yaptırmak isteyenlere güzelduyusal ve uygulayımsal konularda bilgi veren kuruluş.
Yapı değişmesi : Dilde kendiliğinden veya bir etkenle oluşan yapı başkalaşması: aşçı< ahçı, çörekotu< çöreotu, ısıcak< sıcak vb.
Yapı ile ilgili Cümleler
- Yapı malzemeleri bu sıralar çok pahalı.
- Bana çocuk muamelesi yapıyorlar.
- Yapıcı eleştiri her zaman sıcak karşılamadır.
- Yapılabilir her şey yapmaya değmez.
- Jenny samba dansı yapıyor.
- Ah, evet! Yarın yapılacak bir şeyim olacak.
- Yapılabilecek her şey zaten yapıldı.
- Ali bana çocuk muamelesi yapıyor.
- Kulağın dış tarafı kıkırdaktan yapılmıştır.
- Tom'a bir sandviç yapıyor musun?
- Bu kişisel bir şey değil, Dan. Ben sadece işimi yapıyorum.
- Yapı güvenli değil.
- Yapı olarak kusurlu olsalar bile, onlar fonksiyon olarak mükemmeldir.
- Yapılacak az şey var.
Diğer dillerde Yapı anlamı nedir?
İngilizce'de Yapı ne demek? : adj. structural
n. architecture, being, blood, build, building, chemistry, composition, conformation, constitution, construction, contexture, corpus, disposition, edifice, erection, fabric, fiber, fibre, form, frame, framework, habit, habit of body, make, make up
Fransızca'da Yapı : construction [la], édifice [le], structure [la], constitution [la], bâtiment [le], bâtisse [la], conformation [la], texture [la]
Almanca'da Yapı : n. Baulichkeit, Beschaffenheit, Gebäude, Gefüge, Konstruktion, Textur
Rusça'da Yapı : n. здание (N), строение (N), постройка (F), сооружение (N), строительство (N), построение (N), новостройка (F), кладка (F), конструкция (F), структура (F), строй (M), склад (M), телосложение (N), анатомия (F), сложение (N), организация (F)
adj. строительный, структурный, конструктивный
Bu kısımda Yapı nedir? Yapı ne demek? gibi ya da benzeri soruları üye olmadan pratik bir biçimde hemen sorabilir, daha sonra kısaca Yapı tanımı, açılımı, kelime anlamı hakkında ansiklopedik bilgi verebilir veya dilerseniz Yapı hakkında sözler yazılar ile ingilizce veya almanca sözlük anlamı paylaşabilir, diğer web sitelerinden de birçok kaynaklar sunabilirsiniz. Spam veya çok kısa yazılan mesajlar yayınlanmayacaktır.