Yetmek nedir, Yetmek ne demek

  • Bir gereksinimi karşılayacak, giderecek nicelikte olmak.
  • Olgunlaşmak.
  • Kötü bir davranış, durum, tutum yeterli olmak, kâfi gelmek.
  • Bir yaşa erişmek, ulaşmak.
  • Başkasına gereksinim duymamak, kendine yeter olmak
  • Yeterli sebep olmak.

"Yetmek" ile ilgili cümle örnekleri

  • "Bu zulüm artık yeter!"
  • "At dört, kız on beşe yettiği zaman / Severim kır atı bir de güzeli" - Dadaloğlu
  • "Bir sigara bir ormanı yakmaya yeter."
  • "Kendiyle dolu, kendine yeten, olgun ve aydın bir insanın değil bir günü, bazen bir saati bile yüz binlerce lira değerinde olabilir." - H. Taner

Yerel Türkçe anlamı:

Varmak, ulaşmak

Kâfi gelmek // yetar ki: yeter ki, ...da

Yapmak.

Kâfi gelmek

Varmak, erişmek.

Yetmek, yetişmek, ulaşmak

Başa çıkmak, gücü yetmek: Ben sana yetemem, kardaşım yeter.

Olgunlaşmak.

Bir kimseyi elinden tutup götürmek, bir hayvanı yedeğe alıp çekmek

Ulaşmak

Yetişmek, büyüyüp olgunlaşmak

Diğer sözlük anlamları:

Olgunlaşmak.

Yetişmek, erişmek, vasıl olmak, ulaşmak.

Yetmek tanımı, anlamı:

Yeter de artar : "fazlasıyla yeter" anlamında kullanılan bir söz.

Yeter ki : Ancak, şu şartla.

Yetti artık : Bir olaydan veya sözden aşırı derecede sıkıntı duyulduğunu anlatan bir söz.

Yetme : Yetmek işi.

Canına yetmek : Katlanamayacak duruma gelmek, bezmek, bıkmak.

 

Gücü yetmek : Eldeki imkânlarla ancak altından kalkabilmek, üstesinden gelebilmek. üstesinden gelebilir olmak.

Günü yetmek : Gebe için doğum vakti gelmek. ölüm zamanı gelmek.

Ölüsü bile yetmek : En zayıf olduğu durumda bile başarılı olmak.

Vadesi yetmek : Ölmek.

Gereksinim : Eksikliği duyulan şey, ihtiyaç.

Nicelik : Genellikle sayılabilen, toplamı doğrudan sayı olarak belirtilebilen genel özellik. Bir şeyin eşit parçalara bölünebilen ve ölçülebilir olan yanları. Bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen veya azalıp çoğalabilen durumu, kemiyet, miktar, kantite.

Yeterli : Gereksinimlere cevap veren, ihtiyaçları karşılayan. Bir işi yapma gücünü sağlayan özel bilgisi olan, kifayetli, ehliyetli. Bir görevi, işlevi yerine getirme gücü olan, etkisi olan.

Sebep : Bir şeyin olmasına veya belli bir hâlde bulunmasına yol açan şey.

Davranış : Davranma işi, tutum, davranım, muamele, hareket. Dıştan gözlemlenebilecek tepkilerin toplamı. Organizmanın uyaranlar karşısındaki tepkilerinin bütünü.

Durum : Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl. Duruş biçimi, konum, tavır. Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon.

Tutum : Para veya herhangi bir şeyi dikkatli kullanma, idare, idareli tüketme, iktisat, tasarruf, ekonomi. Tutulan yol, tavır.

Olmak : Yetişmek, olgunlaşmak. Uymak, tam gelmek. Bir şeyi elde etmek, edinmek. Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak. Sürdürmek, yürütmek. Yitirmek, elinden kaçırmak. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak. Bulunmak. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek. Gerçekleşmek veya yapılmak. Hastalığa yakalanmak, tutulmak. Yol açmak. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak. Yaklaşmak, gelip çatmak. Sarhoş olmak. Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur. Uygun düşmek, yerinde görülmek. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz. Herhangi bir durumda bulunmak. Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek. Geçmek, tamamlanmak.

 

Bir : Ancak, yalnız. Tek. Sadece. Aynı, benzer. Sayıların ilki. Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer. Bir kez. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı). Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek. Bu sayıyı gösteren 1 ve I rakamlarının adı. Eş, aynı, bir boyda. Beraber. Bu sayı kadar olan.

Yaşa : Devletin yasama organları tarafından konulan ve uyulması gereken kurallar bütünü, kanun. Olayların gidişinde olağan dışına yer vermeyen, değişmezlik ve mecburiyet gösteren kural. Bilimde çok sayıda deney ve gözlemden sonra, aynı şartlarda aynı sonuçları verdiği kesin olarak belirlenen durum. Toplumsal hayat içinde kendiliğinden oluşan ve uyulması toplum içinde yaşamanın bir mecburiyeti olan alışkıların bütünü. Düşüncenin mantıksal bir değeri olması için uyulması şart olan temel.

Erişmek : Bir yere ulaşmak, varmak. Zaman gelip çatmak. Bitkiler veya bunların ürünleri olgunlaşmak. Varılması zamana, emeğe bağlı olan veya uzakta bulunan bir amaca varmak, ulaşmak.

Ulaşmak : Varmak, gelmek. Birbirine katılmak, dökülmek. Elde etmek, erişmek. Yetişmek.

Olgunlaşmak : Meyve olgun duruma gelmek. İnsanın bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş olmak. Yazı, düşünce olgun duruma gelmek.

Diğer dillerde Yetmek anlamı nedir?

İngilizce'de Yetmek ne demek? : v. answer, cover, get along, last, serve, stretch, suffice, touch, see through

Fransızca'da Yetmek : suffire

Almanca'da Yetmek : v. auskommen, genügen

Rusça'da Yetmek : v. хватать, хватить, схватить, ухватить, нахватать