Yer nedir, Yer ne demek

"Yer" ile ilgili cümleler

  • "Türkiye stratejik bakımdan önemli bir yerdedir."
  • "Çorak yerde ot bitmez."
  • "Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?" - M. Ş. Esendal
  • "Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu." - H. Taner
  • "İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
  • "Yeriniz var mı?"
  • "Uçağın yurt savunmasındaki yeri."
  • "Sen benim yerimde olsan ne yapardın?"
  • "Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır." - R. N. Güntekin
  • "Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar."
  • "Toplantı yeri. Kaza yeri."

Yerel Türkçe anlamı:

Zemin.

Tarla.

Arazi, tarla bahçe

İkamete müsait ev // sirt yera galmak: mağlub olmak

Yatak.

Yer, mevki

Mahal.

Bilişim alanındaki terim anlamı:

[Bakınız: bellek yeri]

Bilgisayar Terimi olarak kelime anlamı:

[Bakınız: bölge]

Gök bilimleri ve Uzay alanındaki anlamı:

 

Üzerinde yaşadığımız gezegen.

Bir cismin durduğu, bulunduğu nokta ya da yüzey parçası.

Gösteri Sanat terimi olarak anlamı:

Bir seyircinin tiyatro seyrederken oturduğu yer.

Hukuki terim anlamı:

mahal.

Sinema ve Televizyon dünyasındaki anlamı:

Sinema salonundaki oturulacak yerlerden her biri.

Dışarıdaki çevirimlerin gerçekleştirildiği uzay.

Diğer sözlük anlamları:

Toprak, ülke, diyar.

Bilimsel terim anlamı:

Cimnastik alıştırmalarında, vücudun değişik bölümlerine dayanak ve direnç sağlayan yüzey.

Kutsal olarak nitelenen, içinde ya da çevresinde dinsel, büyüsel, geleneksel, törensel işlemler yapılan, toplantılar düzenlenen alan, düzlük, dağ, tepe, orman ve benzeri her biri. bk. adak, kurban,

İngilizce'de Yer ne demek? Yer ingilizcesi nedir?:

location, floor, place, earth, seat

Fransızca'da Yer ne demek?:

local, locus, siège

Osmanlıca Yer ne demek? Yer Osmanlıca'da ne anlama gelir?:

zemîn, arz, mevki' mevzi'

Yer tanımı, anlamı:

Yer almak : Ayrılan yerde durmak, bulunmak. bir işi hazırlayanlar arasında bulunmak.

Yer bakır gök demir kesilmek : Tamamen tükenmek, bitmek, yoksul duruma düşmek.

Yer bulmak : Oturacak yer sağlamak. bir kimse bir işe, görev yapacağı bir yere yerleşmek.

Yer çevirmek : Kullanım hakkı devlet veya özel kişide olan araziyi kendi kullanımına almak.

Yer değiştirmek : Bulunduğu yerden bir başka yere geçmek.

Yer demir gök bakır : Şartların zor, imkânların kısıtlı olduğu durumlarda söylenen bir söz. hiçbir yardım ve umut olmadığında kullanılan bir söz. çorak ve sıcak bir yeri niteler.

Yer etmek : İz bırakmak. iyice yerleşmek.

 

Yer kabul etmez : Çok günahkâr.

Yer kaplamak : Önemli bir hacim tutmak.

Yer kapmak : Kalabalık içinde kendine yer bulmak.

Yer öpmek : Bir büyüğün önüne eğilmek.

Yer tutmak : İşlevi ve etkisi olmak. yer ayırmak. yer kaplamak. önemli sayılmak, önemi olmak.

Yer vermek : Söz etmek, değinmek. önemli saymak, saygı göstermek. kullanmak. önemli bir görev vermek. bir olaya yol açmak, imkân tanımak. konu edinmek. ağırlık vermek. kendi yerini bir başkasına bırakmak.

Yer yarılıp içine girmek : Yitirilip bir türlü bulamamak. çok utanmak.

Yer yerinden oynamak : Bir iş çok gürültülü, telaş ve heyecan içinde yapılmak. bir olay toplumda büyük tedirginlik yaratmak.

Yer açmak : Bir kimseye oturması için yer hazırlamak. yer bırakmak, imkân vermek.

Yerde kalmak : Saygı görmemek, yüzüne bakılmamak.

Yerden göğe kadar : Pek çok.

Yerden yere çalmak : Çok hırpalamak.

Yerden yere vurmak : Birine türlü yönlerden saldırarak onu çok aşağılayıcı bir duruma düşürmek.

Yere bakan yürek yakan : "uysal ve uslu göründüğü hâlde sinsice kötülük yapan" anlamında kullanılan bir söz.

Yere bakmak : İhtiyarların ölümü yakın olmak.

Yere baktırmak : Utandırmak, mahcup etmek.

Yere batasıca : "yok olsun, ölsün" anlamında kullanılan bir ilenme sözü.

Yere batmak : Çok utanmak, mahcup olmak. yok olmak.

Yere çalmak : Yere atmak, yere fırlatmak.

Yere göğe koymamak : Nasıl ağırlayacağını, nasıl memnun edeceğini bilmemek, çok önem vermek.

Yere sağlam basmak : Titiz ve dikkatli davranmak.

Yere sermek : Kötü bir duruma sokmak, yenmek. vurup öldürmek.

Yere vurmak : Yenmek, alt etmek. kötü bir duruma sokmak.

Yere yığılmak : Yere düşmek.

Yere yıkılmak : Yere düşmek.

Yeri başka : "daha başka bir değeri olan, önemi olan" anlamında kullanılan bir söz.

Yeridir : "layıktır, uygundur, münasiptir" anlamında kullanılan bir söz.

Yeri gelmek : Sırası gelmek, zamanı uygun olmak.

Yeri göğü ben yarattım demek : Çok gururlu olmak.

Yeri göğü birbirine katmak : Aşırı telaş yaratmak.

Yeri göğü inletmek : Yüksek sesle ve olanca güçle bağırmak.

Yeri göğü tutmak : Her tarafı ele geçirmek, denetim altında bulundurmak.

Yeri göğü tırmalamak : Çok sancı, acı çekmek.

Yeri olmak : Uygun olmak. sırası, uygun zamanı olmak. saygınlığı olmak.

Yeri öpmek : Yere düşmek, yere serilmek.

Yeri soğumadan : Ayrılan bir kimsenin ardından çok zaman geçmeden.

Yeri var : "uygundur, iyidir" anlamında kullanılan bir söz.

Yeri yurdu belirsiz olmak : Belli bir yeri olmamak.

Yerin dibine batırıp çıkarmak : Çok utandırmak, rezil etmek.

Yerin dibine geçmek : Görünmez olmak, kaybolmak. çok utanıp sıkılmak.

Yerin kulağı var : Gizli konuşulan bir şeyin umulmadık bir yoldan başkalarınca duyulabileceğini anlatan bir söz.

Yerinde duramamak : Sürekli kıpırdamak. içi içine sığmamak.

Yerinde kalmak : Makam veya aşama değişmemek. başka yere gitmemek.

Yerinde olmak : Tamam olmak, iyi durumda bulunmak. uygun olmak. makamında bulunuyor olmak.

Yerinde saymak : İlerleyememek, gelişememek, değişememek. yürür gibi yaparak hep aynı yerde, sürekli olarak ayağın birini kaldırıp birini basmak.

Yerinde su çıkmak : Haklı bir sebep olmadan yerini bırakanlara veya bırakmak isteyenlere kınama ve engelleme amacıyla söylenen bir söz.

Yerinde yeller esmek : Artık bulunmamak, yok olmak.

Yerinden fırlamak : Oturulan yerden hızla kalkmak.

Yerinden oynamak : Coşkulu, gürültülü, karışık bir zaman yaşamak. yerinden ayrılmak.

Yerinden oynatmak : Başka yere kaldırmak, yerini değiştirmek.

Yerine geçmek : Bulunmayan bir nesnenin veya kavramın yerine kullanılabilmek. görevden ayrılan birinin yerini almak.

Yerine gelmek : Yapılmak, olmak. kişi iş yerinde çalıştığı, oturduğu yere gelmek. eski duruma dönmek.

Yerine getirmek : İfa etmek. eski duruma döndürmek. istenileni, gerekeni yapmak.

Yerine koymak : Yitirilen, elden çıkan bir şeyin, benzerini veya eşini sağlamak. gibi görmek, saymak.

Yerine oturmak : İyi yerleşmek. bir durum, bir düşünce vb. benimsenmek, yaygın duruma gelmek, yerleşmek.

Yerini almak : Yerine geçmek.

Yerini beğenmek : Bitki yerini gelişmesine çok uygun bulmak.

Yerini bulmak : Kendine yakışan makamı, durumu bulmak. uygun olan yerde olmak.

Yerini doldurmak : Görevinden ayrılan birinin yerine gelen kişi, önceki görevli kadar başarılı olmak. görevini başarı ile yapar olmak.

Yerini ısıtmak : Bir yerde uzun süre kalmak.

Yerle yeksan etmek : Yerle bir etmek.

Yerini sevmek : Yerini beğenmek.

Yerini tutmak : Görevinden ayrılan birinin yaptığı işi yapabilmek. bulunmayan bir nesnenin yerini almak, onu aratmamak.

Yerini yapmak : Bir şey elde etmek amacıyla girişimde bulunmak.

Yerle beraber : Yer düzeyinde.

Yerle bir etmek : Temeline kadar yok etmek, tahrip etmek.

Yerle gök bir olsa : "sonu ne olursa olsun" anlamında kullanılan bir söz.

Yerlerde sürünmek : Çok perişan, acınacak bir durumda bulunmak.

Yerlere kadar eğilmek : Aşırı saygı göstermek.

Yerlere geçmek : Çok utanıp sıkılmak veya kahrolmak.

Yerleri süpürmek : Saç, etek, paça çok uzun olmak.

Yer adı : Yerleşim bölgeleri ile deniz, göl, ırmak, dağ, tepe, bağ, bahçe, vadi vb. yerlerin adı.

Yer alıştırmaları : El ve bütün vücut bölümleri için, yeri bir dayanak yüzeyi veya bir tür araç gibi kullanarak düzenlenen hareketler.

Yeraltı : Gizli ve yasa dışı. Alışılmışın dışında olan, aykırı.

Yer altı : Yerin yüzeyi altındaki bölümü.

Yer belirteci : Yer zarfı.

Yerberi : Dünya çevresinde dolanan bir uydunun gerçek veya görünür yörüngesinin Dünya'ya en yakın noktası.

Yer biçimleri : Engebe.

Yer bilimi : Yer yuvarlağının yapısını, birleşimini, gelişimini inceleyen bilim, arziyat, jeoloji.

Yer cücesi : Kısa boylu, çokbilmiş, kurnaz kimse.

Yer çamı : Yüksekliği 5-10 santimetre olan, limon sarısı renkli, otsu bir bitki, yer servisi (Ajuga chamaepitys).

Yer çekimi : Yer kütlesinin çekimi etkisiyle bir cismin, türlü bölümlerine uygulanan güçlerin bileşkesi, arz cazibesi.

Yer çekirdeği : Yer merkezinde toplanmış olan çok yoğun küresel kütle.

Yer çöküntüsü : Çöküntü hendeği.

Yer değiştirme : Bir birimde çalışan görevlilerin düzenli bir biçimde başka birimlere geçmesi, rotasyon. Göçüşme. Laboratuvarlarda gazları toplamakta izlenen yöntem. Bir yerden başka bir yere gitme, tebdilimekân.

Yer domuzu : Afrika'da yaşayan, uzun kulaklı, uzun burunlu memeli.

Yer elması : Birleşikgillerden, kök sapları yumru durumunda olan bir bitki (Helianthus tuberosus). Bu bitkinin besin olarak yararlanılan kök sapı.

Yereşeği : Makaslı böcek.

Yer fesleğeni : Sütleğengillerden, otsu veya odunsu sürüngen gövdeli bitki, yaban fesleğeni (Mercurialis).

Yer fıstığı : Bu bitkinin çerez olarak yenilen, yağı da çıkarılan tohumu. Baklagillerden, çiçekleri döllendikten sonra toprağa gömülerek meyve veren bir tarım bitkisi, araşit (Arachis hypogaea).

Yer geçidi : Yer altında bulunan geçit.

Yer hostesi : Uçağa binecek olan yolcuların bilet işlemlerini yapan veya biniş kartlarını toplayan görevli.

Yer istasyonu : Uzay araştırmalarında yeryüzünde yapılmış olan çalışmaların gerçekleştiği merkez.

Yer kabuğu : Dünya'nın dışını çepeçevre kaplayan, üzerinde karalar ve denizlerin bulunduğu bölüm, yeryüzü.

Yer katı : Giriş katı.

Yerküre : Üstünde yaşadığımız gök cismi, yer, yer yuvarı, yer yuvarlağı.

Yer mantarı : Domalan.

Yermerkezcilik : Yer yuvarlığını evrenin merkezi sayanların görüşü, yer özekçilik, jeosantrizm.

Yer merkezli : Yer özekçil.

Yer meşesi : Kurtluca.

Yer minderi : Yere serilerek üzerine oturulan yün, pamuk, sünger vb.yle doldurulmuş minder.

Yer mumu : Petrol ve terebentin içinde eriyen, doğal hidrokarbonlardan oluşan bir mum türü, ozokerit.

Yer odası : Tabanı yerle bir olan oda.

Yer ölçümü : Yerin boyutlarını ve biçimini konu olarak inceleyen bilim, jeodezi.

Yer örümceği : Toprak içinde ağla döşeli yuva yapan, büyük bir tür örümcek (Mygale avicularia).

Yeröte : Yer çevresinde dolanan bir uydunun yörüngesi üzerinde yere en uzak nokta, evç.

Yer özekçil : Yermerkezci.

Yer palamudu : Kurtluca.

Yer pelidi : Kurtluca.

Yer pırasası : Aslankuyruğu.

Yer sakızı : Bitüm.

Yer sarmaşığı : Gebre otugillerden, nemli yerlerde, duvar diplerinde yetişen bir bitki (Cleome).

Yer sarsıntısı : Deprem.

Yer servisi : Yer çamı.

Yer sıçanı : Köstebek.

Yer sofrası : Yerde kurulan sofra.

Yer solucanı : Halkalılardan, nemli topraklarda yaşayan bir solucan (Lumbricus terrestris).

Yer üstü : Yerin yüzeyi üstündeki bölümü.

Yer yağı : Petrol.

Yer yatağı : Yere serilen yatak.

Yer yer : Zaman zaman. Birçok yerde.

Yer yurt : Oturulan, yaşanılan yer.

Yer yuvarı : Yerküre.

Yer yuvarlağı : Yerküre.

Yeryüzü : Yer kabuğu. Dünya.

Yer zarfı : Bir fiilin anlamını yer göstererek belirleyen, sınırlayan zarf, yer belirteci, mekân zarfı: İçeri giriniz. Yukarı çıkınız.

Yerdegezen : Yılan.

Yerden bitme : Kısa boylu, yerden yapma. Türedi.

Yerden selam : Elin yerlere kadar uzatılmasıyla verilen selam biçimi, yerden temenna.

Yerden temenna : Yerden selam.

Yerden yapma : Yerden bitme.

Yere doğrulum : Yere yönelim.

Yeregeçen : Havuç.

Yere yönelim : Bitkilerde kök ve sapların, yer çekimi etkisi ile belli bir doğrultu almaları özelliği, yere doğrulum, jeotropizma.

Geometrik yer : Aynı özellikleri olan noktaların oluşturdukları çizgi veya yüzey.

Kapalı yer korkusu : Dar ve kapalı yerlerde duyulan kaygı veya korku, klostrofobi.

Kara yer : Mezar, sin, gömüt.

Köylük yer : Köy.

Ortalık yer : Göz önünde olan, açıklık alan.

Ara yerde : Arada.

Başı yerde : Utangaç, mahcup (kimse). Suçlu, kabahatli.

Beşibiryerde : Beşibirlik.

Yüzü yerde : Alçak gönüllü (kimse).

Beyhude yere : Boşuna.

Boş yere : Boşuna.

Gereksiz yere : Boş yere, gerek yokken.

Haksız yere : Haksız olarak, hak etmediği hâlde.

Lüzumsuz yere : Gereksiz yere.

Nafile yere : Boş yere, boşu boşuna.

Nahak yere : Haksız, gereksiz olarak, boş yere, boşuna.

Sebepsiz yere : Boşuna.

Yanlış yere : Boşuna, yanlış olarak.

Yok yere : Hiçbir gereği ve sebebi olmadan, boşu boşuna.

Atıştırma yeri : Müzik dinlenilen ve ayaküstü yemek yenilen eğlence yeri.

Atış yeri : Ateşli silahlarla atış alıştırmaları yapılmış olan yer, poligon.

Bayram yeri : Bayram günlerinde çocuklar için kurulan açık eğlence yeri.

Bekleme yeri : Bir kimseyi beklemek için ayrılan bölme. Herhangi bir taşıtı beklemek için ayrılan bölme.

Besi yeri : Sığırların ticari amaçlı et üretimi için yem verilen ve kilo alması sağlanan, sınırlı tesis veya alan. Canlı veya uyku durumunda olan mikroorganizmaların, hücrelerin yetiştirilmek ve geliştirilmek üzere aşılandığı veya ekildiği, besleyici maddeler içeren ortam.

Bitirim yeri : Kumarhane.

Buluşma yeri : Buluşulacak yer.

Çıkarma yeri : Çıkarma hareketinin daha kolay yapılacağı en uygun bölge veya kıyı.

Çıkış yeri : Bir yerden çıkmak için kullanılan nokta. Yarışa başlama noktası.

Dalyan yeri : Sabit veya yüzer dalyan kurmaya elverişli avlanma yeri.

Demir yeri : Limanlarda gemilerin demir atmasına ayrılmış yer.

Dizgi yeri : Dizgi işlerinin yapıldığı yer, mürettiphane.

Doğum yeri : Bir kimsenin doğduğu yer.

Edep yeri : İnsanlarda üreme organlarının bulunduğu yer, ut yeri.

Gezinti yeri : Yürüyüş yapmak, dolaşmak ve hava almak amacıyla ayrılmış yol veya bölge, promönat.

Hacet yeri : Tuvalet.

Harman yeri : Üzerinde harman dövülen, sıkıştırılmış sert toprak alan.

İş yeri : Bir görevin yapıldığı yer. İşçinin iş sözleşmesine göre çalıştığı yer.

İvinti yeri : Akarsuların, yataklarındaki çok eğimli bölgelerde köpürerek kaya döküntüleri arasından hızla aktıkları yer.

Kabul yeri : Otel vb. bir kuruluşta müşterilerle ilgilenen bölüm, resepsiyon. Kabul salonu.

Kalafat yeri : Gemi ve kayıkların onarıldığı yer.

Kaşan yeri : Uzun yolda hayvanların durup işedikleri ve biraz dinlendikleri yer.

Kilit yeri : Kilidin yerleştiği yuva.

Köy yeri : Köy.

Panayır yeri : Çok kalabalık yer. Panayırın kurulduğu alan.

Park yeri : Otopark.

Pazar yeri : Yabancı bir ülkenin mallarını satma olanağını sağladığı ülke. Pazar kurulan yer.

Piknik yeri : Piknik alanı.

Piyasa yeri : Fuhuş yapmak üzere müşteri aranan yer. Alışverişin çok olduğu yer.

Pot yeri : Kötü dikiş yüzünden elbisede oluşan kıvrım veya büzülme yeri.

Sargı yeri : Savaş, deprem vb. durumlarda yaralılara ilk yardımın yapılabilmesi için geçici olarak kurulan nokta.

Satış yeri : Bir malın satıldığı yer.

Şeref yeri : Bir toplantıda, özel saygı gösterilen kimse için ayrılmış yer.

Tan yeri : Güneşin doğmak üzere olduğu sırada, ufukta hafifçe aydınlanan yer.

Tırnak yeri : Çakı gibi açılıp kapanabilen şeyler üzerine tırnakla kolayca açabilmek için yapılmış kertik.

Toplantı yeri : Toplantının yapıldığı yer veya merkez.

Uğrak yeri : Sık uğranılan yer.

Ut yeri : Edep yeri.

Voli yeri : Denizlerde ve iç sularda su ürünleri avlanmasına elverişli, kıyıya bitişik ve sınırları belli su alanları.

Yangın yeri : Çok kalabalık veya dağınık yer.

Yapı yeri : Şantiye.

Yargı yeri : Mahkeme.

Yönetim yeri : Kamu veya özel kurum ve kuruluşların yönetildiği merkez.

Ziyaret yeri : Hayır işlemek veya saygı göstermek için gidilen yer, ziyaretgâh.

Yerli yerine : Kendine ait olan yere.

Ayıp yerler : Vücutta örtülü tutulması gereken yerler.

Taban : Bir ırmağın en derin olan orta yeri. Huy bakımından. Bir cismin veya bir biçimin yüksekliğini ölçmek için aşağıdan yukarıya doğru başlama noktası olarak alınan yüzey veya çizgi, kaide. Dikey duran direk, çubuk, seren vb.nin alt bölümü. Temel. Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı. Üslü sayılarda kuvveti alınan sayı: 53 anlatımında 3 rakamı üstür, 5 ise tabandır. Ayakkabının alt bölümü. Tarlanın düz ve verimli kesimi. Ayağın alt yüzü, aya. Kaide. Bir şeyin en alt bölümü. Yaradılıştan. Kılıç vb. yapımında kullanılan iyi cins demir. Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime katılmadan etkili olan kitle. Değerlendirmede en alt derece.

Bölge : Vücut yüzeyinde sınırları belli herhangi bir bölüm, nahiye. Sınırları idari, ekonomik birliğe, toprak, iklim ve bitki özelliklerinin benzerliğine veya üzerinde yaşayan insanların aynı soydan gelmiş olmalarına göre belirlenen toprak parçası, mıntıka.

Durum : Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Duruş biçimi, konum, tavır.

Konum : Bir şehrin uzak ve yakın çevresiyle her türlü ilişkisini sağlayan ve şehrin gelişmesini etkileyen coğrafi şartlarının bütünü. Bir kimsenin veya bir şeyin bir yerdeki durumu veya duruş biçimi, pozisyon. Yeryüzünde bir noktanın, enlem ve boylamların yardımıyla bulunan yeri, konuş.

Vaziyet : El koyma. Durum, tavır, hâl. Konum.

Ülke : Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların tümü, diyar, memleket. Bir özelliği ön plana çıkarılarak düşünülen bölge. Devlet.

Görev : Bir değerin başka değerlerle olan ilişkisi. Bir cümlede bir dil biriminin öbür birimlerle ilişkisi aracılığıyla yerine getirdiği iş. Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş. Bir kimseye veya bir kurula verilen özel amaçlı iş, misyon. İşlev. Resmî iş, vazife. Bir organ veya hücrenin yaptığı iş.

Makam : Klasik Türk müziğinde bir müzik parçası veya şarkının işleniş biçimi. Mevki, kat, yer.

Önem : Bir şeyin nitelik veya nicelik bakımından değeri olma durumu, ehemmiyet.

İz : Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti, eser. Bir düzlemin başka bir düzlemle veya bir doğru ile kesişmesinden doğan ara kesit. Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ipucu, emare. Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti. Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare.

Elverişli : Uygun, müsait. İşe yarayan, ergonomik.

Toprak : Memleketli. Yer kabuğunun, toz durumuna gelmiş türlü kütle kırıntılarıyla, çürümüş organik cisimlerden oluşan ve canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü. Ülke. Kara. Arazi, tarla. Yer kabuğunun bu bölümünden yapılmış.

Arazi : Yer. Yeryüzü parçası, yerey, toprak.

Otel : Yolcu ve turistlere geceleme imkânı sağlamak, bunun yanında yemek, eğlence vb. hizmetleri sunmak amacıyla kurulmuş işletme.

Motel : Motorlu taşıtlarla yolculuk edenlerin barınmalarını, arabalarını park etmelerini ve başka gereksinimlerini karşılamak için işlek kara yolları üzerinde yapılmış otel.

Oda : Evin veya herhangi bir yapının oturma, çalışma, yatma gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz. Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmî birlik. Yeniçeri kışlası.

Yer adları bilimi : Bir bölgedeki veya bir dildeki yer adlarını inceliyen bilim kolu.

Yer algısı testleri : Sanayide, özellikle mühendislik alanında kullanılan ve deneklerin yer algısı ile ilgili olarak uyguladıkları yöntemleri, sorun çözme özelliklerini, güçlükler karşısında gösterdikleri tepkileri saptamaya yarayan testler.

Yer alıştırmaları : El ve bütün vücut bölümleri için yeri bir dayanak düzeyi ya da bir tür araç gibi kullanarak düzenlenen devinimler.

Yer alması : Yer elması, yumrusu patatese benzer bitki

Yer altı suyu : Yer altı tabakalarından elde edilmiş ve yüzey sularıyla direk etkileşim içinde olmayan su.

Yer altı tırfılı : Östrojenik etkili bir bitki.

Yer apkunu : Yer çöküntüsü.

Yer asalaklığı : Besinini bağımsız olarak sağlayabilen asalağın, konakçıyı yalnızca bir barınak gibi kullanması durumu.

Yer atmosferi : (astronomi)

Yer ayırma : Belli bir kentsel işlev için, kent içinde ya da düzentasarlarda, işlevin önemine ve büyüklüğüne göre, bayındırlık etkinlikleri için yer gösterme.

Yer ile ilgili Cümleler

  • Bir bizon günde ne kadar ot yer?
  • Ali neredeyse her şeyi yer.
  • Yer bizim için çok küçük.
  • Yer altında alışveriş bölgesi var.
  • Sinemalarda yemek yiyenler insanlar için cehennemde özel bir yer var.
  • Konuşabileceğimiz sessiz bir yer biliyor musunuz?
  • Ne muhteşem bir yer!
  • Yer almamız gerektiğini düşünüyor musun?
  • Söylemek zorundayım ki, balayımı geçirmek için Gandrange'dan daha iyi bir yer yoktur.
  • Ağrı Dağı, Ermenistan'ın sembolüdür ama aslında Türkiye toprakları üzerinde yer almaktadır.

Diğer dillerde Yer anlamı nedir?

İngilizce'de Yer ne demek? : pron. (Informal) your

prep. ere; before (Archaic)

v. crop, eat, ingest, dine off, dine on

Fransızca'da Yer : place [la], endroit [le], couvert [le], lieu [le], côté [le], emplacement [le], terre [la], local [le], localité [la], point [le], terrain [le]

Almanca'da Yer : n. Erde

Rusça'da Yer : n. земля (F), грунт (M), местность (F), место (N), местечко (N), пункт (M), положение (N), местонахождение (N), вакансия (F), должность (F), след (M), знак (M), роль (F), значение (N), пол (M)

adj. наземный