Yapmak nedir, Yapmak ne demek

"Yapmak" ile ilgili cümleler

  • "Bu kış çok soğuk yaptı."
  • "Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." - Ç. Altan
  • "Durgun sular sıtma yapar."
  • "Tükürük bezleri tükürük yapar."
  • "İyi yapmıyorsunuz, çocuğu çok azarlıyorsunuz. Uyumuş gibi yapmak."
  • "Ayakkabı yapmak."
  • "Onu da Üsküdar'daki ambar memuru yapmak suretiyle daireden uzaklaştırdı." - H. Taner
  • "İlk ve ortaöğrenimini Anadolu'da yapmıştır." - Y. Z. Ortaç
  • "Koşu yapmak. Sarsıntı yapmak."
  • "Servet yapmak. Altın yapmak."
  • "Elimi ağzına götürerek sus işareti yaptım." - R. H. Karay
  • "Ayrıca terbiye edeceğim, onu yaman bir polis köpeği yapacağım." - R. H. Karay
  • "Bu kızı sana yapacağız."
  • "Fırının harlı ateşi yanaklarını pembe pembe yapmıştı." - N. Araz
  • "Şu işi yapıver diye yalvarmıştı da enişte engel olmuştu." - S. M. Alus
  • "Yatak yapmak. Yolu yaptılar."
  • "Bozulan saatimi saatçi yaptı."
  • "Çocuk, altına yapmış."
  • "Ben adamı ne yaparım biliyor musun?"
 

Yerel Türkçe anlamı:

Yapmak, etmek

İcra etmek.

Dışkısını yapmak, pislemek.

Cinsel ilişkide bulunmak.

İnşa etmek

İş çevirmek.

Diğer sözlük anlamları:

Kapamak, kapatmak, seddetmek, örtmek.

Yapmak anlamı, tanımı:

Yapıp etmek : Yapmak.

Yapma : Yapmak işi. Yapmacık, sahici karşıtı. Yapay.

Yapmadığı kalmamak : Yapmadığını bırakmamak. kendisi için zararlı olan birçok iş yapmak.

Yapmadığını bırakmamak : Elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak.

Yaptığı yanına kalmamak : Yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, cezasını görememek.

Yapboz : Kesilmiş resim parçacıklarını birbirine uygun duruma getirerek resmi yeniden oluşturmaya dayanan bir tür çocuk oyunu.

Yapsat : Bina yapıp satma işi.

Yapadurmak : Yapmayı sürdürmek.

Kesyap : Kumaş, tahta vb. malzemelerle yapılan, kâğıt veya kartona yapıştırılan resim, kolaj.

Açıklama yapmak : Herhangi bir konuyu aydınlığa kavuşturmak amacıyla konuşmak veya yazmak.

Ad yapmak : Bir alanda ün kazanmak, ün almak.

Afra tafra yapmak : Kendini üstün göstermek, böbürlenmek.

Ağda yapmak : Vücuttaki fazla tüyleri ağda ile almak, temizlemek.

Ağız bağı yapmak : Ağız bağı oluşturulduktan sonra kancaya bağlı herhangi bir halatın kayıp çıkmasını engellemek.

Ağız yapmak : Birini kandırmak, yanıltmak amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek bir biçimde konuşmak.

 

Ağzı laf yapmak : İnandırıcı söz söyleme yeteneği olmak. kolay konuşma yeteneği olmak.

Ahenk yapmak : Çalgılı eğlence düzenlemek.

Ahiretini yapmak : Hayır işleri yaparak sevap kazanmak.

Akıl hocalığı yapmak : Bir işte doğruyu, iyi olanı göstermek.

Aklına geleni yapmak : Her istediğini önünü sonunu düşünmeden yapmak.

Aktarma yapmak : Bütçede bir bölümden başka bir bölüme ödenek geçirmek. bir taşıttan ötekine geçmek.

Alavere dalavere yapmak : Hileli, düzenli bir iş yapmak, yalanla dolanla iş görmek.

Alışveriş yapmak : Alım satım işini gerçekleştirmek.

Ambalaj yapmak : Eşyayı mukavva, kâğıt, tahta, plastik vb. malzemeyle sarmak, kaplamak.

Anket yapmak : Bir konuda araştırma yapmak.

Antrenman yapmak : Spor amacıyla çalışmak, alıştırma yapmak.

Apse yapmak : Bir doku içinde iltihap oluşmak.

Arama yapmak : Yakalamak veya suç belgelerini elde etmek için bir kimsenin evinde, iş yerinde, üzerinde veya eşyasında araştırma yapmak.

Arayı yapmak : Arasını bulmak.

Arıza yapmak : Bozulmak, işlemez duruma gelmek.

Arpalık yapmak : Bir kaynaktan sürekli olarak çıkar sağlamak.

Asist yapmak : Sayı veya gol pası vermek.

Aşk yapmak : Sevişmek.

Askerlik yapmak : Kanunlara göre yurttaşların yükümlü oldukları ordu hizmetinde bulunmak.

Atak yapmak : Akın yapmak, atılım yapmak.

Atıf yapmak : Göndermek.

Atlama taşı yapmak : Daha iyi bir yere geçmek için bir durumu veya bir kimseyi araç olarak kullanmak.

Ayak yapmak : Birini aldatmak, kandırmak için dalavere çevirmek.

Ayrı seçi yapmak : Birkaç şey arasında fark gözetmek.

Ayrım yapmak : Eşit davranmamak, fark gözetmek.

Bağış yapmak : Yardım etmek.

Bağlantı yapmak : Anlaşma, sözleşme yapmak. ilişki kurmak.

Bakım yapmak : Araç ve gereçlerin düzenli çalışması için onarımını yapmak.

Balon yapmak : Bisiklet, araba vb.nde lastiğin yüzeyinde şişlik oluşmak.

Balya yapmak : Balyalamak.

Banyo yapmak : Yıkanmak.

Baraj yapmak : Futbol veya hentbolda kaleye yapılmış olan vuruşları önlemek için oyuncular kale önünü kapatacak bir biçimde sıralanmak, duvar yapmak.

Barikat yapmak : Çeşitli araçlarla bir engel oluşturmak.

Barış yapmak : Barış antlaşmasını imzalamak.

Basamak yapmak : Bir kişiyi, bir durumu bulunduğu konumdan daha yükseğine erişmek için araç olarak kullanmak.

Basınç yapmak : Bir yüzey üzerine güç kullanarak baskı yapmak.

Basket yapmak : Basketbolda sayı kazanmak.

Baskı yapmak : Oyuncunun rahat hareket etmesini engellemek. bir kimseyi bir işi yapmaya zorlamak, zor kullanmak.

Baskın yapmak : Suç işlendiği veya suçluların bulunduğu sanılan bir yere ansızın girmek. düşmana ansızın saldırmak. ansızın konuk gelmek.

Bayraktarlığını yapmak : Bir akımın, bir görüşün yayılmasında öncü olarak çalışmak.

Beste yapmak : Bir müzik eseri yaratmak.

Bıcı bıcı yapmak : Yıkanmak.

Bildiğini yapmak : Verilen öğütleri dinlemeyerek tutumunu sürdürmek.

Bir şey yapmak : İyilik veya kötülükte bulunmak.

Biyopsi yapmak : Parça almak.

Blöf yapmak : Karşısındakini yanıltarak veya yıldırarak bir işten caydırmak için aslı olmayan söz söylemek veya aldatıcı tavır takınmak.

Blok yapmak : Voleybolda, file üstünde karşı oyuncunun topu sert vururken önünde iki veya üç kişi elleri ile perde oluşturmak.

Burun yapmak : Üstünlük taslamak.

Büyü yapmak : Büyü yolu ile etki altına almaya veya aldırmaya çalışmak.

Çağrışım yapmak : Çağrıştırmak.

Caka yapmak : Gösterişli davranmak, fiyakalı durumda olmak.

Caz yapmak : Aykırı düşünceler ortaya atmak. boşa konuşmak, gevezelik etmek.

Cazgırlık yapmak : Gereksiz yere bağırıp çağırarak üste çıkmaya çalışmak.

Çeviri yapmak : Bir dilden başka bir dile aktarmak, çevirmek, tercüme etmek.

Çıkış yapmak : Uçak herhangi bir görevle havalanmak. bir tartışmada, karşı düşüncede olanları alt etmek için sert davranışta bulunmak.

Cilve yapmak : Nazlanmak, kırıtmak.

Çiti yapmak : Saçları, çitilmiş tarakla taramak. çitilemek.

Çocuk yapmak : İsteyerek çocuğu olmak.

Cümbüş yapmak : Toplu olarak eğlenmek.

Daniskasını yapmak : Bir işi her yolu deneyerek gerçekleştirmek.

Degaj yapmak : Futbolda kaleci topu sert bir vuruşla gücü yettiğince uzağa atmak.

Değişiklik yapmak : Değiştirmek.

Demagoji yapmak : Laf cambazlığı yapmak.

Denetleme yapmak : Kontrol etmek.

Denizdeki balığın karada komisyonculuğunu yapmak : Gerçekte bulunmayan bir konu üzerinde varmış gibi savunuculuğunu yapmak, hayalî konularda gereksiz söz söylemek.

Denk yapmak : Denk durumuna getirmek.

Ders yapmak : Sınıfta belli bir programa bağlı olarak herhangi bir konuyu işlemek. sınıfta verilen ödevi daha sonra yapmak.

Deve yapmak : Başkasının malını kendine mal etmek.

Doğaçlama yapmak : Doğaçlamak.

Doğum yapmak : Doğurmak.

Doktora yapmak : Yüksek lisans öğretiminden sonra üst düzeyde öğretim yapmak.

Dolgu yapmak : Çürük dişleri temizleyip oyuğu, uygun bir madde ile doldurmak. doldurmak.

Dolmuş yapmak : Dolmuşla yolcu taşımak.

Doping yapmak : Bazı bedensel özellikleri değiştiren veya artıran bir uyarıcı maddeyi çok az miktarda almak. uyarıcı etkide bulunmak.

Dövme yapmak : Vücuda dövme işlemek.

Dümen yapmak : Dalavere, hile ile birini kandırmak, aldatmaya çalışmak.

Düşük yapmak : Çocuk düşürmek.

Duvar yapmak : Baraj yapmak.

Duygu sömürüsü yapmak : İstediğini yapmasını sağlamak amacıyla karşısındaki kişinin kendisine acımasını sağlamak.

Edebiyat yapmak : Bir konu üzerinde gereksiz yere süslü sözler söylemek.

Egzersiz yapmak : Sağlıklı yaşam için spor yapmak. alıştırma yapmak.

Ekonomi yapmak : Tutumlu davranmak.

Elinden geleni yapmak : Gücünün yettiği kadarını yapmak.

Emrivaki yapmak : Oldubittiye getirmek.

Ense yapmak : Hiçbir iş yapmadan yan gelip yatmak.

Erketelik yapmak : Gözetlemek.

Espri yapmak : Nükteli, şakalı söz söylemek.

Ev sahipliği yapmak : Konukları güler yüzlü davranıp iyi ağırlamak. herhangi bir toplantının veya etkinliğin düzenlenmesi için gerekli hazırlıkları üstlenerek gerçekleştirmek.

Ezberden yapmak : Bir yere bakmadan bellekte kalan biçimiyle yapmak.

Ezbere yapmak : Ezberden yapmak. model veya doğa karşısında durmayarak fikirden tasavvur ve tahayyül suretiyle resim yapmak.

Falso yapmak : Yanlış davranışta bulunmak.

Fark yapmak : Üstünlük sağlamak.

Felsefe yapmak : Bilgiçlik taslamak. olayların sebep ve sonuçları üzerine kendince soyut birtakım düşünceler ileri sürmek.

Fena yapmak : Kötü duruma düşürmek.

Fondip yapmak : Bir solukta, bir dikişte içmek.

Fren yapmak : Freni kullanarak taşıtın hızını kesmek veya taşıtı durdurmak.

Gaf yapmak : Bilmeden yersiz bir davranışta bulunmak veya başkasını incitecek söz söylemek, pot kırmak, çam devirmek.

Galop yapmak : At yarışında veya hazırlık çalışmasında iyi bir derece elde etmek.

Gam yapmak : Gam biçiminde deneme ve alıştırmayı çalgı veya sesle uygulamak.

Gargara yapmak : Bir sıvı ile ağzı veya boğazı çalkalamak.

Geçgeç yapmak : Geçgeçlemek.

Geyik yapmak : Boş, yararsız konuşmak.

Gönderme yapmak : Konuşurken veya yazarken başka kaynak veya olaylarla bağlantı kurmak.

Görümcelik yapmak : Görümce, geline kötü davranmak.

Görüşme yapmak : Tartışmak, müzakere etmek.

Gösteri yapmak : Düşüncelerini halka veya yetkililere duyurmak için bir araya gelerek eylemde bulunmak. topluluk önünde bir beceri veya oyunu sergilemek.

Gösteriş yapmak : Başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için yapay davranmak.

Grev yapmak : İşi bırakmak.

Güç birliği yapmak : Mevcut maddi ve manevi imkânları bir araya toplamak, güçleri birleştirmek.

Habbeyi kubbe yapmak : Önemsiz bir şeyi abartmak.

Hacetini yapmak : Küçük veya büyük abdestini yapmak.

Harcama yapmak : Harcamak.

Hatır gönül yapmak : Birini tutum ve davranışlarıyla mutlu etmek.

Hava yapmak : Kalorifer peteğinde sıvının yerine hava dolmak. böbürlenmek.

Hesap kitap yapmak : Ayrıntılarıyla hesap edip düşünmek.

Hile yapmak : Aldatmak. çıkar sağlamak amacıyla bir şeyin saflığını bozmak, değersiz bir şey karıştırmak.

Hülle yapmak : Hülleyi gerçekleştirmek. bir işte geçici çözüm için hileye başvurmak.

İdman yapmak : Beden hareketleri yapmak.

İğne yapmak : İğne ile vücuda sıvı bir ilaç vermek.

İhtisas yapmak : Belli bir konuda özel eğitim görmek, uzmanlaşmak, ihtisaslaşmak.

İlaç yapmak : Gerekli maddeleri kullanarak reçetede belirtilen dozda ilacı ortaya koymak.

İmale yapmak : Kısa heceyi uzun okumak.

İndirim yapmak : Fiyatta değer düşürümü yapmak, iskonto yapmak.

İş birliği yapmak : Amaç ve çıkarları bir olanlarca çalışma ortaklığı kurulmak.

İş yapmak : Çalışmak.

İsim yapmak : Ad yapmak.

İstasyon yapmak : Duraklamak, beklemek.

Jest yapmak : Hoşa gidecek bir görüş açıklamak veya bir davranışta bulunmak. elini kolunu hareket ettirmek.

Jimnastik yapmak : Vücudu çevikleştirmek ve güçlendirmek için hareket yapmak.

Jübile yapmak : Sanatın çeşitli alanlarında uzun yıllar başarı gösteren kimse için mesleğinin 25, 40, 50 vb. yıl dönümlerinde şenlik yapmak. sporculuk yaşantısını özel bir karşılaşma ile bitirmek.

Kaçamak yapmak : Hoş görülmeyen şeyi gizlice ara sıra yapmak.

Kafa yapmak : Dalga geçmek.

Kaka yapmak : Büyük abdest yapmak.

Kalbi yıkmak kolay yapmak zordur : "insanları kırmak ve üzmek, mutlu etmekten daha kolaydır" anlamında kullanılan bir söz.

Kamp yapmak : Kampa girmek.

Kapalı duruşma yapmak : Duruşmaları gizli sürdürmek.

Kapı komşusu yapmak : Bir yere sık gidip gelmek.

Kapı yapmak : Bir şey istemek veya söylemek için karşısındakini önceden başka sözlerle hazırlamak. ev gezmesi yapmak.

Kapış kapış yapmak : Telaşlı bir biçimde, aceleyle almak.

Kapris yapmak : Değişken, geçici isteklerde bulunarak huysuzca davranmak.

Kariyer yapmak : Uzmanlık alanında çalışmak, uzmanlaşmak, ihtisas yapmak.

Katakulli yapmak : Tuzak veya düzen hazırlamak, oyun oynamak.

Kaynak yapmak : İki metal veya yapay parçayı ısı yoluyla birleştirmek. sırayı beklemeden başkalarının hakkını alarak mevcut sıranın ön taraflarına girmek.

Kelek yapmak : Oyunbozanlık etmek.

Keyfini yapmak : Her türlü istek ve dileği yerine getirmek.

Kilometre yapmak : Yol almak.

Kirizma yapmak : Toprağı derince kazarak altını üstüne getirerek sürmek.

Kış yapmak : Hava çok soğuk ve karlı olmak.

Kısıntı yapmak : Azaltmak. tutumlu davranmak.

Kıyaslama yapmak : Kıyaslamak.

Kızak yapmak : Taşıt fren görevini yerine getirdiği hâlde duramayıp kaymak.

Komşu kapısı yapmak : Sık gidilen yer hâline getirmek.

Konsültasyon yapmak : Birkaç hekim bir hastalığa tanı koymak veya hastalığı tedavi etmek için bir araya gelmek.

Kontak yapmak : Karşıt elektrik taşıyan iki madde birbirine dokunmak.

Kontrat yapmak : Sözleşme yapmak.

Konuşma yapmak : Topluluk karşısında bir konuda konuşmak.

Kovuşturma yapmak : Kovuşturma işlemini yürütmek.

Kulis yapmak : Herhangi bir toplulukta oturumlar dışında gizli çalışmalar yapmak. bir amaca ulaşabilmek için ilgili kişiler arasında özel çalışma yapmak.

Kur yapmak : Birinin duygularını okşayacak biçimde davranarak onu elde etmeye çalışmak. karşı cinsten birine ilgi göstererek onun hoşuna gitmek, gönlünü kazanmaya çalışmak.

Kurşun manyağı yapmak : Ölümle tehdit etmek.

Kuyruk yapmak : Uzun ve peş peşe bir sıra oluşturmak.

Laf cambazlığı yapmak : Bir kimsenin veya grubun duygularını kamçılayarak, gerçek dışı sözler söyleyerek onları kazanmaya çalışmak.

Laf yapmak : Dedikodu yapmak.

Lavaj yapmak : Herhangi bir organı mikroplardan temizlemek amacıyla yıkamak, arıtmak.

Maç yapmak : İki takım veya iki kişi kazanmak amacıyla aralarında karşılaşma yapmak.

Mahsubunu yapmak : Borcunu alacağından düşürmek. hesabını yapmak, hesabına geçirmek.

Makyaj yapmak : Yüzü çeşitli işlemlerle temizlemek, boyamak ve diğer işlemlerle daha bakımlı ve güzel göstermek.

Mal yapmak : Servet sahibi olmak.

Manevra yapmak : Bir araca istenilen hareketi yaptırmak. askerî birlikler savaş denemesi yapmak.

Markaj yapmak : Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, tutmak, gölgelemek.

Masaj yapmak : Sağlık, bakım ve yarışmalara hazırlık amacıyla vücudun çeşitli bölgelerini özel araç ve yöntemlerle ovmak, ovuşturmak.

Meme yapmak : Motorlu araçlarda platin elektrik akımını geçirmeyecek ölçüde oksitlenmek, işlevini yapmaz olmak.

Mesai yapmak : Bir iş yerinde, yasal günlük iş süresi dışında ek bir ücretle fazla çalışmak.

Mesele yapmak : Önemsiz bir şeyi önemli bir sorun durumuna getirmek.

Mil yapmak : Yol yapmak.

Muhasebesini yapmak : Bir şeyin olumlu veya olumsuz yönlerini gözden geçirerek bir yargıya varmak.

Mukavele yapmak : Sözleşme yapmak.

Mülahaza yapmak : Düşünmek.

Mülakat yapmak : Bir kimsenin bir konu veya sorunla ilgili görüşlerini almak.

Nağme yapmak : Bahane ileri sürmek. bildiği bir şeyi bilmez görünmek.

Nanik yapmak : Birini budala yerine koymak, alay etmek.

Nazire yapmak : Bir söze, bir davranışa benzeriyle karşılık vermek.

Nükte yapmak : Nükteli söz söylemek.

Numara yapmak : Bir hareketi yalandan yapmak veya yapar gibi görünmek.

Olay yapmak : Bir olayı gereğinden fazla büyütmek, sorun çıkarmak.

Ölüm kalım meselesi yapmak : Yok olmamak amacıyla mücadeleye girişmek.

Otostop yapmak : Otostop yoluyla yolculuk yapmak.

Oyun yapmak : Hile yapmak. güreşte rakibe oyun uygulamak.

Pansuman yapmak : Yaranın temizlik ve bakımını yapmak.

Para yapmak : Para kazanıp biriktirmek.

Paravan yapmak : Kendini belli etmeyerek başkasının adından, yetkisinden, gücünden yararlanmak.

Particilik yapmak : Bağlı olduğu partiyi veya partinin düşüncelerini savunan kişileri kayırmak.

Paspas yapmak : Paspaslamak.

Patinaj yapmak : Tekerlek, tutunma eksikliği sebebiyle ilerlemeksizin aynı noktada dönmek. herhangi bir işte ilerleme kaydedememek, aynı noktada sayıp durmak.

Perhiz yapmak : Sağlığı korumak veya düzeltmek amacıyla özel bir beslenme düzeni uygulamak.

Pik yapmak : Tavan yapmak.

Pike yapmak : Suya dalmak. uçak dik biçimde inmek. bilardoda, masaya dikey durumda tutulmuş isteka ile topa vurmak.

Piknik yapmak : Kırda yemek yemek ve gezinti yapmak.

Pireyi deve yapmak : Önemsiz bir olayı büyütmek.

Pleybek yapmak : Pleybek işini gerçekleştirmek.

Politika yapmak : Bir işi çözümlemek için politika yolunu kullanmak.

Posta yapmak : Bir yere gidip gelmek, sefer yapmak.

Pot yapmak : Dikişte kabarıklık veya büzülme olmak.

Pres yapmak : Karşı takımın oyun kurmasını baskı yaparak engellemek.

Proje yapmak : Tasarlamak.

Prova yapmak : Gözden geçirmek. oyunu sahnelemek için önceden denemek. denemek.

Rejim yapmak : Sağlığı korumak veya zayıflamak amacıyla belirli yiyecekleri yemek.

Reklam yapmak : Her türlü aracı kullanarak bir şeyi halka tanıtmak, ünlenmesini sağlamak.

Rol yapmak : Davranışlarda içtenlik bulunmamak.

Sabotaj yapmak : Yıkmak, tahrip etmek, kullanılır durumdan çıkarmak. bir işi kısıtlı olarak bozmak, baltalamak.

Sağ yapmak : "direksiyonu sağa doğru çevirmek, sağa yöneltmek" anlamında kullanılan bir söz.

Şahsiyat yapmak : Söz edilen konudan uzaklaşarak olumsuz yönleriyle kişiler üzerinde durmak.

Şantaj yapmak : Gözdağı vermek.

Santra yapmak : Santra noktasından oyunu başlatmak.

Satış yapmak : Satmak.

Savunma yapmak : Haklı olduğunu ortaya koymaya çalışmak. oyunda rakip tarafın hücumlarına karşı koymak.

Şeamet tellallığı yapmak : Her olayı kötü ve sıkıntı yaratacak biçimde yorumlayıp dile getirmek.

Seçim yapmak : Seçmek.

Şekerleme yapmak : Kısa bir süre uyumak, kestirmek.

Sermaye yapmak : İş yeri açmak için gereken parayı sağlamak.

Serserilik yapmak : Serserice davranmak, çevreye rahatsızlık vermek.

Servis yapmak : Sofrada hizmet etmek ve yemeği dağıtmak.

Şike yapmak : Bir çıkar karşılığı anlaşarak bir işi yapmak. danışık spor karşılaşması yapmak.

Şırınga yapmak : Şırınga ile vücuda gerekli yerinden ilaç vermek.

Skala yapmak : Çalgı perdelerine parmak alıştırmak.

Soğuk duş etkisi yapmak : Ansızın bildirilen tatsız bir haber olumsuz bir tepki yaratmak.

Sol yapmak : "direksiyonu sola doğru çevirmek, sola yöneltmek" anlamında kullanılan bir söz.

Sollama yapmak : Sollamak.

Solo yapmak : Bir müzik parçasını tek başına söylemek veya çalmak.

Sondaj yapmak : Sonda ile yoklamak, sondalamak. bir durum, bir düşünceyle ilgili olarak yoklama yapmak, araştırmak.

Sorti yapmak : Uçak bir noktaya çeşitli nedenlerle inişe geçip yeniden yükselmek. uçak bir noktadan kalkıp başka bir noktaya inmek.

Şov yapmak : Gösteri yapmak.

Sözleşme yapmak : Bir sözleşmeyi yazılı olarak belirlemek, mukavele yapmak, kontrat yapmak.

Su yapmak : Gemi veya sandalın içine dibinden su girmek.

Su yolu yapmak : Bir yeri sık sık gidip gelinen yer durumuna getirmek.

Sükse yapmak : Başarı kazanmak. ilgi çekecek bir durum yaratmak.

Sürfile yapmak : Bir kumaşın tarazlanmaması için kenarına seyrek ve çapraz dikiş yapmak.

Sürgit yapmak : İş için uzatmak, sürdürüp durmak.

Sürpriz yapmak : Birini, beklenmedik, şaşırtan, sevindiren veya üzen bir olayla karşılaştırmak.

Taban yapmak : Fiyat, en aşağı duruma düşmek.

Tadilat yapmak : Değiştirmek.

Takım yapmak : Değişik parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturmak.

Takiye yapmak : Sakınmak, çekinmek. olduğundan farklı görünmek.

Taklidini yapmak : Öykünmek. bir şeyin veya kimsenin konuşmasını, davranışını komik bir biçimde tekrarlamak.

Tantana yapmak : Gereksiz yere, boşu boşuna konuşmak. kuru gürültü çıkarmak.

Tatil yapmak : İşe ara verip dinlenmek. tatile çıkmak.

Tavan yapmak : Menkul Kıymetler Borsasında işlem görmekte olan hisse senedinin değeri en üst düzeye ulaşmak. sinir, heyecan vb. en üst düzeye çıkmak.

Tek pas yapmak : Kendisine gelen topu bekletmeden en uygun durumda olan arkadaşına vererek karşı takımın oyun kurmasını engellemek.

Temizlik yapmak : Zararlı şeyleri yok etmek. temizlemek. öldürmek.

Tenzilat yapmak : İndirim yapmak.

Teyel yapmak : Dikilecek parçaları birbirine teyelle tutturmak. kumaşın üzerinde dikilecek yerleri teyelle belirtmek.

Top yapmak : Topu rakibe kaptırmadan takım oyuncuları arasında dolaştırmak, topa daha uzun süre sahip olmak.

Tuluat yapmak : Doğaçlamak.

Tumturak yapmak : Vurgulamak, önemini belirtmek, etkili olmasını sağlamak.

Tütsü yapmak : Et, balık vb. yiyecekleri dumana tutmak. dinî törenlerde kokulu madde yakmak.

Tutukluk yapmak : Silah çalışmaz olmak. aksamak, doğru dürüst veya istenen ölçüde gitmemek.

Tuvalet yapmak : Sidik veya dışkıyı vücuttan dışarı atmak.

U dönüşü yapmak : Yüz seksen derecelik bir dönüş yapmak. önceden sahip olduğu bir düşünceden farklı bir düşünceyi savunmaya başlamak.

Uvertür yapmak : Bir şeye giriş niteliğinde söz söylemek veya davranışta bulunmak.

Üvey evlat muamelesi yapmak : Kötü davranmak. dışlamak.

Vals yapmak : Vals müziği ile dans etmek.

Vücut yapmak : Kas geliştirici hareket ve sporlarda bedeni güçlü duruma getirmek.

Yalpa yapmak : Yalpalamak.

Yamuk yapmak : Birine karşı yanlış davranmak.

Yankı yapmak : Ses bir yere çarpıp ikinci kez duyulmak.

Yatak yapmak : Yatacak yer hazırlamak.

Yataklık yapmak : Suçluları gizlice barındırmak, suçlulara yardım etmek.

Yenilik yapmak : Değişiklik yapmak, değişiklik getirmek.

Yerini yapmak : Bir şey elde etmek amacıyla girişimde bulunmak.

Yol yapmak : Yol oluşturmak. kandırmaya çalışmak, avutmak.

Yolunu yapmak : Bir işin istediği gibi olması için uygun zemin hazırlamak.

Yürüyüş yapmak : Spor amacıyla yürümek. bir olayı protesto etmek veya bir konuya dikkati çekmek amacıyla topluca yürümek.

Yuva yapmak : Evlenmek. yuva hazırlamak, yuva oluşturmak.

Yuvasını yapmak : Birine gereken ceza veya cevabı vermek, hakkından gelmek.

Yüz yapmak : Makyaj yapmak.

Zam yapmak : Söz konusu fiyatı artırmak.

Zikzak yapmak : Sık sık düşünce değiştirmek. sık sık sağa sola yön değiştirmek.

Zum yapmak : Zumlamak.

Ortay : Bir uzayı, bir yüzeyi eşit iki parçaya bölen (düzlem, çizgi). Bir düzlem şeklin aynı yöndeki paralel bütün kirişlerini eşit parçalara bölen (çizgi).

Koymak : Bırakmak. Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak. Bırakmak, terk etmek. İmza, tarih, adres yazmak. Katmak, eklemek. Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak. Etkilemek, dokunmak.

Gerçekleştirmek : Gerçek duruma getirmek, yapmak, ortaya koymak.

Oluşturmak : Oluşmasını sağlamak, meydana getirmek, teşekkül ettirmek, tekvin etmek.

Meydan : Bulunulan yer ve çevresi, ortalık. Fırsat, imkân veya vakit. Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri. Mevlevi tekkelerinde ayin yapılmış olan yer. Alan, saha.

Getirmek : Sebep olmak, ortaya çıkarmak. Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar. Sağlamak. Gelmesini sağlamak. Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak. İleri sürmek. İletmek, bildirmek. Bir makama atamak veya seçmek. Erişmek veya eriştiğini sanmak.

Açmak : Bir aygıtı, bir düzeneği çalıştırmak. Geçit sağlamak. Beğenmek. Bir şeyi, bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak. Bir toplantıyı, etkinliği başlatmak. Düğümü veya dolaşmış bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Yarmak. Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak. Alışverişi başlatmak. Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak. Avunmak veya danışmak üzere söylemek, içini dökmek. Ayırmak, tahsis etmek. Bir konu ile ilgili konuşmak. Savaşla almak, fethetmek. Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek. Engeli kaldırmak. Görünür duruma getirmek. Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek. Birbirinden uzaklaştırmak. Yakışmak, güzel göstermek. Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek. Rengin koyuluğunu azaltmak. Alanını genişletmek. Satranç, poker vb. oyunları başlatmak. Yapmak, düzenlemek. Ferahlık vermek.

Yol : Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi. Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik. Kumaşta bulunan çizgi. Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer. Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi. Kez, defa. Düğünde, oğlanevinin kızevine verdiği para, mal veya armağan. Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik. Gidiş çabukluğu, hız. Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer. Gaye, uğur, maksat. Yolculuk. Hile, tuzak.

Yol almak : Yolda ilerlemek.

Almak : Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak. Birlikte götürmek. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak. Bürümek, sarmak, kaplamak. Satın almak. Örtmek, koymak. Sürükleyip götürmek. Yolmak, koparmak. İçecek veya sigara içmek. Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek. Göreve, işe başlatmak. Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak. Temizlemek. Tat veya koku duymak. İçine sığmak. Kazanmak, elde etmek. Kazanç sağlamak. Kendine ulaştırılmak, iletilmek. Yutmak, kullanmak. Gidermek, yok etmek. İçeri girmesini sağlamak. Kabul etmek. Görevden, işten çekmek. Çalmak. Soldurmak. İçeri sızmak, içine çekmek. Yer değiştirmek. Yol gitmek, mesafe katetmek. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak. Başlamak. Kısaltmak, eksiltmek. Erkek, kadınla evlenmek. Ele geçirmek, fethetmek.

Onarmak : İşlenen bir kusuru, yapılmış olan bir yanlışlığı giderecek veya önleyecek davranışlarda bulunmak. Bir yapının, bir heykelin, bir resmin bozulmuş yerlerini yeniden yapmak, ilk duruma getirmek, restore etmek. Bozulmuş, eskimiş olan bir şeyi düzeltip işler veya kullanılır duruma sokmak, işe yarar duruma getirmek, tamir etmek.

Tamir : Onarma, onarım. Yapılan bir yanlışı, kusuru düzeltmeye çalışma.

Etmek : Herhangi bir değerde olmak. Birini bir şeyden yoksun bırakmak. Bulmak, erişmek. Eşit değer kazanmak. Demek, söylemek. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak. Küçük veya büyük abdestini yapmak. Bir işi yapmak. Kötülükte bulunmak.

Düzenli : Sistemli, nizamlı, metodik. Düzeni olan, yerli yerinde, kararlı, tertipli, muntazam.

Bir : Aynı, benzer. Beraber. Ancak, yalnız. Sayıların ilki. Bir kez. Sadece. Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Eş, aynı, bir boyda. Bu sayı kadar olan. Tek. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer.

Üretmek : Oluşturmak, yaratmak, meydana getirmek. Ekonomik bir etkinlik sonucu ürün elde etmek. Aynı türden canlıları çoğaltmak.

Salgılamak : Salgı oluşturmak.

Çıkarmak : İlgisini keserek uzaklaştırmak. Yollamak, göndermek. Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek. Sunmak. Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak. Resim yapmak. Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek. Bir müzik parçasını notalarıyla çalmak. Fotoğraf çektirmek. Gidermek. Boşaltmak. Bulmak, ortaya koymak. Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak. Hatırlamak. Söylemek. Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek. Yayımlamak. Göstermek. Sindirim yolundan dışarı atmak, kusmak. Gibi göstermek, bir davranış yüklemek. Sağlamak, elde etmek. Sonunu getirmek. Yapmak, üretmek.

Dışkı : Sindirim sonunda anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kaka, bok, büyük abdest, kazurat.

Evlendirmek : Evlenmesini sağlamak.

Durum : Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Duruş biçimi, konum, tavır. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl.

Yaratmak : Allah, olmayan bir şeyi var etmek. Zekâ, düşünce ve hayal gücünden yararlanarak o zamana kadar görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak, yapmak. Olmasına, ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak.

Edinmek : Kendini bir şeye sahip kılmak, kendine sağlamak, elde etmek, iktisap etmek.

Sahip : Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse, iye, malik. Herhangi bir niteliği olan kimse, ehil. Koruyan, arka çıkan, gözeten kimse. Bir iş yapmış, üstlenmiş veya bir eser ortaya koymuş kimse.

Olmak : Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Gerçekleşmek veya yapılmak. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Yitirmek, elinden kaçırmak. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Herhangi bir durumda bulunmak. Sürdürmek, yürütmek. Yetişmek, olgunlaşmak. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Geçmek, tamamlanmak. Bulunmak. Uymak, tam gelmek. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Sarhoş olmak. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Yaklaşmak, gelip çatmak. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak. Yol açmak.

Davranmak : Bir şeye el atmak, girişmek. Bir kimseye veya bir şeye karşı belli tavır takınmak. Bir işi yapmaya hazır olmak, hazırlanmak.

Hareket : Yola çıkma. Belirli bir amaca varmak için birbiri ardınca yapılmış olan ilerlemeler, akım. Deprem. Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim, aksiyon. Demir yollarında katarların düzenlenmesi ve hangi saatlerde yola çıkıp hangi duraklarda karşılaşacaklarını düzenleme işleri. Kas ve eklemlerin, belli doğal şartlar içerisinde işlemeleri sonucu vücut bölümlerinde düzenli ve olumlu etkilerle oluşturdukları yer değişimi. Vücudu oynatma, kıpırdatma veya kımıldanma. Devinim. Davranış, tutum. Bir parçanın yavaşlık, çabukluk derecesi.

Yapmak yahışdurmak : Yapıp yerine getirmek

Yapmak yasamak : Yapıp, düzenlemek.

Yapmak yasımak : Yapıp, düzenlemek.

Yapmak ile ilgili Cümleler

  • Yapmak için daha acil başka bir şeyin var mı?
  • Yapmak için doğru şey nedir?
  • Yapmak benim kararımdı.
  • Çocuklar kardan adam yapmak için ilk kar yağışını bekliyorlardı.
  • Onu yapmak için izniniz yok.
  • Yapmak için doğru şeyin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
  • O, telefon görüşmesi yapmak için birkaç kez masadan ayrıldı.
  • Yapmak için aptalca bir şeydi.
  • Ali işi yapmak zorunda kalacak.
  • Yapmak için başka ne var?
  • Yapmak için bir şey düşünmeye imkan bulamadı.
  • Dizlerime masaj yapmak zorundayım.
  • Burak onu yapmak için bir an bile çekinmedi.
  • Onu yapmak bizim için sadece bir gün sürdü.

Diğer dillerde Yapmak anlamı nedir?

İngilizce'de Yapmak ne demek? : v. accomplish, acquit oneself, architect, build, carve out, contrive, create, do, engineer, establish, execute, fashion, fulfil, fulfill, get, go over, go through, have, implement, land, make, perform, ply, practice, practise, produce, profess

Fransızca'da Yapmak : faire, faire acte de, faire office de, exécuter, opérer, effectuer, pratiquer, fabriquer, commettre, construire, (yap

Almanca'da Yapmak : v. abhalten, abschließen, abstatten, anfertigen, anlegen, aufbauen, aufführen, ausrichten, ausüben, bauen, begehen, behandeln, beschreiben, beschreiten, besorgen, betreiben, beziehen, bilden, effektuieren, erfüllen, errichten, erstellen, fertigen, leisten, machen, regen, tätigen

Rusça'da Yapmak : v. делать, изготавливать, производить, выполнять, исполнять, совершать, вырабатывать, мастерить, лепить, создавать, строить, устраивать, конструировать, сколачивать, составлять, чинить, готовить, приготавливать, вызывать, поступать, действовать, проделывать, вытворять, предпринимать, учинять